ISSN : 1301-5680
e-ISSN : 2149-8156
Turkish Journal of Thoracic and Cardiovascular Surgery     
Hepatic Dysfunction and Hyperbilirubinemia After Open ; Heart Surgery
ARAL Atilla, ÖZBERRAK Haldun, UYSALEL Adnan, BATİSLAM Yeşim, T. EREN Neyyir, TAŞÖZ Refik, BDER Othman, OĞUZ Mehmet, AKALIN Hakkı
Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi ve Anesteziyoloji Anabilim Dalları, Ankara

Abstract

Fifty consecutive patients who had undergone cardiac operations for various cardiac lesions were investigated prospectively to evaluate the incidence, risk factors and the associated mortality op postoperative hyperbiliruminemia and hepatic dysfunction after cardiopulmonary bypass. Concentrations of serum total bilirubin, alanine aminotransferase (ALT), aspartate aminotransferase, lactate dehydrogenase (LDH) alkaline phosphatese, albumin, globulin were measured before the operation and again on the 1., 2., 7. postoperative days. On the 1. and 2. postoperative days 90% of the patients showed abnormal AST activity on the 7th postoperative dal.ALT levels were significantly higher than the preoperative period (p<0.001). Postoperative hyperbilirubinemia defined as occurence of a serum total bilirubin concentration of more than 3 mg/dl in any measurement during the postoperative hyperbilirubinemia was 38%. The incidence was higher in patients with high preoperative total bilirubin concentrations (p<0.01). Valve surgery, preoperative high right atrial pressure, prolonged cardiopulmonary bypass, preoperative elevated ALT, LDH, alkaline phosphatase are significant risk factor (p<0.001). One patient with late postoperative hyper-bilirubinemia died due to multiple organ failure.

Açık kalp cerrahisi sonrasında, multifaktöriyel etyolojiye bağlı olarak değişik oranlarda hepastosellüler yetmezlik ve hiperbilurubinemi gelişmektedir. Postoperatif dönemde vakaların %80-90’nında değişik şiddetlerde hepatoselüler hasarlanma görülür iken, hiperbilurubinemi insidansı %10-40 olarak saptanmıştır [1,2].

Bu konuya yönelik çalışmaların çoğu on, yirmi yıl öncesine ait olup yakın tarihli tıbbi çalışma sayısı oldukça azdır. Günümüzde kullanılan gelişmiş kardiyopulmoner bypass tekniklerini ve medikal tedavilerin postoperatif hepatoselüler yetersizlik ve hiperbilurubinemi gelişmesinde belli oranda etkisi olabileceği düşüncesi ile bu konu Anabilim dalı’mızda yeniden incelenmiştir.

Methods

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı’nda açık kalp ameliyatı uygulanan ardarda 50 hasta prospektif olarak postoperatif hepatoselüler hasarlanma, hiperbilurubinemi sıklığı, risk faktörleri ve beraberinde getirdiği morbidite ve mortalite yönünden incelenmiştir. Preoperatif hiperbilurubinemi tespit edilen (Bilurubin >2 mg/dl) hastalar da çalışmaya dahil edilmiştir.

Hastalara standart anestezi tekniğimiz uygulanmıştır. Bütün operasyonlarda rutin monitorizasyon; EKG, radiyal arter kateteri, pulse oksimetri, end tital CO2, nazofaringeal ve rektal ısı probları, foley kateteri, santral venöz basınç ve Swan – Ganz kateteri ile yapılmıştır. Operasyonda non-pulsatil flow, memran oksijenatör, orta derecede hipotermi yöntemi uygulanmıştır. Ekstrakorporeal sistem; 1500 ml ringer laktat, 70 ml bikarbonat, 200 ml %20 mannitol, 200 ml %5’lik human albumin ile doldurulmuştur.

