PULMONER ARTER ANEVRİZMASI
Pulmoner arter anevrizması (PAA), pulmoner trunkusun
çapının >30 mm olması olarak tanımlanmaktadır.
Otopsi çalışmalarında saptanan 1/14000 insidansı ile
PAA oldukça nadir görülen bir hastalıktır.[1] Pulmoner
arter hipertansiyonuna neden olan kardiyak ve pulmoner
nedenler başta olmak üzere ateroskleroz, çeşitli
enfeksiyonlar (sifiliz, aspergillus, bakteriyel endokardit, tüberküloz Rasmussen anevrizması ve nekrotizan pnömoni),
Marfan sendromu gibi bağ dokusu hastalıkları,
kistik medial dejenerasyon, Behçet hastalığı ve Hughes-
Stovin sendromu gibi vaskülitler ve travmalar PAA’ya
yol açabilmektedir.[1-3] İdiopatik PAA çok daha nadir
görülmektedir.[1]
Genellikle asemptomatiktir, semptomatik olduğunda efor ile ortaya çıkan nefes darlığı, ateş, öksürük, kanlı balgam ve göğüs ağrısı gibi PAA’ya özgü olmayan yakınmalara neden olabilir.[1,3]
Pulmoner arter anevrizmasının en önemli komplikasyonu diseksiyon ya da yırtılmadır.[4] Bu komplikasyonlar birçok hastada mortaliteye neden olmaktadır. Pulmoner hipertansiyon varlığında anevrizmanın yırtılma riski çok yüksektir.[4] Özellikle soldan-sağa şanta bağlı gelişen PAA’da artmış pulmoner akım ve pulmoner arter basıncı yırtılma riskini artırmaktadır.[4] Yırtılma olasılığının mikotik anevrizma ya da Behçet hastalığı bulunan olgularda daha fazla olduğu belirtilmiştir.[3-5] Bu yüzden tanı konulan hastalarda düzeltici cerrahi önerilmektedir. Ancak, cerrahi tedavinin riskleri ve uzun dönem sonuçları iyi tanımlanmamıştır ve sonuçları oldukça değişkendir.[5]
PULMONER ARTER PSÖDOANEVRİZMASI
Psödoanevrizma, arteriyel duvarın tüm üç katmanını
da içermeyen ve arteriyel kan kaçağının olduğu yüksek
riskli rüptür ihtimali olan anormal yapı olarak tanımlanır.[
6] Doku kırılganlığının fazla olduğu enfeksiyon,
enflamasyon ve konsolidasyon gibi durumlarda, psödoanevrizma
ve hava yolu arasına fistülize olarak masif
hemoptiziye ve ölüme neden olabilir.[6]
Pulmoner arter psödoanevrizması (PAP) çok nadir görülür.[7] Birçok PAP kardiyovasküler hastalıklar ile ilişkili edinsel olarak ortaya çıkar. Diğer nedenler arasında enfeksiyon, enflamatuvar hastalık, iyatrojenik neden, travma ve tümör sayılabilir.
Pulmoner arter psödoanevrizmasının infeksiyöz nedenleri arasında tüberküloz, piyojenik enfeksiyonlar ve mukormikozis vardır. Rasmussen anevrizması olarak bilinen aktif tüberkülozun komplikasyonu olan segmental pulmoner arterin media tabakasının enflamatuvar destrüksiyonu sonucu PAP gelişerek hemoptiziye neden olabilir.[7-10] Benzer şekilde kronik enflamasyonlar olan bronşektazi, kistik fibröz, Behçet ve Takayasu hastalıkları da PAP’ye neden olabilir.[10-12] Travmatik PAP künt ya da penetran travmalardan sonra ortaya çıkabilir.
İyatrojenik PAP nedenleri arasında pulmoner arter kateteri, sağ kardiyak kateterizasyon, göğüs tüpü yerleştirilmesi ve biyopsiler sayılabilir.[7,9,10] Pulmoner arter kateterizasyonu sırasında PAP görülme olasılığı %0.2 olmasına rağmen mortalite oranı %50 olarak bildirilmiştir.[10] Pulmoner arter psödoanevrizması sessiz seyredip tamamen gerileyebileceği gibi neden olan kateterin çekilmesine rağmen haftalarca hatta aylarca hemorajiye neden olmaya devam edebilir.[11]
Hemoptizi en sık ortaya çıkış bulgusu olmasına rağmen, akut şiddetli hemorajiden başka nedenler ile yapılan radyografi, bilgisayarlı tomografi (BT) veya manyetik rezonans görüntüleme (MRG) sırasında tesadüfen saptanan PAP’ye kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkabilir.[8] Görüntüleme çalışmaları erken tanı konulmasını ve hastaların başarı ile tedavi edilmesini sağlar.[7] Tedavide cerrahi ligasyon, kama rezeksiyon, lobektomi, embolizasyon ve endovasküler stent greft kullanılabilir ayrıca yakın takip ile izlenebilir.[7]
Kontrastlı çok kesitli BT arteriyel fazda anevrizmanın anatomik yerinin görüntülenmesini ve izometrik hacim ölçümleri ile kan akımını sağlayan arterin direkt görüntülenmesini sağlar. Böylece koil embolizasyon gibi tedavilerin planlanması sırasında gerekli olan anevrizma açılarının hesaplanacağı görüntüler elde edilir.[5] Göğüs grafilerinde spesifik olmayan akciğer konsolidasyonları, soliter pulmoner nodül veya nodül ya da kitle sonrası erken konsolidasyon görülebilir. Plevral sıvı olabilir. Pulmoner arterden gelişen kitle, dilate pulmoner arter içinde trombüs ya da kitle görüntüsü ile çevrelenmiş genişlemiş nodül diğer bulgulardır. Anjiyografi, PAP hakkında anatomik ve tanımlayıcı bilgiler sağlar ve tedavi planlaması konusunda yol göstericidir.
Masif hemoptizi ile ortaya çıkan PAP olgularında konservatif tedavinin mortalitesi %50’den fazladır.[7] Küçük asemptomatik PAP olgularında spontan regresyon da bildirilmiştir.[13] Endovasküler embolizasyon ve etkilenen pulmoner lobun rezeksiyonu PAP tedavisinde en sık uygulanan tedavi seçeneğidir. Hemoptiziden sonraki ilk 24 saat içinde cerrahi uygulanan hastalarda yaklaşık %50 ameliyat sonrası komplikasyon görülmekte ve bunların %20’si ölümcül olmaktadır.[6]
Girişimsel damar tekniklerinin gelişmesi ile uygulanmaya başlanan transkateter koil ile perkütan (besleyici arter) embolizasyon veya anevrizma kesesinin doldurulması cerrahiye alternatif olarak pratik, etkili ve güvenli bir tedavi seçeneğidir.[6] Embolizasyon için tanımlanan birçok materyal yanında kese içine sklerozan madde enjeksiyonu veya kese ağzının nitinol malzemeden yapılmış kendi genişleyebilen damar tıkaçları ile kapatılması gibi diğer bazı teknikler de bulunmaktadır.[7] Erken tanı ve minimal invaziv endovasküler tedaviler PAP ilişkili yüksek mortalite oranlarını azaltabilir.[6]
PULMONER ARTER EMBOLİSİ
Tanım olarak pulmoner arterin herhangi bir oluşumla
tıkanmasıdır. Oluş nedeni ve tedavi yaklaşımları
nedeni ile trombotik ve trombotik olmayan olmak üzere
iki grupta incelenir.
