Uludağ Üniv. Tıp Fak. Göğüs ve Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalında bir çalışma planlanarak 1 Kasım 1995-1 Mart 1996 tarihleri arası da açık kalp ameliyatı uygulanan ardışık 42 olguda stres ülseri profilaksisinde ranitidin veya sukralfat randomize kullanılarak mide asiditesi ve boğaz floransında oluşan değişik-likler ileri dönük çift kör yöntemle araştırıldı.
Ameliyat öncesi, sırası ve sonrasına ilişkin yaş, hastalık, diabetes mellitus (DM), kronik obstrüktif akciğer hastalğı (KOAH), konjestif kalp yetersizliği (KKY), kronik böbrek yetersizliğ (KBY), anemi, kros klemp süresi (KKS), vücut dışı dolaşım süresi (VDD), respiratörde kalış süresi (RKS), düşük kalp debisi (DKD), inotropik destek gereksinimi, pnömoni gelişimi ve diğer çeşitli komplikasyonlar gibi enfeksiyon duyarlılığı ve flora değişimiyle ilgi oluşturabilecek çeşitli değişkenler kaydedilerek iki grupta karşılaştırıldı. Çalışma sonunda boğaz kültürleri sonuçları ve çeşitli değişkenlerle ilişkiler gruplar arasında değerlendirildi. İstatistiksel değerlendirmede süreklilik gösteren değişkenler için Mann-Whitney U, kategorik değerler için kikare ve Fishers Exact testi kullanılarak gruplar karşılaştırıldı. P<0.05 anlamlı fark olarak kabul edildi.
Operasyon öncesi ve sonrasına ait toplam 182 boğaz kültürü incelendiğinde G1de 10/22 (%45) olguda, G2de ise 15/20 (%75) olguda flora değişimi (flora baskılanması veya silinmesi veya farklı kolonizasyon) belirlendi ve istatistiksel olarak anlamlılık sınırındaydı (p=0.504). Normal flora dışı mikroorganizma kolonizasyon G1de 5/22 (%22) olguda, G2de ise 12/20 (%60) olguda belirlendi ve gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0.015).
Boğaz kültürlerinde üreyen normal flora dışı mikroorganizmalar Tablo 2de görülmektedir ve büyük çoğunlukla enteral floraya ait mikroorganizmalar olduğu dikkati çekmektedir. Respiratörde kalış süresi iki grup arasında istatistiksel olarak farklı bulunduğundan kolonizasyon üzerine etkisi olup olmadığı araştırıldı. Erken dönemde respiratörden ayrılan (<11 saat) toplam 11 olgudan dördünde (%36), daha uzun süre respiratör desteği gereken 31 olgudan 13ünde (%41) kolonizasyon belirlendi ve istatistiksel fark olmadığı görüldü.
Mide sıvısı örneklerinin pH ölçümleri soncunda postoperatif erken dönemde her iki grupta alkali eğitim (pH>5) belirlendi ve gruplar arasında istatistiksel fark yoktu (p>0.05). Postop. birinci gün pH ölçümlerinde G2de tüm örnekler, G1de ise 10/22 örnek alkali eğlimli (pH>5) bulundu (p<0.05). Postoperatif birinci gün örnekler alındıktan sonra hastaların çoğunda nazogastrik sonda çıkarıldığından ikinci gün değerlendirme yapmak mümkün olmadı. G1de bir olguda kanama nedeniyle erken dönemde reoperasyon yapıldı. G1 ve G2de ikişer hastada sternum tellerinde kırılma nedeniyle 7-10 gün arasında revizyon yapılarak sternum yeniden fikse edildi. Bu olgularda klinik olarak yara enfeksiyonu belirtisi görülmedi ve yara kültürlerinde üreme olmadı. G1de bir olguda safen çıkarılan bacak, G2de bir olguda göğüs kesisinde yüzeyel yara enfeksiyonu gelişti. Her iki olgunun yara kültürlerinde Staphylooccus aureus üredi ve uygun tedavi ile iyileştiler. Günlük radyolojik incelemede pulmoner infiltrasyon, ateş izlemesinde >38 ºC ve lökositoz birlikte olmak üzere hiçbir olguda pnömoni gelşimedi. Tüm olgular taburcu oldu-lar ve postoperatif iki aylık izlemede önemli başka morbidite görülmedi. Erken ya da geç (iki ay izlemde) mortalite olmadı.