Ortalama pompa debisi 2.2-2.4 lt/m2/dk olacak şekilde ayarlanmış, pompa sırasında arteriyel kan basıncının 60 mmHg olması sağlanmıştır. Kan sıcaklığı sabit 28 C olarak şekilde hasta soğutulmuş, rektal sıcaklık 28-32 C arasında tutulmuştur. Kross klemp konduktan sonra 1015 ml/kg plegisol (kristaloid kardiyopleji) ile birlikte topikal hipotermi uygulanmış ve bu işlem her 20 dakikada bir tekrar edilmiştir. Aralıklı olarak Eschweiler asit baz analizatörü ile kan gazlarına bakılmış ve hastanın pH’sı 7.35-7.45 olacak şekilde ayarlanmıştır. Operasyon tamamlandıktan sonra sistemin havasının alınmasına takiben, kross klemp kaldırılmış kalbin soptan çalışmadığı durumlarda kalp DC akım ile çalıştırılmıştır. Yeterli hemodinami sağlandıktan sonra ve hasta normal vücut sıcaklığına kadar ısıtıldıktan sonra pompadan çıkılmıştır. Operasyon süresi, kardiyopulmoner bypass zamanı, aortik kross klemp süresi kayıt edilmiştir.

Sağ atriyal ve pulmoner arter basınçları preoperatif kateterizasyon bilgilerinden elde edilmiştir. Biyokimyasal analiz için kan örnekleri operasyondan iki gün önce alınmıştır. Operasyon sonrası biyokimyasal analiz için kan, santral venöz kateterden veya periferik venden postoperatif 1., 2., ve 7. günlerde alınmıştır. Kan örnekleri otomatik biyokimyasal analizatör ile albumin, globulin AST, ALT; LDL, Alk fosf, total bilurubin, konjuge ve ankonjuge bilurubin yönünden incelenmiştir. Postoperatif hiperbilurubinemi tanısı bu tetkiklerden herhangi birinde total bilurubinin 3.0 mg/dl’nin üstüne çıkması ile saptanmıştır. Postoperatif 1. ve 2. günlerde ortaya çıkan hiperbilurubinemi geç dönem hiperbilurubinemi olarak kabul görmüştür. Postoperatif hiperbilurubinemi gelişen hastalardan bir grup, hiperbilurubinemi gelişmeyen hastalardan ise kontrol grubu oluşturulmuştur.

Bu iki grup hiperbilurubinemi gelişmesinde muhtemel risk faktörleri açısından karşılaştırılmıştır. Hastalar ile ilgili bütün veriler Microsoft Works entegre programına ve Micdostat (1984 Ecosoft, Inc) programına yüklenmiş, verilerin özelliklerine göre iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi, iki yüzde arasındaki farkın önemlilik testi, uygulanmış ve değerler aritmetik ortalama (±) standart hata şeklinde verilmiştir. Herhangi bir parametrenin değişiminde etkili olabilecek diğer parametreler korelasyon matriksinde incelenmiş, aralarında korelasyon olan parametrelere regresyon analizi uygulanmıştır.

Results

Çalışmaya dahil edilen hastaların demografik özellikleri
’de gösterilmiştir.

Hastaların AST düzeyleri incelendiğinde; preoperatif dönemde AST 19.54±0.74 IU 1 günde 85.64±4.18 IU, 2. günde 81.40±6.12 IU ve 7. günde 37.26±3.35 IU olarak tespit edilmiştir. AST düzeyleri

’de gösterilmiştir. AST, postoperatif 1. veya 2. günde tepe yaptıktan sonra postoperatif 7. günde belirgin olarak azalmaktadır. 1., 2. ve 7. günlerdeki AST düzeyleri, preoperatif AST düzeyine göre istatistiki olarak yüksektir (p<0.001). Postoperatif 7. gündeki AST değeri 1. ve 2. günlerdeki AST değerimen göre belirgin olarak düşüktür (p<0.001).

Hastalar AST’nin değerine göre değil, AST’nin normal veya yüksek oluşuna göre incelendiğinde daha farklı bir durum ortaya çıkmaktadır. 45 hastada (%90) AST’nin postoperatif 1. veya 2. günde yükseldiği, 15 hastada (%30) postoperatif 7. günde dahil yüksek kaldığı ancak (%70) oranında bu dönemde normale döndüğü tespit edilmiştir. 5 vakamızda ise AST’nin postoperatif dönemde normal sınırların dışına çıkmadığı gözlenmiştir.

Postoperatif dönemde AST yükselmesinde etkili olabilecek muhtemel preoperatif risk fartörleri preoperatif AST değerleri, CVP, kardiyopulmoner bypass süresi korelasyon matriksinde incelenmiş, ancak AST ile aralarında korelasyon olmadığı tespit edilmiştir. Hastaların ALT düzeyleri incelendiğinde; preoperatif dönemde ALT 25.52±1.44 IU, 1. günde 57.58±3.46 IU, 2. günde 69.32±5.72, 7. günde 68.78±8.06 IU olarak tespit edilmiştir. ALT düzeyleri

’de gösterilmiştir.

