Methods: This cross-sectional, analytical study included 245 inpatients (148 males, 97 females; mean age 63.5±13.8 years; range 20 to 98 years). All patients were administered a sociodemographical data form and hospital anxiety and depression scale. Smoking dependence was evaluated with the Fagerstrom test for nicotine dependence.
Results: Of current smoker patients, the mean Fagerstrom dependence score was 5.6±1.9 (range 1 to 10) and 40% was in the middle level of dependency. Of male patients, 45.9% and 17.6% were followed-up with diagnoses of myocardial infarction and unstable angina pectoris, respectively. Of female patients; 30.9%, 26.8%, and 22.7% were followed-up with diagnoses of arrhythmia, myocardial infarction, and heart failure, respectively. Of the patients, 53.9% (n=132) and 86.1% (n=211) were found to have anxiety and depression, respectively. No significant relationship was detected between age, economic status, and smoking status and anxiety and depression scores (p>0.05). Anxiety scores in married patients (11.6±4.3) were significantly higher than those of not married patients (9.8±3.7) (p=0.008). Anxiety and depression scores were significantly higher in employed individuals (11.6±4.2 vs 10.0±4.0; p=0.013) (12.0±3.8 vs 9.7±3.9; p<0.001), primary school and lower educated individuals (11.7±4.3 vs 10.1±3.9; p=0.009) (12.2±3.9 vs 9.8±3.7; p<0.001), and female gender (12.1±4.6 vs 10.6±3.8; p=0.005) (12.3±4.2 vs 11.0±3.8; p=0.009), respectively.
Conclusion: Anxiety and depression are common problems seen in inpatients in cardiology intensive care unit. Patients should be assessed by clinicians holistically in terms of biopsychosocial aspects. Detection of depression levels and related factors may facilitate adherence to treatment, reduce anxiety, and improve quality of life.
Hastalık hangi alanda yaşanırsa yaşansın bireyi biyolojik, duygusal, ruhsal ve sosyal olarak olumsuz etkileyen çok yönlü bir olgudur.[3] Hastalık türü ve hastanede kalma süresi gibi değişkenler yanında bireyin yaşı, cinsiyeti, kişilik özellikleri, yaşam deneyimleri, yaşanan emosyonel tepkilerde farklılık gösterse de yatan hastalarda en sık karşılaşılan sorunun anksiyete ve depresyon olduğu pek çok çalışmada gösterilmiştir.[4,5] Ağır ve tedavisi zor olan hastalıklarda bu oran daha belirgin şekilde artmaktadır. Özellikle bu hastalarda gelişen anksiyete ve depresyon hastanın uyumunu, yaşam kalitesini, tedaviye yanıtı, hastalığın seyrini, mortalite ve morbiditeyi olumsuz yönde etkilemektedir.[1-3,6,7]
Özellikle depresyon gibi psikolojik stresler kardiyovasküler hastalıklara zemin oluşturur. Olağandışı yoğun stresin tetiklediği sempatik hiperaktivite ve koroner vazospazmın akut miyokard enfarktüsü (MI)’ne neden olabileceği bildirilmiştir.[7-9] Majör depresyon ve kardiyovasküler hastalıkların birlikte bulunuşu, tesadüfün ötesinde birbirleri ile olan etkileşimden kaynaklanır. Özellikle akut MI sonrasındaki mortalitede depresyonun bağımsız bir risk faktörü olduğu bildirilmiştir.[8-10]
Tüm dünyada en önemli erken ölüm nedenlerinden biri olan sigara, önlenebilir risk faktörleri arasında en başta gelmektedir. Sigara içenlerin yarısı sigaraya bağlı bir sağlık sorunu nedeniyle ölmektedir. Bunların başında da kardiyovasküler hastalıklar, inme ve kanserler yer almaktadır. Dünyada her yıl 5.4 milyon kişi sigaraya bağlı bir nedenle yaşamını yitirmektedir. Bu sayı her 6.5 saniyede bir kişinin ölmesi demektir. Ülkemizde de sigara içimi her yıl 110 bin dolayında kişinin yaşamını yitirmesine neden olmaktadır. Dünya genelinde tütün kullanımı, gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelere kıyasla, erkeklerde de kadınlara kıyasla daha yüksektir.[11]
Ülkemizde kardiyoloji yoğun bakımda yatan hastalarda anksiyete ve depresyon sıklığı ile bunların demografik değişkenler ve sigara ile ilişkisine ait yeterli veri bulunmamaktadır. Bu çalışmada Kardiyoloji Yoğun Bakım Kliniğinde yatarak tedavi gören hastalarda anksiyete ve depresyon düzeyleri ile sigara içme durumunun değerlendirilmesi amaçlandı.
