Methods: Between September 1989 and December 2008, 61 patients who underwent orthotopic heart transplantation in our clinic were included. Patients were divided into two groups according to the surgical technique used. Standard biatrial anostomosis technique was performed on 28 patients (mean age 31.8±12.5 years; range 16 to 58 years), while bicaval anostomosis technique was performed on 33 patients (mean age 29.8±9.9 years; range 17 to 48 years). There was no significant difference between two groups with respect to the preoperative patient characteristics and demographic data. However, the incidence of pulmonary dysfunction (p<0.05) and renal dysfunction (p<0.05) were higher in biatrial group. Mean cross clamping and cardiopulmonary bypass time were 73.9±13.6 and 114.4±20.8 minutes in biatrial group and 77.4±15.1 and 127.7 ±19.5 minutes in bicaval group.
Results: It was observed that the necessity of temporary pacemaker (p<0.05), increasing incidence of branch block (p<0.01) and atrioventricular block (p<0.05) were significantly higher in biatrial group. One patient required permanent pacemaker and one other patient required intracardiac defibrillator (ICD) implantation. Postoperative echocardiographic examination revealed that the incidence of tricuspid (p<0.01) and mitral insufficiency (p<0.01) were lower in bicaval group compared to biatrial group. Right ventricular hemodynamic function was maintained better in patients who underwent orthotopic transplantation using bicaval technique. Arrhythmia (ventricular arrhytmia and early atrial pulse) and atrioventricular valve insufficiency were less observed in this patient group. Also rhythm returned to normal earlier in bicaval group than biatrial group.
Conclusion: With regard to the results which influence early morbidity, bicaval technique was superior to the biatrial technique. Due to its observed benefits, bicaval anastomosis technique has become the routine for orthotopic heart transplantation in our clinic.
Kliniğimizde Eylül 1989 ve Aralık 2008 arasında 28 hastaya standart biatriyal ve 33 hastaya bikaval teknik kullanılarak toplam 61 ortotopik nakil yapıldı. Bu çalışmamızda her iki tekniğin erken ameliyat sonrası sonuçlarını incelemeyi amaçladık.
Cerrahi teknik
Donör kardiyektomi her iki grupta benzerdi.
Pulmoner venlerin sol atriyuma açıldığı yer, etraf sol
atriyum dokusu ile birlikte çıkartıldı. Aort ile pulmoner
arter arası keskin diseksiyonla ayrıldı. Standart teknikte,
sağ atriyum vena kava inferiyordan (İVC) başlanarak
sağ atriyal apendikse doğru bir insizyonla açıldı.
Bikaval grupta sağ atriyum intakt bırakıldı.
Alıcının ameliyatı, donör kalbi ameliyat salonuna getirilip tekrar kontrol edildikten sonra başlatıldı. Median sternotomi sonrası her iki grupta, aort innominate artere yakın yerden kanüle edildi. Vena kavalar kanüle edildi ve kavaların snerleri sıkılarak kardiyopulmoner baypasa girildi. Biatriyal grupta, sol atriyuma açılan pulmoner venler tek bir dikiş hattı oluşturacak şekilde ve sağ atriyum yeterli dikiş hattı bırakılarak geniş bir açıklık şeklinde hazırlandı. Aort ve pulmoner arter supravalvüler düzeyden transekte edildi. İlk olarak sol atriyal anastomoz ve sonra sırasıyla, sağ atriyum, pulmoner arter ve aort anastomozu yapıldı. Bikaval grupta, cerrahi yaklaşım ve kanülasyonda bir değişiklik yoktu. Sağ atriyum, vena kava süperiyor (SVC) bileşkesinden 3-4 mm atriyal doku kalacak şekilde, İVC tarafında ise 1-1.5 cm atriyum dokusu kalacak şekilde tamamen eksize edildi. Sol atriyum, pulmoner arter ve aort standart gruptaki gibi eksize edildi. Sırasıyla sol atriyum, İVC, SVC, pulmoner arter ve aort anastomozları yapıldı.
