In treatment, low-molecule weighted heparin was used in 155 patients (44%), standart heparin was used in 173 patients (50%), fibrinolytic agents were used in 14 patients (4%). Pulmonary embolectomy was applied to 4 patients (1%) and ileofemoral trombectomy to 3 patients (1%).
With the results obtained, we concluded that, due to effectiveness and lower bleeding risk and application facility of low molecular weighted heparin, it began to replace standart heparins, and fibrinolytic therapy could be used in early cases because of succesful results, and that thrombectomy could still be applied in suitable cases.
Tanıları anamnez, fizik muayene ve ultrasonografi ile konan, yaş ortalaması 45 (18-80) olan 349 hastanın %60ı erkek, %40ı kadın idi. %8 vakada nüks DVT mevcut idi.
Tedavide 155 hastada (%44) düşük molekül ağırlıklı heparin (DMAH), günde iki kez subkutan yolla nadroparin Ca (FraxiparineR - Sanofi) şeklinde uygulandı. Doz ayarlaması hastanın kilosuna göre yapıldı. Laboratuvar monitörizasyonu yapılmadı. Standart heparin (SH) tedavisi ise 173 hastada (%50) intravenöz (IV) yolla 6 x 5000 IU olacak şekilde uygulandı. Doz normal pıhtılaşma zamanı değerinin 1.5-2 katı olacak şekilde ayarlandı.
DMAH ve SH tedavisi en az 10 gün süreyle uygulandı. Daha sonra oral antikoagulan tedavi bütün hastalarda warfarin sodium (CoumadinR Eczacıbaşı) ile yapıldı. Warfarin sodium dozu international normalized ratio (INR) değeri 2-3 arasında olacak şekilde ayarlandı.
14 hastada (%4) fibrinolitik tedaviye 1-10 gün (ortalama 3.6 gün) içerisinde başlandı. Tedavide 11 hastaya rekombinant doku plazminojen aktivatörü (rt-PA; ActyliseR-Boehinger), 3 hastada ise streptokinaz (SK; KabikinaseR-Pharmacia) sistemik yoldan kullanıldı. Rt-PA başlangıçta 10 mg bolüs, daha sonra 40 mg/1 saat ve 50 mg/2 saat dozunda IV kontinü, toplam 100 mg şeklinde uygulandı.
Streptokinaz IV yolla 250000 IU serum fizyolojik içinde 30 dakikada, daha sonra 3 gün süreyle saatte 100000 IU olarak uygulandı. Fibrinolitik tedavinin bitiminden sonra sıra ile heparin tedavisine 5-7 gün, oral antikoagulan tedaviye ise 3-6 ay süre ile devam edildi. Masif pulmoner emboli tanısı konan 4 hastaya acil şartlarda pulmoner embolektomi uygulandı.
İlk 5 gün içerisinde müracaat eden 2 vakaya heparinizasyonu takiben ileofemoral trombektomi uygulandı. 1 vakada ise 6. günde fibrinolitik tedavi, başarısız olunca 10. günde ileofemoral trombektomi denendi (Grafik 1).
Multiple pulmoner emboli seyri gösteren 7 vakaya ise Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kliniğinde skopi altında perkütan yolla vena kava filtresi uygulandı.
Masif PE tanısı konan 3 vaka acil şartlarda operasyona alınarak pulmoner embolektomi uygulandı. Bunlardan ikisi kardiyopulmoner yetmezliğe bağlı kaybedilirken, diğer 1 vaka ise şifa ile taburcu edildi. 1 vakada ise açık kalp cerrahisi sırasında tespit edilen ana pulmoner arterdeki tromboz arteriyotomi ve fogarty kateteri kullanılarak temizlendi.
Heparin tedavisine cevap vermeyen 2 hastaya 3. ve 5. günlerde ileofemoral venöz trombektomi yapıldı. Bu hastalarda işlem başarılı olurken, 6. günde fibrinolitik tedavi uygulanan ancak tedavinin başarısız olduğu hastaya 10. günde ileofemoral venöz trombektomi denendi. Ancak venin içi tamamen organize trombüs ile dolu olduğu için işlem gerçekleştirilemedi. Multiple PE hikayesi olan ve vena kava inferior (VCI)de veya ileofemoral bölgede trombüs tespit edilen 7 hastaya ise skopi altında perkütan yolla vena kava filtresi uygulandı. Bu hastaların 2 aylık takibinde PE hikayesine rastlanmadı (Tablo 2).
Venöz tromboemboli tedavisinin en önemli komponenti heparindir. Heparinin 1940lı yıllardan beri kullanıma girmesinden sonra son on yılda DMAHler proflaksi amaçlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. SH ucuz ve etkilidir, protamin sülfat ile kolayca nötralize edilir, ancak kanama, trombosit kümelenmesi ve trombositopeni gibi istenmeyen etkileri de vardır. DMAHlerin antitrombotik etkileri (anti-faktör Xa), antikoagulan etkilerinden (anti-faktör IIa, APTT, TT) daha güçlüdür. Bu nedenle kanama komplikasyonuna daha az oranda sebep olurlar [5,6].
