Bulgular
Komplikasyonlar
Subakut bakteriyel endokardit bugüne kadar hiç bildirilmemiş olmakla birlikte, teorik olarak olasıdır. Hayvan deneylerinde temiz ama steril olmayan şemsiye uygulamalarında endokardit gelişebileceği gösterilmiştir[
10].
İşleme bağlı olarak literatürde bildirilen en önemli komplikasyon şemsiyenin pulmoner arter ya da daha nadir olarak aort tarafına embolizasyonudur. Bu gibi olgularda eğer hastanın vücut ağırlığı 11F Mullins Sheath için uygunsa basketretriever sistemlerle şemsiye kavranarak sheath içine çekilmek suretiyle geri alınabilir. Bu mümkün olmazsa acil cerrahi girişim gerekli değildir. Hasta ertesi gün elektif koşullarda ameliyata alınabilir. Embolik şemsiyenin yerinde bırakılmasının da mümkün olduğu bildirilmektedir [
5]. Geri alınması planlanan şemsiyenin kalp dışında Mullins Sheath içerisine hapsedilmesi gerekir. Aksi durumda intrakardiyak sahadan geçirilirken kalp kapakçıklarına hasar verebilir [
10] ya da basketretriever sistemden kurtularak hastanın acil olarak açık kalp ameliyatına alınmasına neden olabilir [
5]. Teknik gelişmeler doğrultusunda son yayınlarda bu komplikasyonla hiç karşılaşılmadığı bildirilmektedir[
6,
7].
Bugünkü teknikle karşılaşılan en önemli komplikasyon, rezidüel şant problemidir. Eğer olgu seçimi doğru yapılmışsa bu durumda şemsiyenin uygun pozisyonda yerleştirilmemiş olması söz konusudur. Şemsiyenin her iki bacağı açılıp serbestlenmeden önce yapılan anjiografi ile pozisyonunu belirlemek ve gerekiyorsa çıkarılarak yenisini yerleştirmek gereklidir. Uygun olgu seçimi yapıldığında hiç rezidüel şant görülmediğini bildiren yayınlar vardır [
7]. Minimal şant saptanan hastalarda Mullins Sheath içerisinden gönderilen Berman kateterin balonunu ana pulmoner arter içerisinde şişirerek proksimal bacakların tam açılmasının sağlanabileceği de bildirilmektedir [
7].
Uygun yerleşime rağmen rezidüel şant kalan hastaların 6 ay sonra tekrar ekokardiyografik ve gerekirse anjiografik olarak değerlendirilmeleri gerekir. Şant önemsiz düzeyde ise girişim önerilmez. Ancak bu hastaların hayat boyu bakteriyel endokardit profilaksisine alınmaları gerekir. Tam oklüzyon sağlanan hastalarda ise cerrahi girişimde önerilen 6 ay yerine, 1 yıl boyunca enfektif endokardit proflaksisi uygun olur[
11]. Önemli miktarda şant saptanan olgularda ise ikinci şemsiyenin yerleştirilmesi önerilmektedir [
11]. İşlemi takibeden 3 ay içerisinde şemsiyenin epitelize olduğu gösterilmişse de [
5], genellikle ikinci girişim için altı ay beklenmesi önerilir.
Rezidüel şantlarda nadir karşılaşılan önemli bir komplikasyon, prostetik kapak ameliyatlarında da görülebilen mekanik hemolizdir [
12]. Bu komplikasyonda ya erken cerrahi girişimle şemsi-yenin çıkarılması ve duktusun ligasyonu (divizyonu) gerekir, ya da beklenebilirse 1 ay geçtikten sonra ikinci şemsiye uygulaması denenebilir [
13]. Bizim 8 olguluk deneyimimizde de bir hastada ciddi hemoliz saptanmış olup uygulamayı takip eden 26 gün içerisinde gittikçe azalan sıklıkla 7 kez kan transfüzyonu yapılmış, daha sonra hemolizin durması ile ikinci şemsiye uygulanması için gerekli sürenin geçmesi uygun görülmüştür.
Bugüne kadar literatürde bahsedilmeyen ancak bizim bir olgumuzda karşılaştığımız diğer bir komplikasyon oklüzyonun hemen ardından gelişen akut hipertansiyon krizidir. Oklüzyonu ve/veya divizyonu takiben sistemik kan volümünün artması ile sistemik kan basıncında hafif yükselme görülmesi beklenmekle birlikte 175 mm Hgya ulaşan değerler bildirilmemektedir. Bu bulgu arteriyovenöz fistüllerde fistül bölgesine bası uygulandığında saptanan sistemik basınç artışı bulgusuna benzerlik göstermektedir [
14]. Muhtemelen, doku perfüzyonu için gerekli olan sistemik rezistansı doğumdan itibaren vazopressör endokrin salgılarla idame ettiren organizma, sistemik volüm artışının getirdiği yüke ek olarak ani oklüzyon karşısında adaptasyonda gecikmekte ve kısa süreli sistemik hipertansiyon gözlenmektedir.
Sonuç olarak henüz uzun süreli takip sonuçları yetersiz olan bu uygulama yöntemi uygun olgu seçimi durumunda günümüzde cerrahi girişime kıyasla avantajlı görülmektedir. Ülkemiz açısından bugün en önemli problem bu girişimin mali portresinin cerrahi girişime kıyasla iki kat fazla olmasıdır. Ancak, PDA oklüzyonunda yeterince tecrübe kazanıldıktan sonra, bugün için çok az sayıdaki merkezde deneysel olarak uygulanan ve açık kalp cerrahisine alternatif olarak geliştirilen sekundum tipi atrial septal defekt ve bazı ventriküler septal defektlerin de transkateter
oklüzyonunun [
11,
15-
17] gerçekleştirilebileceği dikkate alınır ise geleceğe yönelik yatırım açısından bu yöntemin rutin uygulamaya girmesinin yararlı olacağı kanısındayız.