Methods: Between January 2000 and February 2003, 138 patients recieved bileaflet [(St. Jude (39), Sorin Bicarbon (41), TRI (22)] or monoleaflet [Omnicarbon (17), Bjork-Shiley (19)] mechanical mitral prostheses in Van Yüksek Ihtisas Hospital.
Results: The operative mortality (4.9% versus 5.5%, respectively) and late mortality (7.2% versus 8.8%, respectively) in bileaflet and monoleaflet groups were not significantly different. The incidences of thrombotic occlusion were 5.5%, 0%, 26.3%, 6.2%, 16.6% for St. Jude, Sorin, TRI, Omnicarbon and Bjork-Shiley, respectively. Thrombolytic treatment was given to six patients [Bileaflet (3), Monoleaflet (3)], and urgent re-operation was performed in five patients [Bileaflet (2), Monoleaflet (3)]. The mortality rates of prosthetic valve thrombosis were 2.7%, 0%, 15.7%, 0%, 11.1% for St. Jude, Sorin, TRI, Omnicarbon and Bjork-Shiley, respectively.
Conclusion: This study suggest that the thrombotic and thromboembolic incidence of TRI and Bjork-Shiley prostheses are significantly higher than the other three prostheses for postoperative 1.4 ± 0.6 year period (p < 0.01).
Ocak 2000 ile Şubat 2003 tarihleri arasında kliniğimizde toplam 138 hastaya mitral kapak replasmanı (MVR) yapılmıştır. Bu hastalar implante edilen protez kapağın tipine göre Bileaflet ve Monoleaflet adı altında iki gruba ayrılmıştır. Mitral kapak replasmanı ile birlikte gerçekleştirilen koroner bypass, aort kapak replasmanı ve konjenital defekt onarımları çalışma dışında bırakılmıştır. Bileaflet grubunu 39 St. Jude (St. Jude Medical, Inc., St. Paul, MN), 41 Sorin Bicarbon (Sorin Biomedica, Saluggia, Italy) ve 22 TRI (TRI Technologies, MG, Brasil) olmak üzere toplam 102 hasta oluştururken; Monoleaflet grubunu 17 Omnicarbon (Medical Incorporated, Minneapolis, MN) ve 19 Björk-Shiley (Shiley Inc, Irvine, CA) olmak üzere toplam 36 hasta oluşturmaktadır. Preoperatif olarak ekokardiyografi ile tüm hastaların mitral kapak alanı, gradiyenti, ejeksiyon fraksiyonu, sol ventrikül sistol ve diyastol sonu çapları, sol atriyum çapı, triküspid kapak lezyonu, pulmoner arter basıncı ve sol atriyum trombüs varlığı değerlendirildi. Transtorasik ve transözefageal ekokardiyografi tetkiki yanında ileri pulmoner hipertansif ve ek anomali düşünülen vakalara kardiyak kateterizasyon, 40 yaş üzeri hastalara koroner anjiyografi yapıldı. Her iki grup arasındaki yaş, cinsiyet dağılımı, fonksiyonel kapasite, geçirilmiş kapalı mitral valvotomi, mitral lezyon niteliği, atriyal fibrillasyon (AF) sıklığı, pulmoner arter basıncı (PAB) ve sol atriyum çap farklılıkları Tablo 1de görülmektedir.
