Tartışma
Primer mediasten tümör ve kistleri sıklıkla 30lu yaş grubunda izlenirken [
1,
4], araştırmamızdaki olguların yığılımı 20li yaş grubunda (%23) idi. Bunu 30lu (%18.5) ve 40lı (%18.5) yaş grupları izlemekteydi. Erkek / kadın oranı, Zeng ve arkadaşlarının [
5] 4357 mediastinal tümör ve kisti içeren çalışmasında 1.2 / 1, Wongsangiem ve Tangthangthamın [
1] araştırmasında 1.24 / 1 olarak rapor edilmişken, çalışmamızdaki bu oran literatüre paralel bir şekilde 1.23 / 1 olarak bulundu.
Primer mediasten tümör ve kisti bulunan hastaların çoğunda solunum sistemi ile ilgili semptomlar bulunmaktadır. Semptom verme oranı, Wongsangiem ve Tangthangthamın [
1] 190 olguyu içeren çalışmasında %92.1, Capoferri ve Furrerin [
6] 193 hastayı kapsayan araştırmasında %75, Whooley ve arkadaşlarının [
4] 124 olguluk yayınında %69 olarak belirtilmiştir. Araştırmamızdaki semptomatik hasta oranı, literatür ile uyumlu (%83) bulundu. Mediasten tümör ve kistli olgularda en çok izlenen semptomlar göğüs ağrısı, öksürük ve nefes darlığı olup hasta grubumuzda da aynı yönde bulgular saptanmıştı.
Mediastendeki kitle, yer kaplaması ve büyüyerek çevresindeki yaşamsal yapılara bası yapması ile fizik bulguların ortaya çıkmasına neden olur [
2,
7]. Çalışma grubumuzda en sık izlenen (%21) fizik bulgu, büyük kitleli 11 olguda görülen tümörün bulunduğu hemitoraksta solunum seslerinde azalma ve submatite varlığı idi.
Göğüs BTsi kitlenin yapısal özelliklerini ve varsa komşu dokulara yayılımını tanımlamakta, kontrast madde kullanımı ile damarsal oluşumlardan ayrımını yapabilmektedir [
7,
8]. Hastalarımızın %47sinde preoperatif radyolojik tanı yöntemi olarak BT kullanılmıştır. Ancak BT ülkemizde 1980li yılların sonlarından itibaren rutin kullanıma girdiğinden, olguların %30una hastanemiz radyoloji biriminin olanakları ile yapılabilen laminografi (konvansiyonel tomografik inceleme) uygulanarak preoperatif inceleme yapılabilmişti. Son yıllarda, damarsal yapılara invazyon kuşkusu olan kitleler ile arka mediastendeki nörojenik tümörlerde MR inceleme yöntemi sıklıkla kullanılmaktadır [
8,
9]. Serimizdeki MR kullanım oranı %9dur.
Preoperatif dönemde, görüntüleme yöntemlerinin önderliğinde transtorasik ince veya kesici iğne biyopsileri ile mediastinal kitlelerin tanısı konabilmektedir [
9]. Ancak, olgularımızın hiçbirine preoperatif tanısal amaçlı ince veya kesici iğne biyopsisi uygulanmamıştır. Günümüzde videotorakoskopik girişimlerle hem tanı konabilmekte, hem de lezyonların büyük çoğunluğu tamamen çıkarılabilmektedir. Kaga ve arkadaşları [
10] 40 olguluk çalışmalarında hastalarının 17sinde torakoskopik yolla gerçekleştirdikleri biyopsi ile histopatolojik tanıyı sağladıklarını, 22sinde ise komplet rezeksiyon yaptıklarını rapor etmişlerdir. Genel durumu cerrahi girişimi tolere edemeyecek kadar bozuk, yaşlı veya cerrahiyi kabul etmeyen timik ve perikardiyal kistli olgularda transtorasik iğne aspirasyonu ve kist içine etanol enjeksiyonu ile başarılı sonuçlar alındığına dair yayınlar da bulunmaktadır [
11,
12].
Primer mediastinal tümör ve kistler, Bacha ve arkadaşlarının [
13] çalışmasında %74 ve Strollo ve arkadaşlarınınkinde [
7] %50 ön, Capoferri ve Furrerin [
6] araştırmasında ise %46 oranında orta mediasten yerleşimli olarak bildirilmiştir. Olgularımızın 23ü (%43.4) ön mediastende yerleşmiş olup, bunu 15er hasta ve %28.3 oranı ile orta ve arka mediasten lokalizasyonları izlemekteydi.
