From 1994 to 1999, type A dissection developed in 12 patients with a history of previous cardiac surgery. The dissection was acute in 4 patients and chronic in 8. Previous operations were coronary artery bypass grafting (n=7), aortic valve replacement (n=2), aortic valve replacement + coronary artery bypass grafting (n=1), ascending aortic replacement (n=1), ascending aortic replacement + mitral valve repair (n=1).
Dissection was treated by replacement of ascending aorta in 6 patients, replacement of ascending aorta + aortic valve resuspension in 4, composite graft replacement in 2. In patients with previous coronary artery bypass grafting, reimplantation of proximal anastomoses with a button of native aorta was performed in 7 patients, and new saphenous vein graft in 1. Two hospital deaths occured (%16.6).
As a conclusion the patients who have had previous cardiac surgery have distinctly different presentation and management from those with primary dissection. They are usually in hemodynamically stable condition. Patients with previous coronary artery bypass grafting require coronary angiography and intraoperative management of coronary artery disease.
Asendan aortanın primer diseksiyonunun semptomları, tedavisi ve sonuçları günümüze kadar oldukça iyi bir şekilde irdelenmiştir [5-8]. Mortalitesi çok yüksek olan primer Tip A diseksiyonun tedavisindeki ana noktalar erken tanı konulması ve hızlı olarak cerrahi tedavinin uygulanmasıdır. Kardiyak cerrahi sonrasında meydana gelen Tip A diseksiyonlar ise primer Tip A diseksiyondan tanı ve tedavi açısından önemli farklılıklar göstermektedir. Bu çalışma daha önce kardiyak cerrahi geçirmiş ve geç dönemde ortaya çıkan Tip A diseksiyonu nedeniyle cerrahi tedavi uygulanmış olgularda meydana gelen semptomların, kullanılan tanı ve tedavi yöntemlerinin irdelenmesi amacıyla yapılmıştır.
Yaş ortalaması 59.5 ± 14.1 24-78) olan hastaların 1i kadındı. Hastaların klinik özellikleri ile geçirmiş oldukları operasyonlar Tablo 1de gösterilmiştir.
Hastaların ilk ameliyatlarından, diseksiyon nedeniyle hastaneye başvurularına kadar geçen süre ortalama 45.8 ± 41.7 (6-156) ay olarak saptanmıştır. Hastaneye başvuru semptomları göz önüne alındığında primer akut diseksiyonlu hastalara göre hastaların hemodinamik olarak daha stabil oldukları dikkati çekmektedir. Akut diseksiyonlu hastaların 1i malperfüzyon ve göğüs ağrısı, 2si ani başlayan göğüs ağrısı ve/veya nefes darlığı, 1i vena kava superior sendromu nedeniyle hastaneye başvurmuştur. Kronik diseksiyonlu hastaların 2si asemptomatik iken, 6 hasta nefes darlığı ve/veya göğüs ağrısı nedeniyle başvurmuştur.
Bilgisayarlı tomografi (BT) böbrek yetmezliği olan 1 hasta hariç tüm hastalarda yapılmıştır. Bu hastada tanı transözofagiyal ekokardiyografi (TEE) ile konmuştur. BT yapılan 11 hastanın 10unda intimal fleb izlenirken (Resim 1), 1 hastada aort kökünde yarım ay şeklinde hematom izlenmiştir.
Ekokardiyografik inceleme 12 hastanın 10unda yapılmıştır. Bir hastada TEE yapılırken, diğerlerinde transtorasik ekokardiyografi (TTE) yapılmıştır. Yapılan ekokardiyografik incelemelerde 6 hastada intimal flep saptanabilmiştir.
