ISSN : 1301-5680
e-ISSN : 2149-8156
Turkish Journal of Thoracic and Cardiovascular Surgery     
Follow-up of Rejection Phenomenia by Using Cytoimmunologic Monitorisation in The Heart Transplantations
Denyan MANSUROĞLU, Kaan KIRALİ, Mustafa GÜLER, Altuğ TUNCER, Ercan EREN, Esat AKINCI, Ali GÜRBÜZ, Ömer IŞIK, Cevat YAKUT
Koşuyolu Kalp ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü

Abstract

The leading mortality and morbidity seeing after heart transplantation are infection and acute rejection phenomenon. Currently, the most accurate early rejection diagnostic method after cardiac transplantation is the hystopathologic analysis of the endomyocardial biopsy. However, endomyocardial biopsy has many disadvantages. For these reasons cytoimmunologic monitorization, which is a noninvasive and technically simple method correlates well with the hystopathologic findings, has gained great attention in many centers as a supportive method to endomyocardial biopsy.

Between 1989 and 1998, 13 patients underwent heart transplantation at Koşuyolu Heart and Research Hospital. There were two female and 11 male patients and their mean age was 38.5±11 years (19-58). One of them underwent heterotopic heart transplantation, and the others underwent orthotopic heart transplantation. The first orthotopic heart transplantation was followed up only with endomyocardial biopsies. The second patient was followed up with endomyocardial biopsy and cytoimmunologic monitorization. After we had seen the correlation between both techniques, the other patients were followed up only with cytoimmunologic monitarization. When acute rejection was suspected, the diagnosis was certained by performing endomyocardial biopsy and the results were compared with the other invasive and noninvasive methods. When infection was suspected, blood cultures, antibody titrations and clinical findings were searched to support the diagnosis.

According to our study, correlating with and supported by the other noninvasive methods, cytoimmunologic monitarization seems to be a reliable method for screening of rejection phenomenon and infection, and can reduce the need of endomyocardial biopsies in heart transplantant patients.

Son dönem kalp yetmezliği gelişmiş hastalarda hayat kurtarıcı etkisi ve olumlu uzun dönem sonuçları ile kalp transplantasyon ameliyatları, tüm dünyada olduğu gibi yurdumuzda da artan sıklıkla uygulanmaktadır. Başarılı ilk insandan insana kalp nakli Barnard tarafından gerçekleştirilmiştir [1]. Ülkemizde ilk kalp transplantasyonu, 1968'de K. Beyazıt ve S. Ersek tarafından iki gün arayla ayrı ayrı gerçekleştirilmiş, ancak iki hasta ameliyat sonrası birinci günde kaybedilmişlerdir. İlk başarılı ve uzun takipli kalp nakli ise 1989'da Koşuyolu Kalp ve Araştırma Hastanesi'nde, Yakut ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilmiştir [2]. İlk başarılı kalp-akciğer transplantasyonu ise 1998 yılında Oto ve arkadaşları tarafından yapılmıştır [3].

Kalp transplantasyonu sonrası uzun dönem sürviyi etkileyen etkenlerin başında red epizotları ve enfeksiyonlar gelmektedir. Akut rejeksiyonların tanı ve tedavisi, temelde endomiyokardiyal biyopsi (EMB) ile yapılmaktadır [4-5]. Ancak EMB'nin çeşitli sakıncaları bulunmaktadır [6]. Bu dezavantajlardan kurtulmak amacıyla çeşitli noninvaziv yöntemler geliştirilmiş ve klinik uygulamaya konmuştur [7-11]. Bu metodların içerisinde en yaygın kullanım alanı bulan yöntemler sitoimmünolojik monitörizasyon (CIM), ekokardiyografik takip ve EKG'dir [6]. Son yıllarda, akut rejeksiyon ve enfeksiyonların, özellikle de viral enfeksiyonların tanısında sitoimmünolojik monitörizasyon yönteminin önemli bir yeri olduğu ve EMB'nin yapılma sıklığını azaltabileceği bildirilmektedir [11]. 1984'de Hammer ve arkadaşları tarafından geliştirilen bu yöntem, kanın monoklonal antikorlarla muamele edilerek yüzey antijenlerine göre lenfosit fenotiplemesi esasına dayanmaktadır [12]. Bu yöntem ile, özellikle transplantasyon sonrası ilk 6 ayda akut red ataklarının veya enfeksiyonların ön tanısı mümkün olmakta ve tanının kesinleştirilmesi için invaziv yöntemlerin uygulanması için transplant ekibini yönlendirmektedir.

