Tartışma
Behçet Hastalığındaki damar tutulumu etiopatogenezinde vaskülit ön plandadır. Histopatolojik incelemesinde endoteliyal hücre ödemi, fibrinoid nekroz, perivasküler lökosit infiltrasyonu gözlenir. Behçet hastalarının %7.7-27sinde damar tutulumu bildirilmektedir [
1]. Sıklıkla yüzeyel ve derin venlerde trombozis gözlenir. Arteriyel tutulum daha nadir olmakla beraber genellikle büyük damarları ilgilendirir. Arteriyel tutulum değişik verilerde %1.5-2.2 arasında bildirilmekte, anevrizma formasyonu tıkayıcı lezyonlara göre daha fazla görülmektedir [
1,
2]. Tıkayıcı arteriyel tutulum üst ekstremitede nabızsızlıkla seyretmekte, ancak nadiren semptomatik olmaktadır [
2].
Subklavyan arterin ateroskleroza bağlı tıkanıklığı anjiyografik serilerde %0.5-2 oranında bildirilmektedir [
3,
4]. Subklavyan arter tıkanıklığı kolda kladikasyon, üst ekstremite iskemisi veya gangreni, serebral veya vertebrobaziler yetmezliğe bağlı şikayetler, kol basıncında azalma, kol nabızlarının kaybı, supraklaviküler bölgede üfürüm ve tansiyonun ölçülememesi ile kendini belli eder [
4]. Subklavyan arterde sağ ve sol taraf tutulumu arasında belirgin bir fark bildirilmemektedir [
2].
Koroner bypass cerrahi uygulamasında İTA %90 oranında in situ greft olarak kullanılmaktadır [
3]. Operasyon öncesi pek çok klinik sol subklavyan arter ve İTAyı visualize ederek
akımını kontrol etmektedir. Özellikle periferik damar
hastalığı bulunanlarda İTAnın visualizasyonu daha da önem kazanmaktadır. İTA elastik yapıda bir arterdir ve aterosklerozdan az etkilenmesine rağmen, bazı vakalarda proksimal tutulumlarıda bildirilmektedir. İTA kullanımına operasyon sırasında alınan basınç ve akım miktarı ile karar verilmektedir [
4].
Koroner bypass sonrası sol subklavyan arterde darlık oluşabilmektedir [
4,
5]. Subklavyan arter darlığı nadir olmasına rağmen aortokoroner bypass uygulanmış hastalarda önem arzetmektedir. Behçet Hastalığında İTAnın kullanımı, subklavyan arter tıkanıklığı riski nedeni ile ilk bakışta düşünülmemektedir. Öncelikle İTAnın serbest kullanımı düşünülebilir, ancak serbest İTAnın 5 yıllık açık kalma oranı %85 iken in situ İTAnın açık kalma oranı %92 olarak bilinmektedir [
6]. Literatürde Behçet Hastalığı ve İTA kullanımı ile ilgili spesifik bilgi saptamadık. Yine Behçet Hastalığında arteriyel lezyonun gelişip gelişmeyeceğini, zamanını veya nasıl bir arteriyel lezyon oluşacağını önceden kestirmek imkansızdır. Biz de hastanın genç olması, yapılan anjiyografide subklavyan arterde darlık olmaması, İTA hazırlandıktan sonra akımının yeterli görülmesinden dolayı İTAnın greft olarak kullanılmasına karar verdik.
Subklavyan arter tıkanıklığı olan hastalarda serebrovasküler iskemi semptomları, nabızsızlık sağ ve sol kol arasındaki arteriyel kan basıncı farkı görülmektedir. Eğer hastaya koroner bypass uygulanmış ve in situ olarak İTA kullanılmış ise subklavyan arterde darlık olması halinde koroner perfüzyonun bozulması kaçınılmazdır. İTA ile yapılan koroner bypass ameliyatında koroner arter akımı subklavyan arterdeki akıma bağlıdır. Koroner bypass operasyonu uygulanan hastalarda bu şikayetlere kardiyak semptomlar da eklenmektedir. Bu nedenle koroner bypass sonrası tekrarlayan anjinası olan olgularda İTA öncesi subklavyan arter darlığı mutlaka araştırılmalıdır [
3-
6]. Behçet Hastalığı yönünden takip edilen ve ikili koroner bypass operasyonu uygulanan hastamız özellikle sol kolun eforu esnasında baş dönmesi ile birlikte göğüs ağrısı tarif etmekte idi. Yapılan muayenesinde aksiller ve distal nabızlar alınamamaktaydı. Yapılan anjiyografik çalışmada sol subklavyan arterin tıkalı olduğu görüldü.