Hastaların hepsinde immünsüpresif tedavi için üçlü kombinasyon (siklosporin 5-10 mg/kg/gün, kortikosteroid 1 mg/kg/gün, azathiopirin 1-2 mg/kg/ gün) uygulandı. Hastaların izleminde ve rejeksiyon takiplerinde, endomiyokardiyal biyopsi (EMB), sitoimmünolojik monitörizasyon, ekokardiyografi ve pace elektrokardiyografi kullanıldı. Akut rejeksiyon tedavisinde öncelikle metilprednizolon başarısız kalması durumunda RATG (rabbit antithymocytes globulin), oktreotid 3 kullanıldı. Akut rejeksiyonda EMB ilk hastalar dışında sınırlı sayıda uygulandı.
İstatistiksel analiz
İstatistik analizler Windows için Statistical Package
for the Social Sciences (SPSS, Inc.,IL, Chicago, USA)
13.0 versiyon paket programı kullanılarak gerçekleştirildi.
Devamlı değişkenler için ortalama ± standart
sapma, kategorisel değişkenler için yüzdesel rakamlar
verildi. Kategorisel değişkenler arasındaki farklar Ki
kare ve Fisher exact testi ile değerlendirildi, sürekli ve
ayrık veriler Mann Withney U-test ile değerlendirildi.
Paired t-test, pulmoner arter basıncındaki ameliyat
öncesi ve sonrası değişiklikleri değerlendirmek için
kullanıldı. Bağımsız risk faktörleri univaryant ve multivaryant
analiz ile değerlendirildi. Univaryant analiz
sonucunda elde edilen verilerden p değeri 0.1 altında
olanlar multivaryant analize dahil edildi. P değeri <0.05
ise anlamlı kabul edildi.
Tablo 1: Ameliyat öncesi demografik veriler ve risk faktörleri açısından grupların karşılaştırılması
Ameliyat sırası bulgular
Her iki grup arasında kros klemp zamanı, donör kalbin
iskemi zamanı ve hipotermi açısından fark yok iken,
total perfüzyon zamanının, biatriyal teknikle ameliyat
edilen hastalarda, bikaval teknikle ameliyat edilenlere
göre anlamlı olarak daha kısa olduğu görüldü (p<0.05).
Ameliyat sırası bulgular tablo 2'de verilmiştir.
Tablo 2: Ameliyat sırası bulgular
Ameliyat sonrası ekokardiyografik bulgular
Ameliyat sonrası ekokardiyografik değerlendirmede
bikaval teknikle ameliyat edilen hastalarda, triküspit
(p<0.01) ve mitral yetmezliğinin (p<0.01) anlamlı
oranda daha az olduğu görüldü. Diğer parametreler arasında
istatistiksel olarak anlamlı faklılık bulunamadı.
Ameliyat sonrası ekokardiyografik bulgular tablo 3'de
verilmiştir.
Tablo 3: Ameliyat sonrası bulgular ve ekokardiyografik sonuçlar
Ameliyat sonrası pace gereksinimi, aritmi ve
bloklu ritim
İki hasta grubu karşılaştırıldığında bikaval teknikle
nakil yapılan grupta kalıcı pace ihtiyacının
olmadığı ve geçici kalp pili (pacemaker) gereksinimi
(p<0.05), aritmi (p<0.05), AV-blok (p<0.05) ve dal
blok'u (p<0.001) oranının standart gruba göre daha az
olduğu görüldü. Standart gruptan bir hastaya bradiaritmi,
malign ventriküler aritmi, ventriküler taşikardi
(VT) ve senkop atakları nedeniyle bradiaritmi ve
VT'ye duyarlı pacing özelliği olan ikinci kuşak intrakardiyak
defibrilatör (ICD) implantasyonu yapıldı.