1. Trombotik Pulmoner Arter Embolisi
Venöz tromboemboli (VTE) ile ilgili klinik tablolar
olan derin ven trombozunun (DVT) ve pulmoner
embolinin (PE) oluşum etkenleri ortaktır. Birçok olguda
PE, DVT sonucu meydana gelmektedir. Proksimal
DVT’lerin %50’sinde klinik olarak asemptomatik olan
ancak akciğer sintigrafisinde saptanan PE vardır.[14]
Pulmoner emboli hastalarının incelendiği bir çalışmada
DVT insidansı %70 olarak saptanmıştır.[15] Pulmoner
emboli insidansı ABD’de %0.4, Avrupa’da ise %0.2
olarak bildirilmiştir.[15] Pulmoner emboli, tanımlanabilir
zemin hazırlayan herhangi bir etken olmaksızın idiyopatik
olarak %20 oranında ortaya çıkabilir.[16,17] Hasta ile
ilgili zemin hazırlayan bu etkenler arasında; yaş, daha
önce geçirilmiş VTE öyküsü, aktif kanser, ekstremite
parezisi ile birlikte nörolojik hastalık, kalp hastalığı
ya da akut solunum yetersizliği gibi uzun süre yatmayı gerektiren hastalıklar ve doğuştan ya da edinsel trombofili,
hormon yerine koyma tedavisi ve oral kontraseptif
kullanma yer almaktadır.[15]
Pulmoner emboli, genellikle DVT’nin bir sonucu olarak düşünüldüğü için PE’nin doğal seyri incelenir iken VTE gibi bir bütün olarak ele alınması gerekir. Cerrahi sonrası VTE riski, cerrahiyi izleyen ilk iki hafta içinde en yüksektir ve 2-3 ay yüksek kalır. Antitrombotik profilaksi, ameliyat sırası VTE riskinde anlamlı azalma sağlar ve bu süre uzadıkça, VTE insidansı düşmektedir.[15,18] Asemptomatik PE ameliyat sonrası dönemde, özellikle asemptomatik DVT’si olan ve tromboprofilaksi uygulanmayan hastalarda sıktır.[15,18] Olguların çok azında (%10) şok ve hipotansiyona neden olacak masif emboli görülür iken %10’u ani ölüm sonucu kaybedilir.[19] Yine hastaların %50’sinde sağ ventrikül fonksiyon bozukluğu görülür.[20] Pulmoner emboli nedenli ölümlerin %90’ında tanı konulamadığından gerekli tedavinin uygulanmadığı görülmüştür.[15,19] Akut PE sırasında hastaların %80’inde sistolik pulmoner arter basıncında yükselme meydana gelir iken bu hastaların %0.5-4’ünde tromboembolik kronik pulmoner hipertansiyon gelişir.[21] Derin ven trombozu ya da PE’nin başlangıçtaki klinik tabloları ne olursa olsun VTE’nin yineleme sıklığı aynıdır. Ancak, idiyopatik nedenli olan hastaların yineleme sıklığı daha yüksektir.[22] Antikoagülasyon uygulanmadığında, semptomatik proksimal DVT ya da PE olan hastaların yaklaşık %50’sinde üç ay içinde tromboz yineler.[22] Semptomatik PE geçirmiş olan ve en az 3-12 aylık antikoagülan tedavinin tamamlandığı hastalarda, ölümcül PE riski yıllık %0.19-0.49’a düşmektedir. Tekrarlayan PE olgularında ölüm riski %4-9 arasındadır.[23]
Ciddi PE atağı sonucu pulmoner damar direnci aniden artyük düzeyinde artabilir ve sağ ventrikül bunu karşılayamaz.[23] Genellikle elektromekanik uyumsuzluk şeklinde gelişen ani ölüm ile sonuçlanabilir.[16] Bunun dışında hasta, akut sağ ventrikül yetersizliğine bağlı şok ve ölüm ile sonuçlanabilen senkop ya da sistemik hipotansiyon ile başvurabilir. Ventriküller arası septumun sola doğru çıkıntı yapması, diyastolik sol ventrikül işlev bozukluğu sonucunda sistemik kalp debisini daha fazla bozar.[15] Daha küçük ve distal emboliler, hemodinamiyi etkilemese de alveoler kanama alanları oluşmasına yol açarak, hemoptizi, plörezi ve genellikle hafif plevral efüzyona neden olur. Bu klinik tablo pulmoner infarkt olarak bilinir. Gaz alışverişi üzerindeki etkisi genellikle hafiftir.[15,20]
Şok ve hipotansiyon gibi klinik belirteçlere göre PE yüksek riskli ve yüksek riskli olmayan olarak sınıflandırılır. Bu sınıflama, en uygun tanı stratejisi ve başlangıç tedavisi seçiminde yardımcı olur. Yüksek riskli PE, özgül tanı ve tedavi stratejileri gerektiren, yaşamı tehdit eden acil bir durumdur (kısa süreli mortalite >%15).[15,17] Yüksek riskli olmayan PE, sağ ventrikül işlev bozukluğu veya miyokard hasarı belirteçlerinin olup olmamasına göre, orta ya da düşük riskli PE olmak üzere iki alt sınıfa ayrılır. Orta riskli PE tanısı, sağ ventrikül işlev bozukluğu veya miyokard hasarı ile ilgili en az bir belirteç pozitif ise konur. Düşük riskli PE olgularında, PE’ye bağlı kısa dönemdeki mortalite %1’den düşüktür.[15,16]
Bir hastada, klinik tabloya göre PE olasılığını değerlendirmek, tanı testi sonuçlarının yorumlanmasını ve risk sınıflamasının yapılmasını sağlayarak uygun tedavi stratejisinin belirlenmesine olanak tanır.[15] Olguların %90’ında PE şüphesi, tek başına ya da hepsi bir arada görülen dispne, göğüs ağrısı ve senkop gibi klinik belirtiler sonucunda doğar. Bazı çalışmalarda dispne, taşipne ya da göğüs ağrısı, PE’li hastaların %90’ından fazlasında bildirilmiştir.[24] Senkop, PE’nin nadir görülen önemli bir bulgusu olup, ağır derecede azalmış hemodinamik rezervin göstergesi olabilir. Dispne ile birlikte ya da tek başına plöritik göğüs ağrısı, PE’nin en sık rastlanan bulgularından biridir.[18] Ağrının nedeni genellikle, pulmoner infarkt ve alveoler kanamaya yol açan distal embolilerdir.[18] Tek başına görülen, hızlı başlangıçlı dispne genellikle hemodinamik instabilite ile sonuçlanan daha merkezi bir PE’ye bağlıdır. Daha önceden kalp yetersizliği ya da akciğer hastalığı olanlarda, artan dispne PE’ye işaret eden tek belirti olabilir.[18]
Tanıya yönelik yardımcı testlerden D-dimerin negatif öngördürücü değeri (NÖD) yüksek ancak pozitif öngördürücü değeri (özgüllüğü) düşüktür. Kantitatif enzim bağlı immunosorban test (ELISA) ve ELISA’dan türetilmiş testlerin duyarlığı >%95, özgüllüğü ise %40 civarındadır.[25,26] Bu neden ile, bu testler PE olasılığı düşük ya da orta olan hastalarda PE’nin dışlanması için kullanılabilir.[15]
Ventilasyon-perfüzyon (V/Q) sintigrafisi, PE şüphesi taşıyan hastalarda sağlam ve güvenli bir tanı testidir.[27,28] Akciğer sintigrafisi sonuçlarına göre normal ya da normale yakın, düşük, orta (tanı koydurucu olmayan) ve yüksek PE olasılığı olmak üzere dört kategorik sınıflama yapılır. Perfüzyon sintigrafisi normal olan hastalarda PE dışlanarak, planlanan PE tedavisi güven ile ertelenebilir.[15] Yine klinik olarak düşük olasılıklı PE düşünülen hastada normal ya da düşük ihtimalli bir V/Q sintigrafisi, PE tanısını dışlayabilir bir ölçüttür.[15] Yüksek olasılıklı V/Q sintigrafisi sonucu, güçlü bir olasılıkla PE tanısını ortaya koyar. Ancak klinik açıdan şüpheli PE tanısı, yüksek olasılıklı V/Q sintigrafisi sonucunun güvenilirliğini düşürür ve bu hastalarda tanı için ek test yapılmasını gerektirir.[15]
