Tartışma
Torasik aorta disseksiyonları en fazla (%65) koroner
ostiyumların 1-3cm distalindeki intimal yırtıklar şeklinde assendan aortada görülmektedir. Disseksiyon antegrat olarak, karotis, renal ve iliak arterlere, retrograd olarak koroner sinüslere ilerleyebilir. Koroner sinüslerin tutulumuna bağlı, aort kapak prolapsusu ve koroner arter oklüzyonu gelişebilmektedir. Anatomik konumu nedeniyle en fazla sağ koroner arter oklüzyona uğramaktadır [
6 ].
Koroner arter oklüzyonu; intimal flep tarafından koroner ostiyumun intermitant olarak kapatılması, koroner ostiyumun false lümendeki hematom tarafından kompresyona uğratılmasına ve diseksiyonun koroner arter duvarına yayılmasına bağlı olarak gelişebilmektedir [
7,
8].
Assendan aortayı içine alan diseksiyonların %3-10'da en sık inferior olmak üzere AMİ bulguları saptanmaktadır. İnferior miyokard infarktüsünde sıklıkla atriyoventriküler bloklar, bradikardi ve hipotansiyon görülmesi, aort diseksiyonlu
olgularda cerrahi mortaliteyi önemli ölçüde artırmaktadır [
1,
3].
AAD`na bağlı gelişen miyokard infarktüsünde trombolitik tedavinin yanısıra intraaortik balon pompası kullanımı da
kontrendikedir. Miyokard infarktüsü ve aort diseksiyonu
benzer semptomlar göstermesi nedeniyle, akut miyokard infarktüsü gelişmiş olgularda diseksiyon kliniği
maskelenebilmektedir. Genellikle bu hastalarda, trombolitik tedaviyi takiben aort rüptürü gelişirse klinik çok dramatik seyreder ve genellikle fatal sonuçlanır [
9-
11]. Blankenship ve ark., akut miyokart infarktüsü tanısıyla trombolitik tedavi
uygulanan hastalarda aort rüptürüne bağlı kardiyak tamponatın geliştiğini ve cerrahi esnasında kaybedildiğini bildirmişlerdir [
9]. Kamp T.J. ve ark. yaptıkları literatür derlemesinde, aort
diseksiyonuna bağlı miyokard infarktüsü gelişen ve trombolitik tedavi verilen 21 hastadan muhtemel olarak aort rüptürüne bağlı kardiyak tamponat nedeniyle %71'inin kaybedildiği bildirilmişlerdir. Bu nedenle AMI tanısı alan hastaların
trombolitik tedavi öncesinde AAD yönünden mutlaka değerlendirilmesi önerilmektedirler [
12].
AAD`na bağlı AMI`nde, cerrahi hazırlık esnasında geçen süreye bağlı infarktüs alanında artış izlenmektedir. Yapılan deneysel çalışmalarda, koroner arter oklüzyonunu takiben 40. dakikada %38, 3. saatte %57, 6. saatte %71 ve 24. saatte %85 oranında transmural nekroz geliştiği gösterilmiştir. Bu nedenle iskemi başlangıcından itibaren 3. saatten daha önce yapılacak girişimler ile önemli miktarda miyokard alanının kurtarılabildiği gösterilmiştir [
13]. Fernandes ve ark., sağ koroner tutulumu olan 11 aort diseksiyonlu olgudan beşinde cerrahi mortalite geliştiğini ve başarı da en önemli unsurun erken cerrahi ile infarkt yayılımının engellenmesi olduğunu bildirmişlerdir [
4]. Bizim hastamızda ise infarktüsün 2. saatinde sağ koroner artere stent implantasyonu ile reperfüzyon sağlandı. Postoperatif yapılan ekokardiyografik incelemede, inferior segment
hareketlerinin normale yakın izlenmesi ve elektrokardiyografide inferior derivasyonlarda Q dalgası saptanmaması nedeniyle, stent implantasyonu ile önemli miktarda miyokard alanı
kurtarıldığı düşünülmektedir.
