Tartışma
Kalbin malign tümörleri genel olarak başka organlardan köken alan metastatik tümörlerdir. Primer malign tümörler oldukça nadir olarak görülmekle birlikte malign tümörlerin tamamına yakınını sarkomlar oluşturur. En sık görülen tip anjiyosarkom olup, kötü huylu tümörlerin % 75ini oluşturmaktadır. Bunu rabdomiyosarkom izler [
2,
3]. Kardiyak malignansilerin
izlendiği yaşlar genel olarak 3 ile 5. dekadlar arasıdır. En sık sağ atriyum tutulurken bunu sırasıyla sol atriyum, sağ ventrikül, interatriyal ve interventriküler septum izler.
Açıklanamayan göğüs ağrısı, hemoptizi, sistolik ve diyastolik üfürüm, parmaklarda çomaklaşma, anemi, kardiyomegali,
sistemik, pulmoner emboli, ileti anormallikleri, tamponad, metastaza bağlı klinik bulgular gözlenebilir. Atriyal tutulumda fonksiyonel mitral, triküspit darlığı, VCS ve VCİa ait
obstrüksiyon izlenebilir [
4].
Vakamız 2. dekadda saptanmış olması nedeniyle ilgi çekici olup, sağ kalp boşluklarının yaygın tutulumuna rağmen her iki vena cavada da tutulum saptanmamıştır.
Tanıda ilk uygulanacak yöntem olan TTE kitlenin varlığı hakkında bilgi verir ancak TEE kitlenin boyutları, çıkış noktası ve yerleşim alanı ile ilgili kapsamlı veri elde etmemize olanak sağlar [
5]. Tümörün yayılımı hakkında daha ayrıntılı bilgiyi ve uzak metastazları saptayabileceğimiz yöntemler ise CT ve MRIdır. Hastamız için tüm bu tekniklerden yararlanılmış olup operatif yaklaşım açısından fikir sağlanmıştır.
Sarkomların histolojik sınıflaması tümörün normal dokuya veya embriyolojik eşdeğerine benzerliğine dayanılarak yapılır ve benzerliğin derecesine göre diferansiyasyondan bahsedilir. Anjiyosarkomlar endotelyal hücrelerin yaptığı damar dokusuna benzeyen malign tümörlerdir. Ancak diferansiyasyonu kötü olan tümörlerde tümöral hücrelerin oluşturduğu damarsal yapılar kolaylıkla ayırdedilemiyebilir. Bu takdirde vakamızda da söz konusu olduğu gibi, histokimyasal ve
immunhistokimyasal yöntemlerden yararlanılır [
6].
Kardiyak sarkomlarda, kitlenin yayılımı hızlı olup, vakaların % 80inde metastaz, hasta kliniğe başvurmadan gelişir. Bu
nedenle prognoz oldukça kötüdür [
4]. Semptomların azaltılması için uygun vakalarda obstrüksiyonu ortadan kaldıran parsiyel veya komplet rezeksiyon yaşam kalitesini artırabildiği gibi gerek kemoterapi, gerek cerrahi rezeksiyon ya da transplantasyon yalnızca palyatif tedavi sağlar [
7]. Vakamızda kitlenin intrakardiak invazif niteliğine rağmen uzak tutulum saptanmadığından hastaya kemoterapi başlandığı gibi
transplantasyon programına alınmış ancak hasta uygun organ bulunamadan ilk tanının konulduğu tarihten 2 ay sonra
kaybedilmiştir. Yaşam süresinin bu denli kısa oluşu intrakardiak kitle saptanan vakalarda tanı ve tedavi aşamalarının büyük bir titizlikle ve hızlı olması gerektiğini göstermektedir.