Methods

Koşuyolu Kalp ve Araştırma Hastanesi'nde, 1989-1998 tarihleri arasında toplam 13 hastaya kalp transplantasyonu uygulandı. Kalplerin 12'si ortotopik, 1'i ise heterotopik pozisyonda takıldı (Tablo 1). Hastaların ikisi kadın, onbiri erkek olup hastaların yaş ortalaması 38.5±11 (19-58) yıl idi. Bunlardan 5 tanesi, yoğun bakım koşullarında izlenen ve inotrop desteğe ihtiyacı olan hastalardı. Ortotopik transplantasyon yapılan hastaların ilki sadece EMB ile izlendi. İkinci hasta CIM ve gerektiğinde EMB ile izlendi. Geri kalan 10 hastanın red ve enfeksiyon takibi sadece CIM ile yapıldı. Heterotopik kalp transplantasyonu uygulanan 6. hasta, postoperatif 30. saatte kaybedilmesi nedeniyle bu çalışmaya dahil edilmedi.

CIM Takip protokolü

Bazal değerleri saptamak amacıyla ameliyattan hemen önce, postoperatif ilk bir ay içinde hergün, 1-3. aylar arası haftada iki, 3-6. aylar arası ise iki haftada bir periferik venden aseptik, 1-3, aylar arası haftada iki, 3-6. aylar arası ise iki haftada bir periferik venden aseptik teknik ile EDTA'lı tüplere kan örnekleri alındı. Fleuroscein isocyanate veya phycoerythrin ile direkt olarak monoklonal antikorlarla konjuge edildi (Tablo 2). Kan ürünleri düşük devirde santrifüj edildikten sonra 30 dakika karanlıkta inkübasyona bırakıldı, inkübasyon sonrası kan ürünleri, lizise uğramış eritrositlerden arındırılmak amacıyla, fosfat ile tamponlanmış serum fizyolojik ile yıkandı. Lenfosit subset analizi, Facscan Flowcytometer (Becton Dickinson) ile yapılarak elde edilen veriler Facscan Software program ile analiz edildi. Lenfoid hücreler küçük istirahat halindeki lenfositler, aktive lenfositler, lenfoblastlar, plazmositler ve büyük granüllü lenfositler şeklinde ayrıldılar. Total ve farklılaşmış kan lökosit sayısı çıkarıldı. Elde edilen veriler birbirleriyle ve bazal değerlerle karşılaştırılarak değerlendirildi.

Bugüne kadarki klinik araştırmaların sonuçlarına göre;

  • Aktive T hücrelerinin eşik değerin (%5) üzerine çıkması ile birlikte, CD25'in %10'un ve CD57'nin %20'nin üzerinde bulunması akut red olayını,
  • CD4/CD8>1.2 ile birlikte CD16/56 (NK) hücrelerin %14'ün üzerine çıkması akut bakteriyel enfeksiyonu,
  • CD4/CD8<1 olması ve özellikle <0.4 bulunması veya büyük granüllü lenfositlerin >%15 olması akut viral enfeksiyonu gösterdiği bildirilmiştir [13-15].

Postoperatif Takip

Hastaların hepsinde siklosporin (5-10 mg/kg/ gün), kortikosteroid (1 mg/kg/gün), azathioprin (1-2 mg/kg/gün) klasik üçlü immünosupresif tedavisi uygulandı. Akut red ataklarının hücum tedavisinde öncelikle metilprednizolon (1 gr/gün/3 gün), başarısız kalınan durumlarda RATG veya ALG (1.5 mg/kg/7-14 gün), ya da OKT3 (5 mg/gün/7-14 gün) uygulandı.

İlk hastanın kardiyak red izlemi, düzenli ve klasik olarak belirlendiği üzere 14 adet EMB ile yapıldı. Hastada ilk 5 ayda toplam 4 red epizodu EMB ile saptandı. Bu hastamız Türkiye'nin ilk uzun takipli hastası olup postoperatif 2. yılında kardiyak olmayan bir nedenle kaybedildi [2].

Daha önceden koroner bypass ameliyatı yapılmış ikinci hasta sadece CIM izlendi. CIM ile 15. günde saptanan CD'/CD8 oranındaki ani artış (>1.2) akut bakteriyel enfeksiyon lehine yorumlandı. Klinik ve diğer laboratuvar incelemeleri ile pnömokoksik tonsillit teyid edildi. Hastadaki birincisi 5. haftada, ikincisi de 11. haftada olmak üzere orta derecedeki iki red atağı CIM ile saptandı. CIM bulgularının teyidi amacıyla her defasında EMB yapıldı ve histolojik olarak da rejeksiyon tanısı kesinleştirildi. Postoperatif 15. haftadaki CIM ile saptanan CD4/CD8 oranındaki ani düşüş (<0.4) akut viral enfeksiyon olarak değerlendirildi ve antikor titrasyon testlerinde Anti-HSV Tip-I IgM titresi anlamlı derecede yüksek bulundu. Hastamız halen postoperatif 6. yılında aktif yaşamına devam etmektedir. CIM yöntemi ile tespit edilen akut red, bakteriyel ve viral enfeksiyonların tanı ve tedavilerinin etkinliği Grafik-1 'de gösterilmiştir.