Yapılan istatistiki çalışmada postoperatif 1., 2. ve 7. günlerdeki ALT değerlerinin farksız olduğu tespit edilmiştir. 1., 2. ve 7 günlerdeki ALT değerlerine göre belirgin olarak yüksek bulunmuştur (p<0.001). Postoperatif ALT yükselmesinde etkili olabilecek muhtemel preoperatif risk faktörleri; preoperatif ALT düzeyi, CVP, CPB süresi korelasyon matriksinde incelenmiş ancak ALT ile aralarında korelasyon olmadığı tespit edilmiştir. Global olarak 50 hastanın 19’unda (%38) postoperatif dönemde hiperbilirubinemi gelişmiştir. Hiperbilirubinemi gelişen hastaların 14’ünde (%74) hiperbiliruminemi erken dönemde ortaya çıkarken, 5’inde (%26) genç dönemde ortaya çıkmıştır.

Hastaların preoperatif ve postoperatif 1., 2. ve 7. günlerdeki total bilirubin ve konjuge bilirubin değerleri

ve
’de gösterilmiştir. Çalışma grubundaki bütün hastalar incelendiğinde bilirubinin 1. ve 2. günlerde tepe değerine ulaştıktan sonra 7. günde preoperatif değerine döndüğü tespit edilmiştir. Postoperatif 1. ve 2. günlerdeki total ve konjuge bilirubin değeri preoperatif bilirubin değerine göre belirgin olarakyüksektir (p<0.001). Hiperbilirubinemi gelişen 19 hastanın 8’inde (%42) bilirubin tepe artışının 1. günde 6’sında (%32) bilirubin tepe artışının 2. günde olduğu, 5 vakada ise (%26). 7. günde en yüksek seviyeye çıktığı tespit edilmiştir. Bilirubin en yüksek seviyeye çıktığı gün ile artan komponent değişiklik göstermektedir. Postoperatif 1. ve 2. günlerdeki artışlardan ankonjuge bilirubindeki artış sorumludur. 1. gündeki konjuge/total bilirubin oranı 0.36 iken, bu oran 2. günde 0.44 olarak tespit edilmiştir. 7. gündeki artışlardan ise konjuge bilirubindeki artış sorumludur. Bu dönemde konjuge / total bilirubin oranı 0.66 olarak saptanmıştır. Hiperbilirubinemi gelişen hastaların demografik özellikleri incelendiğinde kapak replasmanı uygulanan hastaların %48’inde hiperbilirubinemi gözlenirken, bu oran koroner bypass cerrahisinde %30 olarak saptanmıştır. Konjenital vakalarımızda hiper-bilirubinemi tespit edilmemiştir. Kapak cerrahisinden sonra hiperbilirubinemi gelişme riski istatistiki olarak diğer hasta gruplarına göre belirgin olarak yüksek tespit edilmiştir.

Postoperatif hiperbilirubinemi gelişen hastalardan bir grup, gelişmeyen hastalardan ise diğer bir grup oluşturulmuştur. Bu iki grup muhtemel risk faktörleri açısından incelenmiştir.

’den de anlaşılacağı gibi postoperatif hiperbilirubinemi gelişen grupta ortalama yaş 49.68±2.57 iken, gelişmeyen grupta 47.51±3.03 olarak tespit edilmiştir. Aradaki fark istatistiki olarak anlamsızdır. Yani postoperatif hiperbilirubinemi açısından yaşın önemli bir risk faktörü olmadığı tespit edilmiştir. Aynı şekilde postoperatif hiperbilirubinemi gelişimi yönünden diğer risk faktörleri incelenmiştir.

Preoperatif bilirubin düzeyinin, preoperatif sağ atriyum basıncının, operesyon türünün, CPB süresinin ve karaciğer düzeyinin, preoperatif dönemde hiperbilirubinemi gelişmesi açısından önemli birer risk faktörü olduğu tespit edilmiştir. Bu parametreler incelendiğinde;

Preoperatif bilirubin düzeyi: Preoperatif dönemde hiperbilirubinemisi olan hastaların % 83.3’ünde postoperatif dönemde hiperbilirubinemi gelişirken, preoperatif dönemde hiperbilirubinemi saptanmayan hastaların %31.81’inde postoperatif dönemde hiperbilirubinemi gelişmektedir. İki yüzde arasındaki farkın önemlilik testine göre aradaki fark önemli bulunmuştur. Aynı şekilde hiperbilirubinemi gelişmeyen grupta preoperatif total bilirubin düzeyi 1.02±0.03 mg/dl iken, gelişen grupta 1.88±0.29 mg/dl olarak tespit edilmiş iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testine göre aradaki fark anlamlı olarak değerlendirilmiştir (p<0.01).