Ameliyat sonrası dönemde kalıcı pace gereksinimini
artıran risk faktörü tespit edilemedi. Ameliyat sonrası
renal fonksiyon bozukluğu olan hastalarda geçici
pacemaker gereksinimi anlamlı olarak artmış bulundu
(p<0.05). Diyabetik hastalarda ameliyat sonrası dal
blok'u gelişimi anlamlı olarak daha yüksek oranda
gözlendi (p<0.05). Ameliyat sonrası AV-blok, atriyal fibrilasyon ve aritmi gelişimini etkileyen risk faktörü
tespit edilemedi.
Multivaryant analizde diabetes mellitus (DM) varlığı dal blok'u olarak risk faktörü olarak tespit edildi (p<0.001). Hipertansiyon (p<0.05), ameliyat öncesi renal disfonksiyon varlığı (p<0.05) ve ameliyatın biatriyal teknikle uygulanması (p<0.01) geçici pacemaker kullanımını gerektiren risk faktörleri olarak tespit edildi.
Erken mortalite
Standart teknikle ameliyat edilen bir hasta ameliyat
sonrası 13. gün tedaviye yanıtsız akut rejeksiyon, bir
hasta ise üçüncü hafta sağ ventrikül yetmezliği nedeniyle
kaybedildi. Yine aynı gruptan bir hasta akciğer dokusunda
yaygın mantar enfeksiyonu sonrası ikinci ayda
kaybedildi. Bikaval teknikle ameliyat edilen bir hasta
ikinci aydaki tedaviye yanıtsız rejeksiyon atağı nedeniyle
kaybedildi. Kliniğimizde yapılan kalp nakillerinin
erken ve uzun dönem mortalite bilgileri Tablo 4'te ve
kümülatif sağkalım-ölüm süreleri Şekil 1'de verildi.
Erken dönem mortalite nedenleri yukarıda belirtildi.
Geç dönem mortalite nedenleri farklıydı ve hastalar
istatistiksel olarak iki gruba ayrıldığı için genel mortalite
iki grup başlığı altında incelendi. Bu nedenle
Tablo 4 ve Şekil 1 değerlendirilirken, cerrahi tekniğe
bağlı mortaliteden bahsedilmediği ve ilk ameliyat edilen hastaların biatriyal teknikle ameliyat edildiği,
bikaval tekniğin daha yakın zamanda ameliyat edilen
hastalarda uygulandığı, bu sonucu değerlendirirken göz
önüne alınmalıdır.
Tablo 4: Hastaların erken ve geç dönem sağkalım oranları
Şekil 1: Hastaların kümülatif sağkalım (%)- ex süreleri (ay).
İntaraaortik balon pompası (İABP), inotrop
gereksinimi, perikardiyal efüzyon
İki hasta grubu istatistiksel olarak karşılaştırıldığında
ameliyat sonrası takipte İABP ve ciddi inotrop
gereksinimi arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı
görüldü. Perikardiyal efüzyon (p<0.05) bikaval grupta
anlamlı olarak daha fazla görülmesine rağmen, tüp
drenajı gereken hastalar arasında anlamlı bir fark yoktu.
Ameliyat sonrası İABP ve inotrop kullanımını artıran
risk faktörü gözlenmedi.
Rejeksiyon ve majör enfeksiyon
Her iki grup arasında rejeksiyon ve majör enfeksiyon
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu.
Tüm hastalarda gözlenen rejeksiyon varlığı göz önüne
alındığında DM varlığının rejeksiyonla ilişkili olduğu
tespit edildi (p<0.05). Ameliyat öncesi DM olan hastalarda
ameliyat sonrası dönemde enfeksiyon, akut renal
yetmezlik ve mortalitede artış görülmedi. Multivaryant
analizde akut rejeksiyon (p<0.01) ve genel rejeksiyon
(p<0.05) için DM risk faktörü olarak belirlendi.