Üçüncü hastadaki postoperatif 10. haftada görülen CIM ile saptanan CD4/CD8 oranındaki ani düşüş (=0.3) viral enfeksiyon lehine yorumlandı. Yapılan virüs titrasyon testlerinde Anti-HSV Tip-I IgM'de anlamlı yükselme saptandı. CIM ile hiç akut rejeksiyon saptanmayan hastaya EMB yapma gereği duyulmadı, Postoperatif 21. ayında yaşamına aktif olarak devam etmektedir.

Beşinci hastaya postoperatif 11. günde gelişen pansitopeni nedeniyle kemik iliği aspirasyon biopsisi ve EMB yapıldı. İmmünosupresif tedaviye bağlı kemik iliği depresyonu saptandı ve bu durum ilaç dozlarının ayarlanması ile düzeldi. EMB'de ise rejeksiyon saptanmadı. Ancak postoperatif 8. haftada gelişen akciğer enfeksiyon bulguları ile interne edilen hastanın yapılan CIM incelemesinde CD4/CD8 oranının düşük (=0.2) seyrettiği gözlendi. Toxoplazma IgM titresi anlamlı derecede yüksek bulundu. Toxoplazma enfeksiyonuna yönelik tedaviye başlandı, ancak tedaviye yanıt alınamadı ve hasta 22. haftada sepsisten kaybedildi.

Onuncu hastaya postoperatif 1. haftada gelişen sağ plevral effüzyon nedeniyle toraks dreni yerleştirildi ve buradan alınan seropürülan mayinin mikrobiyolojik incelemesinde gram (-) enterobakter identifiye edildi. Ancak tedaviye dirençli ateş ve genel durum bozukluğu gelişmesi üzerine 1. ayda yapılan toraks BT incelemesinde sağ akciğer orta lob lateral segmentinde apse formasyonu tespit edildi. BT altında yapılan apse drenajından elde edilen mayinin mikrobiyolojik incelemesinde Aspergillus flavus identifiye edildi. Bu süre zarfındaki tüm CIM incelemelerinde enfeksiyonu düşündürecek bir bulguya rastlanılmadı. Uygun antifungal tedaviye olumlu yanıt alınan hasta halen postoperatif 9. ayında normal yaşamına devam ermektedir.

Onbirinci hasta postoperatif 2. ayda gelişen ateş, diare ve genel durum bozukluğu ile yatırıldı. CIM incelemesinde CD4/CD8 oranı anlamlı derecede düşük (=0.1) bulundu. Anti-CMV IgM yüksek bulundu ve antiviral tedaviye başlandı. Postoperatif 4. ayda tedaviye cevap vermeyen hasta kaybedildi.

Onüçüncü hastada CIM takipleri normal seyrederken, postoperatif 2. ayda ateş ve öksürük şikayetlerini takiben telede sağ alt lob ve sol üst lobda apse formasyonu tespit edildi. Bu dönemdeki CIM incelemelerinde CD4/CD8 oranı düşük (<1) bulundu. Yapılan torakal BT'de fungal apse düşünülmesi üzerine anti-fungal tedaviye başlandı. Enfeksiyonun birinci haftasında meningoensefalit tablosu gelişmesi üzerine yapılan lomber ponksiyon ile alınan BOS'un sitolojik incelemesinde Criptococcus neoformans görüldü. Uygulanan tedavi ile klinik tam düzelme sağlanan hasta halen kliniğimizde takip edilmektedir.

Diğer hastalarda rejeksiyon ve enfeksiyon lehine klinik, ekokardiografik ve CIM bulguları saptanmadı. Ancak iki hastaya postoperatif 3. aylarında kontrol amacıyla EMB yapıldı ve rejeksiyona rastlanılmadı. Geri kalan üç hastaya ise EMB uygulanmadı.

Koşuyolu Kalp ve Araştırma Hastanesi'nde 1989-1998 yıllan arasında kalp transplantasyonu uygulanan hastaların preoperatif özellikleri, uygulanan transplantasyon tipi ve postoperatif sürvileri

Monoklonal antikorlar ile araştırılan lenfosit antijenleri

Ortotopik kalp transplantasyonu uyguladığımızikinci hastanın postoperatif dönemdeki akut re-jeksiyon veya enfeksiyon takibinde ve uygulanantedavilerin etkinliğinin izlenmesinde kullanılan CIM yöntemi

Results

Hastaların izlem süresi 4-72 ay arasında değişmekte ve ortalama 18.4±20.4 ay idi. Allogreftlerin sürvisi ilk 3 ay için %100, ilk 6 ay ve ilk 1 yıl için %83.3 idi.

