Göğüs cerrahlarının 60'lı yılların başlarında başarı ile
uygulamaya başladıkları trakea ameliyatları, o güne kadar korku ile yaklaşılan ve gerçekleştirilmesi pek mümkün görülmeyen olgulardı. Bu konunun popülarite kazanmasında en büyük pay sahiplerinden birisi olan Hermes Con Grillo ilk kez bir
hastasını, karina bölgesine yerleşmiş bir adenoid kistik
karsinoma (cylindroma) bağlı olarak gelişen akut solunum sıkıntısı nedeniyle acil olarak opere etmek zorunda kaldığında tarih 26 Kasım 1962 idi.
Daha sonraları Dr.Grillo'yu, bu alandaki çalışmaları ile Dr. Joel, D. Cooper (St.Louis), Dr.F. Griffith Pearson (Toronto), Mikhail I. Perelman (Moskova) ve Henri Eschapasse (Toulouse, Fransa) gibi daha sonraları yayınladıkları seriler ve geliştirdikleri cerrahi yöntemlerle isimlerinden sıkça söz ettirecek olan cerrahlar takip ettiler.
TRAKEANIN CERRAHİ GEREKTİREN PATOLOJİLERİ
Özellikle 70'li yılların başlarında resusitasyon ve yoğun bakım hizmetlerinin yaygınlaşması ile doğru orantılı olarak
entübasyon, trakeostomi ve daha sonraları da mekanik
ventilasyon, solunum sisteminin sık kullanılan invazif girişimleri haline gelmiştir. Bu ileri yaşam destek teknikleri o güne kadar bir şey yapılamayan birçok hastanın hayatını
kurtarmakla birlikte bazı yeni problemleri de beraberlerinde getirmişlerdir. Bunların başında trakeostomi kanüllerinin ve yüksek cuff-basınçlı entübasyon tüplerinin yol açtığı trakea darlıkları gelmektedir. Grillo ve arkadaşları 503 olguluk
serilerinde cerrahi tedavi sonrası %87.5 iyi, %6.2 tatminkar sonuç bildirmişlerdir[
1]. Couraud ve arkadaşları da 217 olguluk tümöral olmayan trakea darlığı serilerinde 208 (%96) başarılı müdahale, 7 exitus ve 2 başarısızlık bildirmişlerdir[
2].
Postintübasyon striktürleri kadar sık karşılaşılmamakla birlikte trakeanın tümöral oluşumları da cerrahi endikasyonları arasında önemli yer tutmaktadır. Yine Grillo ve arkadaşları, 26 yıllık bir süre içinde değerlendirdikleri 198 tümör olgusundan 147'sini (%74) rezektabl bulup bunların 132'sinde (%66) uç uca
anastomoz yapabilmişler, diğerlerinde ise daha kapsamlı
cerrahiler uygulamak zorunda kalmışlardır[
3].
Diğer taraftan primer trakea tümörlerinin dağılımına baktığımızda, yine Grillo'nun serisinde adenoid kistik
karsinomlar %40 ile başta gelirken onları %36 ile skuamöz hücreli karsinomların takip ettiği görülmektedir[
3]. Trakeanın malign tümörleri arasında adenokarsinom, küçük hücreli
karsinom, melanom, kondrosarkom, v.b. tümörler de sayılabilir[
3]. Trakeaya direk invazyon gösteren iyi diferansiye tiroid karsinomları da yine cerrahi endikasyonlar arasındadır[
4].
Adenoid kistik karsinomlar uzun bölünme zamanları ve tam rezeksiyon sonrası düşük nüks oranları ile orta maligniteli tümörler olarak sınıflandırılmaktadır[
5]. Homojen bir yaş dağılımı gösteren bu tümörlerin, komşuluklarındaki lenf
bezleri, özofagus ve tiroid bezini infiltre edebilmekle birlikte genellikle etraf dokuları iten fakat yayılım göstermeyen bir seyirleri vardır[
5]. Diğer taraftan sınırlarının belirsizliği submukozal ve perinöral yayılımları dikkat çeken
özelliklerindendir. Bu tümörlerin diğer bir önemli özelliğide yetersiz rezeksiyona bağlı yıllar sonra bile gözlenebilen lokal nükslerdir. Bu nedenle tüm vakalarda 45-65 Gy'lik bir
postoperatif radyoterapi önerilmektedir[
5].
Bugünün teknik bilgi ve imkanlarıyla 6-7 cmye varan trakea segmentleri başarıyla rezeke edilip primer onarım yapılabilmektedir. Bu da yetişkin trakeasının %50sini
oluşturmaktadır. Daha uzun rezeksiyon gerektiren durumlarda ise trakeanın replasmanına yönelik çok sayıda çalışma ve bir iki vakalık denemeler mevcuttur. Kullanılan organlar arasında kıkırdak, vaskülarize fasya, özofagus, vasküler pediküllü jejunum ve liyofilize pulmoner arter homogrefti sayılabilir[
6]. Ayrıca trakeanın yapay kompozit greft materyalleri ile
replasmanına yönelik de bir çok çalışma mevcuttur[
7].