1960 yılında Lower ve Shumway'ın[1] tanımladıkları biatriyal ortotopik kalp nakli tekniği, Barnard[5] tarafından modifiye edilmiş ve günümüze kadar önemli bir değişiklik göstermeden standart teknik olarak kullanılmıştır. Bu teknikte her iki atriyum mid-atrial düzeyde anastomoz edilmiştir. Bu teknikle ilgili bazı olumsuzluklar öne sürülmüştür. Bunlardan başlıcaları: geniş atriyal anastomozlara bağlı oluşan anormal geometriye sahip atriyumlar ve buna bağlı AV kapak yetmezlikleri,[6,7] sinüs nodu disfonksiyonu ve kalıcı pacemaker gereksinimi,[8] donör ve alıcı atriyumların asenkron kontraksiyonu,[9] septal anevrizma veya atriyal trombüs gelişme riskleridir.[10] Tüm bu olumsuzluklardan kurtulmak amacıyla alternatif teknik arayışları başlamıştır. Tek bir sol atriyum anastomozunun uygulandığı bikaval nakli ilk olarak 1991 yılında Sievers ve ark.[2] iki hastada kullanmışlar, daha sonra 1993 yılında Sarsam ve ark.[3] daha geniş bir hasta grubunda uygulamış ve tekniklerine ‘bikaval Wythenshawe tekniği' adını vermişlerdir.
Sarsam ve ark.nın[3] 1999 yılında gerşekleştirdikleri çokmerkezli ankette dünya çapında 169 merkeze ait bilgiler toplanmıştır. Çalışmaya katılan merkezlerin %44'ü birden fazla (biatriyal teknik, bikaval teknik, total ortotopik teknik) teknik kullandıklarını bildirmiştir. Biatriyal teknik merkezlerin %22'sinde kullanılırken, bikaval teknik merkezlerin %54'ünde kullanılarak en fazla kullanılan teknik olmuştur.[11] Bu çalışmanın sonucuna göre bikaval teknik en fazla tercih edilen teknik olarak görülmektedir. Merkezler standart biatriyal teknikten diğer tekniklere geçişinin en önemli nedenleri olarak triküspit kapak disfonksiyonu, sağ ventrikül performans bozukluğu ve aritmi/kalp bloklarını göstermişlerdir. Ancak çalışmanın ilginç sonuçlarından biri kalıcı kalp pili implantasyonu ve sağ ventriküler yetmezlik insidanslarının biatriyal ve bikaval teknikte eşit olmasıdır.
Meyer ve ark.,[12] kros-klemp ve iskemi süresinin uzamasına rağmen, bikaval kalp naklini takiben 30 ve 90 gün içinde kalıcı kalp pili gereksiniminin istatistiksel olarak anlamlı oranda azaldığını ve güvenli olduğunu bildirmişlerdir. Grant ve ark.,[13] bikaval anastomoz tekniği ile atriyal geometrinin daha iyi korunduğunu, ameliyat sonrası atriyal taşiaritmi insidansının düşük olduğunu, kalp pili gereksiniminin azaldığını ve hastaneden daha erken taburcu edildiğini bildirmişlerdir. Küçüker ve ark.[14] bikaval anstomoz tekniğinin kullanılmasının erken mortaliteyi, ritim sorunlarını ve atriyal konfigürasyona bağlı triküspit yetmezliğini azaltılabileceğini bildirmişlerdir. Çalışmamızda standart gruptan 28 hastanın 10'unda geçici kalp pili gereksinimi olurken, bikaval gruptan 33 hastanın üçünde geçici kalp pili gereksinimi oldu. Biatriyal teknikle ameliyat edilen hastalarda geçici kalp pili gereksiniminin anlamlı olarak daha fazla olduğunu gösterildi (p<0.05). Kalıcı kalp pili kullanımı açısından gruplar arasında anlamlı bir fark yoktu. Standart gruptan bir hastanın kalıcı kalp pili gereksinimi olurken, bikaval gruptaki hastaların kalıcı kalp pili gereksinimi olmadı.
