Koroner arter seyir anomalilerine kateter anjiyografi ile ve elektrokardiyografi tetiklemeli kontrastlı manyetik rezonans anjiyografi veya kontrastlı bilgisayarlı tomografi anjiyografi ile tanı konulabilir. Bu görüntüleme teknikleriyle kesin tanı konulabilir ve gereğinde ameliyat planlaması yapılabilir.
Yüksek riskli olarak kabul gören anomali (tek koroner kök ve interarteriyel seyir varlığı) tanısı konduğunda cerrahi girişim endikasyonunda hemfikir olunmasına rağmen hangi tekniğin kullanılacağı konusunda net bir görüş birliği yoktur. İlk eğilim internal torasik arter ve safen venleri kullanılarak risk altında olduğu düşünülen tüm koroner dallara baypas ameliyatı yapılması olmuştur.[2] Ancak baypas için seçilen hedef damarlar darlıktan uzak ve genellikle normal akım paternine sahiptir. Bu koroner arterlere baypas ameliyatı yapılması durumunda yarışmalı akıma neden olunarak greft ömrü beklenenden kısa olacaktır. Yarışmalı akımın önüne geçmek adına anormal seyirli koroner arterin ligasyonu sonrası baypas yapılması tartışılmışsa da bu durumda koroner kan akımı tamamen yapılan greftlere bağımlı kalacak ve baypas ilişkili herhangi bir komplikasyonun sonucu beklenenden ağır olabilecektir. Ek olarak çocukluk çağında venlerin maturasyonunu tamamlamamış olması da arteriyel sistem üzerinde kullanılmaları durumunda gelişebilecek komplikasyonlara neden olmaktadır. Cerrahi deneyimin artmasıyla birlikte koroner translokasyon ameliyatlarının bu anomalinin tedavisinde kullanılması uygun görülmüştür.[2] Bu tekniğin uygulanabilmesi için anormal seyirli koroner arterin ayrı bir kök olarak aortik sinüsten çıkması gereklidir. Aynı kökten ayrıldığında translokasyon yapılması amacıyla koroner buton hazırlanması esnasında her iki koroner sistem de tehlikeye girebilir. Bu nedenle tek koroner kökten kaynaklanan anormal seyirlerde translokasyon (buton olarak ayrılması ve sonra uygun aortik sinüse re-anastamoz) uygun olmayabilir. Rodefeld ve ark.[3] interarteriyel seyirli koroner arterin cerrahi tedavisinde koroner arter sistemine müdahale yerine ana pulmoner arterin yana kaydırılarak interarteriyel alanda seyreden arterin rahatlatılması fikrini öne sürmüşlerdir. Bu ameliyata pulmoner arterin lateral translokasyonu adını vermişlerdir. Rodefeld ve ark.nın[3] bu yayınından sonra pulmoner arterin anterior translokasyonu fikri de öne sürülmüştür.[4] Bu tekniklerle müdahalede hastaların semptomlarının gerilediği ve cerrahi tekniğe bağlı morbidite ve mortalite oranlarının düşük olduğu savunulmaktadır. Ayrıca koroner sisteme bir müdahele yapılmadığından hastaya koroner artere yönelik bir girişim yapılması gerektiğinde yapılacak müdahelenin daha kolay olacağını düşünmekteyiz. Fakat anomalinin nadir görülmesi ve tanı konulmasıyla ilişkili olarak tekniğin uygulandığı hasta sayısı kısıtlıdır ve geç dönem sonuçları henüz yoktur.
Bu hasta grubunda müdahalenin gerekliliği aşikar olmasına rağmen cerrahi tedavide hastanın anatomisi iyi değerlendirilmeli ve cerrahi teknik titizlikle seçilmelidir.
Çıkar çakışması beyanı
Yazarlar bu yazının hazırlanması ve yayınlanması aşamasında
herhangi bir çıkar çakışması olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansman
Yazarlar bu yazının araştırma ve yazarlık sürecinde herhangi
bir finansal destek almadıklarını beyan etmişlerdir.
1) Davis JA, Cecchin F, Jones TK, Portman MA. Major coronary
artery anomalies in a pediatric population: incidence and
clinical importance. J Am Coll Cardiol 2001;37:593-7.
2) Duke C, Rosenthal E, Simpson JM. Myocardial infarction
in infancy caused by compression of an anomalous left
coronary artery arising from the right coronary artery.
Cardiol Young 2004;14:654-7.