Çok dedektörlü bilgisayarlı tomografi (ÇDBT) ile anjiyografi pulmoner arterlerin segmental düzeyine kadar yeterli görüntülenmesine olanak tanır.[28] PIOPED II çalışmasında ÇDBT’de duyarlılığın %83, özgüllüğün %96 olduğu bildirilmiştir.[28] Negatif ÇDBT sonucu, klinik açıdan PE şüphesi düşük olan hastalarda PE’nin dışlanmasını sağlayabilir. Klinik olasılığın yüksek ve BT’nin negatif olduğu hastalarda kantitatif ultrason veya V/Q sintigrafisi ya da pulmoner anjiyografi gibi ek bir inceleme yapılabilir.[15] Çok dedektörlü bilgisayarlı tomografide lober ya da ana pulmoner arterde trombus görülmesi durumunda ise tedavi uygulanması gerekir.[29]
Pulmoner anjiyografi PE tanısı konmasında altın standart testtir. Ancak invaziv olması ve invaziv olmayan BT anjiyografinin benzer ya da daha iyi bilgi vermesi nedeni ile nadiren uygulanmaktadır.[29]
Sağ ventrikül fonksiyonunun değerlendirilmesi risk sınıflamasının yapılmasında gereklidir.[24] Pulmoner embolili hastaların en az %25’inde ekokardiyografi (EKO) ile sağ ventrikül dilatasyonu gösterilebilir ancak duyarlılığın %60-70 olması nedeni ile, negatif sonuç PE’yi dışlamaz.[30] Şok ya da hipotansiyon ile başvuran, yüksek riskli PE şüphesi taşıyan hastalarda, sağ ventrikül aşırı yüklenmesi ya da işlev bozukluğu ile ilgili EKO bulgularının bulunmaması, pratik anlamda, hemodinamik dengesizlik nedeni olarak PE’nin dışlanmasını sağlar.[15] Tersine, hemodinamik açıdan dengesiz, PE şüphesi olan bir hastada sağ ventrikül basıncı aşırı yüklenmesi ya da işlev bozukluğunun kesin olmayan bulguları PE tanısına yaklaştırır ve hastanın kritik durumu nedeni ile yatak başı tanı araçları ile yetinilecek ise PE’ye yönelik agresif tedavi endikasyonu için yeterlidir.[15] Hastaların prognostik değerlendirilmesinde klinik olarak şok ve hipotansiyon (<90 mmHg) varlığı, EKO’da sağ ventrikül disfonksiyonu bulguları, ÇDBT’de sağ ventrikül/ sol ventrikül <1 oranı, artmış beyin natriüretik peptidi (BNP) ya da N terminal-öncü beyin natriuretik peptid (Nt pro-BNP) ve kardiyak troponin seviyeleri erken mortalite ile doğrudan ilişkili bulunmuştur.[31]
Şok, hipotansiyon, hipoksi ve hiperkapni gibi hemodinami ve kliniğin stabil olmadığı hastalarda inotropik destek (noradrenalin, dobutamin, dopamin, adrenalin), pulmoner arter dilatasyonu sağlayan ilaç tedavileri (inhale nitrik oksit, inhale prostasiklin, intravenöz sildenafil gibi) ve mekanik ventilasyon (ekspirasyon sonu pozitif basınç uygulaması (PEEP) kontrendike) gibi gerekli olan girişimler acil olarak yapılmalıdır.[15,31,32]
Trombolitik tedavi tromboembolik tıkanmayı hızla çözmekte ve hemodinamik parametreler üzerinde yararlı etkiler göstermektedir.[33] Kardiyojenik şok veya persistan arteriyel hipotansiyon tablosu ile gelen, yüksek riskli PE hastalarına uygulanacak öncelikli tedavi, çok az mutlak kontrendikasyonu (hemorajik inme öyküsü, son altı ayda iskemik inme, merkezi sinir sistemi hasarı ya da tümörü, son üç hafta içerisinde travma cerrahi girişim, son bir ayda mide kanaması ve aktif bilinen kanama öyküsünün bulunması) olan trombolitik tedavidir.[33] Lee,[33] özellikle zemin hazırlayıcı faktör ya da komorbiditenin bulunması halinde, trombolitik tedavinin önemli bir kanama riski (%13 oranında majör kanama ve %1.8 oranında intrakraniyal/ ölümcül kanama) taşıdığını bildirmişlerdir. Bu neden ile yüksek riskli olmayan hastalarda trombolitik tedavinin rutin kullanımı tavsiye edilmemektedir, ancak orta riskli seçilmiş PE hastalarında kanama riskini artıran durumların ayrıntılı biçimde gözden geçirilmesini takiben tromboliz uygulanabileceği belirtilir iken, düşük riskli PE hastalarında kullanılmaması gerektiği bildirilmiştir.[15]
Geleneksel cerrahi pulmoner embolektomi (CPE), kardiyopulmoner resüsitasyon uygulanması gerekebilecek, hızlı müdahale gerektiren, tromboliz için kontrendikasyonu olan ya da trombolize yetersiz yanıt veren, açık foramen ovalesi ve kalp içi trombüsü olan hastalarda değerli bir tedavi seçeneğidir.[34] Pulmoner emboli ve sol ventrikül işlev bozukluğu olan, persistan hipotansiyon ya da şok saptanmayan hastalarda da CPE uygulanabilir ancak erken dönemdeki mortalite oranları %6-8 olarak bildirilmiştir.[34,35] Genel anestezi altında median sternotomiyi takiben normotermik kardiyopulmoner baypas (KPB) altında atan kalpte, pulmoner arter gövdesine yapılan arteriyotomi ile her iki pulmoner arterdeki pıhtılar doğrudan görülerek rahatlıkla çıkartılabilir. İşlem sonrası sağ ventrikül fonksiyonlarının normale dönmesi biraz zaman alabilir.[35]
Masif ya da submasif PE’de pulmoner trunkusu ya da majör pulmoner arterleri açmak için uygulanan perkütan teknikler, yüksek riskli PE’deki bazı kritik durumlarda hayat kurtarıcı olabilir.[36] Trombolizin mutlak kontrendike olduğu durumlarda, trombolizin hemodinamiyi düzeltmede başarılı olamadığı durumlarda yardımcı tedavi olarak ya da hemen KPB yapılamayacak durumlarda cerrahiye alternatif olarak gerçekleştirilebilir.[15] Ana, sağ ve sol pulmoner arterler haricinde daha küçük dallarda fragmantasyonun yarar sağlama olasılığı düşüktür ve perforasyon riski taşıdığı için kateter teknikleri yalnızca ana arterlerde kullanılmalıdır.[36]
Antikoagülan tedavi, PE’li hastaların tedavisinin önemli bir basamağını oluşturur.[15] Asıl amaç kabul edilebilir düşük kanama oranları ile ölümü ve PE tekrarını önlemektir.[37] Bu amaçla intravenöz nonfraksiyone heparin [aktive parsiyel tromboplastin zamanı (aPTZ) değeri 46-70 sn olmalı], subkutan enoksaparin (1.0 mg/kg 12 saatte bir ya da 1.5 mg/kg günde bir), subkutan tinzaparin (175 U/kg/gün) ve SC fondaparinuks (7.5 mg/gün) gibi parenteral antikoagülan ilaçlar kullanılabilir.[37] Pulmoner emboli şüphesi olan hastaya tanısal işlemler sırasında parenteral antikoagülan başlanmalı ve en az beş gün süre ile devam edilmelidir.[15] Parenteral antikoagülanlar ile tedaviyi takiben oral K vitamini antagonistlerine (KVA) başlanmalıdır.[15] Hedef INR (International normalized ratio) değeri 2.5 (dağılım 2.0-3.0) olacak şekilde ayarlanmalıdır. Bu hastalarda antikoagülasyonun süresine PE ya da DVT ile ilişkili risk faktörlerinin varlığına, tekrarlama olasılığı ve kanama ile ilgili risklere göre karar verilir.[33,38] İlk PE (risk faktörüne sekonder ya da idiopatik) minimum üç ay, ikinci tekrarı olan PE’de ve kanama riski olmayan hastalarda süresiz KVA tedavisi düşünülmelidir.[33,38] Kanser hastalarında PE tedavisine 3-6 ay düşük molekül ağırlıklı heparin başlanmalı ve tedavi kanserde tedavi sağlanana kadar devam etmelidir.[33,38] Hızlı etkili oral antikoagülanlar, başlangıç PE tedavisinde parenteral ilaçların yerini alabilir. Bu ilaçların geniş çaplı randomize çalışmaları sürmektedir.[15]
