Discussion
Günümüzde ekstrakorporeal sirkülasyonun yaygın olarak kullanımı, artan tecrübeler ve modern tanı araçları sayesinde kesici delici alet yaralanması sonrası oluşan intrakardiyak yaralanmalar ve fistüller, bir çok klinikte erken dönemde tanı konulup başarı ile tedavi edilebilmektedir [
2,
3]. Burada önemli olan göğüs duvarı yaralanmalarında böyle bir intrakardiyak yaralanmanın oluşmuş olabileceğini akla getirmek ve buna yönelik araştırmalar yapmaktadır [
1,
2].
Penetran göğüs duvarı yaralanmaları sonrasında oluşan intrakardiyak lezyonlar içinde aorto-sağ ventriküler fistül oluşumu oldukça nadir rastlanılan komplikasyonlardan birisidir [
1,
3,
4]. Erken dönemde kanama ve endokardit, ya da sepsis nedeniyle kaybedilmeyen hastalarda orta ve uzun dönemde görülen en önemli komplikasyon konjestif kalp yetmezliği gelişimidir [
1,
5]. Samuels ve arkadaşları [
1] yayınladıkları bir derlemede 40 kişilik bir hasta grubunda aorto-sağ ventriküler fistüle bağlı konjestif kalp yetmezliği gelişim insidansının %72, endokardit gelişim insidansının ise %6 olduğunu belirtmektedirler.
Bu tür yaralanmalarda en basit tanı yöntemi oskültasyondur. Penetran bir göğüs travmasından sonra, oskültasyonda devamlı üfürüm duyulması veya perikordiyum üzerinde palpabl tril alınması şanta neden olan bir intrakardiyak yaralanma ihtimalini akla getirmelidir [
4]. Arteriyel ve Swan-Ganz kateterleri yardımı ile basınç ölçümü ve kan gazı
örneklerinin değerlendirilmesi, transtorasik ve transözefageal ekokardiyografik değerlendirmeler, kardiyak kateterizasyon, aortografi tanıya götürücü yöntemler olarak kullanılmaktadır [
1,
2].
Bu tür fistüllerde hesaplanan soldan sağa şant oranı ile gelişen semptomlar arasında orantı kurulamamakta, bu nedenle şant oranına dayanarak cerrahi müdahale yapılmasının hatalı olacağı belirtilmektedir [
1].
Tecrübeler göstermiştir ki, penetran yaralanma sonucu oluşan ventriküler septal defektler nadir de olsa kendi kendine kapanabilmektedir, ancak aorto-sağ ventriküler fistüller için bu söz konusu değildir. Bunun nedeninin ventriküler septal defektlerin büyük çoğunluğunun musküler septumda oluşması, aorto-sağ ventriküler fistüllerin ise perimembranöz septumda yer almasına bağlı olduğu ileri sürülmektedir [
6].
Aorto-sağ ventriküler fistüllerin genel olarak erken dönemde iyi tolere edilmesi ve cerrahi onarım için kardiyopulmoner bypass gerekmesi nedeni ile cerrahi müdahale hastanın kateterizasyon ve anjiyografi ile tam olarak değerlendirilmesinden sonraya ertelenebilir [
1,
2]. Bununla birlikte genel olarak aşağıda belirtilen nedenlerle erken dönemde cerrahi onarım yapılması tavsiye edilmektedir [
1]:
1. Hastada uzun dönemde oluşacak kardiyak
dekompansasyon ve yetmezliğin engellenmesi;
2. Endokardit riskini minimale indirmesi;
3. Geç dönemde yapışıklıklar yüzünden zorlaşacak bir
operasyonunun engellenmesi;
4. Uzun dönem açık kalmış fistülün onarılmasına göre,
erken dönemde daha kolay ve sağlıklı onarım
yapılabilmesi;
5. Hastanın uzun süre takip gereksinimini ortadan
kaldırması.
Cerrahi onarım sırasında basınç farkı sebebiyle özellikle aortik taraftaki fistül ağzının kapatılmamasının yüksek oranda rekürrense yol açma ihtimali vardır [
2]. Rekürrensin önlenmesi açısından fistülün her iki ağzının da dikkatli bir şekilde kapatılmasının iyi bir yaklaşım olduğunu düşünmekteyiz. Bu nedenlerle sunulan vakada fistül ağızlarının aort ve sağ ventrikülden ayrı olarak kapatılması uygun görülmüştür.
Sonuç olarak travmatik aorto-sağ ventriküler fistül günümüzdeki modern tanı yöntemleri ile rahatlıkla tanınabilir. Bu hastalarda erken tanı ve erken dönemde uygulanacak cerrahi onarım mortalite ve morbiditeyi azaltacaktır.