Benign / malign ayrımı yapılmaksızın mediastende en sık izlenen kitle lezyonu Whooley ve arkadaşları [
4], Capoferri ve Furrer [
6] ile Strollo ve arkadaşlarına [
7] göre timoma iken, Wongsangiem ve Tangthangthamın [
1] araştırmasında germ hücreli tümörlerdir. Ancak, Luosto ve arkadaşlarının [
14] 208 olguluk, Blegvad ve arkadaşlarının [
15] 129 hastayı içeren serilerinde ise en sık izlenen kitle lezyonunu nörojenik tümörler oluşturmaktadır. Çalışma grubumuzda ise, en çok (%25) rastlanan tümörler nörojenik olup bunu %19 sıklıkla timik tümörler izlemekteydi.
Temes ve arkadaşlarının [
16] 219 hastayı içeren serisinde en sık izlenen malign tümörler sıklık sırasına göre lenfoma (%55), germ hücreli tümör (%16) ve malign timoma (%14) iken, hasta grubumuzdaki 40 tümörün 12si (%30) malign olup en sık izleneni lenfoma idi.
Cerrahi yaklaşımda posterolateral torakotomi veya medyan sternotomi kullanılabilir [
13,
17]. Olgularımızın 44üne (%83) posterolateral torakotomi, 9una (%17) medyan sternotomi ile yaklaşılmıştı.
Lenfomada, biopsi ile tanı koymanın ötesinde, kemoterapi öncesi lokalize olgularda radikal, yaygın lezyonlarda ise kitle azaltıcı amaçlı cerrahi yaklaşımın yeri vardır [
17]. Lenfoma ve germ hücreli tümörlerde, kemoterapi sonrası kalan rezidüel kitlelerin rezeke edilmesini savunanlar da bulunmaktadır [
13]. Çalışma grubumuzdaki malign tümörlü olgular komplet veya inkomplet rezeksiyonları yapıldıktan, lenfomalı olgular da biyopsi ile tanıları konulduktan sonra radyoterapi ve kemoterapi amacıyla onkoloji kliniklerine sevk edilmişlerdi.
Bacha ve arkadaşları [
13] 89 olguyu kapsayan çalışmalarında, hastalarının %79una total ekstirpasyon yapabildiklerini bildirmektedirler. Araştırma grubumuzdaki hastaların %92sine total kitle ekstirpasyonu uygulanmıştı.
Postoperatif komplikasyon oranı Capoferri ve Furrerin [
6] çalışmasında %18.7, Bacha ve arkadaşlarının [
13] serisinde ise %17 iken, hasta grubumuzdaki malign timoma - myastenia gravisli bir olguda (%1.9) postoperatif 8. günde solunumsal yetmezlik gelişmişti. Mortalite oranı, Capoferri ve Furrerin [
6] çalışmasında %3.4, Bacha ve arkadaşlarınınkinde [
13] ise %6dır. Olgularımızdaki bu kadar düşük morbidite ve mortaliteyi serimizdeki hasta sayısının azlığına bağlamaktayız.
Martin ve arkadaşları [
3] mediastinal kistlerin bazen spontan regresyona uğradığını bildirmektedirler. Spontan rezolüsyonun kist içi basıncın giderek artması ve daha sonra kistin trakea veya özefagus gibi yapıların içine drene olmasıyla ortaya çıktığı düşünülmektedir. Rezeke edilmeyen ve rezolüsyona uğramayan mediastinal kistler akciğer, bronş veya özefagusta erozyon yapıp hemorajiye neden olabilirler. Bu risk özellikle gastrik mukoza ile döşeli ve asid-pepsin sekresyonu yapan enterik kistlerde söz konusudur. Ayrıca her türlü benign tümör ve kistin zamanla malign değişiklikler gösterebileceği unutulmamalıdır [
3]. Borges ve arkadaşları [
18] perikardiyal kist içine spontan hemoraji ve tamponad gelişimi ile seyrederek akut sağ kalp yetmezliğine yol açan ve videotorakoskopik rezeksiyonu yapılan bir olguyu rapor etmişlerdir.
Sonuçta, büyük çoğunluğu (%83) semptomatik olan mediastinal tümör ve kistlerin preoperatif radyolojik tanısal işlemleri arasında BT hala hem tanı, hem de uygun cerrahi yaklaşım konusunda önemli veriler sunmaktadır. Gerek klinik, gerekse radyolojik özellikleri nedeniyle benign oldukları varsayılan, ya da girişimsel yöntemlerle sitolojik veya histolojik olarak benign tanısı almış tüm mediastinal tümoral veya kistik neoplazik oluşumlar, bası veya hemoraji gibi olası komplikasyonlar ve malignleşme eğilimleri nedeniyle rezeke edilmelidirler. Olgularımızın %92sine total ekstirpasyon ile hem kesin tanı, hem de tedavinin uygulanabilmiş olması, postoperatif erken dönemde bir olgu ile operatif mortalitenin düşüklüğü ve çoğu kez radikal tedaviyi sağlamadaki üstünlükleri açısından rezeksiyonun öncelikle seçilmesi gereken yöntem olduğunu düşünüyoruz.