Kalıcı vena kava inferior (VKİ) filtreleri, PE’ye karşı uzun dönemli koruma sağlayabilir; ancak geç dönemde hastaların %20’sinde tekrarlayan DVT atakları, %40’ında ise posttrombotik sendroma neden olur.[39] Genel olarak, vena kava tıkanması antikoagülasyon kullanımına ve süresine bakılmaksızın, beş yılda hastaların %22’sini, dokuz yılda %33’ünü etkiler.[39,40] Günümüzde, venöz filtrelerin VTE’li genel toplumda sistematik kullanımı tavsiye edilmemektedir. Antikoagülasyon açısından mutlak kontrendikasyonların ve VTE yinelemesi açısından yüksek riskin bulunduğu (nörocerrahi ya da diğer büyük cerrahi girişimlerden hemen sonraki dönem) hastalarda venöz filtreler kullanılabilir.[15]
2. NONTROMBOTİK PULMONER ARTER EMBOLİSİ
SEPTİK PULMONER EMBOLİ (SPE)
Septik pulmoner emboli, nadir rastlanan bir klinik
olaydır.[41] Septik pulmoner emboli en sık, temelde ilaç
bağımlılarında görülen triküspit kapak endokarditi ile
ilişkilidir; ancak santral venöz kateteri ya da kalp pili
teli enfekte olan kişilerde, periferik septik tromboflebiti,
cilt, cilt altı derin doku ve kemik enfeksiyonu olan
ya da organ nakli yapılmış hastalarda da görülebilir.[42]
Hastalar tipik olarak ateş, öksürük ve hemoptizi ile
başvurur.[42] Emboli ve enfeksiyon kaynağının çıkartılmasından
sonra genellikle antibiyotik tedavisi başarılıdır;
ancak bazen, embolilerin kaynağı olan endokardit
bulunan yapıların da cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir.[41,42]
İntravasküler yabancı cisimler
Gelişen girişimsel teknikler ile venöz sisteme yönelik
artan kateter işlemleri beraberinde farklı tiplerde
pulmoner arter yabancı cisim embolizasyonu sorunu
ortaya çıkarmaktadır. Bunlar arasında kırılmış kateter
parçaları, kılavuz teller, vena kava filtreleri, koiller,
vasküler tıkayıcı cihazlar ve endovasküler stent bileşenleri
bildirilmiştir.[43-47] Tutucu aletlerle damar içinde
geri çekme yöntemi sıklıkla başarılıdır.[45,47] Nadiren
pulmoner arteriyotomi ile çıkarılmaları gerekebilir.[43,46]
Yağ embolisi
Yağ embolisi, travma ve bazı cerrahi ve tıbbi durumlardan
sonra meydana gelen ve ilişkili solunumsal,
hematolojik, nörolojik ve kütanöz belirtilerin katılması
ile yağ embolisi sendromunu oluşturan bir komplikasyondur.[48,49] Klinik olarak hastalık insidansı düşüktür
(<%1); buna karşılık, uzun kemik kırıklarında, kemik
iliğindeki yağın embolizasyonu neredeyse kaçınılmaz
bir sonuçtur.[48] Klinik tablo, yağın pulmoner ve sistemik
embolizasyonu sonrasında, sağ ventrikül yetersizliği ve
kardiyovasküler kollaps sonucu ölümcül seyredebilir.[48]
Tipik olarak olaydan 12-36 saat sonra hipoksi, nörolojik
semptomlar, ateş ve peteşiyal döküntüler yavaş yavaş
gelişir. Yağ alınması, lipid ve propofol infüzyonları
gibi iyatrojenik durumlarda, karaciğer nekrozu ve yağlı
karaciğeri olan hastalarda yağ embolisi bildirilmiştir.[49]
Yağ embolisi sendromunun etyopatogenezi tam olarak
anlaşılamamıştır ve destekleyici tedavi dışında özgül
tedavisi yoktur.[15,49]
Venöz hava embolisi
Vasküler hava embolisi, venöz ya da arteriyel damar
yatağına, cerrahi alandan ya da bağlantılı diğer yerlerden,
sistemik etkilere yol açan miktarda hava girişi
olmasıdır.[50] Vasküler hava embolisinin morbidite ve
mortalite oranları, doğrudan giren hava hacmine ve
birikim hızına bağlıdır. Kaza ile damar içine hava girişi
olan olgu sunumlarına dayanarak, erişkinlerdeki letal
hacim 200-300 mL ya da 3-5 mL/kg (100 mL/sn hızla
enjekte edilen) değerinde tanımlanmıştır.[50,51] Venöz
hava embolisinin majör etkisi, hava balonları ve kalpte
oluşan fibrin pıhtıların bir karışımı ile sağ ventrikül
pulmoner çıkım yolunun ya da pulmoner arteriyollerin
tıkanmasıdır. Her iki durum da kardiyovasküler işlev
bozukluğu ve yetersizliği ile sonuçlanır. Tedavinin
temel prensipleri daha fazla hava girişinin engellenmesi,
giren hava hacminin azaltılması ve mümkün ise hemodinamik
destek sağlanmasıdır.[50] Venöz hava embolisinden
şüphe edilen hastalar, baş aşağıda kalacak şekilde
sol lateral dekübit pozisyonunda yatırılmalıdır. Bazen,
büyük hava balonlarının ortadan kaldırılması için perkütan
iğne aspirasyonu uygulanır.[50,51]
Amniyon sıvısı embolisi
Amniyon sıvısı embolisi, gebeliğe özgü, nadir
(1/80000) ama sonuçları anne ve fetüs için fatal (mortalite
oranları sırasıyla, %80 ve %40) bir komplikasyondur.[52,53] Hafif dereceli organ işlev bozukluğundan
koagülopati, kardiyovasküler kollaps ve ölüme varan
geniş yelpazede karmaşık bir durumdur. Amniyon sıvısının
normal doğum sırasında uterus damarlarında oluşan
küçük yırtıklardan kan akımına girmesi ile ortaya
çıkar. Ani başlangıçlı dispne, siyanoz ve şok, hızla kardiyopulmoner
kollaps ve ağır pulmoner ödem ile sonuçlanabilir.
Amniyon sıvısı embolisinin fizyopatolojisi
çok etkenlidir ve tam olarak ortaya konulamamıştır.[53]
Diğer olasılıklar dışlanarak tanı konur ve destek tedavi
uygulanır.[52]
Magnezyum trisilikat (talk) embolisi
Talk, nişasta ve seluloz gibi pek çok madde, ilaç
üretimi sırasında dolgu malzemesi olarak kullanılır. Bu
ilaçlardan amfetaminler, metilfenidat, hidromorfon ve
dekstropropoksifen uyuşturucu bağımlıları tarafından
ezilerek, sıvı ile karıştırılır ve intravenöz yolla enjekte
edilir. Bu dolgu malzemesi parçacıkları pulmoner
damar yatağında tutularak, tromboz ve intravasküler
granülom oluşumuna neden olabilir.[15]
Nadir nedenler
Trombotik olmayan PE’nin nadir nedenleri arasında;
pamuk, kist hidatik, iyotlu yağ, metalik civa ve çimento
(polimetil metakrilat) embolisi belirtilmiştir, bu emboliler
son derece değişken semptomlarla seyreden klinik
tablolardan sorumlu olabilirler. Trombotik olmayan PE
farklı bir klinik tablo oluşturmaz. Çeşitli materyallere
bağlı olarak meydana gelebilir ve geniş yelpazede yer
alan klinik tablolara yol açarak, tanı konmasını güçleştirir.