Araştırmanın etik izni Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Etik Kurulundan 25.02.2014 tarihinde 2014/610 sayı numarası ile alınmıştır.
Araştırmacılar arasında çalışma protokolü belirlendi. Kardiyoloji Kliniği Yoğun Bakım Ünitesi’nde herhangi bir nedenle yatmakta olan hastalara çalışma ile ilgili bilgi verilerek sözlü ve yazılı onamları alındı. Anket doldurmak için yeterli entelektüel düzeyde olmayanlar, çalışmaya katılmayı kabul etmeyenler ve hali hazırda psikiyatrik tedavi görmekte olanlar çalışmaya alınmadı. Çalışma Helsinki Deklarasyonu ilkeleri uyarınca gerçekleştirildi.
Veri toplama aracı olarak hastaların sosyodemografik özelliklerini belirlemek amacıyla araştırmacılar tarafından hazırlanan form ile yaş, cinsiyet, meslek, eğitim, ekonomik durum, sigara içme öyküsü, sosyal güvence durumu sorgulandı. Boy ve kiloları ölçülerek vücut kütle indeksleri (VKİ) hesaplandı. Hastaların anksiyete ve depresyon düzeylerini belirlemek amacı ile Hastane Anksiyete ve Depresyon (HAD) ölçeği, sigara bağımlılık puanlamasında ve sınıflandırmasında ise Fagerström Nikotin Bağımlılık Ölçeğinin[12] Türkçe sürümü kullanıldı.
Nikotin bağımlılığının ölçülmesi amacıyla ilk kez 1978’de Fagerström, kendi adı ile anılan Fagerström tolerans testini önermiştir. Bu test 1992’de Fagerström, Heatherton ve Kozlowski tarafından yeniden ele alınmış ve Fagerström nikotin bağımlılık testi oluşturulmuştur. Ülkemizde Fagerström nikotin bağımlılık testi Uysal ve ark.[13] tarafından Türkçe’ye uyarlanmış ve geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır. Fagerström nikotin bağımlılık testi altı sorudan oluşmakta olup her soruya farklı puan verilmektedir. Bu testin değerlendirilmesi sonucu elde edilen toplam puanlara göre nikotin bağımlılığı çok az (0-2 puan), az (3-4 puan), orta (5 puan), yüksek (6-7 puan), çok yüksek (8-10 puan) şeklinde beş grupta derecelendirilmektedir.[12,13]
Hastane anksiyete ve depresyon ölçeği 1983 yılında Zigmond ve Snaith[14] tarafından geliştirilmiştir. Ülkemizde ise geçerlik ve güvenirlik çalışması Aydemir[15] tarafından 1997 yılında yapılmıştır. Ölçek hastada anksiyete ve depresyon yönünden riski belirlemek, düzeyini ve şiddet değişimini ölçmek amacı ile kullanılmaktadır. Ölçek bedensel hastalığı olan hastalara ve birinci basamak sağlık hizmetine başvuranlara uygulanmaktadır.
Ölçek toplam 14 sorudan oluşmaktadır. Bunların yedisi (tek sayılar) anksiyeteyi, diğer yedisi (çift sayılar) ise depresyonu ölçmektedir. Ölçek, dörtlü likert tipi ölçüm sağlamaktadır. Her maddenin puanlaması değişik biçimdedir. 1, 3, 5, 6, 8, 10, 11. ve 13. maddeler giderek azalan şiddet gösterirler ve puanlama 3,2,1,0 biçimindedir. Öte yandan, 2, 4, 7, 9, 12. ve 14. maddeler ise 0,1,2,3 biçiminde puanlanır. Alt ölçeklerin toplam puanları bu madde puanlarının toplanması ile elde edilir. Anksiyete alt ölçeği için 1, 3, 5, 7, 9, 11. ve 13. maddeler toplanırken; depresyon alt ölçeği için; 2, 4, 6, 8, 10, 12. ve 14. maddelerin puanları toplanır. Türkiye’de yapılan çalışma sonucunda Hastane anksiyete depresyon skalası anksiyete alt ölçeği (HAD-A) için kesme puanı 10/11, Hastane anksiyete depresyon skalası depresyon alt ölçeği (HAD-D) için ise 7/8 bulunmuştur. Buna göre bu puanların üzerinde alanlar risk altında olarak değerlendirilir.[15]
İstatistiksel analiz
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken,
istatistiksel analizler için PASW 18.0 versiyon yazılım
programı (SPSS Inc., Chicago, IL, USA) kullanıldı.
