Methods: Thirty-six patients (23 males, 13 females; mean age 58.3 years; 43 to 77 years) who were treated in our cardiovascular outpatient clinic between January 2012 and September 2012 were retrospectively analyzed.
Results: Nineteen of the patients were diabetic (52.7%). Fistulas were located in the antecubital region in 21 patients (58.3%), while others were located in the distal forearm. We performed distal revascularization interval ligation in four patients (11.1%), banding in eight patients (22.2%), plication of anastomosis and dilated venous segment in four patients (11.1%), interposition of 6 mm PTFE graft in five patients (13.8%) and ligation of distal radial artery in eight patients (22.2%). Ligation of radial artery and lateral branches with banding was administered in four patients (11.1%). Three patients (8.3%) underwent revision surgery by using distal inflow. None of the patients had loss of thrill following the procedure. No catheter was required except for one patient. The mean follow-up was 10.9 months (range 1-28 months). The procedure failed in five patients (13.8%). The complaints were completely recovered in 31 patients.
Conclusion: We conclude that the continuity of dialysis can be highly sustained in patients with steal syndrome due to dialysis, maintaining the current arteriovenous fistulas through appropriate revision techniques.
Oluş mekanizması
Hemodiyaliz için AVF oluşturulurken hem diyaliz
için yeterli akımı (600 ml/dk) sağlaması hem de iskemi
ve kalp yetmezliği oluşturmaması beklenmektedir.[11]
Şant oluşturulduktan 4-8 hafta sonra çıkış (outflow)
veni olgunlaşır. Ancak fistülü besleyen arteriyel ağaçtaki
değişiklikler ve genişleme işlemden aylar hatta yıllar
sonra bile devam eder. Yüksek kan akımı endotelden
nitrik oksit salınımını stimüle eder. Metalloproteinazlar
yoluyla kronik kan akımı artışına yanıt olarak damar
duvarı yapılarında uyum gerçekleşir. Arteriyel sistemde
kan akımı perfüzyon basıncı ve periferik vasküler
dirençle düzenlenir. Arteriyovenöz fistül sonrası arteriyel
ağaçta vazodilatasyon ve düşük periferik vasküler
dirençle ilişkili olarak yüksek kan akımı sağlanır.
Damar yatağını etkileyerek endotel disfonksiyonuna yol
açan üremik kalsifik sendrom, diyabetik mikroanjiyopati
gibi hastalıklar sonucunda bu uyum mekanizmaları
bozularak distal hipoperfüzyona bağlı iskemik değişikliklere
yol açar. İskemik değişikliklerin ortaya çıkmasında
kollateral gelişimi, antegrad ve retrograd akım da
önemli rol oynar. Arteriyovenöz fistülden geçen akım
aynı zamanda giriş (inflow) arterinin ve anastomozun
çapıyla da ilişkilidir. Anastomoz çapı giriş arterinin 3/4’den küçükse akım fistül çapının dördüncü kuvvetiyle
düzenlenir. Çap giriş arteriyle aynı ya da daha büyükse
akım periferik damar yatağı, donör arter ve kollateral
dolaşımın dirençleriyle düzenlenir. Özet olarak, çalma
sendromu kompleks bir patoloji olup fistüldeki yüksek
debinin yanı sıra AVF gerçekleştirilen ekstremitede vasküler
yataktaki fizyolojik kompansatuvar mekanizmaların,
ateroskleroz, diyabetik mikroanjiyopati, üremik
kalsifik sendrom ya da stenotik segmentler gibi nedenlerden
dolayı çalışmamasına bağlıdır. Ön kol proksimalindeki
AVF’lerde brakiyal arterden gelen yüksek
antegrad akımın geniş sefalik veya bazilik vene yönelmesinin,
distal radial arterdeki AVF’lerde ise antegrad
