Hipoplastik sol kalp sendromunun ilk aşama cerrahi tedavisinde modifiye Blalock-Taussig (mBT) şantın veya sağ ventrikül-pulmoner arter arasına yerleştirilmiş konduitin (Sano şantı) kullanıldığı, beraberinde arkus aort rekonstrüksiyonu, patent duktus arteriyozus (PDA) ligasyonu ve pulmoner arterin sistemik çıkış yolu haline getirilmesi işlemlerinin birleşimini içeren Norwood evre 1 palyasyon yöntemleri uygulanmaktadır.[3] Son yıllarda bazı merkezlerde Hibrid palyasyon yöntemi tercih edilmeye başlanmıştır. Bu tedavi seçeneklerinin dışında ilk tedavi olarak kalp nakli yapan veya hastalara herhangi bir tedavi uygulamayan merkezler de bulunmaktadır.[3]
Hibrid palyasyon, iki taraflı pulmoner arterlerin bandlanması ile birlikte eş zamanlı ya da işlemden bir süre sonra uygulanan duktus arteriozusa (DA) stent implantasyonu veya prostaglandin E1 (PGE1) infüzyonu ile DA’nın açık kalmasının sağlanması işlemlerinin birleşimi olarak tanımlanmaktadır.[4] İnteratriyal bağlantı ihtiyacına göre atriyal septostomi veya septuma stent yerleştirilmesi de eklenebilir. İşlemin kardiyopulmoner baypas gerektirmemesi, uç organ hasarı gelişmiş olgularda bile uygulanabilmesi en önemli avantajları iken deneyim gerektirmesi, az sayıda merkezde yapılabilmesi ve retrograd koarktasyon gelişme riskinin diğer palyasyonlara göre yüksek oluşu en önemli dezavantajlarıdır.[4,5] Ayrıca, “hızlandırılmış evre 1 palyasyon” adı altında, genel durumu bozuk hastalara iki taraflı pulmoner banding uygulaması sonrası 7-10 gün içerisinde Norwood evre 1 palyasyonun yapılması işlemi de tanımlanmıştır.[4,5]
Bu yazıda hibrid palyasyon uygulandıktan sonra taburcu edilmiş ve sonrasında başarılı bir şekilde genişletilmiş ikinci aşama (İki taraflı ve iki yönlü kavopulmoner anastomoz + Damus Key Stensel tarzı arkus rekonstrüksiyonu) tamamlanmış bir HSKS olgusu sunuldu. Bu hasta bildiğimiz kadarıyla Hibrid Norwood işlemi uygulanan ve işlem sonrası bir yıldır takip edilen ve halen sorunsuz yaşayan Türkiye’deki ilk olgudur.
İki taraflı pulmoner arter bantlama işlemi
Genel anestezi altında median sternotomi yapıldı.
Bu olgu için 3000 gr üstü 3.5 mm, 3000 gr altı
3 mm politetrafloroetilen (PTFE) greft kullanım prensibi
uygulanarak pulmoner bantlar yerleştirildi. Üç
milimetre genişliğindeki bantlar yerleştirildikleri noktalardan daha distale kaymamaları için 6-0 emilmeyen
polipropilen dikiş ile ana pulmoner arter adventisya
tabakasına tespit edildi. Daha sonra yapılacak duktal
stent yerleştirilmesine kolaylık sağlaması için sol pulmoner
arterin proksimaline adventisyal bir vasküler clip
ile işaret kondu. Mediasten serum fizyolojik ile yıkanarak
perikard tamamen kapatıldı ve içerisine Blake®
dren (Blake drains, Ethicon, Inc., Somerville, NJ, USA)
konarak fibrin oluşumuna neden olabilecek sıvının
tamamı dışarı alınmaya çalışıldı.
