Methods: Fourty of 53 patients with surgically corrected total anomalous pulmonary venous connection between 1996-2005 were included in this study. We reviewed hospital records, preoperative echocardiograms, cardiac catheterization data, operative technique and intensive care unit follow. In group 1 (16/40) vertical vein and/or atrial septal defect was left patent, whereas in group 2 (24/40) it was ligated.
Results: The operative mortality rate was 12.5% (2/16) in group 1, 16.6% (4/24) in group 2. While nine of 11 patients with preoperative pulmonary venous obstruction were in group 1, two of them were in group 2. In group 1 the left atrial pressure was lower than in group 2, whereas the mean pulmonary artery pressure was higher (p≤0.05).
Conclusion: In patients with obstructed total anomalous pulmonary venous connection, the vertical vein and/or atrial septal defect which is left open has been constituted the temporary reserve blank for functional healing of left heart chamber. Thereby, although the results of operation for TAPVC can be useful, because the compliance of the left heart chambers is restricted, we concluded that in a patient with preoperative pulmonary venous obstruction, the vertical vein and/or atrial septal defect should be left open.
Hastalar, pulmoner venöz dönüşün olduğu yere göre sınıflandırıldığında; 23 hasta (%57.5) suprakardiyak, 11 hasta (%27.5) kardiyak, beş hasta (%12.5) mikst tip (suprakardiyak ve kardiyak) ve bir hasta (%2.5) infrakardiyak tipteydi. On bir hastada (%27.5) pulmoner venöz obstrüksiyon vardı. Hastaların median yaş ortalaması grup 1de 4 ay, grup 2de 8.7 ay olup, ortalama ağırlıklar grup 1de 3.9 kg, grup 2de 5.6 kg idi (Tablo 1).
Tablo 1: Total anormal pulmoner venöz dönüş anomalisi tipinin gruplara göre dağılımı
Cerrahi teknik. Kardiyopulmoner bypass ve tek doz soğuk kristalloid kardiyoplejisi kullanıldı. İşlemler aynı cerrahi ekip tarafından yapıldı. Yirmi dört hastada derin hipotermik sirkülatuvar arrest gerekti. Suprakardiyak ve infrakardiyak tip TAPVDde kalbin apeksi sağ tarafa doğru yatırılarak pulmoner venöz kese ile sol atriyum arasında anastomoz yapıldı. Vertikal ven, hastanın sol atriyal basıncı, ortalama pulmoner arter basıncı ve sistemik kan basıncı gibi hemodinamik bulgularına göre bağlandı veya açık bırakıldı. Koroner sinüse açılan dokuz hastada koroner sinüs unroofed hale getirilerek atriyal septal defekt kapatıldı. Sağ atriyuma açılan iki hastada pulmoner venöz kan perikardiyal yama yardımı ile sol atriyuma ağızlaştırıldı. Mikst tipte ise anatomik varyasyona göre uygun ameliyat yapıldı. İnteratriyal ilişkinin kapatıldığı tüm hastalarda sol atriyum boyutlarını artıracağı düşüncesiyle atriyal septal defekt yama ile kapatıldı. İki hastada, sol ventrikülün nispeten küçük olması nedeniyle ameliyat öncesi dönemde hem atriyal septal defekt hem de vertikal venin açıklığına karar verilirken, diğer hastalarda hemodinamik bulgulara göre vertikal ven ve/veya atriyal septal defekt açıklığına karar verildi. Bununla birlikte hem vertikal venin hem de atriyal septal defektin kapatıldığı üç hastada sternum kapatıldıktan sonra hemodinaminin bozulması nedeniyle atriyal septuma fenestrasyon yapıldı. Ayrıca iki hastada önce vertikal ven bağlanıp atriyal septal defekt açık bırakılırken, pompa sonrası yeterli hemodinami sağlanamayınca vertikal ven de açıldı. Bu hastalarda aort klempinin kaldırılmasını takiben yeterli hemodinami sağlandıktan sonra geçici bir süre pompadan çıkıldı. Vertikal ven klemplendi. Bu süre zarfında sistemik basınç, sol atriyal basınç ve pulmoner arter basıncı izlendi. Sol atriyal ve pulmoner arter basıncında yükselme ve sistemik basınçta düşme olan hastalarda vertikal ven bağlanmadı.