akımın yanında çeşitli kollateraller ve özellikle palmar
ark yoluyla ulnar dolaşımdan fistüle yönelen retrograd
akımın anastomoz distalinde hipopefüzyona yol açtığı
düşünülmektedir.[1,2]
Çalma sendromunda, hastalar hekime genellikle ilgili ekstremitede soğukluk, uyuşma ve diyaliz sırasında tedaviye izin vermeyecek şiddette ağrı veya istirahat ağrısı yakınması ile başvururlar. Geç kalınmış olgularda ise ilgili ekstremitede nekroza varan doku değişiklikleri görülebilmektedir. Fizik muayenede çoğu zaman fistül üzerinde kuvvetli tril, distalde nabızlarda zayıflama veya nabız alınamama izlenir. Dikkatli muayene ile özellikle distal AVF’lerde anastomoz distalindeki radial ve ulnar arter üzerinde tril olduğu ve fistüle baskı uygulandığında trilin yerini nabza bıraktığı tespit edilebilir. Proksimal AVF’lerde ise anastomoz proksimalinde brakiyal arter üzerinde alınan trilin fistüle baskı uygulandığında yerini nabza bıraktığı izlenebilir. Gecikmiş hastalarda el kaslarında atrofi, güçsüzlük, tırnak değişiklikleri ve parmak uçlarında siyanoz ve gangrenöz alanlar tespit edilebilir (Şekil 1-3). Hastalar çoğu zaman yapılan işlemden birkaç yıl sonra başvurmakla beraber nadiren hemen ameliyat sonrası şiddetli ağrının eşlik ettiği akut iskemik değişikliklerle de başvurabilirler.
Tanı
Hastanın yakınma öyküsü ve fizik muayene çoğu
zaman tanı konulmasında yeterlidir. Ancak arteriyel
veya venöz sistemde olası stenotik segmentlerin
değerlendirilmesi, fistül akımının ölçülmesi gibi pek
değerli bilgilerin tespiti amaçlı ilk aşamada Doppler
ultrasonografi (USG) yapılması gereklidir. Brakiyal
arter dijital indeksin (DBI) 0.6 ve altında olması veya
dijital basıncın 50 mmHg ve altında olması çalma
sendromunu doğrular. Bazı hastalarda venografi ya da
fistülografi gibi konvansiyonel anjiyografik incelemeler
yanında bilgisayarlı tomografik (BT) anjiyografi çok
değerli bilgiler vermektedir. Nadiren böbrek yetmezliğine
bağlı periferik sinirlerde amiloid madde birikimi,
karpal tünel sendromu gibi nedenlerden ötürü nöroloji konsültasyonu ve EMG çalışılması ayırıcı tanılarda
yol gösterici olabilir. Doppler USG’de yüksek akım
hızının varlığı ve distal yatakta akım anormalliklerinin
tespiti tanıyı destekler. Ancak çalma sendromunun
sadece yüksek debiye bağlı olmadığı unutulmamalıdır.
Klinikte 800 ml/dk altında görece düşük akımlarda
çalma sendromu görebilmekteyiz. Bu hasta grubunda
distal arteriyel yataktaki kompansatuvar mekanizmalarda
bozukluğa yol açabilecek olası nedenler yönünden
anjiyografik incelemelerin çalışılması çok faydalıdır.
Fistülografi ve anjiyografilerde proksimal arter sistemi, anastomoz bölgesi, distal arter yatağı ve venöz çıkış rahatlıkla değerlendirilebilir. Arter sisteminde stenotik ve oklüziv segment olmamasına rağmen anastomoz sonrası distal kan akımındaki azalmanın izlenmesi de değerli bir bulgudur. Bilgisayarlı tomografik anjiyografi daha az kontrast madde kullanımıyla hem arteriyel ve venöz sistemi görüntüleyebilir hem de bu yapılara eksternal bası yapabilecek olası kitleleri tespit edebilir. Elektromiyelografide özellikle median sinirde motor iletide blok veya aksonal kayıp gösterilmesi, diyaliz erişim yoluna bağlı çalma sendromu tanısı için kıymetlidir. Ayrıca düz grafilerde periferik arterlerde yoğun kalsifikasyonun görülmesi üremik kalsifik arteriyopati tanısı açısından değerlidir.