Yedi hastada koroner anjiyografi yapılmıştır. Anjiyografi yapılan 7 hastadan 6sı daha önce koroner arter cerrahisi geçirmiştir. Koroner arter cerrahisi geçirmiş olgulardan ikisinde koroner anjiyografi yapılamamıştır. Bir yıl önce yapılan kontrol koroner anjiyografisi normal saptanan bir olgu üç organ malperfüzyonu nedeniyle acil operasyona alınmıştır. Aort kapak replasmanı ile koroner arter cerrahisi geçirmiş olan diğer olguda hemodinamisinin stabil olmaması nedeniyle anjiyografi çekilmeden acil operasyona alınmıştır. Akut Tip A diseksiyon olan hastaların hepsi ilk 24 saat içinde ameliyata alınmıştır.
Operasyon sırasında öncelikle femoral arter ve ven kanülasyonunu takiben sternotomiye başlanmıştır. Femoral venöz kanülasyona ek olarak retrograt serebral perfüzyonun yapılabilmesi ve iyi bir venöz drenaj sağlayarak çabuk soğumanın meydana gelmesi için superiyor vena kava da kanüle edilmiştir. Kalbin venti için sağ süperiyor pulmoner ven kanüle edilirken, kardiyopleji hem anterograd hem retrograd kan kardiyoplejisi şeklinde uygulanmıştır. RSP santral venöz basınç 25 mmHg, dakika akımı ise 500 ccyi geçmeyecek şekilde verilmiştir. Oniki hastadan sadece akut diseksiyon nedeni ile gelen 1 hastada mediyasten açıldığı zaman lokalize hemoperikard saptanmıştır.
Ameliyatların hepsi EEG kontrolünde derin hipotermik sirkulatuvar arrest altında uygulanmıştır. Rektal ısı ortalama 16.9ºCde iken sirkulatuvar arrest başlatılmıştır. İlk olarak hipotermik sirkulatuvar arrest sırasında distal aortik anastomoz yapılmış, daha sonra greft üzerine X-klemp konmak suretiyle tekrar kardiyopulmoner bypassa girilmiş ve hasta ısıtılmaya başlanmıştır. Bu sırada proksimal aort-greft anastomozu, eski safen ven greftlerinin anastomoze edildiği aort bölümünün buton şeklinde grefte anastomozu ve gerekiyor ise yeni safen greft ile koroner bypass yapılmıştır.
İntraoperatif olarak 1 hastada lokalize bir hemoperikard saptanırken, daha önce aort kapak replasmanı uygulanmış, kronik aort diseksiyonu gelişen ve kliniğe nefes darlığı, göğüs ağrısı nedeniyle başvuran hasada aorto-pulmoner arter fistülü saptanmış ve operasyon sırasında tamir edilmiştir.
Ortalama sirkulatuvar arrest süresi 30.8 ± 10.1 (19-49) dakika, ortalama kardiyak iskemi süresi 91.0 ± 39.9 (43-173) dakika, ortalama kardiyopulmoner bypass süresi ise 198.5 ± 58.5 (134-311) dakika olarak saptanmıştır (Tablo 2).
Bir hasta düşük kardiyak debi nedeniyle operasyon sırasında, bir hasta ise multiorgan yetmezliği nedeniyle postoperatif erken dönemde kaybedilmiştir. Hastane mortalitesi 2 olgu ile %16.6dır. erken postoperatif dönemde en sık olarak görülen komplikasyon olan solunum yetmezliğine bağlı uzamış ventilatör desteği 3 hastada gerekmiş ve hastalar ortalama olarak 16.4 gün respiratörde kalmışlardır. Bu hastalarda perkütan trakeostomi uygulanmıştır. Bir hastada akut böbrek yetmezliği, 1 hastda ventriküler fibrilasyon, 1 hastada mediastinit gelişmiştir.
Hastaların ortalama 26 aylık geç dönem takiplerinde gluteal apse ve yara yeri enfeksiyonu haricinde kardiyak veya non-kardiyak major bir komplikasyon gözlenmemiştir.