Periferik tıkayıcı arter hastalıklarında perkütan transluminal anjiyoplasti ve stent girişimleri komplikasyon oranının düşük olması açısından sıklıkla kullanılmaktadır. Louis ve arkadaşları [
5] 1993 yılında yayınladıkları 11 vakalık subklavyan arter tıkanıklığı olgularında 4 hastaya preoperatif dönemde perkütan transluminal anjiyoplasti yapmışlardı. Bu hastalarda daha sonra İTA greft olarak kullanılmıştır. 7 vakaya ise postoperatif periyotta anjiyoplasti uygulamışlar ve çok iyi sonuçlar almışlardır. Bizim olgumuzda sol subklavyan arterde tam stenoz olmasından dolayı anjiyoplasti düşünülmedi.
Subklavyan arter stenozlarında karotiko-subklavyan, subklavyan-subklavyan, aksillo-aksiller veya aorta- subklavyan bypass yapılabilir. Subklavyan-subklavyan bypass cerrahisinde safen ven greftinin 8 yıllık açık kalma oranı %58-78, sentetik greftlerde ise %90 civarındadır. Aksillo-aksiller bypassta 10 yıllık açık kalma oranı %89 olarak bildirilmektedir [
6,
7]. Aksillo-aksiller bypassta greftin uzun olması, sternum önü yerleşimi nedeni ile koroner bypass reoperasyonu için risk oluşturmaktadır. Subklavyan arter darlığında sıklıkla sol karotiko- subklavyan bypass kullanılmaktadır. Kesinin küçük olması, toraksın açılmaması ve kullanılacak greftin kısa olmasından dolayı tercih edilmektedir. 5 yıllık açık kalma oranı %80 civarındadır [
4-
7]. Hastanın yaşının genç olması ve reoperasyona ihtiyaç duyabileceği, Behçet Hastalığı bulunması ve greft patensi göz önüne alınarak sol karotiko-subklavyan bypassa ve sentetik greft kullanılmasına karar verildi.
Behçet Hastalığında arteriyel lezyonlar segmenter olduğu için anastomozlar özellikle sağlam bölgelere yapılmalıdır. Ancak, yine de etkilenmiş sahaların cerrahi olarak çıkartılması her zaman mümkün olmayabilir ve anastomotik bölgelerde psödoanevrizma formasyonu, enfeksiyon eğilimi ve anastomoz sahasından kanama riski oldukça yüksektir. Bu nedenlerle cerrahi öncesinde, sırasında ve sonrasında uygulanan cerrahi teknik ve tıbbi tedavi yönünden dikkatli olunmalıdır [
2]. Biz hastamızda anastomotik anevrizma yönünden sütür hattına teflon şerit sardık.
Behçet Hastalığında tıbbi tedavide amaç inflamasyon atağında remisyonu sağlamak ve devam ettirmektir. İmmunsupresif ajanlar remisyon sağlama ve devam ettirmede orta derecede etkilidirler. Biz hastamızda 3 ay boyunca tedricen azaltarak prednizolon 60 mg/gün, azotiopirin 2.5 mg/kg/gün tedavisi uyguladık.
Behçet Hastalığında subklavyan arter tıkanıklığı görülebilmektedir. Koroner bypass sonrası subklavyan arterde zaman içerisinde tıkanıklık oluştuğu ve periferik damar hastalığı bulunanlarda sık olarak görüldüğü bilinmektedir. Koroner bypass sonrası subklavyan arterde tıkanıklık miyokardiyal perfüzyonu bozmakta ve tekrarlayan göğüs ağrılarına yol açmaktadır. Bu nedenle:
1. İTAnın in situ olarak kullanıldığı koroner bypass uygulanan ve tekrarlayan göğüs ağrısı olan hastalarda sol subklavyan arter tıkanıklığı akla gelmelidir. Bunun için basit bir nabız muayenesi yeterli olacaktır.
2. Subklavyan arter tıkanıklığı CABG sonrası bildirilmektedir. Periferik arter hastalığı bulunan hastalarda tıkanıklık oranı daha yüksektir. Bu hasta grubunda operasyon öncresi mutlak İTAnın akımı opak madde ile görüntülenmelidir.
3. Subklavyan arter tıkanıklığı şüphesi bulunan veya Behçet Hastalığı gibi vaskülit tablosu ile seyreden hastalarda in situ kullanım yerine İTAnın serbest kullanımının daha uygun olacağı kanaatindeyiz.