Çalışma planı: Ocak 2018 - Aralık 2020 tarihleri arasında akut koroner sendrom sonrası hastane içi kardiyak arrest nedeniyle veno-arteriyel ekstrakorporeal membran oksijenasyon desteği kullanılarak ekstrakorporeal kardiyopulmoner resüsitasyon ile tedavi edilen toplam 22 hasta (17 erkek, 5 kadın; ort. yaş: 52.8±9.0 yıl; dağılım, 32-70 yıl) retrospektif olarak incelendi. Hastalar veno-arteriyel ekstrakorporeal membran oksijenasyonundan ayrılan (n=13) ve ayrılmayanlar (n=9) olmak üzere iki grupta ele alındı. Hastaların demografik verileri, konvansiyonel kardiyopulmoner resüsitasyon başlangıcındaki kalp ritimleri, anjiyografik ve girişimsel sonuçları, sağkalım ve ekstrakorporeal kardiyopulmoner resüsitasyon öncesi ve sonrasında nörolojik sonuçları kaydedildi.
Bulgular: Eşlik eden hastalıklar ve başlangıç laboratuvar test değerleri açısından her iki grup arasında anlamlı bir fark yoktu. Ayrılan gruptaki hastaların %92'sinde altta yatan ritim ventriküler fibrilasyon iken, ayrılamayan gruptaki hastaların %67'sinde kardiyak ritim yoktu (p=0.125). Ortalama sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonundaki düzelme ayrılan grupta anlamlı düzeyde daha belirgindi (sırasıyla, %36.5±12.7'e kıyasla %21.1±7.4; p=0.004). Tüm hastalarda veno-arteriyel ekstrakorporeal membran oksijenasyonundan ayrılma oranı %59.1 olmakla birlikte, nörolojik sekel olmayan sağ kalanların hastaneden taburcu edilme oranı %36.4 idi.
Sonuç: Hastane içi kardiyak arrest, konvansiyonel kardiyopulmoner resüsitasyon yoluyla anında hayat kurtarıcı müdahale gerektiren önemli ve acil bir durumdur. Başarısız olunursa, altta yatan etiyoloji veya ritim bozukluklarından bağımsız olarak, ekstrakorporeal kardiyopulmoner resüsitasyon başlatılmalıdır. Etkili konvansiyonel kardiyopulmoner resüsitasyon, beyin ve vücut hipoperfüzyonunu önlemek için zorunludur.