Cerrahi TeknikHer iki gruptaki tüm hastalar elektif veya yarı elektif şartlarda operasyona alındılar. Medyan sternotomi sonrası asandan aortadan arteriyel ve sağ atriyumdan bikaval venöz kanülasyon yapılarak kardiyopulmoner bypassa girildi. Sağ üst pulmoner ven yoluyla sol atriyal vent yerleştirildi. Orta derece sistemik hipotermi (30°C) ile birlikte antegrad ve retrograd kombine izotermik hiperkalemik kan kardiyoplejisi kullanıldı. Triküspid kapak rekonstrüksiyonu planlanan ve sol atriyotomi ile yeterli görünüm sağlanamayan vakalarda transatriyal insizyonla, kalan vakaların tamamında standart sol atriyotomi yapılarak mitral kapağa ulaşıldı. Sol atriyal trombektomi yapılan vakaların tamamında sol atriyal apendiks internal olarak 3/0 polipropilen sütür kullanılarak ligatüre edildi. Yeterli annuler genişliğe sahip mitral stenozlarda ve pür mitral yetersizliği olan hastalarda posterior leaflet ve subannuler yapısı korunarak mitral kapak replasmanı gerçekleştirildi. Annuler fibrotik dokusu zayıf ve annuler kalsifikasyonu olan vakalarda 2/0 polyester sütür, pledget kullanılarak, diğerlerinde ise interrupted basit U sütür tekniği kullanılarak protez kapak implantasyonu gerçekleştirildi. Monoleaflet kapakların geniş orifisi anteriorde olacak şekilde, bileaflet kapaklar ise anatomik pozisyonda olacak şekilde annulusa implante edildiler. Atriyotomi primer olarak kapatıldıktan sonra sol atriyal vent yoluyla hava çıkarma işlemini takiben kros klemp kaldırıldı. Düşük kardiyak debi bulguları görülen vakalarda Swan-Ganz kateteri yoluyla nitrogliserin ve pozitif inotrop destek kullanılarak kardiyopulmoner bypasstan çıkıldı.
Antikoagülasyon
Tüm hastalara düşük molekül ağırlıklı heparin, cerrahi müdahale gerektirecek kanama yoksa postoperatif 4. saatte başlandı (2 x 5000 IU/gün, sc) ve üç gün devam edildi. Oral warfarin ve asetil salisilik asit (1 x 150 mg/gün) postoperatif 1. gün başlandı ve INR düzeyi 2.5-3.5 arası tutulacak şekilde warfarin doz ayarlaması yapıldı.
Postoperatif Takip
Protez kapağa bağlı trombotik, tromboembolik ve hemorajik komplikasyonlar retrospektif olarak hastane kayıtlarından ve hasta veya hasta yakınları ile kurulan temas sonucunda dökümante edildi. Toplam takip süresi ortalama 1.4 ± 0.6 yıl (2-39 ay) ile 189.1/hasta yılıdır. Postoperatif takip 138 hastanın %95.6sında tamamlandı. Postoperatif dönemde hastalar protrombin zamanı kontrolü için her ay, rutin ekokardiyografik tetkik için 6 aylık periyotlar ile poliklinik kontrollerine çağrıldılar.
İstatistik
Preoperatif ve intraopertif verilerin yanında postoperatif parametreler olarak mortalite, düşük kardiyak debi, enfeksiyon, pulmoner yetersizlik, nörolojik defisit, major sistemik tromboemboli, hemoraji, protez kapak trombotik obstrüksiyonu, acil cerrahi girişim, trombolitik tedavi uygulanımı istatistiksel olarak değerlendirildi. SPSS 10.0 yazılımı (SPSS, Chicago, IL) veri analizinde kullanıldı. Gruplar arasındaki değişkenler Student-t testi ve ki-kare testi kullanılarak değerlendirildi. P < 0.05 olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Postoperatif erken dönemde Bileaflet grubunda mortalite toplam 5 hasta ile %4.9 iken, Monoleaflet grup mortalitesi 2 hasta ile %5.5 dir. Bileaflet grupta 2, Monoleaflet grupta 1 hasta düşük kardiyak debi nedeniyle kaybedildi. Her iki grupta birer hasta uzun yoğun bakım tedavisi sonrası mekanik ventilasyondan ayrılamayarak multiorgan yetmezliğine bağlı olarak kaybedildi (Tablo 2).