Duktal arter stenti yerleştirme işlemi
Genel anestezi altında entübe halde sağ femoral vene
6F kılıf, sol femoral artere 4F kılıf yerleştirildi. Dört F
sağ Judkins (JR4) kateteri (Cordis Corporation, Miami,
FL, USA) ile vena kava inferior (VKİ), sağ atriyum, sağ
ventrikül ve pulmoner artere girildi. Pulmoner artere
yapılan enjeksiyonlarla sağ ve sol pulmoner artere
konulan bantlar ve DA değerlendirildi. Duktus arteriyozus
en dar yerinde 5.6 mm, en geniş yerinde 6.7 mm
ve 12.5 mm uzunluğunda ölçülerek 15 mm x 7 mm
stent kullanılmasına karar verildi. Beş F JR4 kateteri
ve 0.018 hidrofilik kılavuz tel aracılığıyla aynı yol kullanılarak
DA içerisinden inen aorta girildi. Beş F JR4
içerisinden 0.018 nitinol kılavuz tel inen aortta kalacak
şekilde JR4 kateteri dışarıya alındı. Nitinol tel üzerinden
stent duktal bölgeye kadar getirilerek planlanan
yerde 14 atmosfer basınca kadar şişirilerek açıldı. Daha
sonra 7F JR4 kılavuz kateter ile kontrol enjeksiyonları
yapıldı. Doksan derece lateral ve 35° sağ ön oblik
pozisyonlarda yapılan kontrast madde enjeksiyonunda
stentin uygun pozisyonda olduğu, aort ve pulmoner arter tarafını kavradığı, akımının iyi olduğu görülerek işlem
sonlandırıldı (Şekil 1).
Hasta milrinone 0.5 mikrogram/kg/dk ve adrenalin 0.05 mikrogram/kg/dk infüzyonları altında yoğun bakıma alındı. Heparin infüzyonu 15 İU/kg/saat dozunda başlanarak aktive pıhtılaşma zamanı (APZ) 150-180 sn aralığında tutuldu. Heparin infüzyonundan dört saat sonra 5 mg/kg dozundan aspirin verildi. Yirmi dört saat sonra tekrarlanan ikinci aspirin dozundan sonra heparin infüzyonu kesildi. Hasta işlemden 12 saat sonra ekstübe edildi. Yapılan seri ekokardiyografik incelemelerde sağ pulmoner arter üzerindeki bant bölgesinde 40-45 mmHg, sol pulmoner arter üzerindeki bant bölgesinde 35-40 mmHg gradiyent alındı. İşlem sonrası entübe iken NIRS (near infrared spektroskopy) bazal değerinde %20’den fazla değişiklik yapmayacak şekilde hemodinami sağlandı. Kan gazı, laktat sonuçları ve satürasyon %70-75 arasında tutulacak şekilde uygun mekanik ventilatör desteği sağlandı. Ekstübasyon sonrası satürasyon %75-85 aralığında saptandı. İki gün yoğun bakımda ve üç gün serviste izlenen hasta taburcu edildi.
Aylık olarak ekokardiyografik kontrolleri yapılan hastanın satürasyon, kilo alımı ve beslenmesi ilk ayda haftalık, ardından aylık takip edildi. Altıncı ayda kalp kateterizasyonu ve anjiyografisi tekrarlandı. Sistemik kapak kaçağının kaybolduğu ve kavopulmoner şant için uygun olduğu görüldü. Anjiyografiden bir hafta sonra Norwood tipi arkus rekonstrüksiyonu, iki taraflı iki yönlü kavopulmoner şant (Glenn şantı), bandın çıkarılması ve pulmoner arter rekonstrüksiyonu yapıldı.
İkinci ameliyat işlemi
Trunkus brakiyosefalikus ve sağ atriyum kanülasyonunu
takiben PDA sonrası stent vasküler klemp ile
kapatılarak ekstrakorporal dolaşıma (ECC) başlandı ve
hasta 18 °C’ye soğutuldu. Sağ ve sol pulmoner arterlerin
bantları çıkarıldı. Ana pulmoner arter bifürkasyon öncesinde
ve PDA kesilerek uçları bağlandı. Pulmoner arter
bifürkasyon bölgesinde anevrizmatik bir pulmoner arter
dokusunun pulmoner arter rekonstrüksiyonunda kullanılmasına
karar verildi. Sol pulmoner arter tarafındaki
anevrizmatik kısım açıldı ve bir kapak gibi sağ pulmoner
artere doğru uzatıldı. Böylelikle sağ pulmoner arter
ostiyumundan sol pulmoner arter ostiyumuna kadar bir
açıklık elde edildi. Kaldırılan anevrizmatik pulmoner
arter dokusu küçültülerek pulmoner arter rekonstrüksiyonunda
kullanılmak üzere hazırlandı. Ameliyat öncesi
ekokardiyografi ve anjiyografide saptanamayan sol persistan
superior vena kava (SVK) görüldü. Sol persistan
SVK kanülasyonu yapılmadan, sağ SVK yolu ile
serebral venöz akım korunarak, sol kavopulmoner şant
yapıldı. Sol Glenn anastomozunu takiben kapak şeklinde hazırlanmış olan doğal pulmoner arter dokusu kullanılarak
sol pulmoner arter-sağ pulmoner arter arasında
pulmoner arter rekonstrüksiyonu yapıldı. Ardından inen
aorta birinci interkostal hizasında side-klemp ile sol
subklaviyan ve sol karotis arter de Yaşargil anevrizma
klipleri ile kapatıldı. Trunkus brakiyosefalikus ile arkus
aortu 90 derece açılı damar klempi ile kapatılarak kalbin
perfüzyonu devam ederken selektif antegrad serebral
perfüzyona 40 mL/kg/dk akım ile başlandı.