Bikaval tekniği savunanlar, atriyum geometrisinin bozulup iki atriyum parçasının kontraksiyonlarının çakıştığını ve bununda ameliyat sonrası erken dönemde triküspit yetmezliğine yol açabileceğini bildirmişlerdir. Mitral yetmezliğin ise anastomoz edilen sol atriyum parçasının genişlemesine bağlı sol atriyum endokardının devamı olan posterior yaprakçığın (leaflet) bükülmesiyle ilgili olduğunu bildirmişlerdir.[15,16] Solomon ve ark.,[17] 75 hastalık çalışmalarında, bikaval teknik ile santral venöz basıncın daha düşük, triküspit yetmezliğinin daha az olduğunu ve kalp pili kullanımı açısından iki grup arasında önemli bir fark olmadığını bildirmişlerdir. Park ve ark.,[18] yaptıkları çalışmada iki grubun 1. ve 3. yıl içindeki triküspit yetmezlikleri karşılaştırıldığında; standart grupta triküspit yetmezliğin daha fazla olduğu görülmüştür. Traversi ve ark.,[19] sol ve sağ atriyal fonksiyonların ekokardiyografik sonuçlarını standart teknikten daha iyi olduğunu ve bikaval anastomoz tekniği ile atriyal volümlerin daha küçük olduğunu göstermişlerdir.
Çalışmamızın sonuçlarında ameliyat sonrası takipte bikaval grupta 2. ya da 3. derece triküspüt yetmezliği (p<0.01) ve mitral yetmezliği (p<0.01) anlamlı olarak daha az bulundu. Atriyoventriküler kapak yetmezlikleri incelenirken orta ve ileri yetmezlikler değerlendirildi.
el Gamel ve ark.,[20] yaptıkları çalışmada 85 hastalık çalışma grubunda; bikaval teknikle sağ atriyal basıncın daha düşük olduğunu, atriyal taşiaritminin daha az görüldüğünü, mitral inkompetansın daha az olduğunu ve diüretik doz gereksiniminin daha az olduğunu bildirmişlerdir. Çalışmamızda, iki grup karşılaştırıldığında aritmi (ventriküler ya da atriyal erken vurular ve extrasistoller) (p<0.05), AV blok (1. derece, p<0.05) ve dal blok'u (p<0.01) bikaval grupta daha az görülürken, atriyal fibrilasyon ve flutter açısından anlamlı fark bulunmadı.
Yaptığımız literatür taramalarında, çoğu araştırmacının kısa dönem sonuçlar açısından bikaval tekniğini standart teknikten daha üstün bulduklarını tespit ettik. Ancak her iki cerrahi teknik açısından uzun dönem sonuçları halen çelişkilidir ve kullanılan cerahi teknik kliniklerin deneyimine göre değişmektedir. Erken ameliyat sonrası dönemde hemodinamik ve ritimle ilgili komplikasyonları azaltarak, morbidite ve mortaliteyi azaltmada ve hasta sağkalımını artırmada etkili olduğunu düşündüğümüz bikaval teknik kliniğimizde tercih edilen teknik haline geldi.
Çıkar çakışması beyanı
Yazarlar bu yazının hazırlanması ve yayınlanması
aşamasında herhangi bir çıkar çakışması olmadığını
beyan etmişlerdir.
Finansman
Yazarlar bu yazının araştırma ve yazarlık sürecinde
herhangi bir finansal destek almadıklarını beyan etmişlerdir.
1) Lower RR, Shumway NE. Studies on orthotopic
homotransplantation of the canine heart. Surg Forum
1960;11:18-9.
2) Sievers HH, Weyand M, Kraatz EG, Bernhard A. An
alternative technique for orthotopic cardiac transplantation,
with preservation of the normal anatomy of the right atrium.