166 hasta üzerinde yapılan bir çalışmada, flebografik tetkik ile Arneson skorlamasına göre DMAH tedavisi sonucunda %43 belirgin lizis, %27 orta dereceli lizis varken, %30 vakada tedaviye cevap alınamamıştır. SH grubunda ise sonuçlar sıra ile %30, %32, %38 dir. Renkli doppler eko tetkikine adapte edilen Arneson skorlaması ile yapılan bizim çalışmamızda ise DMAH için bu oranlar sıra ile %44, %34, %22 olarak bulunmuş olup, SH grubunda ise sonuçlar %22, %40, %38 olarak gerçekleşmiştir. DMAHlerin SHe göre daha pahalı ilaçlar olmalarına rağmen, tıbbi personele ihtiyaç göstermemeleri, laboratuvar monitörizasyonuna gerek olmaması, hastanede yatış süresinin daha kısa olması nedeniyle uygun şartlarda tedavi maliyetini düşürücü yönde etkileri vardır [7]. Ayrıca DMAHler evde laboratuar monitörizastonuna gerek olmadan uygulanma imkanına da sahiptirler.
Fibrinolitik tedavi ile özellikle ileofemoral ven trombozunun hızlı ve tam temizlenmesi sonucu kısa ve uzun dönemde venöz fonksiyonların daha iyi korunduğu ve reflü oluşmadığı bildirilmektedir [1,8]. Bu yüzden çalışmamızda kontrendikasyonun olmadığı ve fibrinolitik ilacın temin edilebildiği vakalarda fibrinolitik tedavi uygulamasını tercih ettik. Fibrinolitik tedavi uygulanan 9 hastada VCI veya ileofemoral ven trombozu, 5 hastada flegmacia cerulea dolens gibi ciddi tromboz tablosu mevcut idi. 6. günde fibrinolitik tedavi uygulanan 1 hasta dışında diğer hastalarda semptomatik düzelme görülmüş ve renkli doppler eko incelenmesi ile başarı sağlandığı gözlenmiştir. Akut derin ven trombozlarında fibrinolitik tedavinin başarısında süre önem taşımaktadır. Tedavide başarı 5-7. gün uygulanmışsa %60-75 olurken, 7-21. gün içinde bu oran %0-33e kadar düşmektedir [9].
Fibrinolitik tedavi sırasında başta kanama olmak üzere çeşitli allerjik olaylar, hafif ateş, pulmoner emboli-ödem ve distal emboli gibi komplikasyonlara rastlanabilir. Bizim streptokinaz uyguladığımız yalnız bir hastada lokal kanama görülmüştür. Boysen ve arkadaşlarının [10], rt-PA alan 19 hastasının 10unda (%53) hemorajik komplikasyonlar rapor etmişlerdir. Düşük dozda kullanılan rt-PAnın dolaşımdaki plazminojene oranla fibrin düzeyindeki plazminojene affinitesi daha fazla olduğu için, tedavide sistemik fibrinolizis oluşturmakta ve daha az kanamaya yol açmaktadır. Ancak yüksek dozlarda ve devamlı infüzyon şeklinde kullanılan rt-PA, dolaşımdaki plazminojene karşı olan düşük affinitesinin kaybolması sonucu streptokinaz gibi sistemik fibrinolizise neden olabilmektedir.
Pulmoner arterin anatomik olarak %50 veya daha fazla tıkandığı durumların majör pulmoner emboli, kardiyak arrest veya ciddi arteriyel hipotansiyonlu durumların ise masif PE olarak adlandırılması önerilmektedir [11]. Masif PEde semptomların başlamasından ölüme kadar uzanan süre çok kısadır. Hastaların %50sinin 30 dk, %70inin 60 dk, %85nin ise 6 saat içinde kaybedildiği bildirilmektedir [11]. Değişik raporlarda ekstrakorporeal dolaşım (EKD) kullanılarak yapılan pulmoner embolektomilerde mortalite oranları %11-60 arasında değişmektedir [11,12]. Gecikmiş ve durumu ağır olan vakalarda mortalite %90lara kadar yükselebilmektedir. Masif PEnin tedavisinde bazı yazarlar cerrahinin asla endike olmadığını savunurken, bazıları ise cerrahi girişimin hemodinamik bozukluk olmadan dahi yapılabileceğini iddia etmektedir [13,14]. Meyer ve arkadaşları ise kontrendikasyonu yoksa Masif PEde önce trombolitik tedaviyi denemeyi eğer kontrendikasyonu var ise medikal tedavi için zamanın olmadığı veya yoğun medikal tedaviye rağmen durumunda düzelme olmayan hastalara cerrahi girişimi önermektedir. Düzeltilemeyen şokla birlikte Masif PEli kritik hastalar ile akut veya kronik pulmoner emboliye bağlı pulmoner hipertansiyonlu hastalarda giderilemeyen dispnenin tedavisi için cerrahi endikasyon konulması çoğu cerrahlar tarafından kabul görmektedir [15]. Kliniğimizde gerçekleştirilen 4 pulmoner embolektomi vakasından ilkinde medikal tedaviye rağmen PO2 45 mmHg olup ekstrakorporeal membran oksijenasyon ile takip edilirken hastanın arteriyel tansiyonu 20-30 mmHg olunca acil şartlarda pulmoner embolektomi gerçekleştirilmiştir. Bu hasta postoperatif 16. saatte kaybedilmiştir. 2. hasta ise acil şartlarda pulmoner angiografiye alınmış ve sol ana pulmoner arter ve sağ pulmoner alt lob arterinin tıkalı olduğu tespit edilmiştir. Hipotansiyonda olduğu için acil şartlarda operasyona alınmış ve 8. günde şifa ile taburcu edilmiştir. 3. hastada ise akciğer sintigrafisi ile multipl alanlarda pulmoner emboli bulgusu tespit edilmiştir. Hasta hipotansiyonda iken acil şartlarda operasyona alınmıştır. Pulmoner embolektomi sonrasında EKD, intraaortik balon pompası ve tüm medikal desteğe rağmen kaybedilmiştir. Bahsedilen 3 hastaya da EKD altında müdahale edilmiştir. Mortalitemiz %66 dır.
