Çalışma planı: Temmuz 2012-Ekim 2019 tarihleri arasında tanı testleri ve risk esaslı tedavisi mevcut pulmoner emboli kılavuzlarına göre yapılan toplam 641 pulmoner emboli hastası (277 erkek, 364 kadın; ort. yaş: 65 yıl; dağılım, 51-74 yıl) retrospektif olarak incelendi. Hastaların klinik, laboratuvar ve görüntüleme verileri hastane veri tabanı sisteminden elde edildi.
Bulgular: Başvuru anında hastaların 193"ünde (%30.2) senkop belirlendi ve artmış troponin ve D-dimer düzeyleri, yüksek Pulmoner Emboli Şiddet İndeks skorları, sağ-sol ventrikül çapı oranında ve sağ ventrikülün uzunlamasına kontraksiyon ölçümlerinde kötüleşme, yüksek Qanadli skoru ve yüksek trombolitik tedavi (p<0.001) ve reolitik-trombektomi tedavi (p=0.037) oranları ile belirlendiği üzere anlamlı düzeyde daha yüksek risk durumu ile ilişkili bulundu. Hastane içi mortalitesi (p=0.007) ve minör kanama (p<0.001) senkop alt grubunda anlamlı düzeyde daha yüksek idi. Çok değişkenli lojistik regresyon analizinde, yüksek Pulmoner Emboli Şiddet İndeks skorları ve sağ-sol ventrikül çapı oranı senkop ile bağımsız düzeyde ilişkili bulunurken, yaşlanma ve artmış kalp hızı hastane içi mortalitesinin öngördürücüsüydü. Senkop değil fakat malignite ve taburculuk anında sağ-sol ventrikül çapı oranı, takip süresince toplam mortalitenin bağımsız öngördürücüleri idi.
Sonuç: Başvuru semptomu olarak senkop, pulmoner embolide daha proaktif stratejiler gerektiren daha şiddetli tıkayıcı basınç yüküne ve sağ ventrikül disfonksiyonuna bağlı daha yüksek risk ile ilişkilidir. Ancak, riske göre uygun tedaviler uygulandığında ne hastane-içi mortalite ne de uzun dönem mortalite senkop tarafından öngörülebilmektedir.