Thorac Cardiovasc Surg 1991;39:70-2.
3) Sarsam MA, Campbell CS, Yonan NA, Deiraniya AK,
Rahman AN. An alternative surgical technique in orthotopic
cardiac transplantation. J Card Surg 1993;8:344-9.
4) Carrel A. Heterotransplantation of blood vessels preserved in
cold storage. J Exp Med 1907;9:226-8.
5) Barnard CN. What we have learned about heart transplants.
J Thorac Cardiovasc Surg 1968;56:457-68.
6) Rees AP, Milani RV, Lavie CJ, Smart FW, Ventura HO.
Valvular regurgitation and right-sided cardiac pressures in
heart transplant recipients by complete Doppler and color
flow evaluation. Chest 1993;104:82-7.
7) Aziz T, Burgess M, Khafagy R, Wynn Hann A, Campbell
C, Rahman A, et al. Bicaval and standard techniques in
orthotopic heart transplantation: medium-term experience in
cardiac performance and survival. J Thorac Cardiovasc Surg
1999;118:115-22.
8) Herre JM, Barnhart GR, Llano A. Cardiac pacemakers in the
transplanted heart: short term with the biatrial anastomosis
and unnecessary with the bicaval anastomosis. Curr Opin
Cardiol 2000;15:115-20.
9) Beniaminovitz A, Savoia MT, Oz M, Galantowicz M, Di
Tullio MR, Homma S, et al. Improved atrial function in
bicaval versus standard orthotopic techniques in cardiac
transplantation. Am J Cardiol 1997;80:1631-5.
10) Fernández-González AL, Llorens R, Herreros JM, Di
Stefano S, Barba J, Olavide I, et al. Intracardiac thrombi after
orthotopic heart transplantation: clinical significance and
etiologic factors. J Heart Lung Transplant 1994;13:236-40.
11) Aziz TM, Burgess MI, El-Gamel A, Campbell CS, Rahman
AN, Deiraniya AK, et al. Orthotopic cardiac transplantation technique: a survey of current practice. Ann Thorac Surg
1999;68:1242-6.
12) Meyer SR, Modry DL, Bainey K, Koshal A, Mullen JC,
Rebeyka IM, et al. Declining need for permanent pacemaker
insertion with the bicaval technique of orthotopic heart
transplantation. Can J Cardiol 2005;21:159-63.
13) Grant SC, Khan MA, Faragher EB, Yonan N, Brooks
NH. Atrial arrhythmias and pacing after orthotopic heart
transplantation: bicaval versus standard atrial anastomosis.
Br Heart J 1995;74:149-53.
14) Küçüker ŞA, Özatik MA, Tarcan O, Bardakçı H, Tüfekçioğlu
O, Erdil N ve ark. Kalp transplantasyonunda kullanılan
cerrahi tekniklerin analizi. Turk Gogus Kalp Dama
2004;12:151-5.
15) Kratochwill C, Schmid S, Koller-Strametz J, Kreiner G,
Grabenwöger M, Grimm M, et al. Decrease in pacemaker
incidence after orthotopic heart transplantation. Am J
Cardiol 1996;77:779-83.
16) Rothman SA, Jeevanandam V, Combs WG, Furukawa S, Hsia HH, Eisen HJ, et al. Eliminating bradyarrhythmias
after orthotopic heart transplantation. Circulation
1996;94:II278-82.
17) Solomon NA, McGiven J, Chen XZ, Alison PM, Graham
KJ, Gibbs H. Biatrial or bicaval technique for orthotopic
heart transplantation: which is better? Heart Lung Circ
2004;13:389-94.
18) Park KY, Park CH, Chun YB, Shin MS, Lee KC. Bicaval
anastomosis reduces tricuspid regurgitation after heart
transplantation. Asian Cardiovasc Thorac Ann 2005;13:251-4.