İntraoperatif veya postoperatif asendan aort diseksiyonunun görülme olasılığını düşürmenin yolu aort duvar hastalığına neden olabilecek unsurların önceden tanınması ve asendan aortaya dikkatli bir cerrahi manipulasyonun uygulanmasıdır. Klinik olarak aort duvar hastalığı olanlarda uygulanabilecek özel cerrahi yöntemler aortaya klemp uygulamasının meydana getirebileceği istenmeyen komplikasyonların en aza indirilmesini sağlar [1-4-9-10]. Ancak Murphy ve arkadaşlarının serisinde olduğu gibi intraoperatif diseksiyonların yarısı klinik olarak normal aortaya sahip olan hastalarda meydana gelebilmektedir [11].
Genel olarak intraoperatif diseksiyonlar kalp cerrahisinin 4 farklı safhasında meydana gelebilir. Bu safhalar sırasıyla aortik kanülasyon, aortik krosklempin kaldırılması, aortaya parsiyel oklüzyon yapan klempin konulması ve aortanın dekanülasyonu olmak üzere sıralanmaktadır [11]. Still ve arkadaşlarının yaptığı araştırmada aortik kanülasyon, krosklamp ve parsiyel oklüzyon yapan klempin kardiyopulmoner bypass altında kalp cerrahisi geçiren 14877 hastada saptanan 27 diseksiyonun 25 tanesinin nedeni olduğu saptanmıştır [12]. Erken farkedilen ve asendan aortada küçük bir alanı ilgilendiren diseksiyonlarda kapalı plikasyon tekniği ile mortalitenin kabul edilebilir sınırlara çekilmesi mümkün olmaktadır. Bizim olgularımızda olduğu gibi kalp cerrahisi geçiren hastalarda geç dönemde meydana gelen diseksiyonlarda uygulanacak cerrahi tedavi, primer olarak meydana gelen Tip A diseksiyonlarda uygulanan cerrahi tedaviden çok önemli farklılıklar göstermemektedir. Bu tür hastalarda asendan aortik kanülasyonun uygulanmaması ve distal anastomozun sirkulatuvar arrest altında açık teknikle yapılması daha uygundur. Gillinov ve arkadaşlarının kardiyak cerrahi sonrası diseksiyon meydana gelen 56 hastadan oluşan serisinde de lokal tamir sadece %2 hastada uygulanmıştır [13]. Bu hastalarda diseksiyon sonrası meydana gelen aort kapak yetmezliğini ortadan kaldıracak cerrahi yaklaşım hastalara göre farklılık gösterebilmektedir. Temel olarak Tip A aort diseksiyonlu hastalarda aort yetmezliği iki farklı şekilde olaya katılmaktadır. En sık görülen şekil proksimal asendan aortanın diseke olması ile aort kapağının destek mekanizmasının kaybolması ve aortik kapakçıklardan bir veya birden fazlasının sol ventriküle doğru prolabe olmasıdır. Aort diseksiyonlarına eşlik eden aort yetmezliğinin ikinci tipinde ise aort yetmezliği aort diseke olmadan önce de vardır. Bu grup hastalarda önceden var olan aort yetmezliği asendan aortun diseke olmasında predizpozan bir faktördür [14-15]. Genel eğilim bu tür hastalarda aortik resüspansiyon uygulanarak doğal aort kapağının korunması yönündedir [13-14-16]. Çalışmamızda aort yetmezliği bulunan 6 hastanın 4ünde aortik kapak resüspansiyonu uygulanmıştır. Diğer 2 hastada ise kompozit greft replasmanı uygulanmıştır. Daha önce aort kapak replasmanı olan hastalarda mekanik kapağın bulunduğu durumlarda, fonksiyon bozukluğu yok ise kapağın yerinde bırakılması tercih edilirken, dejenerasyon belirtilerinin bulunduğu biyoprotezlerde ve root replasmanı yapılması gereken olgularda kapağın değiştirilmesi gerekmektedir [13-16]. Serimizde mekanik aort protezi bulunan 3 hastada kapak fonksiyonlarında herhangi bir bozukluk olmadığı için, kapaklara yönelik herhangi ek girişim yapılmamıştır.