İstatistik. Çalışmada değişkenlerin dağılımı bilgisayar ortamında sınıflandırıldı ve SPSS versiyon 11.0 (Statistical Package for the Social Sciences for Windows), programı kullanılarak istatistiksel sonuçlar elde edildi. Gruplar arasında ortalamaların karşılaştırılması için t-testi ve oranların karşılaştırılması için Ki-kare ve Fishers exact testleri kullanıldı. P<0.05 değerleri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Tablo 2: Ölen hastaların klinik özellikleri
Ameliyat öncesi dönemde pulmoner venöz obstrüksiyonu olan 11 hastadan dokuzunda vertikal ven ve/veya atriyal septal defekt açık bırakılırken obstrüksiyon olmayan 29 hastadan sadece yedisinde açık bırakıldı (p=0.025). Pulmoner venöz kese basıncı grup 1de 16±10.5 mmHg, grup 2de ise 10±3 mmHg olarak hesaplandı (p=0.02). Toplam kardiyopulmoner bypass süreleri grup 1de anlamlı bir şekilde yüksek bulunurken (sırasıyla 101.5±29.8 ve 76.5±27.3 dak.) aort klemp ve total sirkülatuvar arrest süreleri arasında belirgin bir fark yoktu (sırasıyla 48.5±12.8 ve 44.0±17.1 dak.). Ameliyat öncesi dönemde asidozu olup entübasyon ve pozitif inotropi gereksinimi olan hasta sayısı grup 1de beş (%12.5), grup 2de bir (%2.5) olarak saptandı (p=0.024) (Tablo 3). Entübasyon kriterleri olarak; takipne, kan gazlarında parsiyel oksijen basıncının ve oksijen saturasyonlarının düşük olması ve asidoz varlığı temel alındı.
Tablo 3: Vertikal ven ve/veya atriyal septal defekt açıklığı olan hastaların hemodinamik özellikleri
Yayınlarda mortalitenin, ameliyat öncesi dönemde entübasyon ihtiyacı, hastanın ameliyat sırasındaki yaşı, TAPVDnin anatomik tipi, interatriyal ilişkinin büyüklüğü, arteriyel oksijen saturasyonu, sol kalp boyutları, pulmoner venöz obstrüksiyon, artmış pulmoner vasküler direnç ve pulmoner hipertansiyon gibi klinik ve hemodinamik parametreler ile yakından ilişkili olduğu bildirilmiştir.[6,7] Teorik olarak ventrikülotomi yapılmayan hastalarda erken hastane mortalitesi sıfıra yaklaşabilir ancak hastaların tedavi için hastaneye başvurduklarında genel durumlarının kötü olması ve ameliyat öncesi genel durumu düzeltmedeki başarısızlık ve düşük vücut ağırlığına sahip olmaları bu durumu engellemektedir. Bove ve ark.[8] hastaneye geldiklerinde şiddetli asidozu bulunan infrakardiyak tip TAPVDli hastalarda, asidozun erken hastane mortalitesi için en önemli risk faktörü olduğunu bildirmişlerdir. Bizim hasta grubumuzda sadece bir hasta infrakardiyak tipte TAPVD vardı. Bove ve ark.nın bulgularına benzer olarak; ameliyat öncesi genel durumu iyi olmayan, pozitif inotropi ve mekanik ventilatör desteğine ihtiyacı olan hastalar grup 1de daha fazlaydı (p=0.024). Bu durum venöz obstrüksiyonu olan hastaların büyük çoğunluğunun grup 1de olması ile açıklanabilir. Nitekim Kirklin ve ark.nın[9] yapmış oldukları çalışmada pulmoner venöz obstrüksiyon ve klinik durumun kötü olması en önemli risk faktörleri olarak saptanmıştır.
Ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası erken dönemde TAPVDli hastalarda sol atriyum ve sol ventrikül kompliyanslarının beklenenden az, rezervuar olarak da yetersiz olduğu, üstelik sol ventrikül boyut ve fonksiyonlarının belirgin derecede az olduğu bilinmektedir. Bunun özellikle ameliyat öncesi dönemde pulmoner venöz obstrüksiyon varlığında daha da belirgin olduğu bildirilmekte ve bu durumun ameliyat sonrası dönemde görülen düşük debinin altında yatan mekanizma olduğu ileri sürülmektedir.[10,11] Bizim sonuçlarımızda her ne kadar iki grup arasında sol ventrikül end sistolik ve end diastolik çapları arasında belirgin fark saptanmamış olsa da, grup 1de sol ventrikül kütlesi istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde küçük bulunmuştur. Ayrıca grup 1de ortalama sol atriyal basıncın daha düşük olması, ortalama pulmoner arter basıncının ve pulmoner venöz kese basıncının daha yüksek olması istatistiksel olarak önem arz etmektedir. Bu bulgular belki de hastalardaki bir obstrüksiyonun doğurmuş olduğu sonuçlardır. Bu hasta grubunda sol kalp boşluklarının kompliyansları, pulmoner venöz obstrüksiyonun neden olduğu retrograd pulmoner hipertansiyonun sağ ventrikül basıncını yükseltmesi ve bu durumunda septumu sol ventriküle doğru itmesi nedeniyle daha fazla azalmıştır. Bu durum mortalite ve morbiditenin en önemli nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Parr ve ark.nın[12] çalışmasında, özellikle pulmoner venöz kese obstrüksiyonu olan TAPVDli hastalarda sol atriyum kompliyanslarının azalmış olduğu saptanmış, aynı çalışmada bizim sonuçlarımızla zıt olarak sol ventrikül boyutlarının da küçük olduğu görülmüştür.
Ameliyat sonrası hastanede meydana gelen ölümlerin en önemli nedenleri akut ve subakut kalp yetmezliği ve daha az sıklıkla da pulmoner hipertansif krizdir. Çalışmamızda toplam sekiz hasta (%20) kaybedildi, ölüm nedeni dört hastada pulmoner hipertansif kriz, iki hastada aritmi ve düşük kardiyak debi ve iki hastada mediastinit idi. Kaybedilen hastaların dördü grup 1de, geri kalan dördü ise grup 2deydi. Cope ve ark.nın[2] çalışmalarında toplam beş hasta kaybedilmiş, tümü vertikal veni bağlanan hastalar olması nedeniyle, vertikal ven bağlanmaksızın yapılan ameliyatlarda erken mortalitenin oldukça azalabileceği öne sürülmüştür. Bizim çalışmamızda ölen hastaların dördünde vertikal ven ve/veya atriyal septal defekt açık bırakılmış, dördünde kapatılmıştır. Her ne kadar hasta grubumuzda vertikal ven ve/veya atriyal septal defekt açıklığı mortaliteyi etkilemiyor gibi görünse de, Kirklin ve Barratt-Boyesin[13] çalışmalarına benzer olarak, kaybedilen sekiz hastanın beşinde ameliyat öncesi dönemde pulmoner venöz kese obstrüksiyonu bulunması, bu patolojinin mortaliteyi etkileyen en önemli faktör olduğunu ortaya koymaktadır. Bizim bulgularımızda da benzer bir sonuç çıkmış olup, kaybedilen sekiz hastanın altısında ameliyat öncesi dönemde pulmoner venöz obstrüksiyon vardı. Hasta grubumuzda ameliyat sonrası pulmoner hipertansif kriz sayısının grup 1de daha yüksek olması, bu gruptaki obstrüktif tip TAPVDli hasta sayısının daha fazla olması ile açıklanabilir. Ancak ilginç olarak, grup 1de kaybedilen hastaların sadece birinin, grup 2de kaybedilen dört hastanın ise üçünün pulmoner hipertansif kriz nedeniyle kaybedilmiş olması, açık bırakılan vertikal ven ve/veya atriyal septal defektin, pulmoner hipertansif kriz durumunda bir emniyet olarak görev yaptığını düşündürmektedir.