Frekanslar, ortalama, standart sapma, ortanca, minimum
ve maksimum değerleri ve Odds ratioları hesaplandı.
Ortalamaların karşılaştırılmasında Students t testi,
niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-kare testi
kullanıldı. Sonuçlar %95’lik güven aralığı (GA)’nda,
anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
Tablo 1: Katılımcıların sosyodemografik özellikleri
Normal kilolu olanların 37’si (%15.1) erkek, 15’i (%6.1) kadın, fazla kilolu olanların 82’si (%55.4) erkek, 35’i (%14.3) kadın, obez olanların ise 29’u (%11.8) erkek, 44’ü (%18) kadındı. Hastaların VKİ ve cinsiyetleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardı (p<0.001). Çalışmamıza katılan hastaların %47.8’i hiç sigara içmemiş (n=117), %22.0’ı içiyormuş ama bırakmış (n=54), %30.2’si ise halen sigara içmekte (n=74) idi. Erkek hastaların %45.9’u (n=68), kadın hastaların ise %6.2’si (n=6) halen sigara içmekte idi (Şekil 1). Sigara içme durumu erkek cinsiyette kadın cinsiyete kıyasla 34.220 kat daha fazla idi [OR=34.220, %95 GA; (15.886- 73.715)], bu değer istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı idi (p<0.001).
Şekil 1: Cinsiyetlere göre sigara içme durumu.
Sigara içen hastaların %36.5’i (n=27) geçen yıl içinde sigarayı bırakmayı denemiş, %83.8’i (n=62) önümüzdeki altı ay içinde sigarayı bırakmak isterken, %81.1’i (n=60) önümüzdeki bir ay içinde sigarayı bırakmak istemekte idi. Halen sigara içenlere Fagerström nikotin bağımlılık testi uygulandı. Bağımlılık puan ortalaması 5.6±1.9 (min=1 ve maks=10) olup, %40.0’ı orta bağımlılık düzeyinde idi. Fagerström bağımlılık puanı ile hastaların cinsiyetleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı (p>0.05).
Katılılımcıların tanılarının cinsiyetlere göre dağılımı Tablo 2’de verilmiştir. Tanılar MI, kalp yetmezliği, hipertansiyon, unstabil angina pektoris (UAP), aritmi, pulmoner emboli şeklinde sınıflandırıldı. Araştırmaya katılan erkek hastaların %45.9’u MI, %17.6’sı UAP tanısı ile yatmakta iken, kadın hastaların %30.9’u aritmi, %26.8’i MI, %22.7’si kalp yetmezliği tanıları ile yatmakta idi. Cinsiyet ile tanılar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulundu (p<0.001).
Tablo 2: Cinsiyetlere göre tanıların dağılımı
Hastalık tanıları ile sigara içme durumları karşılaştırıldığında, sigara içen hastaların %45.3’ü MI, %21.1’i UAP nedeniyle yatmakta, sigara içmeyenlerin ise %30.8’i aritmi, %30.8’i ise MI nedeniyle yatmakta idi. Hastalık tanıları ve sigara içme durumu arasındaki bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulundu (p<0.001) (Tablo 3). Miyokard enfarktüsü ve UAP tanısı alma oranı diğer tanılara kıyasla sigara içen bireylerde sigara içmeyenlerden 1.831 kez daha fazla idi [OR=1.831, %95 GA; (1.399-2.397)] ve bu değer istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı idi (p<0.001).