Ortotopik kap transplantasyonu yapılan hastalarda erken dönem mortalitemiz (<30 gün) sıfırdır. Geç mortalite oranımız 3 hasta ile %25'dir. Birinci hasta kardiyak dışı nedenle 2. yılında kaybedildi. Geri kalan iki hastadan ilki 22. haftada akciğer toxoplazmozisi, diğeri postoperatif 4. ayında CMV enfeksiyonu nedeniyle kaybedildi.

Discussion

Günümüzde tıpta önemli bir dönüm noktası sayılan ve son dönem kalp yetmezliği gelişmiş hastalara yeni bir yaşam olanağı sunan kalp transplantasyonu, Özellikle siklosporinin immünosupresif tedaviye eklenmesinin greft sürvisini olumlu yönde etkilemesiyle her yıl artan sıklıkla uygulanmaktadır. Bu hastalar için en riskli dönem ameliyattan sonraki ilk altı aylık periyoddur. Çünkü bu dönemde görülen akut red epizodları ve enfeksiyonlar, erken ve orta dönem greft sürvisini etkileyen başlıca komplikasyonlardır. Özellikle doku reddi, olguların %90'ında görülmektedir [16]. Akut rejeksiyon kalp transplantasyonu sonrası görülen ölümlerin %25'inden sorumlu tutulmaktadır [17]. Alıcı hayatını tehtid eden bu komplikasyonların gerekli tedavilerinin uygulanabilmesinin, bu komplikasyonların kalp yetmezliğinin klinik bulguları ortaya çıkmadan önce tanınmasına ve etkinliğinin izlenmesine bağlı olması tanıda çeşitli invaziv ve noninvaziv yöntemlerin geliştirilmesine neden olmuştur. Red olaylarının tanısında kullanılan başlıca yöntemler EMB, greftin imaj görüntüleri (MRI, BT), fonksiyon durumunu gösteren noninvaziv incelemeler (EKG, EKO) ve kandaki lenfosit aktivasyonunu gösteren testlerdir. Tanıda en değerli yöntem EMB'dir [18]. Buna karşın invaziv bir yöntem olan EMB ile ilgili bildirilen bazı dezavantajlar nedeniyle araştırıcılar çalışmalarını, EMB'nin yerini tutabilecek ve yapılma sıklığını azaltacak, ayrıca onun kadar duyarlı olabilecek nonivazİv yöntemler üzerinde yoğunlaştırmışlardır [6] Günümüzde 40'dan fazla noninvaziv takip yöntemi geliştirilmiştir [6, 19]. Ancak bu yöntemlerin hiçbirisi red olayı ortaya çıkmadan önce tanı konması için yeterli bulunmamıştır. Red tanısında ve tedavinin yönlendirilmesinde bu yöntemlerin konbine olarak değerlendirilmesinin daha iyi sonuçlar verdiği kabul edilmektedir [18].

Akut red fenomeninin fizyopatolojisi tam olarak bilinmemektedir [19]. Ancak bu reaksiyonun hücresel immün cevabın gelişmesi ile enflamasyonun lenfokin mediatörleri arasındaki karşılıklı etkileşmeye bağlı olduğu sanılmaktadır [20]. Sitotoksik T hücrelerinin ve doğal killer hücrelerinin yabancı dokuya karşı doğal saldırılarının doku reddine neden olduğuna inanılmaktadır [21]. Buna göre rejeksiyona uğrayan dokudan periferik kana salınan lenfositler teorik olarak lenfosit subgruplarının aktivasyonuna yol açar. Ancak lenfosit aktivasyon hızının viral enfeksiyonlar ve enflamatuar hastalıklardan da etkilenmesi, rejeksiyon ile enfeksiyon ayırımının yapılabilmesini zorlaştırmaktadır [22]. Bunun da ötesinde, transplant hastalarının kullandıkları immünosupressif ilaçlar da immün ve hücresel cevabı değiştirir, dolaşımdaki hücreleri etkilerler [10].