Mazzucco ve ark.nın[14] çalışmasıyla uyumlu olarak, ameliyat öncesi dönemde pulmoner venöz obstrüksiyonu olan hastalarda, entübasyon ihtiyacı, ameliyat sonrası pulmoner hipertansif kriz ve pulmoner hipertansif atak sıklığı, yoğun bakım izleminde pozitif inotrop ihtiyacı daha yüksek oranlardadır. Cope ve ark.[2] vertikal venin disseksiyonunun fazla zaman alarak kardiyopulmoner bypass süresini uzattığını bildirmişlerdir. Hiçbir hasta grubu arasında aort klemp süreleri ve total sirkülatuvar arrest süreleri açısından istatistiksel olarak bir fark saptanmazken, grup 1 ve grup 2deki hastalar arasında, Cope ve ark.nın[2] belirttiklerinin aksine, vertikal ven ve/veya atriyal septal defekt açıklığı olan hastalarda total kardiyopulmoner bypass süresi anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur (p<0.05). Bu durum belki de, vertikal ven ve/veya atriyal septal defekt açıklığı gerekli olan hastaların pompa sonrası yeterli hemodinamiyi daha uzun sürede sağlayabilen TAPVD olmaları ile açıklanabilir. Ayrıca tüm açık kalp ameliyatlarında miyokardı koruma yöntemi cerrahların sonuçlarını belirleyen en önemli unsurdur. Bizim hasta grubumuzda aort klemp süresi yaklaşık 44-48 dakika olup tüm hastalarda tek doz kristalloid kardiyopleji kullanılmıştır.
Sonuç olarak, pulmoner venöz obstrüksiyonu olan hastalarda gerek sol kalp kompliyanslarının yetersiz olması gerekse daha fazla pulmoner hipertansif kriz geçirmelerinden dolayı, vertikal ven ve/veya atriyal septal defekt açıklığı sol kalp boşluklarının yeni fizyolojiye adaptasyonu için zaman kazandıracaktır. Bu nedenle ameliyat öncesi obstrüksiyon olduğunu düşündüren bulgulara sahip hastalarda vertikal ven ve/veya atriyal septal defekt açık bırakılması gerektiğini düşünmekteyiz.
1) Muller WH Jr. The surgical treatment of transposition of the
pulmonary veins. Ann Surg 1951;134:683-93.
2) Cope JT, Banks D, McDaniel NL, Shockey KS, Nolan SP,
Kron IL. Is vertical vein ligation necessary in repair of total
anomalous pulmonary venous connection? Ann Thorac Surg
1997;64:23-8.
3) Caspi J, Pettitt TW, Fontenot EE, Stopa AR, Heck HA,
Munfakh NA, et al. The beneficial hemodynamic effects of
selective patent vertical vein following repair of obstructed
total anomalous pulmonary venous drainage in infants. Eur J
Cardiothorac Surg 2001;20:830-4.
4) Shah MJ, Shah S, Shankargowda S, Krishnan U, Cherian KM.
L¡úR shunt: a serious consequence of TAPVC repair without
ligation of vertical vein. Ann Thorac Surg 2000;70:971-3.
5) Jegier W, Charrette E, Dobell ARC. Infradiaphragmatic
anomalous pulmonary venous drainage. Normal hemodynamics
following operation in infancy. Circulation 1967;35:396-400
6) Behrendt DM, Aberdeen E, Waterson DJ, Bonham-Carter
RE. Total anomalous pulmonary venous drainage in infants.
I. Clinical and hemodynamic findings, methods, and results
of operation in 37 cases. Circulation 1972;46:347-56.
7) Ward KE, Mullins CE, Huhta JC, Nihill MR, McNamara
DG, Cooley DA. Restrictive interatrial communication in
total anomalous pulmonary venous connection. Am J Cardiol
1986;57:1131-6.
8) Bove EL, de Leval MR, Taylor JF, Macartney FJ, Szarnicki
RJ, Stark J. Infradiaphragmatic total anomalous pulmonary
venous drainage: surgical treatment and long-term results.
Ann Thorac Surg 1981;31:544-50.
9) Kirklin JK, Blackstone EH, Kirklin JW, McKay R, Pacifico
AD, Bargeron LM Jr. Intracardiac surgery in infants under
age 3 months: incremental risk factors for hospital mortality.
Am J Cardiol 1981;48:500-6.
10) Hammon JW Jr, Bender HW Jr, Graham TP Jr, Boucek RJ
Jr, Smith CW, Erath HG Jr. Total anomalous pulmonary
venous connection in infancy. Ten years¡¯ experience including
studies of postoperative ventricular function. J Thorac
Cardiovasc Surg 1980;80:544-51.
11) Mathew R, Thilenius OG, Replogle RL, Arcilla RA. Cardiac
function in total anomalous pulmonary venous return before
and after surgery. Circulation 1977;55:361-70.
12) Parr GV, Kirklin JW, Pacifico AD, Blackstone EH, Lauridsen
P. Cardiac performance in infants after repair of total anomalous
pulmonary venous connection. Ann Thorac Surg 1974;
17:561-73.