Methods: Twelve patients (9 men, 3 women; mean age 61.4 years; range 50 to 73 years) who underwent pulmonary resection with intrapericardial vascular ligation were evaluated with respect to surgical technique, morbidity, and mortality. Ligation was performed following vascular division and with the use of a mechanical staple. Upon completion of pneumonectomies, vascular and bronchial specimens were obtained for intraoperative frozen section analysis. Pericardial defects were repaired with primary sutures in eight patients, and with a synthetic graft in four patients.
Results: In three patients, partial resection of the left atrium was required due to tumor invasion. In two patients, tumor invasion to the superior pulmonary vein spread to its pericardial portion. T-stages of the disease were T4 (stage IIIB) in five patients, T3N1 (stage IIIA) in five patients, and T3N0 (stage IIB) in two patients. No residual tumor was detected in vascular and bronchial specimens at frozen section analysis. Postoperative complications included cardiac arrhythmias (atrial fibrillation) in three patients, mediastinal shift in three patients, empyema in one patient, and wound infection in one patient. Perioperative mortality occurred in one patient (8.3%) due to uncontrolled hemorrhage.
Conclusion: Particular care should be taken in giving the decision for intrapericardial pneumonectomy and performing it because of its potential morbidity and mortality.
Olguların üçünde, tümör invazyonunun sol atriyuma ulaştığı görüldü (Şekil 1). Bu olgularda rezeksiyon sol atriyumdan yapıldı. Rezeksiyon sınırı miyokarddan geçen bu üç olguyla birlikte, pulmoner venleri tek kök halinde çıkan iki olguda daha venöz sistem ligasyonu için tek stapler kullanıldı. İki olguda, tümör invazyonunun perikardı geçtikten sonra süperior pulmoner vende devam ettiği görüldü. Böylece, beş olgu T4evre IIIB idi (3 miyokard invazyonu, 2 intraperikardiyal vasküler invazyon). Diğer yedi olgunun beşi T3N1 (evre IIIA), ikisi T3N0 (evre IIB) idi.
Şekil 1: Kısmi sol atriyum rezeksiyonu gereken bir hastanın tomografi görüntüsü.
Dört olguda (3 sol, 1 sağ) oluşan perikardiyal defekt, uygun boyutlarda kesilen PTFE sentetik greft ile, tek tek dikiş tekniği kullanılarak kapatıldı.
Olgularımızda, bronş ve vasküler yapıların cerrahi sınırından alınan örneklerin frozen section incelemesinde tümör kalıntısı izlenmedi ve hiçbirinde reamputasyon gerekmedi.
Üç olguda ameliyat sonrası gelişen atriyal fibrilasyon kalsiyum kanal blokeri ile tedavi edildi. Pnömonektomi yapılan üç olguda, ameliyat sonrası birinci günde gelişen hipotansiyon, taşikardi ve dispnenin, pnömonektomi yapılan hemitoraksta aşırı hava birikmesi sonucu oluşan mediastinal şifte bağlı olduğu radyolojik olarak gözlendi. Bu olgularda, hava aspirasyonu ile yapılan dekompresyon sonrası klinik ve radyolojik düzelme görüldü. Ameliyattan sonra ampiyem gelişen olguda bronkoplevral fistül yoktu. Ampiyem, drenaj, plevral yıkama ve antibiyotikle tedavi edildi. Yara yeri enfeksiyonu gelişen bir hasta lokal pansuman ve antibiyotik uygulamaları ile tedavi edildi.
Bir olguda rezeksiyonu takiben tümörün süperior pulmoner venin posteriorundan miyokarda invazyonunun devam ettiği ve bu kısımda stapler hattının açıldığı gözlendi. Kanama kontrolü mümkün olmadığından bu olgu kaybedildi. Mortalite %8.3 bulundu.