Preoperatif sağ atriyal basınç: Postoperatif dönemde hiperbilirubinemi gelişimi açısından önemli bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Postoperatif dönemde hiperbilirubinemi gelişen grupta preoperatif sağ atriyum basıncı 6.94±0.59 mmHg iken, gelişmeyen grupta 4.35±0.19 mmHg olarak tespit edilmiştir. İki ortalama arasındaki fark önemlidir (p<0.001). Aynı şekilde preoperatif pulmoner arter basıncı da postoperatif hiperbilirubinemi gelişimi açısından önemli bir risk faktörü olarak göze çarpmaktadır. Hiperbilirubinemi gelişen grupta preoperatif sistolik pulmoner arter basıncı 38.78±3.91 mmHg, gelişmeyen grupta ise 24.45±1.41 mmHg olarak ölçülmüştür. Aradaki fark istatistiki olarak anlamlıdır (p<0.001).

Kardiyopulmoner bypass süresi: Postoperatif hiperbilirubinemi gelişen grupta kardiyopulmoner bypass süresi 122.10±2.64 dk iken, gelişmeyen grupta 110.58±1.53 dk olarak tespit edilmiştir. İki ortalama arasındaki farkın anlamlılık testine göre aradaki fark anlamlı bulunmuştur (p<0.001).

Preoperatif karaciğer fonksiyon testleri:AST, ALT, LDH ve alkalen fosfataz düzeyleri preoperatif dönemde incelenmiştir. Hiperbilirubinemi gelişen grupta preoperatif AST 18.42±1.52 IU iken, gelişmeyen grupta 20.22±0.74 IU saptanmıştır. Aradaki fark istatistiki olarak önemsizdir. Postoperatif hiperbilirubinemi gelişen gruptaki ALT, LDH, alkalen fosfataz değerleri hiperbilirubinemi gelişmeyen gruptaki hastalara göre belirgin olarak yüksektir. Hastaların karaciğer fonksiyon testleri

’de gösterilmiştir.

Postoperatif dönemde birubin yükselmesinde etkili olabilecek muhtemel preoperatif risk faktörleri korelasyon matriksinde incelenmiştir. Preoperatif total birubin değerinin; (r: 072 r2:0.51, p<0.01), CVP’nin (r: 0.58 r2:0.33, p<0.001), preoperatif ALT (r:0.56 r2:0.31, P<0.01) düzeylerinin postoperatif hiperbilirubinemi gelişimi açısından önemli birer gösterge olduğu ortaya konmuştur. Bu parametreler için tüm olası regresyon eşitlikleri incelendiğinde, total bilirubin değerinin, CVP, ALT, preoperatif LDH düzeylerinin postoperatif bilirubin değerinin %62’sinden sorumlu oldukları tespit edilmiştir (p<0.001). Hiperbilirubinemi gelişen gruptaki hastaların 5’inde (%26) uzun süreli inotropik ajan kullanılmıştır.Hiperbilirubinemi gelişmeyen grupta ise 2 vakada (%6.4) uzun süreli inotropik ajan kullanılmıştır.

Geç dönem hiperbilirubinemi tespit edilen 5 hastanın %80’inde 4 günden uzun süreli düşük kalp debisi nedeni ile vazoaktif farmakolojik ajanlar kullanılmış ve 1 vakada İABP mekanik destek olarak uygulanmıştır. Bu gruptaki 1 hasta multipl organ yetersizliği nedeni ile kaybedilmiştir.

Discussion

Kardiyopulmoner bypass, hastalarda fizyolojik strese neden olmaktadır. Bu dönemde belli oranda hipovolemi, hipotansiyon ve hipoperfüzyon gözlenmekte ve stres ile birlikte bir takım abdominal sendromlar ortaya çıkmaktadır. Abdominal organ iskemisi, organ yetersizliği, inflamasyonu ve perforasyonu bu grup içinde yer almaktadır[3,4].

