Çalışma grubu, yaş ortalaması 43 (23-72), kadın erkek oranı 1/1.2 olan, diğer etiyolojik risk faktörlerini de beraberinde bulunduran (maliğnite, gebelik, pelvik veya abdominal kitle, ilaç kullanımı-oral kontraseptif veya steroid-antifosfolipid sendromları, protein C veya S yetmezliği) veya bulundurmayan 22 DVTlu kişide yapıldı. Tüm hastalardan birinci ve üçüncü aylarda alınan serumlarda MIF ile hazır ticari kit (Orgenium UK) kullanılarak Cpa özgü IgG, IgA, ve IgM antikorları çalışıldı. Serolojik testlere ek olarak tam kan, sedimentasyon, rutin biyokimya, ASO, CRP, Latex tetkikleri yapıldı. Son bir ay içinde makrolid veya tetrasiklin grubu Antibiyotik kullananlar çalışma grubu dışında bırakıldı.
Demografik verileri çalışma grubu ile aynı olan 8 sağlam kişide, Cp.ye özgü spesifik IgG, IgA ve IgM antikorları aynı yöntemle ölçülüp hasta grubu ile karşılaştırıldı. Kontrol grubunun seropozitivitesi daha önce Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı tarafından yapılan çalışmaya uygun seyredince sayı sınırlı tutuldu [4]. Hasta grubu iki alt gruba ayrılıp, birinci alt gruba (14) eklenen antibiyoterapinin (AB) etkisi sadece klasik antikoagülan (AKOAG) tedavi alan ikinci alt grupla (8) karşılaştırıldı. Antibiyoterapide makrolid grubu antibiyotik ilk 3 günde 1 gr/ gün, daha sonra haftada bir kez 500 mgr/ gün 1 yıl süre ile verildi [2]. Sadece antikoagülan tedavi alan grupla antibiyoterapi + antikoagülan tedavi alan grupların tedavi progresyonu 1. ve 3. aylarda yapılan serolojik testlerle, klinik muayene ve venöz dubleks ultrasonografi ile değerlendirildi.
Cp seropozitivitesi incelendiğinde DVTli grupta IgG seropozitivitesi %90 civarında iken normal popülasyonda %50 civarındadır (Grafik 1). Antikoagülan tedaviye antibiyoterapinin eklendiği çalışma grubunda 3 aylık tedavi sonrasında IgG seropozitivitesi titresi ortalama 1 / 256 seviyesinden ortalama 1 / 16 seviyesine indi. Sadece antikoagülan tedavi alan grupta ise IgG seropozitivitesi titresi ortalama 1 / 256 civarında kaldı (Grafik 2). IgA ve IgM seropozitivitesinde gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmadı.
Yapılan rutin laboratuvar incelemelerinde normal popülasyona göre tek fark olarak trigliserid ve LDL seviyelerindeki artış, HDL seviyesinde azalma gözlendi. Bu değişkenler dışında rutin tetkiklerde farklılık saptandı. 3 aylık antibiyotik tedavisi sonucunda ise trigliserid ve LDL seviyelerinde azalma, HDL seviyesinde artış saptandı. Hastalara tanı döneminde yapılan duppleks ultrasonografi sonuçları total venöz obstrüksiyon şeklinde gelmiş olup, tedavi sonrasında her iki grupta yapılan kontrol duppleks ultrasonografi sonuçları rekanalizasyon + venöz yetmezlik şeklinde geldi.
Cp gram negatif zorunlu hücre içi organizmadır. Özellikle respiratuar enfeksiyonların yanısıra son zamanlarda endotel, küçük kas hücreleri ve makrofajlar içinde saptanmıştır [8]. İn vitro çalışmalar Cpnın endotelial hücrelerde replike olduğunu, makrofaj içinde yaşayarak kronik enfeksiyon oluşturduğunu, IL-1 üretimini indükleyerek kollagenazdan başlayarak kollajen ve fibroblast üzerinden düz kas hücre proliferasyonunu gerçekleştirdiğini ispatlamıştır [3]. Yine makrofaj içinde lipid birikimini arttırarak endotelde foam cell artışına neden olmaktadır [2]. Cpnın fibroblast aktivitesini indükleyici özelliğinin venöz sistemde duvar kalınlaşmasına katkı sağladığı düşünülmektedir. Çalışmamızda cerrahi sınırlarımızın darlığı nedeniyle venöz biyopsi alma olanağı olamamıştır.
