Tartışma
Good ve ark., [
4] koroner arter bypass ameliyatı olan hastalarında %86-90 oranında postoperatif sol alt lob atelektazisi olduğunu belirtmişlerdir. Benjamin ve ark.[
3] buzla topikal soğutma uyguladıkları koroner bypass hastalarında %63-85 oranında atelektazi veya infiltrasyon bulurken, uygulanmayan grupta bu oran %32.5 olmuş ve sol alt lob da problemi olan hastalardaki DP insidansı %69.2 bulunmuştur. Bu araştırmacılar koroner bypass sonrası sol alt lobdaki infiltrasyon ve atelektazi insidansının yüksekliğini frenik sinire olan soğuk injurisine bağlamışlardır.
Rousou ve ark. [
6] koroner bypass hastalarında topikal hipotermide buzlu saline solusyonu kul-lanıldığında DP insidansının %24 olduğunu yalnız saline kullandıklarında DP görülmediğini belirtmişlerdir.
Daha sonraları Wheeler ve ark. [
10] buzlu saline ile topikal hipotermi uygulanan hastalarında DP insidansı %60 iken, Cardiac insulation pad kullanımı ile DP insidansının %8e düştüğünü göstermişlerdir. Buna karşın Markand ve ark [
5] 44 olgudan oluşan koroner bypass serilerinde (IMA grefti kullanılmamış) DP insidansını %1.5 olarak bulmuşlardır. Atelektazi oluşan olgularına yaptıkları elektrofizyolojik çalışmalar sonucunda bunlardan sadece %11inin DPye bağlı olduğunu görmüşlerdir. Markand ve ark. [
5] frenik sinir harabiyetini esas olarak sternum retraksiyonu ve uzamış perikardial gerginliğe bağlamışlardır.
Yine Wilcox ve ark. [
2] koroner bypass hastasında yaptıkları elektromiyografi (EMG) çalışması sonucunda olgularının %90ında atelektazi olmasına karşın sadece 5inde frenik sinir paralizisi saptamışlar ve koroner bypass ve topikal hipotermi uygulamasını takiben frenik sinir paralizisinin görülebieceğini ancak hastaların çoğunda oluşan atelektaziyi başka faktörlerle açıklamak gerektiğini savunmuşlardır.
Çalışmamızda 815 açık kalp olgumuzda DP görülme sıklığının %2.9 bulunması ve DP olan olgularda atelektazinin %16.7, kontrol grubunda %9 olup, iki grup arasında anlamlı fark bulunmaması Markand ve ark.[
5 ile Wilcox ve ark.[
2]nin bulgularını desteklemektedir.
1985-86 yıllarındaki 169 açık kalp olgusundan oluşan bir başka çalışmamızda [
7] atelektazi insidansı %1.8, plevral efüzyon insidansı %4.1, genel komplikasyon oranı %14 bulunmuştu. Şimdiki çalışmamızda gerek kontrol gerek DPli grupda bir önceki çalışmaya göre atelektazi ve plevral efüzyon insidanslarının fazla oluşu, son çalışmamızda hastaların %87-90ında IMA grefti kullanılmasına ve plevranın açılmasına bağlı olabilir. DP'i grubun solunum fonksiyonları açısın-dan postoperatif seyirlerinin daha sorunlu oluşu ve postoperatif genel komplikasyon oranlarının daha yüksek oluşu (%62.5) hastanede kalış sürelerinin de anlamlı olarak uzun olmasına neden olmuştur.
Curtis ve ark. [
11] koroner bypass ameliyatlarında IMA kullanımının ile frenik sinir fonksiyon bozukluğu insidansını arttırdığını belirtmişlerdir. Çalışmamızda da safen ven grefti kullanılan hastalarda insidans %0.7 iken IMA kullanılanlarda %5.9a çıkmıştır.
IMA olgularımızda DP insidansının daha yüksek oluşunu plevra açıldığı için buz parçalarının frenik sinir ve dallarına direkt soğuk injurisi yapmasına, ya da IMA grefti hazırlanırken frenik sinirin kendisine veya onu besleyen İMA dallarına travmatik bir injuri olmasına bağlayabiliriz. Nitekim İMA greftinin hazırlanışında pericardiophrenic arterin korunmasının öneminin büyük olduğu OBrien ve ark. [
12] tarafından hayvan deneyi olarak gösterilmiştir. Bu araştırmacılara göre sol frenik sinirin kanlanmasının %52si bu arterle olmakta, %21i ise İMAnın plevral, perikardial ve diyafragmatik dallarıyla olmaktadır. Ayırca bu çalışmada İMA dallanmasının insanlarda domuzlara göre daha değişken olabileceği de belirtilmiştir.
Çalışmamızda DPli olan ve olmayan 2 grupta ameliyat süreleri, kardiopleji solusyon miktarları ve vücut ısıları açısından anlamlı bir fark olmayışı nedeniyle etyolojide OBrien ve ark.da [
12] belirttiği gibi İMA greftinin hazırlanma tek niğinin ve frenik siniri besleyen İMA dallarının kesilmesinin daha büyük rol oynadığını düşünmekteyiz. Ancak bu konunun elektromiyografik çalışmalarla daha detaylı incelenip açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. İMA dışındaki diğer hastalarımızda bypass sürelerinin daha uzun olması nedeniyle gerilmesinin daha fazla olması, daha uzun süre hipotermi uygulanması DP oluşması için predispozan bir faktör olabilir.
Etyolojisi ne olursa olsun en önemli konu diyafram paralizlerinin geriye dönebilir bir olay olduğudur. Markand ve ark. [
5] izleyebildikleri 4 DPli olgunun 3ünde 3-6. Ayda düzelme olduğunu belirtmişlerdir. Wilcox ve ark. [
13] DP saptadıkları 5 hastayı 12 ay sonra EMG ile değerlendirdiklerinde bir hastada tam 4ünde kısmi düzelme olduğunu bulmuşlar ve iyileş-menin 14 ay sonra bile tam olmayabileceğini belirtmişlerdir. Çalışmamızda da olgularımızı iz-leme süremiz ortalama 1 yıldır. Bu dönem içinde 18 hastadan 14ünde (%78) DPnin düzelmiş olması, açık kalp ameliyatlarından sonra görülen DPnin geriye dönebilir bir olay olduğu kanımızı kuvvetlendirmiştir.
| Birlikte Görülen Diğer Bulgular |
| Görülen Genel Komplikasyonlar |
| İ.N.A postoperatif ve preoperatif telekardiyografi teknikleri |