Açık kalp cerrahisi sonrasında ortaya çıkan hepatobilier komplikasyonlar ise başlıca iki grup altında incelenmektedir; birinci grupta transaminazların hafif yükselmesi ile akut karaciğer yetersizliği arasında geniş spektrumda bulunan hepatoselüler nekroz, ikinci grupta ise prehepatik, hepatik ya da posthepatik orijinli hiperbilirubinemi vakaları bulunmaktadır[5].

Çalışma grubumuzdaki hastaların büyük çoğunluğunda postoperatif ve ikinci günlerde aminotransferazların yükseldiği, ancak ALT ve AST düzeylerinin birbirinden bağımsız bir trend izlediği tespit edilmiştir. AST düzeyleri postoperatif çok erken dönemde artmış ve 7. günde %70 oranında normal değerlere inmiştir. ALT ise; ilk günlerde hafif bir yükselme göstermiş ve postoperatif 7. günde dahi yüksek olarak seyretmiştir. Özellikle postoperatif 1. ve 2. günlerde ALT/AST oranının sürekli olarak 1’in altında kaldığı gözlenmiştir.

Olsson ve ark. yaptığı çalışmalarda da açık kalp cerrahisi sonrasında vakaların %94’ünde anormal karaciğer fonksiyon testleri saptanmıştır. Enzimatik yükselmeler genellikle ilk üç gün içinde olmuş ve vakaların çoğunda kısa sürede normal değerlere inmiştir. Aynı çalışmada transaminazların ortaya koydukları değişik trend incelenmiş ve AST seviyelerindeki ani yükselmenin sadece hepatoselüler orijinli olmadığı ortaya konmuştur. Preoperatuar miyokardiyal hasarlanmanın, eritrosit harabiyetine bağlı olarak ortaya çıkan hemolizin, hepatoselüler hasarlanmanın ve az da olsa iskelet kasındaki travmanın AST yükselmesinden sorumlu olduğu ortaya konmuştur[1].

Teoh ve ark. miyokardiyal antioksidan enzim aktiviteleri konusunda yaptıkları çalışmada soğuk kardiyoplejik arrest sırasında iskemik miyokardiyumun permeabilitesinde artma olduğu, bunun da CK-MB ve ventirküler myozin hafif zinciri serum düzeylerini yükselttiği tespit edilmiştir [6]. İşte bu mekanizma ile kardiyoplejik arrest sırasında miyokardiyal hücre permeabilitesindeki artış ile AST seviyeleri karaciğer heraplanmasından bağımsız olarak yükselmektedir.

AST düzeyleri karaciğer dışı birçok parametreden etkilendiğinden ALT karaciğer haraplanmasının göstergesi olarak kabul edilmiş ve çalışmamızda karaciğere yönelik risk faktörleri açısından incelenmiştir. GGT daha karaciğer spesifik bir parametre olmasına rağmen çalışmamazıda kullanılmamıştır. Çünkü GGT karaciğer enzim indüksiyonundan sonra yükselmekte ve yükselmesi zaman almaktadır. Bu nedenle erken dönem karacaciğer disfonksiyonlarının değerlendirilmesinde kullanılmamaktadır [1].

Olsson ve ark. yaptıkları çalışmalarda ALT düzeylerindeki yükselmenin kardiyopulmoner bypass zamanı, operasyon türü ile ilgisi olmadığı ortaya konmuştur[1]. Çalışmamızda da ALT ile muhtemelrisk faktörleri (CVP, kardiyopulmoner bypass zamanı ve preoperatif ALT düzeyi) korelasyon matriksinde incelenmiş ve ALT İle aralarında korelasyon olmadığı tespit edilmiştir.

Açık kalp cerrahisi sonrasında ortaya çıkan hepatoselüler hasarlanmadan; karaciğer hipoperfüzyonu, viral etkenler ve hepatotoksik ilaçlar sorumlu tutulmaktadır. Hepatik arter kan akımındaki azalma, özellikle karaciğerde oksijen sunulmasının en güç olduğu “centrilobular” bölgede nekroza neden olmaktadır. Hepatik arter kan akımı kalp yetersizliğinde ve özellikle vazoaktif ilaçların kullanılmasına bağlı olarak splanknik kan akımının azaldığı durumlarda belirgin olarak azalmaktadır.