Tedavi seçenekleri
Tedavi hastanın yakınmasına ve klinik durumuna
göre planlanmalıdır. Thermann ve ark.,[12] hastanın
yakınmasına göre sırasıyla konservatif tedavi, banding,
diğer cerrahi revizyonlar ve AVF kapatılmasını
önermişlerdir. Kliniğimizde girişim planlanırken
hastanın yaşı, eşlik eden sistemik hastalıkları,
AVF’nin yeri, mevcut şant kapatılırsa yeni AVF için
uygun yerin olup olmadığı, kalıcı kateter açısından
uygunluk da göz önüne alınmaktadır. Son dönemlerde
gelişen endovasküler işlemler de bu sendromun
tedavisinde kullanılmaktadır. Zangan ve Van
Ha[13] giriş veya çıkış tıkanıklıklarında perkütanöz
transluminal anjiyoplasti işlemlerini önermektedirler.
Kliniğimizde tedaviyi belirlerken izlediğimiz strateji
özetle şu şekildedir:
• Hastanın ekstremitesinde soğukluk, güçsüzlük varsa ve diyaliz seansının sonlarına doğru diyaliz tedavisine engel olmayan hafif ağrı gelişiyor ve bu hastanın hayatını olumsuz etkilemiyorsa konservatif tedavi uygulanmaktadır. Bu tedavi hipertansiyon kontrolü, ekstremitenin sıcak tutulması ve diyaliz makinesinin pompa hızının azaltılmasını içermektedir.
• Diyaliz tedavisine engel olabilecek şiddetteki ağrılarda, istirahat ağrılarında ve dokuda iskemik değişiklikler meydana gelmiş ise cerrahi revizyonlar uygulanmaktadır.
• Cerrahi revizyonlarda belirli bir sıra takip etmektense olayın oluş mekanizması ve hastanın klinik durumuna göre az invazivden daha invaziv yöntemlere karar verilmektedir.
Cerrahi tedavi seçenekleri
Arteriyovenöz fistül kapatılması: Yaşam beklentisi
kısa hastalarda, ciddi üremik kalsifik arteriyopatisi olan
hastalarda, AVF’nin kalp yetmezliğini artıracağı bilinen
düşük ejeksiyon fraksiyonuna sahip hastalarda, doku
kaybına varan ciddi sorunlar mevcutsa ya da önceki
revizyon işlemlerinde başarısız olunmuşsa özellikle de
diğer üst ekstremitede distal AVF seçeneği varsa ya da
kateter kullanımı için engel bir durum yoksa, şantın
kapatılması düşünülebilir. Çalışmaya alınmamakla birlikte
kliniğimizde üç kadın hastanın şantı kapatıldıktan
sonra yakınmaları tamamen geçti. Bu hastalarda parmaklarda
ciddi siyanoz ve şiddetli istirahat ağrısı vardı.
Düşük yaşam beklentisi olan bu hastalarda kalıcı diyaliz
kateteri tercih edildi.
Birden fazla şant varlığında şant sayısının azaltılması: Daha öncesinde yapılmış ancak yeterli görülmediği için bu şant kapatılmadan proksimalde yeni bir şant yapılmış hastalarda çalma sendromu gelişebilir. Distaldeki şantın kapatılması durumun düzelmesine yardımcı olabilir. Kliniğimizde diyaliz için kullanılan brakiyosefalik AVF distalinde radial arter üzerinde düşük debiyle çalışan ve kullanılmayan iki adet AVF’si kapatılarak tedavi edilmiş bir hasta vardı.
Fistül çıkış sayısının azaltılması: Özellikle antekübital bölgede bazilik ve sefalik vene drene olan medial antekübital vene yapılan AVF’lerde tercihen bazilik vene drenaj engellenirse çalma gelişimi riski düşürülebilir. Kliniğimizde bu bölgeden yaptığımız şantlarda akımı tek bir vene yönlendirmeyi tercih etmekteyiz. Böylece çalma gelişimi riskini azaltmakla birlikte venin erken olgunlaşmasına da katkı sağladığımıza inanıyoruz. Ancak sefalik ven kalitesi kötü, çalma riski düşük bir hasta grubunda ileride bazilik ven transpozisyonu planlanıyorsa her iki vene drenajı tercih edebiliyoruz. Yan yana (side to side) yapılmış brakiyobazilik fistüllerde çalma geliştiğinde şantın uç yan haline getirilmesi bazilik ven elevasyonuyla kombine edilebilmekte ve diyaliz sorunsuz devam ettirilebilmektedir.