Bronş kanserlerinde pulmoner arter, ven, perikard ve bazı durumlarda sol atriyum invazyonu varlığı prognozu kötüleştirse de, bunlar inoperabilite ölçütlerinden değildir.[4] Lokal hastalık düzeyindeki bu tümörlerde, tümörün negatif mikroskobik sınırla çıkarılabilmesi için intraperikardiyal diseksiyon gerekebilir. Sol atriyum invazyonunun rezeke edilebilirliği nadirdir. Pulmoner vasküler yapıların veya perikard invazyonunda vasküler divizyon intraperikardiyal girişimle başarılabilirken, sol atriyum invazyonu durumunda rezeksiyon sınırı miyokardın sağlam bir segmenti olmalıdır. Miyokard invazyonu T4 olarak değerlendirilir ve hastanın evresi en azından IIIBdir. Yine de, sol atriyum invazyonu olan hastalarda son yıllarda artan sayıda yapılan ameliyatlarda cerrahi sonrası ümit verici sonuçlar yayınlanmakta, daha düşük mortalite ve morbidite oranları bildirilmektedir.[4] Çalışmamızda, tutulumun süperior pulmoner ven boyunca ilerleyip miyokarda kadar uzandığı iki olguda, sol atriyumun kısmi rezeksiyonuyla birlikte pulmoner rezeksiyon başarıyla gerçekleştirilirken, bir olgu cerrahi sırasında kanama nedeniyle kaybedildi. Rezeksiyon sınırının miyokarddan geçmesi gereken olgularda yaygın olarak kullanılan cerrahi teknik, sol atriyuma side klemp konup kesi yapıldıktan sonra, tümör varlığını kontrol etmek için cerrahi sınırın frozen section incelemeye alınmasıdır. Böylece, rezidü tümör varlığında klempin yeri değiştirilerek yeni bir kesi hattı oluşturulabilir. Çalışmamızda üç olguda kısmi sol atriyum rezeksiyonu yapılmış ve bu olgularda mekanik stapler kullanılmıştır. Mekanik stapler uygulaması daha kolay bir cerrahi teknik olduğu için seçildi. Miyokard rezeksiyonu yapılan ve kanama nedeniyle kaybedilen olguda, kullanılan cerrahi tekniğin değil, seçilen cerrahi sınırın etkili olduğunu düşünüyoruz. Doku direnci bozulmuş olan bu olguda, aynı bölgeye klemp uygulaması yapılması halinde de benzer bir risk olabilirdi.
Komplet rezeksiyonun başarılabilmesi prognozu olumlu yönde etkiler. Pulmoner rezeksiyon sırasında, vasküler yapıların intraperikardiyal planda kesilmesinden sonra, cerrahi sınırda mikroskobik tümör kalıntısı reamputasyon gerektirir. Mekanik stapler uygulamasından sonra pulmoner vasküler yapıların kesilmesi için stapler hattına yakın bir hat seçilebilirken, stapler yerine ligasyon kullanılan olgularda dikiş güvenliği için daha uzun bir güdük bırakarak kesi hattını seçmek gerekebilir. Kanımızca, bu durum mikroskobik tümör kalıntısı bırakma olasılığını artırmaktadır. Biz, intraperikardiyal pulmoner rezeksiyonlarda hem dikiş güvenliği hem de mikroskobik kalıntı bırakma olasılığını azaltmak için mekanik stapler ile rezeksiyonu tercih ediyoruz.