Sağ kalp yetersizliklerine ve diğer etiyolojilere bağlı olarak gelişen karaciğer pasif konjesyonları da hepatoselüler haraplanmada önemli bir predispozun faktör olarak karşımıza çıkmaktaır. Uzamış kardiyopulmoner bypass süreleri artmış sağ atriyal basınç, uzun süreli hipotansiyon ve düşük kap debisi hepatoselüler yetersizlik gelişmesi açısından önemli diğer risk faktörleri olarak kabul edilmektedir [5].

Transfüzyona bağlı viral hepatitler ise erken postoperatif dönemde bulgu vermemekte, haftalar ve aylar süren inkübasyon periyodundan sonra ortaya çıkmaktadır. Çalışmamızda erken dönemde ortaya çıkan hepatoselüler hasarlanma ve hiperbilirubinemi incelendinğinden bu konuda herhangi bir çalışma yapılmamıştır [5]. Açık kalp cerrahisi sonrasında vakaların %20-50’sinde hiperbilirubinemi gözlenmektedir. Çalışmamızda postoperatif hiperbilirubinemi görülme sıklığı %38 olarak saptanmıştır. Bu sonuç Chu, Collins ve ark., Kleptko, Base, Müller’in prospektif çalışma sonuçları ile uyumludur [7-11].

Postoperatif bilirubin yükselmeleri; prehepatik, hepatik, posthepatik olmak üzere 3 grupta incelenmiştir:

Prehepatik bilirubin yükselmesinden kardiyopulmoner bypass pompaları, prostetik kapaklara bağlı hemoliz, fazla miktarda kan transfüzyonu ve postoperatif gelişen hematomların rezorpsiyonu sorumlu tutulmaktadır. Burada dikkat çeken nokta postoperatif kanamanın hiperbilirubinemi gelişiminde multifaktöryel etiyoloji teşkil etmesidir. Bunlar kanama sırasında ve/veya sonrasında gelişen hematomların rezorpsiyonu ile yapılan kan transfüzyonlarıdır. Yapılan çalışmalar sonucunda 500 cc kan transfüzyonunun 250 mg bilirubin yüküne neden olmduğu ve bunun da kardiyopulmoner bypass sonrası fonksiyonları belli oranda deprese olan karaciğer için önemli bir yük teşkil ettiği tespit edilmiştir [5].

Çalışmamıza dahil olan 3 hastada postoperatif 1000 cc üzerinde drenaj olmuş ortalama 5 ünite kan transfüzyonu yapılan bu vakalarda hiperbilirubinemi gelişimi açısından başka hiçbir risk faktörü olmamasına rağmen hastaların takibinde indirekt bilirubin düzeyinde belirgin bir artış tespit edilmiştir. Prostetik kapaklara bağlı hemoliz de prehepatik bilirubin yükselmesine neden olmaktadır. Çalışmamızda kapak replasmanı uygulanan hastaların %48’inde hiperbilirubinemi gözlenirken bu oran koroner bypass cerrahisinde %30 olarak saptanmıştır.

Prehapitik bilirubin yükselmesinden kardiyopulmoner bypass pompaları da sorumlu tutulmakta ve uzamış kardiyopulmoner bypass süreleri postoperatif hiperbilirubinemi gelişmesinde önemli bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmamızda hiperbilirubinemi gelişen grupta CPB süresi, istatistiksel olarak uzun tespit edilmiştir. Hepatik orijinli hiperbilirubinemi gelişen hastalarda risk faktörleri çalışmamızda preoperatif, operatif ve postoperatif olmak üzere 3 grupta incelenmiştir. Çalışmamızda preoperatif artmış sağ atriyal basınç ve preoperatif yüksek bilirubin değerleri postoperatif hiperbilirubinemi açısından önemli birer predispozan faktör olarak karşımıza çıkmıştır. Bu bulguların ikisi de karaciğerin bir dreceye kadar konjesyone olduğunun göstergesidir.

Preoperatif hiperbilirubinemisi olan hastaların %83.3’ünde postoperatif hiperbilirubinemi gelişmiş ve genelde ağır seyretmiştir. Wing ve ark. yaptığı çalışmalarda bu değer %90 olarak bildirilmiş ve sonuç, çalışmamızdaki bulgular ile uyum göstermiştir [8]. Çalışmamızda postoperatif sarılık gelişen hastaların %31.2’sinde preoperatif artmış sağ atriyal basınç saptanırken, sarılık gelişmeyen hastalarda artmış sağ atriyal basınç değerinin %8.1 olduğu görülmüş ve p<0.01 olduğundan fark anlamlı olarak kabul edilmiştir. Hiperbilirubinemi gelişen grupta ortalama sağ atriyal basınç 6.94±0.56 iken gelişmeyen grupta 4.35±0.19mmHg olarak tespit edilmiştir.

