Preoperatif anamnezde ve fizik muayenede özelliği olmayan 62 yaşında erkek hastaya yapılan koroner anjiyografide sol ön inen arter (LAD) proksimal segmentte %80, sağ koroner arter (RCA) orta kısmında %70, sirkumfleks arterde %90 oranında darlık saptandı. Sol ön inen artere sol internal mammaryan arteri (LIMA), sağ koroner ve sirkumflex artere safen ven greft anastomozu yapıldı. Sorunsuz seyreden postoperatif dönemden sonra servise alınan hastada 3. gün düşük ayak ve kozalji şeklinde ağrılar görüldü. Semptomatik tedavi ile kısmen rahatlayan olguya yapılan elektromiyografi (EMG) tetkikinde, peroneal sinir ileti hızı 22 m/sn olarak saptandı. Tedavi olarak 3 ay sonra peroneal sinir için nöroliz uygulandı. Hastanın yapılan kontrol EMGsinde ileti hızı 47 m/sn olarak bulundu. Klinik düzelme ancak 6 ayda gerçekleşti.
Olgu 2
Kararsız anjina pektoris yakınmasıyla kliniğe başvuran 59 yaşında erkek hastanın yapılan koroner anjiyografisinde LAD proksimalinde %100 ve RCAda %70 lezyon saptandı. Koroner bypass uygulanan hastaya operasyonda LADye LIMA, RCAya bypass uygulanan hastaya operasyonda LADye LIMA, RCAya safen greft anastomozu yapıldı. Ameliyat sonrası 1. gün safen alınan bacağında diz altında ağrı, ödem, sertlik saptanan hasta dorsifleksiyon (plantar fleksiyon) yapamıyordu. Alt extremite venöz sistem Doppler tetkiki yapıldı. Patoloji saptanmayan hastada kompartman sendromu tanısıyla fasyotomi uygulandı. zlem sırasında total kreatin kinaz (KK) düzeyleri belirgin olarak yüksek (3000 IU üzeri bulundu). Fakat miyokardiyal bant (MB) fraksiyonundaki yükselme önemsenmeyecek bir düzeyde idi. Kreatin kinaz düzeyi 10. gün sonunda normal sınırlara geriledi, anüri ve proteinüri kayboldu. Yapılan fasyotomi deri grefti ile kapatıldı. Sağ ayakta motor fonksiyonları olmayan hastanın postoperatif 12. gün elektromiyografisinde fibular ve tibial innervasyonlu kaslarda tam sessizlik hali saptanıp "bu sinirler uyarılamaz" sonucu alındı. Siyatik innervasyonlu kaslarda hafif polifazi artışı görüldü. Elektromiyografi yorumunda mevcut elektrofizyolojik sessizliğin bası ve ödem ile uyumlu olabileceği, klinik tablonun nervus tibialis anterior ve nervus fibularis iskemisi sonucunda olduğu düşünüldü. Nöroşirurji tarafından girişim düşünülmeyen olguda geç dönemde ayak kontraktürü, 4 cmlik krural atrofi gelişti.
Bizim olgumuzda gördüğümüz kozalji tarzındaki ağrının proksimal sinir lezyonlarına bağlı geliştiğini ileri süren Kempster ve arkadaşları [2] 10 olguda benzer semptomları gözlediklerini bildirmişlerdir. Bu olgulardan 5inde EMGde siyatik sinirin uyardığı kaslarda denervasyon kanıtları saptamışlardır. Diğer risk faktörlerinin yanında litotomi pozisyonunun predispozan faktör olduğunu, siyatik sinirde gerginliği azaltmak için vücut üst kısmının horizontal eksenden 30° den fazla bükülmemesi gereğini ortaya koymuşlardır.
Mc Manis [3] femoral arterde kan akımının yetersiz olduğu ve başka bir hipoksi nedeni varsa periferik sinir lezyonu oluşma riskinin arttığını ileri sürmüştür. Çeşitli hayvan çalışmalarında siyatik sinir gibi periferik sinir yapılarının kan akımı azalmasına dayanıklı olduğu, beslenme kaynağı major arterlerin bağlanmasında bile iskemik hasar oluşturmanın zor olduğunu ancak küçük damarlar tıkandığında femoral arter oklüzyonu yapılırsa iskeminin oluştuğu göstermiştir.
Bu nedenle özellikle periferik damar hastalarında, düşük perfüzyon basıncı ve hipotermiye küçük damar ve kapillerleri kapatan sıkı eksternal kompresyonun da eklenmesiyle periferik sinir lezyonlarının artacağı söylenebilir.