Daha önce geçirilmiş ameliyatlar veya hastalıklar nedeniyle yaygın inflamatuvar değişikliklerin olduğu bazı durumlarda güvenli pulmoner rezeksiyon için intraperikardiyal girişim gerekebilir. Buna rağmen, bu tür hastalarda ameliyat riski bronş kanserlerine göre fazladır.[5]
İntraperikardiyal pnömonektominin ameliyat sonrası kardiyak ritim sorunlarını artırdığı bildirilmiştir.[6] En sık görülen kardiyak ritim bozukluğu atriyal fibrilasyon ve supraventriküler taşikardidir. Çalışmamızda da %25 oranında görülen disritmilerin hepsi atriyal fibrilasyondu. Bu tür ritim bozukluklarının tedavisinde digoksin, amiodaron ve kalsiyum kanal blokerleri kullanılabilir ve çoğunlukla yeterli yanıt alınır. Çalışmamızda ilaç tedavisine dirençli olgu yoktu. Önceki yıllarda profilaktik olarak sıkça kullanılan digoksin, toksik etkileri ve sonuçlarının yetersizliği nedeniyle, son yıllarda özellikle normal kardiyak fonksiyonlu kişilerde terk edilmiştir.[6]
Perikardiyotomi veya perikardiyal rezeksiyon sonrasında defekt kapatılmazsa görülebilen bir diğer komplikasyon kardiyak herniasyondur.[7,8] Kardiyak herniasyon fark edilmezse ölüme yol açar. Kardiyak herniasyon tanısı konan ve cerrahi düzeltme girişiminde bulunulan hastalarda bile ölüm oranı yüksektir. Bu yüzden, rezeksiyon sonrasında oluşan, özellikle sağ perikardiyal defektler kapatılmalıdır. Perikardiyal defektlerde primer dikiş, diyafram, plevral flepler veya sentetik greftler kullanılabilir. Biz sağ veya sol bütün olgularımızda defektleri kapattık. Primer dikişin yeterli olmadığı dört olguda sentetik greft kullandık.
İntraperikardiyal pnömonektomi, cerrahi sırasında kanama kontrolünün zorluğu ve ameliyat sonrası komplikasyon oranlarının daha fazla olması nedeniyle mortaliteyi artırır. Genel pnömonektomi uygulamalarımızda %4.8 olan ölüm oranımız, bu çalışmada %8.3 bulunmuştur. Yine de, cerrahi rezeksiyonun hastanın yaşam süresine yapacağı katkı ve rezeksiyon genişliğine çoğu zaman ameliyat sırasında karar verildiği düşünüldüğünde, intraperikardiyal diseksiyon kaçınılmaz olabilmektedir. Cerrahlar bu ameliyatın yüksek morbidite ve mortalitesini göz önünde bulundurmalıdır. Yüksek mortalite ve morbiditesi nedeniyle intraperikardiyal pnömonektomi kararı ve uygulaması son derece dikkat gerektirir.
1) Klemperer J, Ginsberg RJ. Morbidity and mortality after pneumonectomy. Chest Surg Clin N Am 1999;9:515-25.
2) Pairolero PC, Payne WS. Postoperative care and complications in the thoracic surgery patient. In: Baue AE, Geha AS, Hammond GL, Laks H, Naunheim K, editors. Glenns thoracic and cardiovascular surgery. 5th ed. Stamford: Appleton & Lange; 1991. p. 39-43.
3) Shields TW, Ponn RB. Complications of pulmonary resection. In: Shields TW, LoCicero III J, Ponn RB, editors. General thoracic surgery. 5th ed. Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins; 2000. p. 481-505.
4) Spaggiari L, D Aiuto M, Veronesi G, Pelosi G, de Pas T, Catalano G, et al. Extended pneumonectomy with partial resection of the left atrium, without cardiopulmonary bypass, for lung cancer. Ann Thorac Surg 2005;79:234-40.
5) Guggino G, Doddoli C, Barlesi F, Acri P, Chetaille B, Thomas P, et al. Completion pneumonectomy in cancer patients: experience with 55 cases. Eur J Cardiothorac Surg 2004;25:449-55.
6) Foroulis CN, Kotoulas C, Lachanas H, Lazopoulos G, Konstantinou M, Lioulias AG. Factors associated with cardiac rhythm disturbances in the early post-pneumonectomy period: a study on 259 pneumonectomies. Eur J Cardiothorac Surg 2003;23:384-9.
7) Deiraniya AK. Cardiac herniation following intrapericardial pneumonectomy. Thorax 1974;29:545-52.