Serebral ve somatik NIRS değerleri takip edildi. Stent aorttan etrafındaki doku ile birlikte rezeke edildi ve aort proksimal ve distale doğru açıldı. İnen aorttaki koarktasyon çıkıntısı görülünce aort transekte edilerek çıkıntı eksize edildi ve arka aort duvarları 5.0 prolen ile birleştirildi. İnen aortun ön yüzü de distale doğru 5 mm kadar açıldı. Bovine perikardiyal yama 3 cm eninde hazırlanarak 5.0 prolen dikiş ile inen aorttan proksimale doğru dikilmeye başlandı. Arkus aort geçilince trunkus brakiyosefalikustaki klemp damarın proksimaline alınarak arkustaki açıklık çıkan aorta doğru ilerletildi. Çıkan aort içerisine konan direkt kardiyopleji kanülü ile 30 mL/kg antegrad soğuk kan kardiyoplejisi verilerek arrest sağlandı. Çıkan aortun pulmoner arter tarafındaki yüzü ile pulmoner arter güdüğü 5 mm boyunca 6.0 prolen dikiş kullanılarak birleştirildi. Bunun sonrasında arkus aortta kalan perikard yama proksimale doğru dikilmeye devam edilerek pulmoner arter ve aortun üzeri kapatıldı. Takiben, daha önce yapılmış olan sol kavopulmoner şant yolu ile serebral venöz drenaj sağlanırken, sağ SVK kanüle edilmeden sağ pulmoner arter side-klemp ile kontrol edilerek üzeri açıldı ve buraya sağ SVK 6.0 polidioksanon (PDS) dikiş ile anastomoze edildi. Kanama kontrollerini takiben ECC’den 0.5 mikrogram/kg/dk milrinone desteğinde çıkıldı. Mediasten serum fizyolojik ile yıkanarak perikard tamamen kapatıldı ve içerisine Blake dren konarak fibrin oluşumuna neden olabilecek tüm sıvı dışarı alınmaya çalışıldı.
Ameliyat sonrası altıncı saatinde ekstübe edilen hasta bir gün yoğun bakım ve bir hafta serviste izlendikten sonra taburcu edildi. Bir yıllık poliklinik izleminde de sorunsuz takip edilmektedir.
“Single Ventricle Reconstruction” (SVR) çalışması HSKS olgularında evre 1 palyasyon olarak kullanılan mBT şant ve Sano modifikasyonunu karşılaştıran prospektif randomize tek çalışmadır.[2] Bu çalışmada 2005 ve 2008 yılları arasında 15 farklı merkezde bu iki şant tipinin uygulandığı 555 olgu değerlendirilmiştir. Buna göre bir yıllık sağkalım mBT şant grubunda %64 ve Sano modifikasyonunda %74 olarak bildirilmiştir. Ayrıca ölüm dışında ciddi morbidite durumları mBT şant grubunda %46 ve Sano şant grubunda %37 olarak bulunmuştur.