Chia-Ming, Chu ve ark. bildirdiği sonuçlar bulgularımızla uyumludur [7,9]. Kingsley, Robinson’da preoperatif ağır kalp yetersizliği tablosunun kardiyopulmoner bypass sonrası ortaya çıkan sarılıkta predispozan faktör olduğunu savunmaktadır. Kısaca preoperatif dönemde karaciğerin konjesyone olması postoperatif dönemde hiperbilirubinemi gelişmesi bakımından önemli bir risk faktörü olarak kabul edilmiştir [11,12,13]. Preoperatif dönemde bozuk karaciğer fonksiyonları da postoperatif dönemde hiperbilirubinemi gelişiminde etkendir. Çalışmamızda hiperbilirubinemi gelişen grupta ALT, LDH, alkalen fosfataz değerleri preoperatif dönemde kontrol grubuna göre belirgin olarak yüksektir.

Bazı araştırma sonuçlarında halotan anestezisi ile karaciğer disfonksiyonu dolayısıyla artmış bilirubin değerleri arasında yakın ilişki olduğu bildirilmiş ise de, anestezi rejimimizde halotan kullanmadığımız için biz bu konuda herhangi bir karşılaştırma yapmadık. Çalışmamızda postoperatif hepatik orjinli hiperbilirubinemi gelişminde etkili olan operatif faktörler incelendiğinde, kardiyopulmoner bypass süresi önemli bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmakla birlikte operasyonunun kompleks olup olmamasının ve kross klep süresinin sarılık gelişimi açısından önemli bir risk faktörü olmadığı tespit edilmiştir. Kardiyopulmoner bypass sırasında hepatik arter kan akımında azalma ile birlikte özellikle karaciğerde oksien sunulmasının en güç olduğu “centrilobular” bölgede hasarlanma olmaktadır[5]. İşte bu nedenle uzamış CPB süreleri hem prehepatik hem de hepatik orijinli hiperbilirubinemiye neden olmaktadır.

Postoperatif farmakolojik ajan ve mekanik dolaşım desteğinin daha fazla ve uzun süreli kullanımı, yani hastanın postoperatif dönemde uzun süre düşük kalp debisinde kalması ise geç dönem hiperbilirubinemiye neden olmakta ve daha yüksek mortalite ile seyretmektedir. Hiperbilirubinemi gelişen gruptaki hastaların 5’inde (%216) uzun süreli inotropik aan kullanılmıştır. Hiperbilirubinemi gelişmeyen grupta ise 2 vakada (%6.4) uzun süreli inotropik ajan kullanılmşıtır.

Geç dönem hiperbilirubinemi tespit edilen 5 hastanını %80’inde 4 günden uzun süreli düşük kalp debisi nedeni ile vazoaktif farmakolojik ajanlar kullanılmış ve bir vakada ise dolaşım İABP ile mekanik olarak desteklenmiştir. Bu gruptaki bir hasta multipl organ yetersizliği ile kaybedilmiştir.

Hastalarda postoperatif dönemde bilirubin düzeylerindeki yükselme incelendiğinde postoperatif 1. ve 2. günde görülen tepe artışında, artan komponentin ankonjuge bilirubin olduğu, buna karşın tepe artışın 7. günde ortaya çıktığı vakalarda artan komponentin konjuge bilirubin olduğu saptanmıştır. Kleptko ve Michaile’in kalp operasyonu geçiren 155 hasta üzerinde yaptıkları çalışmada, postoperatif artan komponentinin ankonjuge bilirubin olduğunu bunun da hemolitik orijinli olduğunu savunmuşlardır [13].

Bu çalışmaya göre artmış total bilirubindeki asıl kompenentin ankonjuge bilirubin olduğu saptanmıştır. Çalışmaya göre operasyon esnasında kullanılan kardiyotomi aspiratörleri, hipotermi, ısıtma işlemi, perfozyon tekniği ve mekanik protez kapaklar tarafından oluşturulan travma bunda etkili olmaktadır. Buna karşı Chu ve Collins, pompa sonrası ortaya çıkan sarılıklarda konjuge birubindeki artışın sorumlu olduğunu, bunun da bilirubinin kanaliküler ekskresyon bozukluğundan kaynaklandığını bildirmişlerdir [7,9].