Distal radial arter ligasyonu: Özellikle snuff box ve distal radiosefalik AVF’lerde anastomoz distalinden radial arterin ligasyonu (ulnar dolaşımın patent olması kaydıyla) palmar ark yoluyla ulnar arterden çalmayı engeller ve yakınmaları hızlı bir şekilde düzeltebilir. Ancak yüksek radiosefalik şantlarda üzerinde tril hissedilen birkaç gelişmiş kollateralin de ligate edilmesi gerekebilir. Güvenli bir yöntem olduğu birçok yayında bildirilmiştir.[1,3,7,12] Kliniğimizde bu yöntemi uyguladığımız olgularda iskemik veya başka herhangi bir komplikasyon izlemediğimizi belirtmek isteriz.
Banding: Özellikle yüksek debili şantlarda tek başına kolayca uygulanabilmesi ve diğer yöntemlerle kombine edilebilmesiyle yaygın ve başarıyla kullanılmaktadır (Şekil 4). Birçok cerrah bu işlemi revizyonlarda ilk basamak tedavi olarak tercih etmektedir. Bazı yazarlar akım ölçümüyle bu işlemi yapmanın başarı oranını artırdığını bildirmektedir. Biz akım ölçümü yöntemini pratik ve çok gerekli bulmamaktayız. Tamamen klinik gözlemin yeterli olduğuna inanıyoruz. Kliniğimizde bu işlemi açık kalp cerrahisinde vena kavaları dönmekte kullandığımız Dakron teypleri orta boy titanyum hemo-klipsler yardımıyla kademeli olarak sıkarak kullanmaktayız. Hastalarımızda trilin kaybolmadan zayıflaması, distal şantlarda anastomoz distalindeki arter yatağında ya da ulnar arterde hissedilen trilin veya proksimal şantlarda brakiyal arter üzerindeki trilin yerini nabza bırakmasını referans olarak alıyoruz. Ayrıca birçok hastada banding yöntemini tamamlayıcı ek işlem olarak tercih edebiliyoruz. Brakiyobazilik politetrafloroetilen (PTFE) greftlerle yapılmış AVF’lerde ise ipek veya büyük boy hemo-klipsle greftin orta noktasından %50’ye yakın daraltma uygulanabilmektedir.
Şekil 4: Çalma gelişen başka bir hastanın tırnak diplerindeki değişiklikler.
Fistül anastomoz plikasyonu: Mantıklı bir seçenek olmakla birlikte yakın dönemde gerçekleştirilmiş şantlarda ve şanta yakın ponksiyon uygulanmış olgularda cerrahisi zor olmaktadır. Ayrıca anastomoz plike edildikten sonra tril kaybolursa düzeltilmesi bandinge göre daha zordur. Bununla birlikte yabancı cisim kullanılmaması ciddi bir avantajdır. Kliniğimizde özellikle AVF ameliyatının üzerinden uzun zaman geçmiş olgularda (yapışıklıkların az olması nedeniyle) bu yöntemi tercih etmekteyiz.
Akımı sınırlamak amacıyla greft interpozisyonu: Özellikle anevrizmatik ven segmentinin varlığında bu segmentin plikasyonu mümkün değilse bu bölüm rezeke edilerek yerine 6 mm PTFE greft interpozisyonu yapılarak hem akım sınırlanabilir hem de fistül devamlılığı sağlanabilir.
Distal revaskülarizasyon ve interval ligasyonu (distal revascularization and interval ligation; DRIL) ve modifikasyonları: İlk olarak 1998 yılında Schanzer ve ark.[7] tarafından tanımlanmış ve zamanla yaygınlaşmıştır. Sonuçları oldukça tatminkardır. Şant anastomozunun 5-6 cm proksimalinden brakiyal arterden distale yapılan bir baypas (tercihen safen ven veya 6 no PTFE greft ile) ve distal anastomozla şantın hemen distali arasından arterin ligasyonunu içerir (Şekil 5). Böylece distal arter yatağının kanlanması sağlanırken fistüle olan retrograd akımda engellenmiş olur. Bu işlem modifiye edilmiş olarak da kullanılabilmekte distal anastomoz ve şantın arasında arter ligasyonu uygulanmamaktadır.[7,14] Özellikle nativ brakiyal arterin ligasyonu bize de birçok cerrahta olduğu gibi can sıkıcı gelmektedir. Çalışmada sunduğumuz dört olgudan ikisi modifiye olarak uygulandı. Doku kaybı olan ve yaşam beklentisi kısa olan yaşlı hastalarda klasik, genç hastalarda ise modifiye yöntemi tercih ettiğimizi belirtmek isteriz.