PEyi önlemek, tanı koymak ve tedavi etmekten daha kolay ve ucuzdur. Bu nedenle risk altında olan hastalarda proflaktik önlemler alınmalıdır. Antikoagülan tedavinin kontrendike veya başarısız olduğu, ayrıca yüksek riskli hastalarda vena cava inferior blokajı amacıyla hastanemiz kardiyoloji kliniğince 7 hastaya vena cava filtresi uygulanmıştır. Hastaların 6 aylık takiplerinde pulmoner emboli veya filtreye ait komplikasyona rastlanmamıştır. Filtrelerin PEyi %90 önlediği, ancak %25 oranında bacak şişliğine neden olduğu bildirilmektedir [1].
Sonuç olarak, literatür ve kişisel tecrübelerimiz DVT tedavisinde heparinin ucuz, belki emniyetli olduğunu göstermektedir. Ancak fibrinolitik ajanlar Masif PE için heparinden daha faydalıdır. Pulmoner embolili hastalarda operasyona gidecek olanların oranını %5in altına indirebilmek için medikal tedavi hızlı ve yeterli bir şekilde uygulanmalıdır [4]. Venöz trombektomi ve fibrinolitik tedavide başarı tedavinin zamanlaması ile yakından ilişkilidir. Risk altındaki hastalarda PEyi önlemek için vena cava filtreleri güvenle kullanılabilmektedir.
1) Kurtoğlu M, Taviloğlu K, Ertekin C. Derin ven trombozuna yaklaşım. Çağdaş Cerrahi Dergisi 1992; 6:162-5.
2) Thery C, Simonneau G, Meyer G, et al. Ramdomized trial of subcutaneous low-molecular-weight heparin CY 216 (Fraxiparine) compared with intravenous unfractionated heparin in the curative treatment of submassive pulmonary embolism. Circulation 1992;85:1380-9.
3) Albrechtsson U, Anderson J, Einarsson E, et al. Streptokinase treatment of deep venous thrombosis and the postthrombotic syndrome. Arch surg 1981;116:33-7.
4) Verstraete M. Pharmacetherapeutic aspects of unfractionated and low molecular weight heparins. Drugs 1990;40: 498-530.
5) Kakkar VV, Murray W J G. Efficacy and safety of low-mol ecular-weight heparin (CY 216) in preventing postoperative venous thrombo-embolism. A Co-Operative Study: Br J Surg 1985;72:786-91.
6) A Collabarative Europen Multicentre Study. A randomized trial of subcutaneous low molecular weight heparin (CY 216) compared with intravenous unfractionated heparin in the treatment of deep vein thrombosis. Thromb Haemostas 1991;65:251-6.
7) Koopman Maria MW, Prandoni P, Piovella F, et al. Treatment of venous thrombosis with intravenous unfractionated heparin administered in the hospital as compared with subcutaneous low-molecular-weight heparin administered at home. Jn Eng Med 1996;334:682-7.
8) Yekeler İ, Ateş A, Özyazıcıoğlu A, ve ark. Akut vasküler tıkanmalarda fibrinolitik tedavi. AÜTD 1998;30:111-4.
9) Amery D, Dekoof W, Vermylen J, et al. Outcome of recent thromboembolic occlusions of limb arteries treated with streptokinase. Br J Med 1970;4:639-44.
10) Boysen G. Overview on thrombolysis in acute ischemic stroke. Fibrinolysis 1995;9:29-32.
11) Mattox KL, Feldtman RW, Beal AC, et al. Pulmonary embolectomy acut massive pulmonary embolism. Ann Surg 1982;195:726-31.
12) Goldhaber SZ, Morpurgo M. Pulmoner emboli. Tanı, tedavi ve koruma. JAMA 1993;6:424-32.
13) Takahashi M, Tanaka N, Sawa S, et al. The results of three cases of unilateral pulmonary embolectomy through right thoracotomy apporach for chronic pulmonary embolism. J Cardiovasc Surg 1995;36:195-8.