Tablo 3: Hastalık tanılarının sigara içme durumları ile karşılaştırılması
Çalışmaya katılan hastalara yapılan HAD ölçeği anketine göre, katılımcıların anksiyete puanı ortalaması 11.2±4.2, depresyon puanı ortalaması 11.5±4.0 puan olarak bulundu. Hastaların %53.9’unda anksiyete (n=132), %86.1’inde depresyon (n=211) tespit edildi. Hastaların anksiyete ve depresyonları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardı (p<0.001). Anksiyetesi olan hastalarda depresyon görülme sıklığı anksiyetesi olmayanlara göre 4.632 kat daha fazla idi [OR=4.632, %95 GA; (2.003-10.714)], bu değer istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı idi (p<0.001).
Hastaların cinsiyet, yaş, medeni durum, meslek,
eğitim düzeyi, ekonomik duruma göre HAD depresyon
ve anksiyete alt ölçek puanlarının ortalamaları
Tablo
Çalışmamızda VKİ ile anksiyete varlığı arasındaki
ilişki incelendiğinde fazla kilolu ve obez olanlarda anksiyete
anlamlı derecede daha yüksekti (p<0.001). Sigara
içme durumu ve hastalık tanısı ile anksiyete varlığı
arasında anlamlı bir ilişki yoktu (p>0.05). Anksiyete
MI nedeniyle yatan hastalarda %37.9 sıklıkla en fazla
görüldü (Tablo 5).
Tablo 5: Anksiyete var olan ve olmayanlarda bazı parametrelerin karşılaştırılması
Vücut kütle indeksi ve sigara içme durumu ile depresyon
varlığı arasında anlamlı bir ilişki yoktu (p>0.05).
Hastalık tanısı ile depresyon varlığı karşılaştırıldığında
farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulundu (p<0.001). Depresyon var olan hastaların en sık (%36.5)
MI tanısıyla yatmakta olduğu tespit edildi (Tablo 6).
Tablo 6: Depresyon var olan ve olmayanlarda bazı parametrelerin karşılaştırılması
Kronik hastalıklar içerisinde önemli bir yere sahip olan kronik kalp hastalıklarında daha fazla ölümcül olay olması ve erken ölümlerin daha sık gözlenmesi nedeniyle anksiyete ve depresyon görülme sıklığı fazladır.[9]
Yoğun bakımda yatan hastalarda MI, anjina pektoris, aritmi ve kalp yetmezliği gibi kardiyak nedenler takip gerektirme ihtimali en yüksek olan dahili sorunlar olurken, yaşamın tehdit altında olması, alışık olunmayan çevre ve kişiler, hareket kısıtlılığı, yatağa bağımlı olma, uyku düzeninin bozulması, aile bireyleri ve yakınlarını görememe, araçlara veya yoğun bakım ünitesine bağımlılık duygusu, sık tekrarlanan ağrılı manipülasyonlar, hastalık, tedavi ve uygulamalar hakkında yeterince bilgilendirilmeme gibi faktörler psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.[5,17]
Çalışmamıza katılan hastalarda, Aydemir ve ark. nın[10] göğüs ve kardiyoloji kliniklerinde yatan hastalarda yaptıkları çalışma ile benzer şekilde anksiyete oranı %53.5, depresyon oranı %75 bulundu. Bunevicius ve ark. nın[3] kalp ve solunum sorunu olan 503 hastayla yaptıkları çalışmada hastaların %19’unda anksiyete, %19’unda depresyon geliştiği saptanmıştır. Kelleci ve ark.nın[18] bizim hasta sayımıza benzer sayıda (n=247) hasta ile HAD ölçeği kullanılarak bazı tanı gruplarına göre genel kliniklerde yatan hastalarda yaptıkları çalışmada hastaların %38.1’inin depresyon, %18.6’sının anksiyete açısından risk altında olduğu saptanmıştır. Kutlu ve ark.nın[17] 2015 yılında göğüs cerrahisi servisinde yatan hastalarda yaptıkları çalışmada hastaların %47.6’sında depresyon tespit edilmiştir. Araştırmamızda daha önce yapılan benzer çalışmalardan farklı olarak daha fazla sıklıkta depresyon varlığının tespit edilmiş olması konunun önemini göstermek açısından çok değerlidir.
Bu çalışmada yaş ile anksiyete ve depresyon puanları arasında anlamlı ilişki bulunmadı. Beausang ve Syyed[19] ile Kayahan ve Sertbaş’ın[5] yaptıkları çalışmada yaş ile depresyon ve anksiyete puanları arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı tespit edilmiştir. Başka çalışmalarda da benzer sonuçlar saptanmıştır.[20,21]
Çalışmamızda anksiyete ve depresyon puanının kadınlarda erkeklere kıyasla anlamlı derecede daha yüksek olduğu saptandı. Bu bulgu literatür ile uyumlu bulundu.[10,20] Cinsiyetler arasında bu farklılığın en önemli nedeni, kadın ve erkeğin yaşamlarında üstlendiği sorumlulukların farklılığına bağlı olabilir.