Ağır hava ve yağ embolisi dışında, trombotik
olmayan embolinin sonuçları genellikle hafiftir. Tedavi
genellikle destekleyici olmakla birlikte, emboli materyalinin
niteliğine ve klinik tablonun ağırlık derecesine
göre değişebilir. Travma ve yaralanmalar sonrası venöz
sisteme dahil olan iğne, kurşun saçması gibi tıbbi
olmayan yabancı cisimler de pulmoner emboli nedeni
olabilmektedir.
PULMONER ARTER FİSTÜLÜ (PAF)
Pulmoner arter ile bronş, pulmoner ven, koroner
arter, sol atriyum ve aort arasında meydana gelen fistüller
bildirilmiştir.[54-59] Bunların birçoğu doğumsal
olup edinsel olanlarına genellikle iyatrojenik olarak
rastlanmaktadır. Pulmoner arter ile bronşiyal sistem
fistülü hayatı tehdit edici hemorajilere neden olabilir.
Genellikle pnömonektomi ve transplantasyon gibi majör
akciğer cerrahisi sonrası erken dönemde (insidans %1-3) oluşur.[55] Bronşiyal anastomoz hattında meydana gelen
iskemi, granülasyon dokusu, iyileşmede aksama ve
yetersiz cerrahi anastomoz tekniği de neden olabilir.
Pulmoner arteriyovenöz fistül doğuştan arteriyovenöz
malformasyonlar haricinde nadiren iyatrojenik, travmatik,
pulmoner kist ve enfeksiyonlara sekonder olarak
da meydana gelir. Çoğunlukla tanı konulmadan kalır
ancak iskemik emboli ve beyin apselerine neden olarak
morbiditeye neden olur.[56] Anatomik olarak sağdan sola
şanta neden olduğu için arteriyel oksijen satürasyonunda
düşmeye ve sonucunda hipoksi ve dispneye neden olur.
Tanı Doppler EKO, kardiyak kateterizasyon, kardiyak
BT, MRG ve anjiyografik olarak konabilir.[58] Tedavide
cerrahi düzeltme ya da girişimsel transkateter seçeneklerinden
koil, septal tıkayıcı ve vasküler tıpa gibi yöntemler
tercih edilebilir.[59,60]
PULMONER ARTER DARLIĞI
Pulmoner arter darlığı sağ ventrikül sistolik disfonksiyona
ve darlığın uzun sürmesi nedeni ile hipertrofiye
neden olarak sağ ventrikül diyastolik disfonsiyona
neden olur. En sık nedenleri arasında doğuştan kalp
hastalıkları yer alır iken kazanılmış nedenleri arasında
cerrahiye sekonder darlık, mediastinal enflamatuvar
hastalıklar (sarkoidoz, mediastinit ve radyoterapi sonrası
meydana gelen fibröz bantlar), dıştan bası meydana
getiren tümör, tiroid, hematom, lenfadenopati gibi
oluşumlar yer alabilir. Hiçbir belirti bulunamayacağı
gibi ilerleyen olgularda nefes darlığı, çabuk yorulma,
taşipne, taşikardi gibi semptomlar meydana gelir.
Dinlemekle pulmoner odakta üfürüm alınabilir. Tanı
EKO ve kontrastlı BT ile konulabilir. Tedavi pulmoner
ya da sağ ventrikül basıncı ileri derecede artmış hastalarda
endikedir. Girişimsel transkateter uygulamaları ile
balon anjiyoplasti ve stent uygulanabilir. Cerrahi tedavi
girişimsel tedavilerin başarısız olduğu hastalarda neden
olan etkenin ortadan kaldırılmasıdır.
PULMONER ARTER DİSEKSİYONU
Pulmoner arter diseksiyonu (PAD), kardiyojenik şok
ve ani ölüm gibi komplikasyonlara neden olan nadiren
ortaya çıkan bir hastalıktır.[61,62] Pulmoner arter diseksiyonu
tanısı genellikle postmortem olarak konulur.
Çünkü PAD’de, aort diseksiyonunda olduğu gibi kan
tekrar giriş bulamaz ve sıklıkla serbest rüptüre olur.[62]
Gelişen noninvaziv çok detektörlü BT’ler veya MRG
gibi tanı teknikleri sayesinde son yıllarda mortalite
oluşmadan tanı konulabilmektedir. Pulmoner arter
diseksiyonu oluşması yapısal kalp hastalıkları (doğuştan
kalp hastalıkları, romatizmal mitral kapak hastalığı)
ve pulmoner hastalıklara bağlı pulmoner hipertansiyon
nedeni ile görüldüğü gibi idiyopatik olarak da görülebilir.[61]
PULMONER ARTER TÜMÖRLERİ VE TÜMÖR EMBOLİSİ
Pulmoner arterin primer tümörleri oldukça nadir
olmakla birlikte en sık görülen primer tümör sarkomlardır.[63,64] Pulmoner arter sarkomunun özgün bir klinik
bulgusu olmaması nedeni ile tanı geç konmakta, hastaların
birçoğuna pulmoner emboli, pulmoner hipertansiyon
ve sağ kalp yetmezliği tanısı konmakta, böylece
gerçek tanı konmadan hasta kaybedilmektedir, kesin
sıklığı bilinmemektedir.[63,64] Tümörler, genellikle kan
akımı doğrultusunda ilerler ve intima boyunca lümen
içine doğru büyürler.[65] Lümene doğru uzanan polipoid
veya saplı kitleler olarak izlenmek ile birlikte, akciğer
parankiminde embolilere de yol açabilirler.[65,66] En sık
görülen lokal klinik bulgular dispne, göğüs ağrısı, öksürük
ve hemoptizidir. Sistemik bulgular ise kilo kaybı,
senkop ve ateştir.[63] Genellikle ana pulmoner arterden
(%85) köken almakla birlikte, sağ (%71) veya sol (%65)
pulmoner arter dallarından da köken alabilir.[63,64]
Pulmoner arter sarkomları histopatolojik olarak, andiferansiye (%34), fibrosarkom (%21), leyomiyosarkom (%20), rabdomiyosarkom (%6), mezenkimom (%6), kondrosarkom (%4), anjiyosarkom (%4), osteosarkom (%3), iğsi hücreli sarkom (%14) ve malign fibröz histiyositom (%2) olarak ayrılır.[63-65,67] Literatürde az sayıda pulmoner arter miksoması, papiller fibroelastoma ve primer koryokarsinoma olgusu bildirilmiştir.[63,68-70] Sekonder tümörler olarak genellikle akciğer olmak üzere etraf doku tümörlerinin vasküler invazyonu şeklinde karşımıza çıkmaktadır ayrıca akciğer, mide, kolon ve prostat kanseri de rapor edilmiştir.[65] Otopsi çalışmalarında tümör pulmoner embolisine %3-26 oranında rastlanmaktadır, antemortem tanı oldukça nadirdir.[65,71] Chan ve ark.[72] 164 olguluk çalışmalarında pulmoner tümör embolisi nedenlerini hepatoselüler karsinom, meme kanseri, böbrek tümörü olarak belirtmişlerdir.
