1) Kapak rekonstrüksiyonu,
2) Kapak replasmanıdır
Rekonstrüksiyon özellikle aort vakalarında ve ilerlemiş kalsifik kapak hastalıklarında başarılı olamamaktadır. Bu amaçla, bozuk kapağın değiştirilmesi fikri doğmuştur. Yapılan çalışmalar sonucunda; ilk protez kapak 21 Eylül 1960 tarihinde mitral pozisyonda Albert STARR tarafından takılmıştır. Bu operasyon kapak cerrahisinde yeni bir dönem açmış, ancak protez kapaklarla ilgili tromboembolizm, hemoliz ve enfeksiyon gibi bazı komplikasyonlar tam olarak çözümlenememiştir[2,3,4].Öte yandan 1948 yılında insan kadavra dokusunu damar hastalıklarında kullanma fikri Gross tarafından ortaya atılmış, bunu takiben 1951 yılında DuBost ilk aortik homogrefti abdominal aort anevrizmasında kullanmıştır[4]. İlk girişimlerin ümit kırıcı olmasına karşın, bu konudaki atılımlar durmamış ve 1956 yılında aort yetmezliği olan bir hastanın, inen aortasına ilk aortik homogreft kapak Gordon Murray tarafından implante edilmiştir[5]. Klinik olarak başarıyla uygulanan ve aortik homogreft kapak sürecinin kesintisiz olarak başlamasını sağlayan; İngiltere'den Donald Ross ve Yeni Zelanda'dan Sir Brian Barrat-Boyes'un 1962 yılındaki bildirileri olmuştur[6,7].
Cerrahi teknik dışında, homogreft kapakların başarısını engelleyen ve kullanımı açıdan tek dezavantaj kabul edilen faktör kapağın dayanıklılığıdır[2,3,4]. Kapağın dayanıklılığını etkiyelen en önemli faktörler ise donör ve donörden alınıp takılmasına kadar geçen süredir. U nedenle donöre ait faktörlerle, alınıp-takılma aşamasına kadar izlenen protokoller üzerine birçok araştırma gerçekletirilmiştir ve çeşitli yöntemlerle korunan kapakların uzun dönem performansları incelenmiştir [8,9,10,11,12,13].
1960-1970 dönemini kapsayan agresif sterilizasyon teknikleri (irradyasyon ve gluteraldehid) dayanıklılığı azalttığı için terk edilmiştir.
1970 yılından sonra Fresh Wet-Stored Homogreft kavramı geliştirilmiştir ki, halen bu yöntem geçerliliğini korumaktadır. Bu yöntemde kapaklar antibiyotikli, besleyici ortam içerisinde +4ºC'de korunmaktadırlar. Bu tür kapakların uzun dönem performansları daha iyidir, ancak canlı olmadıkları kabul edilmektedir[13,14,15].
1975 yılında O'Brien homgreftleri derin dondurma (Cryopreservation) ile saklama yöntemini gerçekleştirmiştir ki, bu kapakların canlılıkları yüksek olup, uzun dönem dayanıklılığının daha iyi olduğuna dair yazılar mevcuttur [16,17,18]. Doku canlılığı, dayanıklılığı etkileyen, önemli faktördür. Doku canlılığının kesin kriteri doku kültürü yapılmasıdır[16,18,19]. Ancak homogreft olarak alınan dokunun, saklanması amacıyla konduğu solüsyonda açığa çıkan metabolitler de dokunun canlılığı hakkında bilgi vermektedir [16,21]. Glikoz kullanımı, canlılık göstergesi olarak kabul edilen bir kriterdir [16,20]. Biz bu çalışmada glikozun Embden-Meyerhof yolu ile anaerobik parçalanmaya gittiği durumda, laktik asid oluşacağı, bunun da ortam pH'ını düşüreceğini düşürerek, homogreftin içinde bulunduğu solüsyonun laktat ve pH değişmelerinin de, canlılık göstergesi olarak değerini araştırmayı amaçladık[20]. Ayrıca dokunun canlılığını sürdürebilmek amacıyla kendi enerji kaynağı olan glikojeni kullanıp kullanmadığını da araştırmamızda inceledik.