Postoperatif Erken Dönem Verileri ve Komplikasyonlarİki grup arasında operatif veriler açısından belirgin bir farklılık bulunamadı (Tablo 1). Her iki grupta da postoperatif dönemde pulmoner arter basıncı belirgin olarak düştü (p < 0.01). Bileaflet grupta 3 (%2.9), Monoleaflet grupta 1 hasta (%2.7) kanama nedeniyle revizyona alındı. Bileaflet grupta 2 hastada major nörolojik defisit gelişmiş olup, bu hastalardan birisi sol hemiparezi tablosunda taburcu edilirken, diğer hasta multiorgan yetersizliğinden kaybedildi. Toplam 5 hastada ileri pulmoner hipertansiyon ve düşük kardiyak debi nedeniyle uzamış mekanik ventilasyona ihtiyaç duyuldu. Bu hastaların ikisi inotrop destek ve solunum fizyoterapisi ile ayrılabilirken, diğer üç hasta, ki bunların ikisi ileri kardiyak kaşeksili kadın hasta idi, yukarıda bahsedildiği üzere kaybedildi. Bileaflet grupta iki hastada gelişen pnömoni sonrası geniş spektrumlu kombine antibiyotik tedavisine bir hasta yanıt vermeyerek sepsis nedeniyle kaybedilirken, diğer hasta tedavi sonrası taburcu edildi. Monoleaflet grupta bir hastada mediastinit gelişti, yara yeri debridmanı ve antibiyoterapi ile hızlı bir iyileşme seyri gösterdikten sonra taburcu edildi.
Fonksiyonel Kapasite ArtışıPostoperatif ortalama 6. ayda poliklinik takiplerde görülen hastaların, iki grup arasında fark olmamakla birlikte, her iki grupta da preoperatif döneme göre belirgin bir iyileşme olduğu tespit edildi (p < 0.01). Bileaflet grupta NYHA klas 2.9 ± 0.7den 1.3 ± 0.5e, Monoleaflet grupta NYHA klas 2.8 ± 0.9dan 1.2 ± 0.4e düştü.
Antikoagülasyona Bağlı Kanama
Her iki grupta da mortaliteye veya serebral defekte yol açacak hemorajik hadise görülmedi. Bileaflet gruptan 2 gastrointestinal ve 2 nazal kanama nedeniyle toplam 4 hasta (% 3.9), Monoleaflet gruptan 2 yaygın subkütanöz ekimoz, 1 ağır dismenore nedeniyle olmak üzere toplam 3 hasta (%8.3) acil polikliniğe başvurdu.
Endokardit ve Paravalvuler Kaçak
Monoleaflet gruptan 1 hasta postoperatif 4. ayda orta derecede paravalvuler kaçak, kronik hemolitik anemi ve endokardit tanısı ile yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Kan kültürü alınarak ampirik geniş spekturumlu antibiyotik tedavisine başlandıktan bir hafta sonra gelişen hepatorenal yetmezlik nedeniyle hasta kaybedildi. Bileaflet grupta 2 hastada tespit edilen hemodinamik bozulmaya yol açmayan hafif ve orta derecede paravalvuler kaçak medikal olarak takip edilmektedir.
Konjestif Kalp Yetmezliği ve Nedeni Bilinmeyen Ani Ölüm
Bileaflet grupta 1 hasta şiddetli pulmoner hipertansiyon ve organik triküspid kapak lezyonuna sekonder gelişmiş olan sağ yetmezliğe eklenen sol kalp yetersizliği sonucunda postoperatif 8. ayda uzun süreli mekanik ventilasyon desteği sonrası kaybedildi. Telefonla ulaşılan iki hastanın yakınlarından alınan bilgiler ışığında nedeni tam olarak bilinemeyen (muhtemel pulmoner veya sistemik tromboemboli ?) iki ölüm tespit edildi (Tablo 2).