Profilakside kullandığımız bu iki ilacın günlük maliyetleri Şekil 1de karşılaştırmalı olarak görülmekte olup çalışma protokolünde belirtilen uygulama dozlarıyla ranitidin maliyeti sukralfata oranla yaklaşık 5 kat yüksek bulunmuştur.
Gastrointestinal komplikasyon görülen hastalarda mortalite sıklığının yanısıra kros klemp süresi, VDD süresi, daha uzun inotropik İABP kullanımı daha sık bulunmuştur [2].
Yaşlı, kros klemp ve/veya VDD süresi uzun, önceden peptik ülser hikayesi olan, düşük debi sendromu bulunan veya uzun süre solunum desteği gerektiren hastalarda daha yoğun bir profilaktik rejim ve dikkatli izleme önerilmektedir. Bizim çalışmamızda GİS komplikasyonuna rastlamadık. Özellikle yoğun bakım hastalarında yapılan çeşitli çalışmalarda H2 reseptör blokerleri, antiasit ve suklafatın stres ülseri profilaksisinde etkinliği karşılaştırılmış, risk skorlaması ile gruplara ayrılarak değerlendirilmiş ve her üç grup ilacnı plaseboya oranla etkin bir profilaksi sağladığı belirlenmiş ancak birbirine üstünlüğü gösterilememiş [7,10], bazı metaanalizlerde sukralfatın üstünlüğü belirtilmiştir [3,4].
Sukralfat ve mide asiditesini belirgin olarak etkileyen H2 reseptör blokerleri ve antiasitleri karşılaştıran çalışmalarda mide sıvısında bakteri üremesi ve nazokomial pnömoni sıklığı araştırılmış ve sukralfat kullanımının yeğlenmesi gerektiği vurgulanmıştır [3-6]. Bazı çalışmalarda sükralfat kullanımıyla nazokomial pnömoni oranında azalma olmadığı ancak mide ya da orofarengeal kolonizasyonun daha seyrek görüldüğü belirtilmiştir 8-10].
Bizim çalışmamızda da boğaz florası değişiminin ve özellikle enteral mikroorganizmalarla kolonizasyonun ranitidin grubunda anlamlı düzeyde daha sık olduğu görülmektedir. Ancak sukralfat kullanılan hastalarda da (%22 olguda) en sık Candida ile olmak üzere kolonizasyon geliştiği gözlenmiştir. Sukralfat verilen hastalarda postoperatif erken dönemde ranitidin grubuyla benzer şekide mide sıvısının alkali eğilimli olması ilginç bir bulgudur ve muhtemelen vücut dışı dolaşıma bağlı sıvı, elektrolit ve pH dengesinde ve hormon salınımlarındaki kompleks değişimlerle ilgilidir. Sukralfat grubunda ameliyattan 24 saat sonra yapılan ölçümlerde olguların yaklaşık yarısında mide sıvısı asitleşmiştir. Mide asit bariyerinin geçici birsüre de olsa kırılması ve aynı dönemde profilaktik amaçlı antibiyotik kullanımı boğaz florasının silinmesi ve kolonizasyon gelişimine yol açmaktadır.
Bununla birlikte bu çalışmadaki hastalarda, klinik durumla (manifest enfeksiyon veya major komplikasyon gelişimiyle) kolonizasyon arasında ilişki bulunmamıştır. Toplam 4 olguda sternumun yeniden stabilize edilmesi gereği bu dönemde kullanılan malzemeyle (çelik tel) ile ilgili olup enfeksiyon gelişmemiştir. Bu çalışmadaki hastalarda önemli bir komplikasyon gelişmemesi, erken mobilize edilmeleri, erken enteral beslenmenin başlaması ve yoğun bakım koşullarından kurtulmaları kolonizasyonla ilişkili komplikasyon gelişmemesinin en önemli nedenleri olarak düşünülebilir. Genel durumu daha bozuk hastalarda, düşük debi, uzamış mekanik solunum desteği, uzamış yoğun bakım tedavisi gereken olgularda boğaz florasında normal dışı mikrop kolonizasyonunun sorun yaratması beklenir.