Radyolojik bulgular, tümörün pulmoner arteri doldurup genişletecek boyuta ulaşmasına ve akciğere transmural yayılımına bağlı değişir.[64,66] Kitle hilusta, lobüle yapıda ve akciğer içine doğru uzanıyor ise vasküler kökenli olduğundan şüphe edilebilir, bununla birlikte kitle lümen içerisinde ise veya lümeni genişletecek boyutlara ulaşmamış ise tespit edilemeyebilir.[64] Bilgisayarlı tomografide lümen içindeki kitle PE’ye benzer görünüm oluşturmaktadır. Kitle lümen içinden akciğer parankimi içine doğru da uzanabilmektedir.[64,66] Kontrastlı MRG incelemesinde, pulmoner arter içindeki tümör ve emboli ayrımı yapılabilmektedir. Tümör kontrast madde ile boyanmakta iken emboli boyanmamaktadır.[64,73] Ventilasyon perfüzyon sintigrafisi sarkom ve pulmoner emboli ayrımında yardımcı olmamaktadır.[65] Fluorodeoxyglucose pozitron emisyon tomografisi ise tümör ve trombüs ayrımını yapabilmektedir, tümörlerde maksimum standart tutulum değeri pulmoner arter sarkomunda (7.63±2.21) iken, pulmoner embolide (2.31±0.41) olarak tespit edilmiştir.[65,74-76]
Histopatolojik sınıflamanın klinik veya prognostik açıdan önemi yoktur.[64] Prognoz tanının geç konmasına sekonder olarak genellikle kötüdür. Direkt invazyon akciğer, kalp, plevra ve kalbe olmaktadır. Toraks dışı yayılım nadirdir ve uzak metastaz genellikle geç bulgudur. Erken tanı ile cerrahi, radyoterapi ve kemoterapiden oluşan çoklu tedavi yönteminin sağkalıma etkisinin tekli tedavi yönteminden daha iyi olduğu belirtilmiştir.[65,77] Ortalama sağkalım tanı sonrası genellikle 12 ile 24 ay olarak belirtilmiştir.[64,66]
Sonuç olarak pulmoner arter tümörleri primer tümörler, sekonder tümörler ve tümör embolisi şeklinde tespit edilmektedir. Oldukça nadir olmakla birlikte özgün bir klinik bulgusu olmaması nedeni ile tanı genellikle geç konulmaktadır. Klinik ve radyolojik olarak şüphelenilmesi tanının erken konulmasında ve erken tedavi uygulanmasında etkindir.
PULMONER ARTER YARALANMALARI
Toraks travmaları tüm travmalar içerisinde %15-77
oranında mortalite değeri ile oldukça önemli bir klinik
tabloyu oluşturmaktadır.[78] Toraks travmalarının
yaklaşık %70’i künt ve %30’u penetran yaralanmalara
bağlı olmaktadır. Tanısal ve cerrahi yöntemlerdeki
gelişmelere rağmen toraks travmaları sonrası morbidite
ve mortalitenin en önemli belirleyicileri büyük damar
yaralanmalarıdır. Vasküler yaralanmaların klinik seyri
yaralanmanın boyutu ve tipi ile ilişkilidir. Gizli vasküler
yaralanmalar olabileceği gibi ciddi hemorajik şok
tablosuna yol açan büyük yaralanmalar şeklinde de
olabilir.[78] Büyük damar yaralanmaları; künt, penetran
ve iyatrojenik travma sonrası oluşmaktadır, olguların
çoğu düşme, trafik kazası ve göğüs travmasına
neden olan diğer kazalara bağlı künt travma sonucu
oluşmaktadır.[78,79] Penetran büyük damar yaralanmaları
ise büyük hemotoraksa ikincil hızlı ölüm ile sonuçlanmaktadır.[78] İyatrojenik yaralanmalar ise santral venöz
kateter girişimleri, intravasküler balon uygulamaları,
kateterizasyon veya kılavuz teller ile yapılan girişimlere
ve ameliyat sırası komplikasyonlara bağlı olarak görülmektedir.[78]
İzole pulmoner arter yaralanmaları künt ve penetran travmalar sonucu nadiren görülmektedir. Pulmoner arterin perikard içinde olan yaralanmalarında tamponad kliniği gelişmekte perikard dışında oluşan yaralanmalarında ise hemotoraks ve şok tablosu ile karşılaşılmaktadır. Klinik olarak şüphe, yaralanma yerinin erken tespiti ve erken cerrahi müdahale hayat kurtarıcıdır. Pulmoner vasküler yatakta kan basıncının düşük olması nedeni ile küçük pulmoner arter yaralanmaları spontan olarak iyileşebilmektedir. Ana pulmoner arterdeki yırtıklar çoğunlukla primer dikiş ile tamir edilebilmektedir. Daha büyük ya da tam kesilerde KPB yardımı ile uç uca anastomoz uygulanmaktadır. Akciğer loblarına giden periferik arter yaralanmalarında ligasyon uygulanabilir ve gerektiğinde lobektomi ya da pnömonektomi tercih edilebilir.[78]
Literatür değerlendirildiğinde pulmoner arterin cerrahi uygulanan edinsel hastalıkları ile ilgili yayınların çoğunlukla olgu sunumu olduğunu görmekteyiz. Bu edinsel hastalıklar pulmoner arterin kist hidatiği[80] gibi enfektif hastalıklardan, pulmoner arter kaynaklı malign fibröz histiyositom[81] gibi malign hastalıklara, anevrizmalardan,[1] yaralanmalara[78] kadar geniş bir yelpazede olabilir. Nadir olarak ele alınan bu konunun tek başlık altında birçok alt başlığı toplayarak ilgili branşlarda çalışan meslektaşlarımıza yol gösterici olacağı kanaatindeyiz.
Çıkar çakışması beyanı
Yazarlar bu yazının hazırlanması ve yayınlanması
aşamasında herhangi bir çıkar çakışması olmadığını
beyan etmişlerdir.
Finansman
Yazarlar bu yazının araştırma ve yazarlık sürecinde
herhangi bir finansal destek almadıklarını beyan etmişlerdir.
1) Shih HH, Kang PL, Lin CY, Lin YH. Main pulmonary artery
aneurysm. J Chin Med Assoc 2007;70:453-5.
2) Krokidis M, Spiliopoulos S, Ahmed I, Gkoutzios P, Sabharwal
T, Reidy J. Emergency endovascular management of pulmonary
artery aneurysms and pseudoaneurysms for the treatment of
massive haemoptysis. Hellenic J Cardiol 2014;55:204-10.
3) Arslan S, Kalkan ME, Gündoğdu F, Kantarci M. Idiopathic
pulmonary artery aneurysm in a patient presenting with
chest pain. [Article in Turkish] Turk Kardiyol Dern Ars
2009;37:253-5.
4) Smalcelj A, Brida V, Samarzija M, Matana A, Margetic E,
Drinkovic N. Giant, dissecting, high-pressure pulmonary
artery aneurysm: case report of a 1-year natural course. Tex
Heart Inst J 2005;32:589-94.
5) Graham JK, Shehata B. Sudden death due to dissecting
pulmonary artery aneurysm: a case report and review of the
literature. Am J Forensic Med Pathol 2007;28:342-4.
6) Chellamuthu S, Bottomley JR. Treatment of a large pulmonary
artery pseudoaneurysm secondary to fungal infection using
Amplatzer plugs: New embolisation devices for the management
of haemoptysis. Respir Med Case Rep 2012;5:78-80.
7) Lafita V, Borge MA, Demos TC. Pulmonary artery
pseudoaneurysm: etiology, presentation, diagnosis, and
treatment. Semin Intervent Radiol 2007;2:119-23.
8) Kierse R, Jensen U, Helmberger H, Muth G, Rieber A.
Value of multislice CT in the diagnosis of pulmonary artery
pseudoaneurysm from Swan-Ganz catheter placement. J
Vasc Interv Radiol 2004;15:1133-7.
9) Poplausky MR, Rozenblit G, Rundback JH, Crea G, Maddineni
S, Leonardo R. Swan-Ganz catheter-induced pulmonary
artery pseudoaneurysm formation: three case reports and a
review of the literature. Chest 2001;120:2105-11.