Protez Kapak Trombotik Obstrüksiyonu ve Serebral TromboemboliProtez kapak trombotik obstrüksiyonu Bileaflet grupta 7 hastada, Monoleaflet grupta 6 hastada olmak üzere toplam 13 hastada gelişti. Bileaflet grupdan St. Jude implante edilen 34 hastadan postoperatif ortalama 9 ay sonra 2 hastada (%5.5), TRI implante edilip takip edilen 19 hastanın 5inde (%26.3) postoperatif ortalama 7 ay sonra trombüs saptandı. Sorin kapak implante edilip bugüne kadar takip edilen hastalarda (toplam 19.6 hasta yılı) ise trombüs saptanmadı (Tablo 3). Bileaflet grup içerisinde St. Jude ve Sorin kapak takılan hastalar arasında ortalama takip süreleri de göz önüne alındığında trombüs gelişimi açısından belirgin bir farklılık olmamakla birlikte, TRI takılan hastalarda postoperatif erken dönem trombüs gelişimi diğer iki proteze göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p < 0.01).
Monoleaflet gruptan Bjork-Shiley takılan 18 hastadan 5inde (%27.7) postoperatif ortalama 18. ayda trombotik obstrüksiyon gözlendi. Omnicarbon takılan 16 hastadan 1inde postoperatif 11. ayda trombüs tespit edildi. Monoleaflet gruptan Bjork-Shiley implante edilen hastalarda trombüs gelişimi hem monoleaflet içerisinde Omnicarbona göre, hem de Bileaflet gruptan St. Jude ve Sorine göre belirgin olarak yüksek bulundu (p < 0.01). TRI kapak takılan hastalarda serebral tromboemboliye bağlı komplikasyon gelişimi diğer gruplara göre daha yüksek tespit edildi (%10.5). Diğer grupların kendi aralarında yapılan karşılaştırmada anlamlı bir farklılık görülmedi (Tablo 3).
Trombotik Obstrüksiyon Nedeniyle Re-operasyon veya Trombolitik Tedavi
Yapılan klinik fizik muayene ve ekokardiyografi ile protez kapak trombozu saptanan toplam 13 hastadan 5i acil ve yarı acil şartlarda operasyona alındı. Operasyonu kabul etmeyen veya trombüs gelişiminin yeni olduğu düşünülen ve hemodinamik olarak da stabil seyreden 6 hastaya ise trombolitik tedavi (Streptokinaz 0.5 milyon Ü/30 dak, iv bolus, 2.5 milyon Ü/24 saat, iv infüzyon) uygulandı. TRI ve Bjork-Shiley grubundan ikişer, Omnicarbon ve St. Jude grubundan birer hastaya trombolitik tedavi uygulandı. Trombolitik tedavi uygulanan 6 hastadan 3ü (Bjork-Shiley 2, TRI 1) tedaviye yanıt vermeyerek kaybedilirken, diğer 3 hastadan ikisinde ilk doz sonrası, birinde ise tekrar edilen ikinci doz sonrası mitral gradiyentin düştüğü, leaflet açılımının düzeldiği tespit edildikten sonra heparin tedavisi başlanarak takibe alındı. Acil servise kardiyojenik şok tablosunda müracat eden TRI implante edilmiş 2 hasta yoğun bakım ünitesine alındıktan kısa süre sonra trombolitik tedavi ve re-operasyona fırsat bulunamadan kaybedildi. Bjork-Shiley takılan 3 hasta, TRI ve St. Jude takılan birer hasta re-operasyona alındı (Tablo 3). Bjork-Shiley takılmış olan hastalardan ikisinde pannus gelişmiş olduğu, bir hastada ise pannus üzerine eklenen sol atriyum menşeli taze trombüs intraoperatif olarak tespit edildi. Reoperasyona alınan tüm hastaların mevcut protezleri sökülerek 1 hastaya St. Jude, diğer 4 hastaya Sorin kapak re-implante edildi. Bjork-Shiley gruptan re-opere edilen 1 hasta sol hemiparezi ile, 2 hasta komplikasyonsuz taburcu edilirken, diğer iki hasta düşük kardiyak debi nedeniyle intraoperatif ve erken postoperatif dönemde kaybedildi. TRI gruptan 3 hasta (%15.7), Bjork-Shiley gruptan 2 hasta (%11.1) ve St. Jude grubundan 1 hasta (%2.7) tromboz ve tromboemboli gelişimi sonucunda kaybedildi.