Bu çalışmada anksiyete puanının evli olanlarda evli olmayanlardan anlamlı derecede daha yüksek olduğu görüldü. Bu durum evli hastalarda hastalığının ölüm ile sonuçlanma olasılığı düşüncesi ve sorumlu olduğu ailesinden ayrı kalma endişesinden kaynaklanmış olabilir. Farklı olarak Yazıcı ve ark.nın[22] çalışmasında medeni durumun depresyon ve anksiyete puanları açısından fark oluşturmadığı bildirilmiştir.
Düzenli işi olmayan ya da emekli olup çalışmayan, gelir kaygısı içinde olan hastalarda anksiyete ve depresyon sıklığının yüksek saptanması beklenirken, araştırmamızda çalışan hastalarda anksiyete ve depresyon puanı anlamlı derecede daha yüksek idi. Ayrıca ekonomik durum ile anksiyete ve depresyon puanları arasında anlamlı ilişki bulunmadı.
Eğitim düzeyi ile anksiyete-depresyon varlığı karşılaştırıldığında, eğitim düzeyi ilkokul ve altı olanların ortaokul ve üstü olanlara kıyasla anksiyete ve depresyon puanları istatistiksel olarak daha yüksek idi. Yapılan çalışmaların birçoğu bu sonucu desteklemektedir.[5,10,20]
Anksiyete açısından sonuçlar incelendiğinde, MI nedeniyle yatan hastaların anksiyete düzeylerinin en fazla (%37.9) olduğu görüldü. Hastalık tanısı ile depresyon varlığı karşılaştırıldığında ise farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü. Depresyon var olan hastaların en sık (%36.5) MI tanısıyla yatmakta olduğu tespit edildi. Nitekim Özer ve ark.nın[23] MI geçiren 506 hastada yaptıkları çalışmada tüm hastalarda (%100) klinik olarak ciddi düzeyde anksiyete görüldü. Depresyon açısından, 45 hasta (%8.9) klinik olarak normal bulunurken, 289 hastada (%57.1) sınırda, 172 hastada (%34) ise ciddi düzeyde depresyon belirlendi.
Çalışmada hastalar ile tanı koydurucu psikiyatrik görüşmelerin yapılmamış olması ve tıbbi hastalıkların şiddetine bakılmamış olması çalışmanın kısıtlılığı olarak sayılabilir.
Sonuç olarak, kardiyoloji yoğun bakımda yatan hastalarda anksiyete ve depresyonun sık karşılaşılan bir sorun olduğu tespit edilmiş olup hastaların klinisyen tarafından biyopsikososyal yönden tam bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Depresyon düzeylerinin ve ilişkili faktörlerin tespiti bireylerin tedaviye uyumunu kolaylaştırmakta, anksiyetelerini azaltabilmekte ve yaşam kalitelerini artırmaktadır.
Tüm sağlık ekibinin özellikle kardiyoloji yoğun bakımda yatan hastalara yönelik diyet, egzersiz, ilaç kullanımı, sigaranın bırakılması, kilo azaltılması gibi konularda uygun eğitim programları düzenlemesi önerilir. Bu eğitimlerin hastaların anksiyete ve depresyonlarının önlenmesi ya da erken tanı ve tedavilerinin sağlanmasında etkili olabileceğini düşünüyoruz.
Teşekkür
Bu çalışmanın gerçekleşmesinde klinik imkanlarını sunan
Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Kardiyoloji
Anabilim Dalı öğretim üyelerine ve çalışmaya destek veren tüm
katılımcılara teşekkür ederiz.
Çıkar çakışması beyanı
Yazarlar bu yazının hazırlanması ve yayınlanması aşamasında
herhangi bir çıkar çakışması olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansman
Yazarlar bu yazının araştırma ve yazarlık sürecinde herhangi
bir finansal destek almadıklarını beyan etmişlerdir.
1) Türkiye Kalp ve Damar Hastalıkları Önleme ve Kontrol
Programı 2015-20. Erişim adresi: http://www.saglik.gov.tr.