Stres ülseri profilaksisiyle ilgili çalışmaların çoğu yoğun bakım, travma, yanık hastaları üzerindedir ve rutin açık kalp cerrahisi hastalarının çoğu için kısa süreli uygulama yeterli görünmektedir. Stres ülserini yaratan esas patolojik mekanizmanın gastrik asidite değil doku hipoksisi olduğu bilinerek yüksek doz inotropik kullanımı, düşük debi gibi faktörlerin ülser ve ülsere bağlı kanama veya perforasyon gibi komplikasyonların gelişiminde arttırıcı rol oynayacağı hatırlanmalıdır. Sukralfat ve pirenzepin gibi sitoprotektif etkili ilaçların gastrik mukoza oksijenlenmesini arttırdığı ve gastrik pHyı değiştirmeden koruma sağladığı bilinmektedir [11].
Yaptığımız maliyet analizinde ranitidin uygulamasının pahalı olduğu görülmüştür. Profilaktik etkinlik açısından birçok çalışmada önemli fark bulunmadığı belirlenen bu ilaçlardan sukralfatın sistemik etkisi yoktur. Uygulaması kolay olmakla birlikte kalp cerrahisinde kullanımı açısından digital, oral antikoagülan, kinidin gibi ilaçlarla etkileşimi (emilim bozukluğu) mutlaka dikkate alınmalı uygulama saatleri düzenlenmelidir. Mikroorganizmalar için mide asit bariyerini ortadan kaldırmayan sitoprotektif bir profilaktik ajanın daha seyrek mikrobik translokasyon veya kolonizasyona yol açtığı gözönüne alınarak stres ülseri ve komplikasyonlarından korunmada tercih edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
1) Kirklin JW, Barratt-Boyes BG: Cardiac Surgery,
New York, Churchill Livingstone. p:220,1993.
2) Johnston G, Vitikainen K, Knight R, Annest L, Garcia C:
Changing perspective on gastrointestinal
complications in patients undergoing cardiac surgery.
Am J Surg 1992; 163:525-9.
3) Cook DJ, Laine LA, Guyatt GH, Raffin TA: Nosocomial
pneumonia and the role of gastric pH. A
meta-analysis. Chest 1991; 100:7-13.
4) Tryba M: Sucralfate versus antacids or H2-
antagonists for stress ulcer prophylaxis: a metaanalysis
on efficacy and pneumonia rate. Crit Care
Med 1991; 19:942-9.
5) Eddleston JM, Vohra A, Scott P, et al: A comparasion
of the frequency of stress ulceration and se-
condary pneumonia in sucralfate or ranitidinetreated
intensive care unit patients. Crit Care Med
1991; 19:1491-6.
6) Kappstein I, Schulgen G, Friedrich T, et al: Incidence
of pneumonia in mechanically ventilated patients
treated with sucralfate or cimetidine as prophylaxis
for stress bleeding: bacterial colonization of
the stomach. Am J Med 1991; 2A:125-131.
7) Lopez-Herce J, Dorao P, Elola P, Delgado MA,
Ruza F, Madero R: Frequency and prophylaxis of
upper gastrointestinal hemorrhage in critically ili
children: prospective study comparing the efficacy of
almagate, ranitidine, and sucralfate. Crit Çare Med
1992; 20:1082-9.
8) Mahul P, Auboyer C, Jospe R, et al: Prevention of
nosocomial pneumonia in intubated patients: respective
role of mechanical subglottic secretions drainage
and stress ulcer prophylaxis. Int Care Med
1992; 18:20-5.
9) Pickworth KK, Falcone RE, Hoogeboom JE, Santanello SA:
Occurrence of nosocomial pneumonia in
mechanically ventilated trauma patients: a comparison
of sucralfate and ranitidine. Crit Care
Medl993; 21:1856-62.
10) Ryan P, Dawson J, Teres D, Celoria G, Navab F:
Nosocomial pneumonia during stress ulcer prophylaxis
with cimetidine and sucralfate. Crit Care Med
1993; 21:1856-62.
11) Tryba M, Kulka PJ: Critical care pharmacotherapy.
A rewiew. Drugs 1993; 338-52.