Distal girişi kullanılarak yapılan revizyon (revision using distal inflow; RUDI): Özellikle brakiyal arter üzerindeki AVF’lerde şantın hemen arter üzerinden ligasyonu ve tercihen safen ven ile (uygun ven yoksa 6 no PTFE kullanılabilir) distal radial veya ulnar arterden AVF’nin venine baypas yapılmasıyla gerçekleştirilir. Böylelikle hem akım azaltılmış olur hem de ilgili ekstremite daha fazla antegrad akımdan faydalanmış olur. Distal revaskülarizasyon interval ligasyon işlemine göre az invaziv kabul edilebilir. Sonuçları başarılı olarak bildirilmiştir.[1,15] Kliniğimizde de başarı ile uyguladığımız bir yöntemdir (Şekil 6).
Şekil 6: Çalma gelişmiş bir hastanın ameliyat öncesi görüntüsü.
Arteriyel giriş proksimalizasyonu (proximalization of the arterial inflow; PAI): Özellikle uzun bir greft (çoğu zaman non-otojen) kullanılarak giriş kaynağını proksimal brakiyal veya aksiller arter gibi proksimal arterlere taşımayı içerir.[16] Sonuçlarının iyi olarak bildirilmesine rağmen kliniğimizde tercih etmediğimiz ve deneyimimizin sınırlı olduğu bir yöntemdir.
Yine şant oluşturulurken çıkış ven sayısı azaltılmalı, şanta yakın yan dallar ligate edilmeli ve akım mümkün olduğunca tek bir vene yönlendirilmelidir. Bu işlemin venin erken olgunlaşmasına da katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Üst kolda sefalik venle yapılan şantlarda sefalik venin perforatör dalının anastomoz için kullanılmasının radial artere ulaşılmasında kolaylık sağlayacağını da belirtmekte yarar görüyoruz (Gracz tipi AVF gibi, ancak teknik olarak biraz zor olabileceği göz önüne alınmalıdır). Hakkında görüş birliği olmamakla birlikte yan yana anastomoz yerine uç yan anastomoz tercihinin de hastaya kazanç getireceğini düşünüyoruz. Özellikle distal revaskülarizasyon interval ligasyon veya distal arteriyel giriş kullanılarak revizyon gibi işlemler için literatürde genel anestezi gerektiği belirtilse de kliniğimizde neredeyse bütün işlemlerde lokal anestezi kullanılmaktadır. Varis ameliyatlarında edindiğimiz tümesan anestezi deneyimini biraz farklılaştırarak bu alana taşıdığımızı belirtmek isteriz. Pratikte 70 kg bir hasta için en fazla birer flakon (20 ml) bupivakain hidroklorür (marcain) ve prilokain hidroklorür (citanest) ile dört ampul %2 lidokaini (aritmal) serum fizyolojik ile sulandırılarak 100 cc’lik bir solüsyon hazırlamaktayız. Bu solüsyonla safen ven hazırlanması ve bazilik ven transpozisyonu da dahil olmak üzere birçok karmaşık işlemi güvenle gerçekleştirmekteyiz. Klinikte yaklaşık iki yıldır 70’in üzerinde karmaşık ameliyatı bu lokal anestezi tekniğiyle gerçekleştirdik ve herhangi bir sorunla karşılaşmadık. Bu teknikten önce çoğu kez gereksinim duyduğumuz ameliyat sırası narkotik analjezik ve sedatif ajan desteği gereksinimimizin yok denecek kadar azaldığını da belirtmek isteriz. Tabii ki lokal anestezi amacıyla kullandığımız ilaçlar ve dozlarının optimum olmadığını bu amaçla ayrı bir klinik çalışma yapılabileceğini düşünüyoruz. Ayrıca klinik imkanlar dahilinde aksiller blokaj veya rejyonal intravenöz anestezi (RİVA) de kullanılabilir.