10) Donaldson B, Ngo-Nonga B. Traumatic pseudoaneurysm
of the pulmonary artery: case report and review of the
literature. Am Surg 2002;68:414-6.
11) Abreu AR, Campos MA, Krieger BP. Pulmonary artery rupture
induced by a pulmonary artery catheter: a case report and
review of the literature. J Intensive Care Med 2004;19:291-6.
12) Alkadhi H, Wildermuth S, Desbiolles L, Schertler T, Crook
D, Marincek B, et al. Vascular emergencies of the thorax
after blunt and iatrogenic trauma: multi-detector row CT and
three-dimensional imaging. Radiographics 2004;24:1239-55.
13) Rouquier J, Arrivé L, Masini JP, Monnier-Cholley L, Lewin
M, Tubiana JM. Spontaneous resolution of asymptomatic
false aneurysm of the pulmonary artery induced by Swan-
Ganz catheter. J Radiol 2001;82:1732-4. [Abstract]
14) Moser KM, Fedullo PF, LitteJohn JK, Crawford R. Frequent
asymptomatic pulmonary embolism in patients with deep
venous thrombosis. JAMA 1994;271:223-5.
15) Torbicki A, Perrier A, Konstantinides S, Agnelli G, Galiè
N, Pruszczyk P, et al. Guidelines on the diagnosis and
management of acute pulmonary embolism: the Task Force
for the Diagnosis and Management of Acute Pulmonary
Embolism of the European Society of Cardiology (ESC). Eur
Heart J 2008;29:2276-315.
16) Goldhaber SZ, Visani L, De Rosa M. Acute pulmonary
embolism: clinical outcomes in the International Cooperative
Pulmonary Embolism Registry (ICOPER) Lancet
1999;353:1386-9.
17) Kearon C, Kahn SR, Agnelli G, Goldhaber S, Raskob GE,
Comerota AJ, et al. Antithrombotic therapy for venous
thromboembolic disease: American College of Chest
Physicians Evidence-Based Clinical Practice Guidelines (8th
Edition). Chest 2008;133:454-545.
18) Dalen JE. Pulmonary embolism: what have we learned since
Virchow? Natural history, pathophysiology, and diagnosis.
Chest 2002;122:1440-56.
19) Perk J, De Backer G, Gohlke H, Graham I, Reiner Z,
Verschuren M, et al. European Guidelines on cardiovascular
disease prevention in clinical practice (version 2012).
The Fifth Joint Task Force of the European Society
of Cardiology and Other Societies on Cardiovascular
Disease Prevention in Clinical Practice (constituted by
representatives of nine societies and by invited experts). Eur
Heart J 2012;33:1635-701.
20) Wood KE. Major pulmonary embolism: review
of a pathophysiologic approach to the golden hour of
hemodynamically significant pulmonary embolism. Chest
2002;121:877-905.
21) Liu YY, Li XC, Duan Z, Yuan YD. Correlation between the
embolism area and pulmonary arterial systolic pressure as
an indicator of pulmonary arterial hypertension in patients
with acute pulmonary thromboembolism. Eur Rev Med
Pharmacol Sci 2014;18:2551-5.
22) Pasha SM, Tan M, van Rees Vellinga TF, Klok FA, Huisman
MV. Risk of atherothrombotic events in patients after
proximal deep-vein thrombosis. Blood Coagul Fibrinolysis.
2014 Nov 14. [Epub ahead of print]
23) Douketis JD, Gu CS, Schulman S, Ghirarduzzi A,
Pengo V, Prandoni P. The risk for fatal pulmonary embolism
after discontinuing anticoagulant therapy for venous
thromboembolism. Ann Intern Med 2007;147:766-74.
24) Wells PS, Anderson DR, Rodger M, Ginsberg JS, Kearon
C, Gent M, et al. Derivation of a simple clinical model to
categorize patients probability of pulmonary embolism:
increasing the models utility with the SimpliRED D-dimer.
Thromb Haemost 2000;83:416-20.
25) Stein PD, Hull RD, Patel KC, Olson RE, Ghali WA, Brant R,
et al. D-dimer for the exclusion of acute venous thrombosis
and pulmonary embolism: a systematic review. Ann Intern
Med 2004;140:589-602.
26) Le Gal G, Righini M, Sanchez O, Roy PM, Baba-Ahmed
M, Perrier A, et al. A positive compression ultrasonography
of the lower limb veins is highly predictive of pulmonary
embolism on computed tomography in suspected patients.
Thromb Haemost 2006;95:963-6.
27) PIOPED Investigators. Value of the ventilation/perfusion
scan in acute pulmonary embolism. Results of the prospective
investigation of pulmonary embolism diagnosis (PIOPED).
JAMA 1990;263:2753-9.
28) Gottschalk A, Stein PD, Sostman HD, Matta F, Beemath
A. Very low probability interpretation of V/Q lung scans
in combination with low probability objective clinical
assessment reliably excludes pulmonary embolism: data from
PIOPED II. J Nucl Med 2007;48:1411-5.
29) Stein PD, Fowler SE, Goodman LR, Gottschalk A, Hales
CA, Hull RD, et al. Multidetector computed tomography for
acute pulmonary embolism. N Engl J Med 2006;354:2317-27.
30) Miniati M, Monti S, Pratali L, Di Ricco G, Marini C,
Formichi B, et al. Value of transthoracic echocardiography in
the diagnosis of pulmonary embolism: results of a prospective
study in unselected patients. Am J Med 2001;110:528-35.
31) Kucher N, Goldhaber SZ. Management of massive pulmonary
embolism. Circulation 2005;112:28-32.
32) Pollack CV, Schreiber D, Goldhaber SZ, Slattery D, Fanikos
J, O’Neil BJ, et al. Clinical characteristics, management,
and outcomes of patients diagnosed with acute pulmonary
embolism in the emergency department: initial report of
EMPEROR (Multicenter Emergency Medicine Pulmonary
Embolism in the Real World Registry). J Am Coll Cardiol
2011;57:700-6.
33) Lee JS. Respiratory review of 2014: pulmonary
thromboembolism. Tuberc Respir Dis (Seoul) 2014;77:105-10.
34) Meneveau N, Séronde MF, Blonde MC, Legalery P, Didier-
Petit K, Briand F, et al. Management of unsuccessful
thrombolysis in acute massive pulmonary embolism. Chest
2006;129:1043-50.
35) Aklog L, Williams CS, Byrne JG, Goldhaber SZ. Acute
pulmonary embolectomy: a contemporary approach.
Circulation 2002;105:1416-9.
36) Skaf E, Beemath A, Siddiqui T, Janjua M, Patel NR,
Stein PD. Catheter-tip embolectomy in the management
of acute massive pulmonary embolism. Am J Cardiol
2007;99:415-20.
37) Büller HR, Agnelli G, Hull RD, Hyers TM, Prins MH, Raskob
GE. Antithrombotic therapy for venous thromboembolic
disease: the Seventh ACCP Conference on Antithrombotic
and Thrombolytic Therapy. Chest 2004;126:401-28.
38) Lee AY, Rickles FR, Julian JA, Gent M, Baker RI, Bowden
C, et al. Randomized comparison of low molecular weight
heparin and coumarin derivatives on the survival of patients
with cancer and venous thromboembolism. J Clin Oncol
2005;23:2123-9.
39) Young T, Tang H, Hughes R. Vena caval filters for the
prevention of pulmonary embolism. Cochrane Database Syst
Rev 2010;(2):CD006212.
40) Greenfield LJ. The PREPIC Study Group. Eight-year followup
of patients with permanent vena cava filters in the
prevention of pulmonary embolism: the PREPIC (Prevention
du Risque d'Embolie Pulmonaire par Interruption Cave)
Randomized Study. Perspect Vasc Surg Endovasc Ther
2006;18:187-8.
41) Horstkotte D, Follath F, Gutschik E, Lengyel M, Oto A,
Pavie A, et al. Guidelines on prevention, diagnosis and
treatment of infective endocarditis executive summary; the
task force on infective endocarditis of the European society
of cardiology. Eur Heart J 2004;25:267-76.