İmmün cevabın erken serolojik işaretlerinin (marker) incelenmesi, bu konudaki yeni ilerlemelerin de etkisiyle akut red fenomeninin tanısında ön plana çıkmıştır. Organ naklinden sonra alıcının immün sisteminin allogrefte toleransı, kan lenfosit popülasyonundaki sayısal ve oransal değişiklikler ile kendini gösterir. Ancak ameliyattan bir ay sonraki T hücrelerinin subseti ile akut rejeksiyon arasında herhangi bir ilişkinin kurulamayacağının görülmesi bu alanda yeni arayışları gündeme getirmiştir [25]. 1970'li yılların sonlarından beri dolaşımdaki T lenfositlerinin aktivasyon ve subgruplarının monitörizasyonu ve sitokin veya sitokin reseptör düzeylerinin incelenmesi ("E-rosette assay" yöntemi) allogreft rejeksiyon tanısında kullanılmaya başlanmıştır [26-28]. Yapılan birçok çalışmada lenfosit aktivasyon tanısının periferik kandaki ufak, atipik ve immünoblasrik lenfositlerin oranlarının incelenmesi ile yapılabileceği bildirilmiştir [11, 13, 24]. Akut red olayında lökosit, lenfosit, lenfoblast ve prelenfoblast sayılarında ciddi artışlar görülmüştür. T lenfosit sayısı artarken B lenfosit sayısında ise bir artış görülmemiştir. Ancak yapılan klinik incelemelerde bu yöntemin rejeksiyon ile enflamatuar olayların ayrımı konusunda güvenilir bir metod olduğuna dair kanıtlar elde edilememiş, sadece bu iki komplikasyonun tanısında ayırıcı bir test olarak kullanılabileceği öne sürülmüştür [8, 29-30]. Dolaşımdaki T lenfositlerin kantitativ ölçümünün siklosporin tedavisi altındaki transplant hastalarında da güvenilir olmaması nedeni ile 1984'te Hammer ve arkadaşları periferik kandaki lenfosit ve subgruplarının analizi ile incelenmesi tekniğini geliştirmiştirlerdir [13]. CIM'in iki amacı vardır: periferik kandaki aktive olmuş hücrelerin incelenerek genel bilgilerin elde edilmesi ve akut rejeksiyon ile enfeksiyon arasında ayırıcı tanıya yardımcı olması.

Kandaki lenfosit subgruplarının aktivasyonu rejeksiyon ve enflamatuar olaylar sırasında değişim gösterirken CD4/CD8 oranı, transferin (T9) ve interlökin-2 (IL-2R) reseptörlerindeki farklılaşımlar da bu olaylar hakkında genel bilgi vermektedir [30]. Tüm bunlar lenfosit subgruplarına ve aktivasyon işaretlerine özgün monoklonal antikorlarla tespit edilir.

CIM takibinde sıklıkla kullanılan CD4/CD8 oranı analizinin, transplantasyon sonrası görülebilecek akut rejeksiyon veya enfeksiyonların tanısında oldukça yararlı bilgiler verdiği ve sensitivitesinin %85-100, spesifitesinin %90-94 arasında değiştiği bildirilmiştir [7,31-32]. Yapılan başka araştırmalarda ise bu orandaki ani değişimlerin rejeksiyon ile korelasyonunu saptanamamış, CD4/CD8 oranının rejeksiyondaki sensitivitesi 7.43, spesifitesi %56 olarak belirtilmiş ve bu tekniğin nonspesifik olduğu ve enfeksiyonlardan etkilenebileceği bildirilmiştir [5, 9, 33]. Stanford ve arkadaşları, nakil sonrası ilk 5 hafta içinde meydana gelen enfeksiyon veya rejeksiyonlar ile CD4/IL-2R arasında da doğrudan ilişki olduğunu tespit etmişler ve testin sensitivitesini %79, spesifitesini ise %97 olarak bulmuşlar, ayrıca nakil sonrası 5. haftadan itibaren oranın akut red atağında sensitivitenin %25'e kadar düştüğünü görmüşlerdir [34]. Genel olarak CD4/CD8 oranının 1,5'in üzerine çıkması, blast hücrelerinin %7'den veya aktive lenfositlerin %20'den yüksek olmasının eşliğinde, ciddi akut rejeksiyon lehine yorumlanmaktadır. Viral enfeksiyonlarda ise bu oran 1' in altına düşmekte, ağır seyreden durumlarda 0.1'in de altına inmekte ve büyük granüllü lenfositlerin oranı oldukça yükselmektedir. Özellikle CMV, EBV ve HSV bu tabloyu oluşturmaktadır. Bakteriyel ve fungal enfeksiyonlarda CD4/CD8 oranı pek değişmezken, B hücrellerindeki ve genç polimorfonükleer hücrelerdeki belirgin artış bu enfeksiyonların varlığına işaret etmektedir [35]. Kardiyak transplantasyon sonrası siklosporin ve prednol tedavisindeki hastalarda, CD4/CD8 oranındaki ani azalma viral enfeksiyon ile ilişkili olup en ciddi düşmenin konbine CMV ve EBV enfeksiyonlarında görüldüğü belirtilmiştir [35].