Cp enfeksiyonları endemik, tekrarlayıcı ve subakut olarak görülür. Cpnın yüzey lipopolisakkarit antijenine karşı antikor gelişir [2]. Serumda bulunan bu antikorların koruyucu değeri yoktur. Bu enfeksiyonda seropozitivite yaşla ilgili olarak artış gösterir, 5-20 yaş arası pik yapar. Yaşlılarda IgG seropozitivitesi %75e kadar pozitifdir. Çalışmada hasta grupları yaş ortalaması düşük olmasına rağmen seropozitivite pik yaş döneminden daha fazladır. Serolojik tanıda spesifik IgG titrasyon artışı ve IgA yüksekliği anlamlıdır. Akut enfeksiyondan sonra IgM yükselir, 3-6 ay sonra kaybolur [3]. Spesifik IgA, akut ve tekrarlayan enfeksiyonlarda yükselir. Özellikle hastaların tanı ve tedavisinde IgG titrasyonu anlamlıdır. Polymerase chain reaction (PCR) ile spesifik Cp antijenlerinin gösterilmesi tanı kriterlerinden birisidir, ancak tanı değeri seroloji ve immünoperoksidaz ile Cpya özgü monoklonal antikor tespitinden daha düşüktür [3]. Sonuç olarak; tanıda en önemli laboratuar yöntemi seroloji olarak gözükmektedir. Yaptığımız çalışmada Cpnın IgG seropozitivitesi normal popülasyona göre derin ven trombozunda yaklaşık 2 katı fazla olarak tespit edilmiştir. Uygulanan antibiyoterapi sonucunda seropozitivitesi pozitif hastaların IgG titresinde önemli azalmalar görülmüştür. Aynı zamanda antibiyotik tedavisi alan grupta bacak ağrılarında daha hızlı bir azalma olmuştur. Yapılan çeşitli çalışmalar Cp enfeksiyonlarının kan biyokimyasında lipid metabolizması üzerine etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Enfekte kişilerde kanda trigliserit ve LDL seviyelerinde artışlar, HDL seviyesinde azalma tespit edilmiştir. Uygulanan antibiyoterapinin trigliserit ve LDL seviyelerini artırdığı, HDL seviyesinde azalma sağladığı bildirilmiştir [9-12]. Bizim çalışmamızda serolojisi pozitif kişilerde benzer biyokimyasal sonuçlar elde edilmiştir. 3 aylık antibiyoterapi sonucunda lipid metabolizması üzerine elde ettiğimiz sonuçlar literatür bilgisi ile paralellik göstermektedir.
Cp enfeksiyonlarının tedavisinde makrolid ve tetrasiklin grubu antibiyotikler kullanılır. Uzun süreli makrolid alan iskemik kalp hastalarında, anjina pektoris sıklığında ve miyokard enfarktüsü riskinde belirgin azalma olmuştur [2].
Sonuç olarak; çalışmamızda uygulanan tedavi sonuçları farklı görünmese de, bunun izlem periyodunun kısalığına bağlı olduğunu düşünmekte ve uzun dönem izlemde sonuçların antibiyoterapi lehine istatistiksel değerler olarak anlamlı çıkacağını tahmin etmekteyiz. Bununla beraber erken dönem sonuçlar derin ven trombozunda Cp IgG tespitinin rutin bir laboratuar tetkiki haline gelebileceğini göstermektedir. Ancak Cpnın derin ven trombozlarında ne tür rol oynadığının daha geniş bir çalışma grubunda araştırılması ve biyopsi alınarak PCR ile tespitinin gerektiğini düşünmekteyiz.
1) Tan P, Luscinskas FW, Vanniasinkam SH. Cellular and molecular mechanism of inflammation and trombosis. Eur J Vasc Endovasc Surg 1999 ;17:373-89.
2) Lindholt JS, Fasting H, Henneberg EW, et al. A rewiev of chlamydia pneumoniae and atherosclerosis. Eur J Vasc Endovasc Surg 1999;17:283-9.
3) Kuo Cho-chou, Shor A, Campbell LA, et al. Demonstration of chlamydia pneumoniae in atherosclerotic lesions of coronary arteries. The Journal of Infectious Disease 1993;167:8419.
4) Sırmatel F, Gencay M. Prevalence of chlamydia pneumonia specific antibody immunglobulin G in blood donors. Eur Society of Chemoterapy Infectious Disease; 6th Scientific Meeting, May 20-22,1999, İstanbul.
5) Fuster V, Badimon L, Badimon JJ, et al. The patho genesis of coronary artery disease and the acute coronary syndromes in mechanism of disease ed. By Ebstein FH. N Engl J Med 1992;23:242-50.
6) Thomas DH, Grayston JT, Siscovick DS, et al. Association of prior infection with chlamydia pneumoniae and angio graphically demonstrated coronary artery disease. JAMA 1992;268:68-72.
7) Kerstein MD, White JV. Nonoperative management of lower extremity arterial disease, Part I. The Surgical Clinics of North America. Philadelphia: W.B. Saunders Company, 1998:78.
8) Yamashita K. Distribution pneumoniae atherosclerotic carotit artery. Stroke 1998;29:773.
9) Stille W, Dittmann R: Arteriosclerosis as a sequela of chronic Chlamydia pneumoniae infection. Herz 1998;23: 185-92.
10) Laurila A, Bloigu A, Nayha S, et al. Chronic Chlamydia pneumoniae infection is associated with a serum lipid profile known to be a risk factor for atherosclerosis. Arterioscler Thromb Vasc Biol 1997;17:2910-3.