Peroneal sinirin genellikle fibula başında kompresyonunun nöropatiye yol açtığını savunan de Carvalhom ve arkadaşları [4] üç nörofizyolojik şekil tanımladılar: 1. ileti bloğu ile segmental demiyelinizasyon; 2. motor üniteler ve his potansiyelinin kaybı ile aksonal hasar; 3. bunların beraber olması.
Superfisiyal peroneal sinir sıkışmasının fasyotomi ve nöroliz ile tedavi edildiği 21 olgunun 5inde anormal trase izleyen sinir, 11 olguda ise lateral kompartmanda fasiyal defektler saptanmıştır. Bu olgularda preoperatif 28 ± 18.5 m/sn olarak saptanan sinir hızı nöroliz ile 40.3 ± 17.1 m/snye çıkmıştır [5].
Hargens ve arkadaşları [6] kompresyonun peroneal sinir basısı üzerine etkisini gönüllüler üzerinde araştırdıkları çalışmada anterior kompartmana farklı basınçlar uygulayıp peroneal sinir üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Peroneal sinire ait mononöropatilerde sinir trasesi boyunca olan kompresyonun etkin olduğunu ve ayrıca mononöropati oluşumuna yol açan risk faktörleri arasında sistemik hipoterminin önemli ve istatiksel olarak anlamlı bir değişken olduğunu saptamışlardır.
Her iki olgumuzda da eşlik eden veya neden olan faktörler dikkatle araştırıldı. Olgularımızda KPB sırasında safen ven grefti hazırlanan bacağın elastik bandajla sıkıca sarıldığı saptandı. Nöroliz uygulanan olgumuzda peroneal sinirin normal anatomik trasesinden farklı olarak fibula başına daha yakın seyrettiği gözlendi. Heparinizasyon nedeniyle safen çıkartılan yataktan oluşabilecek sızıntı tarzı kan kayıplarını azaltmak için uygulanan elastik bandajın dolaşımı daha da bozmasının özellikle anatomik varyasyonlarda önemli olabileceği sonucuna vardık.
Ayrıca, eğer bandaj çok sıkı sarılırsa, arteriyel obstrüksiyon yoksa bile hipotansif nonpulsatil bypass sırasında kompresyon basıncı kapiller perfüzyon basıncını yenerek kapiller dolaşımı bozar. Miyonekrozun mekanizması, major arteriyel dallar açık kalsa bile lokal kapiller yatakta oluşan iskemidir [7].
İkinci olguda risk faktörleri arasında pompa sırasındaki non-pulsatil akım, ekstremitenin distaline elastik bandajın bypass sırasında ve çok sıkı olarak uygulanması, hasta yoğun bakıma aktarıldıktan sonra düşük sistolik kan basıncının bir süre devam etmesi (düşük debi), ameliyat sonrası elastik bandajın 12 saatten daha geç açılması sayılabilmektedir.
İleri derecede yüksek (> 3000) iskelet kası KKnın salınımı ve kan düzeyinin yükselmesi distal ekstremitedeki doppler arteriyel akımları normal olsa, arteriyel tromboemboli bulunmasa, ya da vazokonstriktör droglar kullanılmıyor olsa bile miyonekroza işaret eder [3]. Ayrıca her iki olguda da olayın tek taraflı ve safen ven hazırlanan bandaj sarılan bacakta olması sıkı bandaj faktörünün önemli rolünü ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak kardiyopulmoner bypassdan çıkıncaya ve heparinin uygun doz protaminle tamponlanması işlemi tamamlanana kadar alt ekstremitenin sadece steril yumuşak bir ped ile kapatılarak elastik bandaj sarılmamasının, hasta yoğun bakıma geldikten sonra ilk 6 saat içerisinde bandajın açılıp gevşetilmesinin, alt ekstremitede görülen sinir komplikasyonlarını azaltacağı inancındayız.
1) Lederman RJ, Breuer AC, Hanson MR, et al. Peripheral
nervous system complications of coronary artery bypass
graft surgery. Ann Neurol 1982;12:297-301.
2) Kempster P, Gates P, Byrne E, Wilson A. Painful sciatic
neuropathy following cardiac surgery. Aust NZJ Med
1991;21:732-5.
3) McManis PG. Sciatic nerve lesions during cardiac surgery.
Neurology 1994;44:684-7.
4) De Carvalhom, Miguel S, Benter C. Sensory potential can
be preserved in severe common peroneal neuropathy.
Elecromyogr Clin Neurophysiology 2000;40:61-3.
5) Styf J. Entrapment of the superficial peroneal nerve. J Bone
Joint Surg 1989;71:131-5.