Son yıllarda protez kapak trombozlarında trombolitik tedavi re-operasyona alternatif olarak popülarite kazanmıştır. Bu tedavi protokolünde trombolizin etkinliğini değerlendirmede en önemli unsur, seri olarak yapılan transözefageal ekokardiyografi tetkikidir [13-15]. Önceleri yüksek riskli hasta grubunda re-operasyona alternatif olarak yüksek tromboemboli yüzdeleri ile kullanılan bu yöntem günümüzde neredeyse rutin olarak kullanıma girmiştir. Trombolizin süresi ve etkinliği tedavi süresince yapılan seri transözefageal ekokardiyografi yardımıyla değerlendirilmekte, çözülmeye bağlı basınç gradiyentinde düşüş, kapak alanında genişleme ve hemodinamik düzelme trombolitik tedavi etkinliği olarak görülmekte, tam düzelim sağlanana kadar trombolitik ajanın yinelenmesi veya gerek duyulursa başka bir trombolitik ajanla değiştirilmesi gibi alternatifler göz önüne alınmaktadır. Tedavi başladıktan 24-72 saat sonra hemodinamik düzelme kaydedilmeyen hastalarda re-operasyon endikasyonu vardır. Bu protokolü uygularken göz önüne alınması gereken unsur, kesin kontrendikasyon teşkil eden klinik durumların varlığıdır. Bunlar kısaca aktif gastrointestinal kanama, hemorajik felç öyküsü, yakın dönemde geçirilmiş kraniyal travma ve neoplazi, diyabetik hemorajik retinopati, kontrol edilemeyen düşük kardiyak debi, ciddi sistolodiyastolik hipertansiyon, enfektif endokardit ve bilinen kanama diyatezi olarak özetlenebilir. Bizim çalışmamızda trombolitik tedavi uygulanan 6 hastadan 2si düşük kardiyak debi ve akciğer ödemi tablosunda olup acil re-operasyon endikasyonu olmasına rağmen hasta yakınlarının operasyonu kabul etmemeleri nedeniyle streptokinaz tedavisi başlanmış, ancak tedaviye yanıt alınamayarak kaybedilmişlerdir. Hastalardan 2sinde ilk doz tedavi sonrası hemodinamik olarak düzelme görülmüş, ancak ikinci doz streptokinaza ihtiyaç duyulmuştur. Trombolitik tedavi protokolleri de değişiklik göstermekle birlikte hızlı infüzyonun 18-24 saat süreli infüzyona göre tromboliz yönünden daha fazla etkinliği olmadığı, bilakis yüksek serebral tromboemboliye neden olduğu bildirilmiştir [15]. Yayınlanan geniş trombolitik tedavi serilerinde, tedavi sonrası serebral tromboemboli, ölüm ve re-operasyon gereksinim oranları ortalama olarak sırasıyla %12, %11.5 ve %15 olarak bildirilmiştir [14]. Streptokinaz dozaj uygulanımı son yıllarda varılan konsensus sonucunda 250.000 U/bolus (30 dak) ve 100.000 U/saat olarak uygulanmaktadır. Streptokinaz allerjisi olan ve tedavi sonrası düzelme olmayan hastalarda rekombinan doku plazminojen aktivatörü günümüzde alternatif olarak görülmektedir. Ancak yüksek maaliyeti ve streptokinaz ile ürokinaza göre mekanik kapak trombozlarında daha etkin olduğu net olarak saptanmamış olması nedeniyle seçiminde titiz davranılmalıdır [14]. Tüm bu yaklaşımların yanında bizim vardığımız kanılardan en önemlisi, hastanın hemodinamik gidişatının yakın olarak değerlendirilmesi tedavi protokolleri arasında daha sağlıklı bir seçim yapılmasını sağlamaktadır. Buna örnek olarak, re-operasyona aldığımız 19 yaşında kadın hastanın ekokardiyografisinde gerek hızlı geçişli AF nedeniyle, gerekse hastanın ekojenitesinin iyi olmaması nedeniyle mekanik kapak üzerinde trombüs veya pannus olmadığı sonucuna varılmıştır. Ancak hastanın hemodinamisinin giderek bozulması ve düşük kardiyak debi semptomlarının şiddetlenmesi üzerine acil şartlarda operasyona alınmış ve Bjork-Shiley protezde ciddi obstrüksiyona neden olan atipik yerleşimli subvalvuler pannus dokusu saptanmıştır.