Transferin reseptörleri, lenfositlerin antijenik veya mitojenik stimülasyonu sonrası lenfositlerin yüzeyinde artış gösterir ve bu artış kalp nakli yapılan hastanın immünolojik durumunu gösterir [30]. Prerejeksiyon ve rejeksiyon sırasında bu sayıda belirgin artış görülürken kontrol altına alınan ataklardan sonra ise belirgin bir düşüş görülmektedir. Eğer tedaviye rağmen transferin reseptörleri yüksek ise 4 hafta içinde %80 prerejeksiyon görülür. Bu nedenle red fenomeninin erken tanısında ve tedavinin etkinliğini belirlemede kullanılan yararlı bir parametredir [30]. Ancak enfeksiyonda da artığı ve %97 sensitivite ve %93 pozitif anlamlılık verebileceği, rejeksiyon için ise sırayla %92 ile %71 olduğu tespit edilmiştir [33].

Periferik kandaki mononükleer hücrelerin antijenik veya mitojenik aktivasyonu sonrası salgılanan interleukin 2 reseptörleri de lenfosit aktivasyonunu gösterir [8, 30]. IL.-2R istirahat halindeki hücrelerden salgılanmazken, allostimüle edilen T hücrelerinden hızlıca salınır [36]. Testin pozitif sonucu için "IL-2R pozitif olan" T4 hücrelerinin total T hücrelerinin %20'sinden fazla olması veya absolüt miktarının 120 hücre/ ml'den yüksek olması gerekmektedir. Bunun artışı orta ve ileri derecede red fenomenini gösterir. Aynı şekilde enfeksiyonlarda (viral, toksoplazma) ve diğer bazı enflamatuar hastalıklarda da artış gösterir ve bu hastalıkların rejeksiyon ile ayırıcı tanısında pek de yararlı değildir. Sensitivitesi %78 ve spesifitesi %97 düzeyindedir. Uzun dönem takiplerde ise siklosporinin etkisi ile "IL-2R pozitif olan" T4 hücrelerinin sayısal değişimi nedeni ile güvenilirliği azalmaktadır [9, 34].

Kandaki lenfosit aktivasyonunun tespitinde diğer bir yaklaşım ise, aktive hücrelerin spesifik morfolojilerinin incelenmesidir. Rejeksiyon sırasında aktive olan lenfositler bazofilik karakterde sitoplazma gösterir ve blast hücrelerine dönüşürler. Nitekim Hammer ve arkadaşları, CIM yöntemini bu aktivasyon farklılaşmasına dayandırmışlardır. Lenfosit aktivasyonu tanısı, aktive olmuş lenfositlerin aktive olmuş+olmamış lenfositlere bölünmesi ile elde edilen sonucun analizine dayanmaktadır. Bu değerin üst sınırı %5 olarak kabul edilmekte ve anlamlı sonuç için bu değerin üzerine çıkması gerekmektedir [22]. Yapılan deneysel bir çalışmada lenfosit aktivasyonundaki anlamlı artışın, histolojik olarak allogreftİn miyosit nekrozisi ile beraber seyreden orta derecede rejeksiyon ile aynı döneme rastgeldiği gösterilmiştir [35]. Daha önceki evrelerde ise lenfosit aktivasyonu negatif olarak bulunmuştur.

CIM, kalp nakli sonrası rejeksiyon ve enfeksiyon takibinde yararlı bir teknik olarak ileri sürülmektedir [7, 12, 23, 32, 37], CIM'in aktive olmuş lenfositlerin %5 eşik değerde elde edilen sensitivitesî %29, spesifitesi %73 olarak bulunmuştur [15]. Ancak bazı yazarlarca ise sensitivite %79-95. spesifite %90-97 arasında tespit edilmiştir [7, 9, 23, 31, 34, 37]. Bu değişkenliğin sebebi aktivasyonun morfolojik kriterlerinin tanımlanmasındaki farklılıklar, EMB'in histopatolojik değerlendirilmesinin ve tekrarlama sıklığının farklı olması ve İmmünosupresyon tedavi protokolü farklılığıdır.