2) Kurçer MA, Özbay A. Koroner arter hastalarında uygulanan
yaşam tarzı eğitim ve danışmanlığının yaşam kalitesine
etkisi. Anadolu Kardiyol Derg 2011;1:107-13.
3) Bunevicius A, Peceliuniene J, Mickuviene N, Valius L,
Bunevicius R. Screening for depression and anxiety disorders
in primary care patients. Depress Anxiety 2007;24:455-60.
4) Özkan S. Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi. In: C Güleç, E
Köroğlu, editorler. Psikiyatri Temel Kitabı. Cilt II, Ankara:
Hekimler Yayın Birliği; 1998. s. 789-99.
5) Kayahan M, Sertbaş G. Dahili ve cerrahi kliniklerde yatan
hastalarda anksiyete-depresyon düzeyleri ile stresle başa
çıkma tarzları arasındaki ilişki. Anadolu Psikiyatri Dergisi
2007;8:52-61.
6) Niti M, Ng TP, Kua EH, Ho RC, Tan CH. Depression and
chronic medical illnesses in Asian older adults: the role
of subjective health and functional status. Int J Geriatr
Psychiatry 2007;22:1087-94.
7) Rao M. Depression in the medically ill. Prim Psychiatry
2008;15:44-50.
8) Montazeri A, Vahdaninia M, Ebrahimi M, Jarvandi S. The
Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS): translation
and validation study of the Iranian version. Health Qual Life
Outcomes 2003;1:14.
9) Hare DL, Toukhsati SR, Johansson P, Jaarsma T. Depression
and cardiovascular disease: a clinical review. Eur Heart J
2014;35:1365-72.
10) Aydemir Y, Doğu Ö, Amasya A, Yazgan B, Gazioğlu E,
Gündüz H. Kronik solunum ve kalp hastalıklarında anksiyete
ve depresyon sıklığı ve ilişkili özelliklerin değerlendirilmesi.
Sakarya Med J 2015;5:199-203.
11) Aslan D, Bilir N, Dilbaz N, Kılınç O, Örsel O, Özcebe H
ve ark. Tütün Bağımlılığı ile Mücadele El Kitabı. Ankara: Hekimler İçin Sağlık Bakanlığı Yayınları (Nb. 796); 2010.
12) Fagerstrom KO, Heatherton TF, Kozlowski LT. Nicotine
addiction and its assessment. Ear Nose Throat J 1990;69:763-5.
13) Uysal MA, Kadakal F, Karşidağ C, Bayram NG, Uysal
O, Yilmaz V. Fagerstrom test for nicotine dependence:
reliability in a Turkish sample and factor analysis. Tuberk
Toraks 2004;52:115-21.
14) Zigmond AS, Snaith RP. The hospital anxiety and depression
scale. Acta Psychiatr Scand 1983;67:361-70.
15) Aydemir Ö. Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği Türkçe
formunun geçerlilik ve güvenilirlik çalışması. Türk Psikiyatri
Dergisi 1997;8:280-7.
16) Kannel W,McGee D,Castelli W.Latest perspectives
on cigarette smoking and cardiovascular disease:the
Framingham Study. J Card Rehabil 1984;4:267-77.
17) Kutlu R, Demirbas N, Civi S, Can A. Evaluation of depression
and quality of life with short form 36 of inpatients at the
thoracic surgery service. Tur J The Cardiovasculer Surgery
2015;23:524-31.
18) Kelleci M, Aydın D, Sabancıoğulları S, Doğan S. Hastanede
yatan hastaların bazı tanı gruplarına göre anksiyete ve
depresyon düzeyleri. Klinik Psikiyatri 2009;12:90-8.
19) Beausang P, Syyed R. Screening for anxiety and depression
in adult general medical in-patients in a Scottish District
General Hospital. Scott Med J 1998;43:177-80.
20) Soskolne V, Bonne O, Denour AK, Shalev AY. Depressive
symptoms in hospitalized patients: a cross-sectional survey.
Int J Psychiatry Med 1996;26:271-85.
21) Gottlieb SS, Khatta M, Friedmann E, Einbinder L, Katzen S,
Baker B, et al. The influence of age, gender, and race on the
prevalence of depression in heart failure patients. J Am Coll
Cardiol 2004;43:1542-9.