Yedi'şerlik 3 grup halindeki 21 tavşanda, karotis arterden kanatılarak hipovolemik kardiak arrest sağlanmış, ilk 7'sinde öldükten hemen sonra, 2. grupta 12 saat sonra, 3. grupta 24 saat sonra, toraks ve karın açılarak steril şartlarda kalpten iliak bifürkasyona kadar aorta disseke edilip çıkartılmıştır. 2 ve 3. gruptaki tavşanlar disseksiyon yapılana kadar geçen sürede morg şartlarına uygun +4ºC'lik bir ortamda bekletilmişlerdir.
Cerrahi yöntemle alınan materyalin bir kısmında direkt olarak doku glikojenine bakılmış, kalan doku 2 parçaya ayrılarak değişik kombinasyonlardan oluşan 2 farklı grup antibiyotik solüsyonu içerisine konup takibe alınmıştır (Tablo 1). Antibiyotik solüsyonlarına konan materyaller 24 saat ışıksız ve +22ºC'lik oda sıcaklığı ortamında, sonraki 6 gün yine ışıksız +4ºC'lik ortamda bekletilmişlerdir. Kullanılan solüsyonlar; mikroorganizmaların üremesi halinde yapılacak biyokimyasal incelemeleri saptıracağından ve ayrıca antibiyotikli solüsyonların yeterli sterilizasyon sağlayıp sağlayamayacağını tesbit etmek amacıyla mikrobiyolojik takibe alınmışlardır.Yukarıda sözü edilen şekilde hazırlanan ve bekletilen materyallerde, doku canlılığını incelemek için aşağıdaki kimyasal araştırmaları gerçekleştirdik. Ayrıca gerek biyokimyasal, gerekse mikrobiyolojik incelemeler, içerisinde doku bulunmayan kontrol solüsyonlarında da yapılmıştır.
Materyallerin bulunduğu solüsyonların 0, 8, 48 ve 168. saatlerde glikoz için alınan sıvılardan, Boehringer Mannheim enzimatik U-metot kiti ile LKB ultraspec II spektrofotometrede Xmg -cinsinden laktat ölçümü yapılmıştır.
Aorta çıkartıldıktan hemen sonra, dokuda glikojen düzeyi saptanmış, 168. satte tüm işlemler bittikten sonra solüsyondaki aort dokusu çıkartılarak yeniden doku glikojeni ölçülmüştür.
Doku glikojen tayini için GOOD yöntemi kullanılmıştır. U yöntemle glikojen miktarının ölçülmesi glikojeni etil alkol ile çöktürüp 6 N HCI ile hidroliz ettikten sonra, glikoz oksidaz ile glikoz tayini esasına dayanmaktadır[19,20]. Doku materyallerinin bulunduğu iki farklı antibiyotik solüsyonunun içerikleri Tablo 1'de gösterilmiştir. Birinci grup solüsyondaki antibiyotikler halen kliniğimiz homogreft sterilizasyon protokolüne uygundur. İkinci grup solüsyon için ise; kapak, aort dokusu ve miyokardda en yüksek konsantrasyona ulaşan antibiyotikler seçilmiştir.
Doku materyallerinin bulunduğu solüsyonlardan ve kontrol gruplarından, 24. saatte steril şartlarda 0.5 cc'lik örnek alınıp 2 cc. hacmindeki beyin - kalp infüzyon sıvı besiyerine konmuştur. 24 saatlik enkübasyondan sonra bakteriyolojik inceleme için kanlı agara ve mikolojik inceleme için Saburoud dekstroz agara (SDA) ekim yapılmıştır. SDA'da 26ºC - 37ºC'de 4 gece, kanlı agar 37ºC'de 24-48 saat enkübe edilmiştir. Yapılan kültürler incelenmiştir.
Elde edilen tüm veriler Ege Üniversitesi Bilgisayar Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde, Genstat 5 istatistik programında variance analiz kullanılarak değerlendirilmiştir. Çıkan sonuçların korelasyonları t testi kullanılarak yapılmış, anlamlılık değeri bulunmuştur.