Assendan aort diseksiyonunda en sık inferior miyokard
infarktüsü izlenir ve infarkt alanında yayılım kadar ileti
sistemindeki iskemide büyük öneme sahiptir. İnferior miyokard infarktüsü sonucu ileti siteminde beslenme
özelliklerinden dolayı nekroz görülmez ve reperfüzyon ile genellikle düzelmektedir [
14]. İleti sistemindeki iskeminin ortadan kaldırılması hemodinamik açıdan büyük öneme
sahiptir. Hosaka ve ark., inferior miyokard infarktüsü ve A-V tam blok'a bağlı kardiyojenik şok gelişen olgunun anjiografisinde, aort diseksiyonu, sağ koroner oklüzyonu ve aort yetmezliği saptamışlardır. Koroner perfüzyon kateteri ile sağ koroner arterde akımın sağlanmasıyla A-V tam blok
düzelmiş ve hemodinamik stabilite sağlanarak cerrahiye alınmıştır. Araştırmacılar, başarıda en önemli faktörün oklüzyona uğrayan koroner arterde reperfüzyonun sağlanması olduğunu bildirmişlerdir [
15].
Günümüzde invaziv kardiyolojik girişimler ile geçici
reperfüzyon sağlayan kateterlerin yanısıra, kalıcı tedavi
imkanları da sağlanabilmektedir. İkari ve ark., assendan aorta diseksiyonuna bağlı inferior miyokard infarktüsü gelişen
olguda, sağ koroner artere stent implantasyonunu ile kalıcı reperfüzyon sağlamışlardır [
16]. Bizim olgumuza da benzer şekilde acil olarak koroner anjiografi ve aortagrafi yapıldı. Çıkan aorta diseksiyonu ile birlikte sağ koroner arterde
oklüzyon saptandı ve sağ koroner artere stent yerleştirilerek reperfüzyon sağlandı ve olgu uygun hemodinamik
parametrelerle ameliyata alındı.
İntrakoroner stent implantasyonunu takiben cerrahi esnasında kalbin manüplasyonuna bağlı stent deformasyonu gelişebildiği bildirilmiştir [
17]. Bizim olgumuzda diseksiyon cerrahisi esnasında kalbe minimum manüplasyonda bulunulması nedeniyle sağ koroner artere bypass yapılmasına ihtiyaç
duyulmadı.
Aort diseksiyonuna bağlı miyokard infarktüsü gelişen olgularda preoperatif iskemik hasarın mevcut oluşu ve krosklemp süresinin oldukça uzun olması nedeniyle, miyokard koruması cerrahi başarıda büyük öneme sahiptir. Bu olgularda en etkili miyokardiyal korumanın indüksiyonda sıcak kan kardiyoplejisi, idamede multidoz soğuk kan kardiyoplejisi ve reperfüzyonda sıcak kan kardiyoplejisi ile sağlanabileceği kabul
edilmektedir [
18]. Bizim uygulamamızda da benzer şekilde indüksiyonda, glutamat-aspartatlı 37ºC'de sıcak kan
kardiyoplejisi, idame olarak multidoz soğuk kristoloid
kardiyoplejisi ve krosklemp kaldırılmadan önce kontrollü reperfüzyon için yeniden glutamat-aspartatlı 37ºC'de sıcak kan kardiyoplejisi uygulandı.
AAD`na bağlı miyokard infarktüsü geçiren hastalarda; erken cerrahi ve uygun miyokardiyal koruma, mortalite ve morbiteyi azaltır. Bu olgularda cerrahi tedavi için, hazırlık peryodu esnasında intrakoroner stent gibi invaziv kardiyolojik girişimlerle, reperfüzyon sağlanmasının cerrahi başarıda büyük öneme sahip olduğunu düşünüyoruz.