Nitekim kalp transplantasyonu sonrası akut rejeksiyon ve enfeksiyon gelişimi takibinde kullandığımız CIM yönteminin, Özellikle ilk 6 ay içerisinde tanıya olumlu katkısının bulunduğunu ve EMB yapılmadan da hastaların izlenebilmesini sağladığını tespit ettik. CIM'in anlamlı sonuç verdiği durumlarda uyguladığımız ek tanı metodları ile de tanıyı kesinleştirdik. Akut rejeksiyon düşündüğümüz durumlarda direk hücum tedavisine başladık; enfeksiyon düşündüğümüz durumlarda ise antikor titrasyonları ile etkenin tespit edilmesi sonrası uygun antibioterapiye başladık. Literatürdeki bildirilere uygun şekilde postoperatif EMB uygulama sıklığını oldukça sınırlı tuttuk ve bunun izlemde olumsuz bir etkisini görmedik. Nitekim akut rejeksiyondan şüphelendiğimiz durumlarda yaptığımız EMB'lerde de rejeksiyon tespit edilmiş, kontrol amacıyla yapılan EMB'ler ise negatif olarak bulunmuş olup CIM ile korelasyonu tamdı.

Sitoimmünolojik monitörizasyonun hala giderilmeyen bazı dezavantajları vardır, ilki ve en önemlisi, rejeksiyon ile enfeksiyonun birbirinden net olarak ayırt edilememesidir. İkincisi,morfolojik incelemenin sübjektif olması ve klinik deney ve tecrübeye dayalı olmasıdır. Üçüncüsü ise, uzun dönem takiplerinde red fenomeninin tanısında etkisiz kalmasıdır. CIM' in güvenirliği, transplantasyon sonrası ilk 6 aylık süre içerisinde veya ilk akut rejeksiyon atağına kadar yüksektir. Kalp transplantasyonu sonrası gelişebilecek akut red veya enfeksiyonun erken tanısında diğer tanı metodları ile birlikte kullanılabilecek yararlı bir yöntemdir. Özellikle kalp nakli uygulanan alıcıların hastanede kaldıkları süre içerisinde, hastanın günlük kan takibi ile izlenmesi akut rejeksiyonun erken tanısını sağlayacak ve bu amaçla yapılacak EMB'nin sıklığını azaltacak kolay ve noninvaziv bir metoddur. Bu yöntemin EMB'nin yerini alabileceği beklenmemeli, ancak EMB'nin sıklığını azaltacak ve hasta izleminde yardımcı bir yöntem olarak kullanılacak basit, noninvaziv ve kolay uygulanabilen bir metod olacağı bilinmelidir.

References

1) Barnard CN. A human cardiac transplant: An interim report of a successful operation performed at Gmote Schuur Hospital, Cape-Lown. J Afr Med 1967; 41: 1271-1274.

2) Beyazid Ö, Balkanay M, Öztek İ, et al. The first successfull heart transplantation in Turkey. Koşuyolu Heart J1989; 1: 3-10.

3) Oto Ö. ve ark. Çocukta kalp ve akciğer transplantasyonu (abstrakt) 5. Ulusal Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Kongresi, 20-24/10/1998, Belek.

4) Imakita M, Tazellaar HD, Bilingham ME Heart allograft rejection under varying immunosupressive protocol as evaluated by endomyocardial biopsy. J Heart Transplant 1986; 5: 279-285.

5) Baughman KL. Monitoring of allograft rejection. in Baumgartner WA, Reitz BA, Achuff SC: Heart and Heart-lung Trasplantation. Philadelphia, WB Saunders CO, 1990; p 86.

6) Kemkes DM, Schüetz A, Engel HM, et al. Noninvasive metods of rejection diagnosis after heart transplantation. J Heart Transplant 1992; 11:221-231.

7) Fieguth HG, Haverich A, Schaefers HJ, et al. Cytoimmunologic monitoring in early and late acute cardiac rejection. J Heart Transplant 1988; 7:95-101.

8) McNally CM, Luckhurst E, Penny R. Cell free serum interleukin-2 reseptör levels after heart transplantation. J Heart l.ung Transplant 1991; 10: 769-774.

9) Reader JA, Burke MM, Counihan P, et al. Noninvasive monitoring of human cardiac allograft rejection. Transplantation 1990; 50: 29-33.

10) Pellettier LC, Montplaisir S, Pellettier G, et al. Lymphocyte subpopulation monitoring in cyclosporin treated pateint fallowing heart transplantation. Ann Thorac Surg 1988; 45: 11- 15.

11) Ertel W, Reichenspurner H, Hammer C, et al. Cytoimmunologic monitoring: a method to reduce biopsy frequency after cardiac transplantation. Transplant Proc 1985; 17: 204-206.

12) Hammer C, Reichenspurner H, Ertel W, et al. Cytological and immunologic monitoring of cyclosporine-treated human heart recipients. Heart Transplant 1984; 3: 224-231.

13) Giorgi JV. Lymphocyte subset measurements: Significance in clinical medicine. in Rose N, Friedman H and Fahey JL: Manual of clinical laboratory immunology, 3rd ed. Washington DC, American Society of Microbiology, 1986; p 233.

