Bu sendrom daha sonra, aksiller-subklavyan venöz kompresyon oluşumunu provoke eden, yüzücülerde, kürek çekenlerde, boyacılarda, gülle atanlarda, halter sporu ile uğraşanlarda; hiperabdüksiyon ve ekstansiyona yol açan, kol hareketleri ile ilişkili olarak ‘efor trombozu’ olarak adlandırılmıştır.[3]
Şekil 2: Doppler ultrasonografi de sağ üst ekstremite aksiller arter ve venin görüntüsü.
Toraks tomografisinde klavikula altına bası oluşturabilecek herhangi bir anatomik patoloji tespit edilmedi. Hastanın asker olması ve özel timde çalışması ve yakınmalarının ağır bir efor sonrası başlamış olması nedeniyle, hiperkoagulabilite sendromları açısından da gerekli olan testleri yapıldı. Tıbbi genetik laboratuvarında PCR (polymerase chain reaction) amplifikasyonunu takiben restriksiyon enzimi ile mutasyon aranması sonucu yapılan DNA analizinde, faktör V R506-Q506 mutasyonunu heterozigot olarak taşıdığı (Leiden heterozigot) tespit edildi. Protein C aktivitesi (% aktivite) 58 (59-119), protein S aktivitesi (% aktivite) 111 (55-160), antifosfolipid antikorları (IgA, IgG, IgM) negatif olarak tespit edildi.
Subklavyan ven, özellikle torasik outlet sendromunda kostoklavikuler yüzey veya interskalen üçgende musküler, tendon ve kemik yapılardan kaynaklanan dış basıya maruz kalmıştır. Tekrarlayan aktiviteler, tromboza zemin hazırlayan venöz intimal hasar ve inflamasyon oluşumuna yol açar. Paget-von Schroetter sendromlu olgularda, yaygın olarak tutulan subklavyan venin çevresinde, intimal fibrotik kalınlaşmalar görülür.[5] Efor trombozlu olgular, genellikle genç, sağlıklı ve fiziksel olarak aktiftir. Bir çalışmada hastaların yaş ortalaması 28.8 olarak verilirken, erkeklerde kadınlara oranla %60 fazla görüldüğü bildirilmiştir. Hastaların yaklaşık %80’inin öyküsünde tekrarlayan üst ekstremite aktivitesi mevcuttur.[6] Doppler USG, alt ekstremite trombozlarının tanısında hemen hemen kontrast venografinin yerini almıştır. Buna karşı üst ekstremite trombozlarının tanısında venografi altın standarttır.[2] Torasik outlet anomalileri genellikle iki taraflıdır. Böylece her iki bölge değerlendirilmelidir. Eğer ödemin derecesi fazla ise bu uygulamada zorlukla karşılaşılabilir. Bu durumda DSA tetkikleri uygulanabilir. Üst ekstremite trombozlarında farklı tedavi seçenekleri vardır. (i) Trombolizis (kateter veya direkt olarak), (ii) Antikoagülasyon, (iii) Anjiyoplasti ve stent uygulama, (iv) Torasik outlet sendromunda da dekompresyon (erken veya geç) uygulanabilir. Bu konuda tedavi yaklaşımları farklı olmakla birlikte, etkili tedavi yaklaşımı, semptomların başladığı ilk 10 gün içinde uygulanan trombolitik tedavidir. Hastaların semptomları geriler ve venöz akım devamlılığı sağlanır. Etkili tedaviye rağmen, hastaların %20’sinde venöz akım devamlılığında başarı sağlanamaz. Oluşabilecek trombo-embolik komplikasyonları ve yeniden tekrarlama sıklığını önlemek için uzun süreli antikoagülan tedavi uygulamak gerekir. Aynı zamanda bu hastalarda rekürens oluştuğunda, cerrahi tedavi ile transaksiller birinci kot rezeksiyonu uygulanması önerilmektedir.[7]
1) Haire WD. Arm vein thrombosis. Clin Chest Med 1995;16:341-51
2) Nemcek AA Jr. Upper extremity deep venous thrombosis:
interventional management. Tech Vasc Interv Radiol
2004;7:86-90.
3) Zell L, Kindermann W, Marschall F, Scheffler P, Gross J,
Buchter A. Paget-Schroetter syndrome in sports activitiescase
study and literature review. Angiology 2001;52:337-42.
4) Heron E, Lozinguez O, Alhenc-Gelas M, Emmerich J,
Fiessinger JN. Hypercoagulable states in primary upperextremity
deep vein thrombosis. Arch Intern Med 2000;
160:382-6.
5) Sheeran SR, Hallisey MJ. Upper extremity thrombolysis.
Tech Vasc Interv Radiol 1998;1:183-91.