42) Goswami U, Brenes JA, Punjabi GV, LeClaire MM, Williams
DN. Associations and outcomes of septic pulmonary
embolism. Open Respir Med J 2014;8:28-33.
43) Çeviker K, Şahinalp Ş, Karataş MB, Canikoğlu M, Ersoy
Ö. Atrial septal occluder could be an ideal choice but
think twice where you mount it. Türk Girişimsel Kard Der
2013;17:65-7.
44) Dagdelen S, Yuce M, Caglar N. Percutaneous removal of
two intracardiac and pulmonary truncal catheter fragment by
using a snare-loop catheter. Int J Cardiol 2007;116:413-5.
45) Hill DA, Goldstein N, Kuo EY. Vena cava filter fracture
with migration to the pulmonary artery. Ann Thorac Surg
2013;95:342-5.
46) Finkbeiner M, Leblanc J, Hosking M, Campbell A. Safe
retrieval of embolized patent ductus arteriosus coil via left
thoracotomy. Exp Clin Cardiol 2010;15:73-4.
47) Mehta RI, Mehta RI, Solis OE, Jahan R, Salamon N,
Tobis JM, et al. Hydrophilic polymer emboli: an underrecognized
iatrogenic cause of ischemia and infarct. Mod
Pathol 2010;23:921-30.
48) Mellor A, Soni N. Fat embolism. Anaesthesia 2001;56:145-54.
49) Kwiatt ME, Seamon MJ. Fat embolism syndrome. Int J Crit
Illn Inj Sci 2013;3:64-8.
50) Mirski MA, Lele AV, Fitzsimmons L, Toung TJ. Diagnosis
and treatment of vascular air embolism. Anesthesiology
2007;106:164-77.
51) Toung TJ, Rossberg MI, Hutchins GM. Volume of air in a
lethal venous air embolism. Anesthesiology 2001;94:360-1.
52) O’Shea A, Eappen S. Amniotic fluid embolism. Int
Anesthesiol Clin 2007;45:17-28.
53) Ito F, Akasaka J, Koike N, Uekuri C, Shigemitsu A,
Kobayashi H. Incidence, diagnosis and pathophysiology
of amniotic fluid embolism. J Obstet Gynaecol
2014;34:580-4.
54) Abou Zahr R, Hellenbrand WE, Asnes JD. Iatrogenic left
pulmonary artery to left atrium fistula. Catheter Cardiovasc
Interv 2015;85:847-9.
55) Forcillo J, Liberman M, Gorgos A, Ferraro P. Repair of
a bronchovascular fistula four years after right carinal
pneumonectomy. Ann Thorac Surg 2013;95:2152-3.
56) Ghersin E, Hildoer DJ, Fishman JE. Pulmonary arteriovenous
fistula within a pulmonary cyst - evaluation with CT
pulmonary angiography. Br J Radiol 2010;83:114-7.
57) Härle T, Kronberg K, Elsässer A. Coronary artery fistula
with myocardial infarction due to steal syndrome. Clin Res
Cardiol 2012;101:313-5.
58) Puvaneswary M, Warner G, Pressley L, Hawker R. Coronary
artery fistula in a patient with pulmonary atresia and
tricuspid atresia clinical and MRI findings. Heart Lung Circ
2004;13:317-21.
59) Slack MC, Jedeikin R, Jones JS. Transcatheter coil closure of
a right pulmonary artery to left atrial fistula in an ill neonate.
Catheter Cardiovasc Interv 2000;50:330-3.
60) Francis E, Sivakumar K, Kumar RK. Transcatheter closure
of fistula between the right pulmonary artery and left atrium
using the Amplatzer duct occluder. Catheter Cardiovasc
Interv 2004;63:83-6.
61) Matsumoto A, Kawasaki T, Takeoka M, Yamano M, Sakai
C, Harimoto K, et al. Silent pulmonary artery dissection in a
centenarian. J Cardiol Cases 2012;5:e36-8.
62) Inayama Y, Nakatani Y, Kitamura H. Pulmonary artery
dissection in patients without underlying pulmonary
hypertension. Histopathology 2001;38:435-42.
63) Restrepo CS, Betancourt SL, Martinez-Jimenez S, Gutierrez
FR. Tumors of the pulmonary artery and veins. Semin
Ultrasound CT MR 2012;33:580-90.
64) Topal U, Yurtsever İ, Yerci Ö, Bayram S. Pulmoner arter
sarkomu. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Derg 2003;29:25-8.
65) Govender D, Pillay SV. Right pulmonary artery sarcoma.
Pathology 2001;33:243-5.
66) Bressler EL, Nelson JM. Primary pulmonary artery sarcoma:
diagnosis with CT, MR imaging, and transthoracic needle
biopsy. AJR Am J Roentgenol 1992;159:702-4.
67) Cox JE, Chiles C, Aquino SL, Savage P, Oaks T. Pulmonary
artery sarcomas: a review of clinical and radiologic features.
J Comput Assist Tomogr 1997;21:750-5.
68) Huang SC, Lee ML, Chen SJ, Wu MZ, Chang CI. Pulmonary
artery myxoma as a rare cause of dyspnea for a young female
patient. J Thorac Cardiovasc Surg 2006;131:1179-80.
69) Mete A, Erbasan O, Kemaloglu C, Ozbudak IH, Turkay C.
Pulmonary artery obstruction due to papillary fibroelastoma
on the pulmonary valve: a rare cardiac tumor. Thorac
Cardiovasc Surg 2009;57:116-8.
70) Trübenbach J, Pereira PL, Huppert PE, Farnsworth C,
Mayer R, Feine U, et al. Primary choriocarcinoma of the
pulmonary artery mimicking pulmonary embolism. Br J
Radiol 1997;70:843-5.
71) Roberts KE, Hamele-Bena D, Saqi A, Stein CA, Cole RP.
Pulmonary tumor embolism: a review of the literature. Am J
Med 2003;115:228-32.
72) Chan CK, Hutcheon MA, Hyland RH, Smith GJ, Patterson
BJ, Matthay RA. Pulmonary tumor embolism: a critical
review of clinical, imaging, and hemodynamic features. J
Thorac Imaging 1987;2:4-14.
73) Weinreb JC, Davis SD, Berkmen YM, Isom W, Naidich DP.
Pulmonary artery sarcoma: evaluation using Gd-DTPA. J
Comput Assist Tomogr 1990;14:647-9.
74) Ito K, Kubota K, Morooka M, Shida Y, Hasuo K, Endo H,
et al. Diagnostic usefulness of 18F-FDG PET/CT in the
differentiation of pulmonary artery sarcoma and pulmonary
embolism. Ann Nucl Med 2009;23:671-6.
75) Chun IK, Eo JS, Paeng JC, Kim DW, Chung JK, Lee DS.
Pulmonary artery sarcoma detected on F-18 FDG PET/
CT as origin of multiple spinal metastases. Clin Nucl Med
2011;36:87-9.
76) Tueller C, Fischer Biner R, Minder S, Gugger M, Stoupis
C, Krause TM, et al. FDG-PET in diagnostic work-up of
pulmonary artery sarcomas. Eur Respir J 2010;35:444-6.
77) Blackmon SH, Rice DC, Correa AM, Mehran R, Putnam
JB, Smythe WR, et al. Management of primary pulmonary
artery sarcomas. Ann Thorac Surg 2009;87:977-84.
78) Özbudak E, Arıkan AA, Yavuz S. Toraks travmalarında
vasküler yaralanmalara genel bakış. In: Yücel O, editör.
Toraks Travmaları ve Tedavisi. Ankara: Derman Tıbbi
Yayıncılık; 2013. s. 186-203.
79) Smith RS, Chang FC. Traumatic rupture of the aorta: still a
lethal injury. Am J Surg 1986;152:660-3.