14) Moretta L, Mingari MC, Moretta A. Human T cell subpopuyations in normal and pathologic conditions, Immunol Rev 1979; 45:163-193.

15) Winjgaard PLj, Doornewaard H, van der Meulen A, et al. Cytoimmunologic monitoring as an adjunt in monitoring rejection after heart transplantation: Result of a 6 year follow up in heart transplant recipients. J Heart Lung Transplant 1994; 13: 869-875.

16) Schüetz A, Kemkes BM, Kugler C, et al. The influence of rejection episodes on development of coronary artery disease after heart transplantation. Eur J Cardiothorac Surg 1990; 4: 300-308.

17) Solis E, Kaye MP. The registry of international society for heart transplantation: third official report-June 1986. J Heart Transplant 1986; 5: 2-5.

18) Billingham ME, Cary NR, Hammond ME, et al. A working formulation for the standardization of normenclature in the diagnosis of heart and lung rejection: Heart Rejection Study Group. J Heart Transplant 1990; 9: 587-593.

19) Schüetz A, Kemkes BM, Hammer C. Kinetics and dinamics of rejection after heterotopic heart transplantation. J Heart Lung Transplant 1992; 11:289-300.

20) Hanson CA, Boiling SF, Stoolman LM, et al. Cytoimmunologic monitoring and heart transplantation.J Heart Transplant 1988; 7: 424-429.

21) Harry P, von Willebrand B, Partenais E, et al. The inflammatory mechanisms of allograft rejection. Immunol Rev 1984; 77: 85-142

22) Blumberg RS, Schooley RT. Lymphocyte markers and infectious diseases. Semin Hematol 1985; 22: 81-114.

23) Ertel W, Reichenspurner H, Lersch C, et al. Cytoimmunological monitoring in acute rejection and viral, bacterial or fungal infection following transplantation. J Heart Transplantation 1985; 4: 390-393.

24) Rabin BS. Aspects of human cardiac transplantation. J Heart Transplant 1983; 2: 188-193.

25) English TAH, McGreoger C, Walhvork J, Pearce CR. Aspects of immunosupression for cardiac transplantation. J Heart Transplant 1982; 1: 280- 286.

26) Jondai M, Holm G, Wigzell H. Surface markers on human T and B lymphocytes. J Exp Med 1972; 136: 207-215.

27) Luckhurst E, McNaaly C, Spratt P, Chang V, Penny R. T lymphocyte function following cardiac transplantation. Transplant Proc 1986; 18: 352-354.

28) Kung PC, Goldstein G, Reinherz EL, Schlossmann SF. Monoclonal antibodies defining distinctive human T celi antigens, Science 1979; 206: 347-350.

29) McKay DB, Milford EL, Carpenter CB, et al. T celi activation in cardiac transplant recipients. Transplantation 1994; 58: 241-268.

30) Westra AL, Heijn AA, Uyama T, Prop J, Wildevuur CRH. Morphologic activation of lymphocytes in blood during rejection of heart and lung grafts in rats. Transplantation 1991; 51:705-711.

31) May RM, Cooper DKC, Du Toit ED, Richard B. Cytoimmunologic monitoring after heart and heart-lung transplantation. J Heart Transplant 1990; 9: 133-135.

32) Hammer C, Klanke D, Lersch C, et al. Cytoimmunologic monitoring (CIM) for differentiation between cardiac rejection and viral, bacterial, or fungal infection: its specificity and sensitivity. Transplant Proc 1989; 21: 3631-3633.

33) Monney ML, Calson P, Szentpetery S, et al. A prospective study of the clinical utility of lymphocyte monitoring in the cardiac transplant recipient Transplantation 1990; 50: 951- 954.

34) Roodman ST, Miller LW, Tsai CC, Role of interlukin-2 receptors in immunologic monitoring following cardiac transplantation. Transplantation 1988; 45: 1050-1056.

35) Dummer JS, Bound LM, Singh G, Atchison RW, Kapadia SB, Ho M. The effect of Cytomegalovirus and Epstein-Barr virüs infection on T lymphocyte subsets in cardiac transplant patients on cyclosporine. Am J Med 1984; 77:179-184.

36) Waldmaan TA. The structure, function and expression of interlukin-2 receptors on normal and malignant lymphocytes. Science 1986; 232: 727-732.

37) Ömer I, Yalçiner A, Laleli Y, Öztek l, Yakut C. Kalp transplantasyonlarında sito immünoloji k monitörizasyon. Türkiye Organ Nakli Derneği 1. Bilimsel Kongresi, 20-23 Ekim 1993, Ankara.