Burada özellikle belirtmek istediğimiz klinik gözlemimiz; fizik muayene bulgusu olarak çalma sendromu gelişmiş hastaların büyük çoğunluğunda proksimal AVF’lerde brakiyal, distal AVF’lerde ise şant distalinde radial veya ulnar arter üzerinde tril palpe edilmesidir. Bu bulgunun hem tanıda hem de revizyon işlemlerinde özellikle de banding işleminde çok faydalı olduğuna inanıyoruz. Bu bulguya klasik vasküler cerrahi kitaplarında veya literatürde rastlamadığımızı belirtmek isteriz. Tabii ki bu bulgunun güvenilirliği tartışmalıdır. Çalma sendromu gelişmemiş olgularda da bu bulgu izlenebilmektedir ancak literatürde bu konuda bildirilmiş bir klinik çalışmaya rastlayamadık.
Literatürde kadın cinsiyet risk faktörü olarak belirtilse de çalışmamızda erkek hasta daha fazladır. Bunun nedeni olarak kadın hastalarda yakınmaların daha ağır ve hızlı seyrettiği ve çoğu zaman şantlarının erken dönemlerde kapatıldığını düşünüyoruz.
Tedavi seçimimizde fistül veni iyi derecede gelişmiş ve akım yüksekse banding gibi akım azaltıcı teknikler, nispeten normal akım varlığında ve distal kompansasyon bozukluğuna yol açan diyabet gibi sorunlar varsa distal revaskülarizasyon interval ligasyon ve distal arteriyel giriş kullanılarak revizyon gibi teknikleri tercih edebilmekteyiz.
Kliniğimizde banding işlemi sonrası hiçbir hastada erken trombüs gelişimi ve tril kaybı izlenmemekle birlikte iki hastada Dakron teybe bağlı enfeksiyon ve yabancı cisim reaksiyonu görüldü. Enfekte olan hasta dışında bir diğer hastada da işlem sonrası insizyon bölgesinde kızarıklık ve akıntı gelişmesi üzerine Dakron teyp yenisi ile değiştirildi. Cilt altı dokusu daha kalın bir tabaka haline getirilerek kapatıldı ve sonrasında sorun tekrarlamadı. Bu işlem öncesi lökosit ve C-reaktif protein değerleri düşük olan hastanın kültüre gönderilen materyalinde de üreme olmadı. Brakiyal arter bölgesinde banding yapılan hastalarda böyle bir sorun izlenmedi. Ön kol distalinde cilt altı kalınlığı az olduğu için banding sonrası muhtemel yabancı cisim reaksiyonu gelişebileceğini düşünüyoruz. Bu işlem ameliyat sırasında basınç ölçümüyle de yapılabilir. Ancak cerrahın ultrason kullanma becerisi, vasküler yapıların soğuk ve manipülasyona bağlı spazmı gibi ölçümleri etkileyecek faktörler göz ardı edilmemelidir. Ülkemizde Özbek ve ark.nın[4] çalma sendromlarında uyguladığı basınç kontrollü banding işlemlerinde ise bir yıllık açık kalma oranı %90, tromboz gelişme oranı %10, semptomlarda düzelme oranı ise %95 olarak bildirilmiştir. Çalışmaya alınan 20 hastadan üçüne semptomlar düzelmediği için re-banding gerekti.
Arteriyel giriş proksimalizasyonu sonuçları da iyi olarak bildirilmekle beraber yüksek debiye bağlı kalp yetmezliği riski ve uzun sentetik greft gereksinimi ve bunun getireceği enfeksiyon ve maliyet gibi endişeler nedeniyle tarafımızca tercih edilmemektedir.
Giriş distalizasyonu amacıyla otojen ve non-otojen greft kullanımını sınırlayan durumlarda radial arter transpozisyonu da kullanılabilir. Ancak bu amaçla safen ven veya kısa sentetik greft kullanımının el dolaşımının üzerine daha az etki edeceğini düşünmekteyiz.