Ülkemizde geniş seriler şeklinde yaşatılmış HSKS hasta grubu olmamakla birlikte mBT şant veya Sano modifikasyonu gibi farklı tekniklerle evre 1 palyasyon yapılarak yaşatılmış olgular bildirilmiştir.[6]
Hibrid işlem son yıllarda bazı merkezlerde HSKS olgularında evre 1 palyasyon tedavilerine alternatif olarak kullanılmaktadır. Bu yöntemin potansiyel ancak ispatlanmamış avantajları; kardiyopulmoner baypas, kardiyoplejik kardiyak arrest veya derin hipotermik sirkulatuar arrest gerektirmemesi ve böylece bu işlemlerin doğuracağı enflamatuvar yanıttan yaşamın bu döneminde kaçınılmasıdır. Başlıca dezavantajları ise; tedavi edilmemiş hipoplastik ark, retrograd koarktasyona yol açan kötü stent yerleşimi, interatriyal bağlantıda restriksiyon riski, pulmoner arter ve dallarında mekanik distorsiyon riski ve evre 2 palyasyonda daha büyük cerrahi müdahale gerektirmesidir.[4,5]
Bizim olgumuzda genişletilmiş evre 2 palyasyon öncesi yapılan ekokardiyografik ve anjiyografik incelemede interatriyal bağlantıda herhangi bir restriksiyon gözlenmedi. Pulmoner arter ve dallarında mekanik distorsiyon saptanmadı. Ancak DA stentinin aortik ucunda retrograd koarktasyon görüntüsü görüldü.
Literatürde hibrid yaklaşımının nerede ve hangi risk grubundaki HSKS olgularında kullanılması gerektiğine dair görüşler bildirilmiştir.[5] Bacha ve ark.[5] yüksek riskli olgularda öncelikle hibrid yaklaşımın kullanılmasını önermişlerdir. Yazarlar yüksek riskli durumları ise aortik atrezi varlığı, ciddi kalp dışı anomali birlikteliği, bebeğin ağırlığının <2.5 kg veya preterm doğum olması, intakt veya restriktif interatriyal bağlantı, end organ hasarı veya intrakraniyal kanama varlığı ve kötü ventrikül fonksiyonları bulunması durumlarından herhangi birinin mevcudiyeti olarak tanımlamışlardır.
Bizim olgumuzda -aortik atrezi varlığı ve beş günlükten büyük HSKS tanılı yenidoğanlarda cerrahi evre 1 palyasyon tercih etmeme eğilimimizden dolayı- hibrid yaklaşım uygulandı. İşlem sonrası mediastenin yıkanması, perikardın tamamen kapatılması, Blake® dren kullanılması ve plevraların açılmaması tekrar ameliyat sırasında kolaylık sağlamaktadır. Ayrıca aylık takip büyüme, gelişme ve olası komplikasyonların erken tanısında önemlidir.
Sonuç olarak, hibrid evre 1 palyasyon stratejisi yüksek riskli yenidoğanlar için geçerli bir tedavi seçeneğidir. Aynı zamanda HSKS tanılı yenidoğanlar için yapılacak cerrahi tedavi seçeneklerini artırmaktadır. Cerrahi evre 1 palyasyon ile kıyaslandığında çok daha kısa ve stabil bir ameliyat sonrası dönem sağlamaktadır.
Çıkar çakışması beyanı
Yazarlar bu yazının hazırlanması ve yayınlanması
aşamasında herhangi bir çıkar çakışması olmadığını
beyan etmişlerdir.
Finansman
Yazarlar bu yazının araştırma ve yazarlık sürecinde
herhangi bir finansal destek almadıklarını beyan etmişlerdir.
1) Mahle WT, Spray TL, Wernovsky G, Gaynor JW, Clark BJ
3rd. Survival after reconstructive surgery for hypoplastic
left heart syndrome: A 15-year experience from a single
institution. Circulation 2000;102:III136-41.
2) Ohye RG, Sleeper LA, Mahony L, Newburger JW, Pearson
GD, Lu M, et al. Comparison of shunt types in the Norwood
procedure for single-ventricle lesions. N Engl J Med
2010;362:1980-92.
3) Sano S, Ishino K, Kawada M, Arai S, Kasahara S, Asai T,
et al. Right ventricle-pulmonary artery shunt in first-stage
palliation of hypoplastic left heart syndrome. J Thorac
Cardiovasc Surg 2003;126:504-9.
4) Akintürk H, Michel-Behnke I, Valeske K, Mueller M, Thul
J, Bauer J, et al. Hybrid transcatheter-surgical palliation:
basis for univentricular or biventricular repair: the Giessen
experience. Pediatr Cardiol 2007;28:79-87.