Postoperatif 1. günde ortaya çıkan artmış bilirubin değerleri kan travması ile izah edilirken, total bilirubinin geç dönemde giderek yükselip daha geç dönemde tepe değere ulaşmasının temilende hemodinamiyi etkilelen problemlerin olduğu göze çarpmaktadır. Geç dönemde ortaya çıkan hiperbilirubinemideki temel komponent konjuge bilurubin olarak gözlenmiş ve tablonun daha yüksek mortalite ve morbidite ile seyrettiği saptanmıştır.

Çalışmamızda postoperatif hiperbilirubinemi gelişen hastalarda mortalite %5.2 iken gelişmeyen grupta mortalitemiz yoktur. Collins ve ark. ise postoperatif hiperbilirubinemi gelişen hastalarda mortalite oranını %25 olarak vermişlerdir. Postoperatif dönemde total bilirubin değerinin ani yükselişi ve hemen düşmesi CPB sırasındaki kan elemanlarındaki hasaplamaya ve karaciğer fonksiyonlarında geçici bozulmaya bağlanırken total birubin giderek yükselerek 7. günde tepe değere ulaşması ve konjuge bilirubinin artması ise düşük kalp debisine bağlı olarak ortaya çıkan karaciğer konjesyonu ve disfonksiyonu ile açıklanmaktır.

Yaptığımız prospektif çalışmada, açık kalp cerrahisi operasyonları sonrasında ortaya çıkan hiperbilirubinemi insidensi %38 olarak tespit edilmiştir. Preoperatif artmış sağ atriyal basıç, uzamış CBP süreleri, postoperatif hiperbilirubinemi gelişim açısından önemli risk faktörleri olarak saptanmıştır. Postoperatif dönemde hiperbilirubinemide iki değişik etiloyojiye bağlı iki tip artış paterni gözlenmektedir. Postoperatif erken dönemdeki artışlar mortalite açısından önemsizken, postopertatif geç dönemdeki artışlar, düşük kalp debisine bağlanmakta ve yüksek mortalite ile seyretmektedir.

References

1) Olsson R, Hermodsson S, Robertson D, Wal- denström J: Hepatic dysfunction after open-heart surgery. Scand J Thor Cardiovasc Surg 1984; 18:217- 22.

2) Mitchell IM: Letters to the Editor. The Journal of Thoracic and Cardiovascular Surgery 1995; 110:285.

3) Heikkinen OL, Ala-Kulju KV: Abdominal comp- lications following cardiopulmonary bypass in open- heart surgery. Scand j Thor Cardiovasc Surg 1987; 21:1-7.

4) Krasna MJ, Flancbaum L, Trooskin SZ, et al: Gast- rointestinal complications after cardiac surgery. Sur- gery 1988; 104:773-80.

5) Morris NK: Cardiac and noncardiac complications of open heart surgery. Newyork, Futura Publ Co 1992; p.182-89.

6) Teoh KH, Mickle DA, Weissel RD, et al: Effect of oxygen tension and cardiovascular operations on the myocardial antioxidant enzyme activities in patients with tetralogy of Fallot and aorta-coronary bypass. J Thorac Surg 1992; 104:159-64.

7) Chu CM, Chang CH, Liaw YF, Shieh MJ: Jaundice after open heart surgery: a prospective study. Thorax 1984; 39:52-56.

8) Wang MJ, Chao A, Huang CH, et al: Hyper- bilirubinemia after cardiac operation. J Thorac Car- diovasc Surg 1994; 108:429-36.

9) Collins JD, Bassendine MF, Ferner R, et al: In- cidence and prognostic importance of jaundice after cardiopulmonary bypass surgery. Lancet 1983; 1:1119-23.

10) Klepetko W, Base W, Müller M: Hyper- bilirubinemia after bypass surgery. Lancet 1984; 1:403-4.

11) Kingsley DPE: Hepatic damage following pro- found hypothermia and extracorporeal circulation in man. Thorax 1966; 21:91-98.

12) Robinson JS, Cole FR, Gibson P, Simpson JA: Ja- undice following cardiopulmonary bypass. Thorax 1967; 22:232-37.

13) Klepetko W, Milholic J: Correspondence re- garding "jaundice after open heart surgery: a pros- pective study." Thorax 1985; 40:80.