Yapılan çalışmalarda TEE, BT ve manyetik rezonans tekniklerinin hepsinin Tip A diseksiyonlarının tanısında yüksek bir sensitivite ve spesifiteye sahip olduğu gösterilmiştir [17-20]. Koroner anjiyografinin akut Tip A diseksiyonlardaki yeri ise hala tartışılan bir konudur. Bazı araştırmacılar koroner anjiyografiyi gereksiz ve cerrahi tedavide önemli gecikmelere neden olan bir yöntem olarak kabul etmektedir [7-22]. Creswell ve arkadaşları ise akut Tip A diseksiyonu olan seçilmiş hastalarda bu yöntemin güvenilir ve yararlı olduğunu iddia etmektedirler [21].
Koroner anjiyografi daha önce koroner arter cerrahisi geçirmiş hastalarda meydana gelen geç dönem Tip A diseksiyonlarda yapılacak ameliyatın planlanması ve sonuçları açısındn oldukça önemli bir yöntemdir. Gillinov ve arkadaşları Tip A diseksiyon ile başvuran ve daha önce koroner arter bypass cerrahisi geçirmiş 45 hastanın 44ünde koroner anjiyografi uygulamışlardır [13]. Bizim serimizde de daha önce koroner arter cerrahisi geçirmiş 8 hastanın 6sında (%75) koroner anjiyografi herhangi bir komplikasyona neden olmadan uygulanmıştır. İki hastaya hemodinamik bozukluk ve malperfüzyon nedeniyle anjiyografi çekilmemiştir. Bu hastalarda geçirilmiş eski operasyona bağlı oluşan yapışıklıklar rüptür gelişimini engellemekte ve koroner anjiyografiiçin gerekli olan zamanı hastaya ekstra bir risk getirmeden sağlamaktadır [13-21]. Koroner anjiyografi sırasında nativ koroner arterlerin ve bypass greftlerinin değerlendirilmesi operasyonun planlanması açısından en önemli noktalardan biridir [7-21-22]. Daha önce koroner arter cerrahisi geçirmiş olan hastalarda var olan koroner arter hastalığının nasıl tedavi edileceğini anjiyografi ile belirlenebilmektedir. Bu hastalarda en önemli noktalardan biri daha önceki ameliyata ait patent safen ven greftlerinin asendan aortik grefte reimplantasyonudur [13-21]. Bu greftlerin implantasyonu, safen venlerinin proksimal anastomozlarının bulunduğu nativ aortanın asendan aortik grefte buton şeklinde anastomozu şeklinde olabileceği gibi, safen greftlerin araya yeni safen ven interpozisyonları yapılmak suretiyle aortik grefte anastomoze edilmeleri tarzında da olabilir. Eğer safen greftinde ileri derecede hastalık var ise veya bypass yapılmış nativ koroner arterde anastomozun distalinde ateroskleroz gelişmiş ise bu hastalarda yeni bypass yapılması gerekmektedir. Bizim serimizde ise koroner arter cerrahisi geçirmiş 8 hastanın 7sinde eski safen ven bypassları ada tarzında grefte anastomoze edilirken, bir hastada safen veni ile yeni bypass yapılmış ve hiçbir hastada perioperatif miyokard infarktüsü görülmemiştir.
Akut veya kronik Tip A diseksiyonlarda operatif mortalite %10-15 arasında değişmektedir [5-6-13]. Operatif mortaliteye neden olan bir çok risk faktörü saptanmıştır. Bunlardan en önemlileri ileri yaş, malperfüzyon, kardiyak tamponad, arkus aorta rüptürü, tanıdaki gecikme e yandaş koroner arter hastalığının bulunmasıdır [6-8-20]. Serimizde operatif mortalite %16.6 olarak bulunmuştur. Kanımızca mortalitenin kabul edilebilir sınırlarda olmasını sağlayan en önemli etmenler bu hastalarda perioperatif hemodinamik instabilitenin oldukça seyrek görülmesi ve asendan aortik ve koroner arter patolojisinin uygun intraoperatif tedavisinin yapılmasıdır.