Hemodiyaliz erişiminin indüklediği iskemik hipoperfüzyon sendromu gelişen hastalarda uygun revizyon tekniklerinin hemodiyaliz tedavisinin devamlılığını yeni AVF ve kateter gereksinimini azaltarak sağladığını düşünüyoruz.
Çıkar çakışması beyanı
Yazarlar bu yazının hazırlanması ve yayınlanması
aşamasında herhangi bir çıkar çakışması olmadığını
beyan etmişlerdir.
Finansman
Yazarlar bu yazının araştırma ve yazarlık sürecinde
herhangi bir finansal destek almadıklarını beyan etmişlerdir.
1) Malik J, Tuka V, Kasalova Z, Chytilova E, Slavikova M,
Clagett P, et al. Understanding the dialysis access steal
syndrome. A review of the etiologies, diagnosis, prevention
and treatment strategies. J Vasc Access 2008;9:155-66.
2) Minion DJ, Moore E, Endean E. Revision using distal inflow:
a novel approach to dialysis-associated steal syndrome. Ann
Vasc Surg 2005;19:625-8.
3) Tordoir JH, Dammers R, van der Sande FM. Upper extremity
ischemia and hemodialysis vascular access. Eur J Vasc
Endovasc Surg 2004;27:1-5.
4) Özbek İC, Kocailik A, Sever K, Mansuroğlu D. Hemodiyaliz
amaçlı arteriyovenöz fistüllerde gelişen çalma sendromunun
basınç kontrollü PTFE banding yöntemiyle tedavisi. Turk
Gogus Kalp Dama 2011;19:182-5.
5) Thermann F, Kornhuber M. Ischemic monomelic neuropathy:
a rare but important complication after hemodialysis access
placement--a review. Vasc Access 2011;12:113-9.
6) Callaghan CJ, Mallik M, Sivaprakasam R, Iype S, Pettigrew
GJ. Treatment of dialysis access-associated steal syndrome
with the “revision using distal inflow” technique. J Vasc
Access 2011;12:52-6.
7) Schanzer H, Schwartz M, Harrington E, Haimov M.
Treatment of ischemia due to “steal” by arteriovenous fistula
with distal artery ligation and revascularization. J Vasc Surg 1988;7:770-3.
8) Morsy AH, Kulbaski M, Chen C, Isiklar H, Lumsden
AB. Incidence and characteristics of patients with hand
ischemia after a hemodialysis access procedure. J Surg Res
1998;74:8-10.
9) Goff CD, Sato DT, Bloch PH, DeMasi RJ, Gregory RT,
Gayle RG, et al. Steal syndrome complicating hemodialysis
access procedures: can it be predicted? Ann Vasc Surg
2000;14:138-44.
10) Hugh A, Gelabert, Freischlog JA. Hemodialysis access.
In: Robert B, editor. Vascular surgery. Rutherford: W.B.
Saunders Company; 2000. p. 1474-75.
11) NKF-DOQI clinical practice guidelines for vascular access.
National Kidney Foundation-Dialysis Outcomes Quality
Initiative. Am J Kidney Dis 1997;30:S150-91.
12) Thermann F, Wollert U, Dralle H, Brauckhoff M.
Dialysis shunt-associated steal syndrome with autogenous
hemodialysis accesses: proposal for a new classification
based on clinical results. World J Surg 2008;32:2309-15.
13) Zangan SM, Van Ha TG. Percutaneous placement of a
constrained stent for the treatment of dialysis associated
arteriovenous graft steal syndrome. J Vasc Access
2007;8:228-30.
14) Lazarides MK, Staramos DN, Panagopoulos GN, Tzilalis
VD, Eleftheriou GJ, Dayantas JN. Indications for surgical
treatment of angioaccess-induced arterial “steal”. J Am Coll
Surg 1998;187:422-6.
15) Minion DJ, Moore E, Endean E. Revision using distal inflow:
a novel approach to dialysis-associated steal syndrome. Ann
Vasc Surg 2005;19:625-8.