Sonuç olarak, mekanik mitral kapak seçimi yanında postoperatif dönemde özellikle sosyokültürel olarak az gelişmiş bölgelerde, antikoagülasyon düzeyinin yakın takibi ve tedavi protokolünün hasta genel durumu göz önüne alınarak titizlikle seçilmesi, protez kapak tromboz gelişim insidansının azalmasında ve tedavisinin başarısında ki en önemli unsurlardır.
1) Rizzoli G, Guglielmi C, Toscano G, et al. Reoperations for
acute prosthetic thrombosis and pannus: An assessment of
rates, relationship and risk. Eur J Cardiothoracic Surg
1999;16:74-80.
2) Vitale N, Renzulli A, Agozzino L, et al. Obstruction of
mechanical mitral prostheses: Analysis of pathologic
findings. Ann Thorac Surg 1997;63:1101-6.
3) Kuntze CE, Blackstone EH, Ebels T. Thromboembolism
and mechanical heart valves: A randomized study revisited.
Ann Thorac Surg 1998;66:101-7.
4) Fiore AC, Barner HB, Swartz MT, et al. Mitral valve
replacement: Randomized trial of St. Jude and Medtronic
Hall prostheses. Ann Thorac Surg 1998;66:707-13.
5) Anthunes MJ. Clinical performance of St. Jude and
Medtronic Hall prostheses: A randomized comparative
study. Ann Thorac Surg 1990;50:743-7.
6) Danen W, Van Kerrebroeck C, Stalpaert G, et al. The
Bjork-Shiley Monostrut valve. J Thorac Cardiovasc Surg
1993;106:918-27.
7) Rooney SJ, Moreno S, Lewis PA, Butchart EG. Sudden
death in a large prosthetic valve series based on a single
prosthesis: Experience with the Medtronic Hall valve. J
Heart Valve Dis 1994;3:5-9.
8) Torregrosa S, Plana J, Valera FJ, et al. Long-term clinical
experience with the Omnicarbon prosthetic valve. Ann
Thorac Surg 1999;68:881-6.
9) Camilleri LF, Bailly P, Legault BJ, Miguel B, De Riberolles
C. Mitral and mitro-aortic valve replacement with Sorin
Bicarbon valves compared with St. Jude Medical valves.
Cardiovasc Surg 2001;9:272-80.
10) Borman JB, De Riberolles C. Sorin Bicarbon bileaflet
valve: A 10-year experience. Eur J Cardiothorac Surg
2003;23:86-92.
11) Steegers A, Paul R, Reul H, Rau G. Leakage flow at
mechanical heart valve prostheses: Improved washout or
increased blood damage? J Heart Valve Dis 1999;8:312-23.
12) Weerasinghe A, Edwards MB, Taylor KM. First redo heart
valve replacement: A 10-year analysis. Circulation
1999;99:655-8.
13) Montorsi P, Cavoretto D, Parolari A, Muratori M, Pepi M.
Diagnosing prosthetic mitral valve thrombosis and the
effect of the type of prosthesis. Am J Cardiol 2002;90:73-6.