1) Litchford B, Okies JE, Sugimura S, Starr A. Acute aortic dissection from cross-clamp injury. J Thorac Cardiovasc Surg 1976; 72: 709-13.
2) McKay R, Yacoup M. Acute dissection and medical dejeneration in patients with floppy mitral vales. Thorax 1976; 31: 49-54.
3) Taylor PC, Grooves LK, Loop FD, Effler DB. Canulation of the ascending aorta for caridopulmonary bypass. J Thorac Cardiovasc Surg 1975; 71: 225-58.
4) Kimbris D, Dreifus LS, Adam A, Blanco G, Linhart JW. Dissection and rupture of the descending aorta. Chest 1975; 68: 313-6.
5) Crawford ES. The diagnosis and management of aortic dissections. JAMA 1990; 264: 2537-41.
6) Westaby S. Management of aortic dissection. Curr Opin Cardiol 1995; 10: 505-10.
7) Chirillo F, Marchiori C, Andrioli L, Razzolini R, Mazzucco A, Galluci V, et al. Outcome of 290 patients with aortic dissection: A 12 year multicentre experience. Eur Heart J 1990; 11: 311-9.
8) Fann JI, Smith JA, Miller DC, Mitchell RS, Moore KA, Grunkemeir G, et al. Surgical management of aortic dissection during a 30-year period. Circulation 1995; 92 (suppl): II 111-21.
9) Salerno TA. Single aortic cross-clamping for distal and roximal anastomoses in coronary surgery. An alternative to conventional techniques. Ann Thorac Surg 1982; 33: 51820.
10) Weinstein G, Killen DA. Innominate artery-coronary artey bypass graft in a patient with calcific aortitis. J Thorac Cardiovasc Surg 1980; 79: 312-2.
11) Murphy DA, Craer JM, Jones EL et al. Recognition and management of ascending aortic dissection complicating cardiac surgical operations. J Thorac Cardiovasc Surg 1983; 85: 247-56.
12) Still RJ, Hilgenberg AD, akin CW, Dagget MW, Bucley MJ. Intraoperativeaortic dissection. Ann Thorac Surg 1992; 53: 374-80.
13) Gillinov AM, Lytle BW, Kaplon RJ, Casselman FP, Blackstone EH, Cosgrove DM. Dissection of ascending aorta after previous cardiac surgery: Dissection of ascending aorta after previous cardiac surgery: Differences in presentation and management. J Thorac Cardiovasc Surg 1999; 117: 252-60.
14) Posacıoğlu H, Atay Y, Okur F, et al. Proksimal diseksiyonlarda aort kapağına yaklaşım. Türk Kardiyol Dern arş 1997; 25: 39-44.
15) Svensson LG, Crawford ES. Clinical observations, experimental investigations, and statistical analyses. Part II. Curr Probl Surg 1992; 29: 923-86.
16) Fann JI, Glower DD, Miller DC, Yun KL, Rankin JS, White WD, et al. Preservation of aortic valve in type A aortic dissection complicated aortic regurgitation. J Thorac Cardiovasc Surg 1991; 102: 62-75.
17) Svensson LG, Labib SB. Aortic dissection and aortic aneurysm surgery. Curr Opin Cardiol 1994; 9: 191-9.
18) Simon P, Owen AN, Havel M, Moidl R, Hiesmayr M, Wolner E, et al. Transesophageal echocardiography in the emergency surgical management of patients with aortic dissection. J Thorac Cardiovasc Surg 1992; 103: 1113-8.
19) Nienaber CA, von Kodolitch Y, Nicolas V, Siglow V, Piepho A, Brockhoff C, et al. The diagnosis of thoracic aortic dissection by noninvasive imaging procedures. N Engl J Med 1993; 328: 1-9.
20) Rizzo RJ, Aranki SF, Aklog L, Couper GS, Adams DH, C ollins JJ Jr, et al. Rapid noninvasive diagnosis and surgical repair of acute ascending aortic dissection. J Thorac Cardiovasc Surg 1994; 108: 567-75.