101 (% 95.2) olguya acil, 5 (% 4.8) olguya elektif koşullarda cerrahi girişim uygulandı. Safen ven greft interpozisyonu 49 (% 46.2) ile en çok tercih edilen teknikti. Serimizde ampütasyon oranı iki olgu ile (% 1.9) olarak bulundu. Axiller ve subklavyen arterlerin künt yaralanmaları sıklıkla nörojenik, yumuşak doku ve osseöz injürilerle birlikte olduğu için kötü fonksiyonel sonuçlar kaçınılmaz olabilir. Ancak daha distal arter yaralanmaları nadiren sinir ve / veya yumuşak doku injürisi ile birliktedir ve sonuçlar daha iyidir.
Bu çalışmada üst ekstremite arteriyel yaralanması nedeniyle cerrahi tedavi uygulanan 106 olguyu sonuçlarıyla birlikte sunduk.
Tanı, fizik muayene ve Doppler US tetkikleri ile kondu. 14 (% 13.2) olguda arteriyel yaralanma angiografi ile gösterildi.
Arteriyel yaralanmaya eşlik eden yandaş organ yaralanmaları arasında venöz yaralanmalar 36 (33.9) olgu ile ilk sırada görüldü. Tablo 1; Arteriyel yaralanma ile birlikte olan yandaş organ yaralanmalarını göstermektedir. Yaralanmaların geç komplikasyonları olarak bir olguda brakiyal arter - ven arasında A-V fistül, yine bir olguda ulnar arter proksimalinde yalancı anevrizma tespit edildi.
Olguların 101 (% 95.3)'i acil, beş (% 4.7)'i efektif koşullarda cerrahi girişime alındı. Bunların 65'ine (% 61.3) genel ve 41'ine (% 38.7) lokal anestezi uygulandı. Yaralanan arterin proksimali ve distalinin dönülüp askıya alınmasından sonra, yaralanma bölgesi eksplore edildi. Gerekli olgularda yapılan trombektomi işlemine ek olarak yaralanan arterin proksimali ve distali % O.1'lik heparinize edilmiş serum fizyolojik ile irrige edildi. Arteriyel devamlılığın sağlanması sırasında A-V fistül olan olguda dahil olmak üzere, safen ven greft interpozisyonu en çok tercih edilen cerrahi teknikti (Tablo II). Venöz tamir yapılan olgularda yedi gün süreyle sistemik heparizasyon uygulanırken, düşük moleküllü dekstran (rheomacrodex) 500 cc/gün tüm olgularda verildi.
Vasküler yaralanmaya eşlik eden açık parçalı osseöz kırığı olan vakalar ile tüfekle yaralanma sonucu saçma muhteviyatının travmatize doku içine girerek enfeksiyon riskinin yüksek olduğu vakalar yaranlama olarak kabul edildi. Bu olgular ve geç dönemde başvuranlara profilaktik amaçlı üçlü antibiyotik kombinasyonu uygulandı.
Hastaların 49'una safen greft ve birine PTFE sentetik greft interpozisyonu yapılırken, 45 hastada uç-uca anastomoz yeterli olmuştur. Dört hastada ulnar veya radial arterlerden birinin travmatize edildiği, eşlik eden diğer arterde herhangi bir patolojinin bulunmadığı anlaşıldıktan sonra, bu arterler ligate edilmiştir. Hastalarda postoperatif erken komplikasyon olarak 11 olguda lokal enfeksiyon görüldü. Oniki (% 11.3) olguda erken dönemde gelişen tromboz nedeni ile trombektomi uygulandı. Yine 4 (% 3.8) olgu kanama ve sutür yetmezliği nedeni ile reeksplore edildi. Kalıcı periferik nörolojik defisit altı olguda görüldü. Onyedi olguya postoperatif erken dönemde fasiotomi uygulandı. Bu olgularda doku basıncı 30 mm Hg'yı geçiyordu. Bir olgumuzda geç müracaat, yine bir olgumuzda tıbbi tedavi ve yara debridmanı yapılmasına rağmen başarılı olunamayan enfeksiyon nedeniyle 1/3 humerus distalinden ampütasyon gerekti. Amputasyon uygulanan her iki olguda kunt travma nedeniyle ve geç dönemde müracaat etmişlerdi. Kontrollere gelen 17 olgunun üç yıllık geç dönem takiplerinde interpoze edilen greftlerin açık olduğu görüldü.
Üst ekstremite yaralanmaları total vasküler yaralanmaların % 30'unu oluşturmaktadır. Penetran yaralanmalar çoğunlukta olup kunt travmalar sadece % 2-9 arasındadır. Serimizde yaralanmaların % 77.3'ü penetran ve % 15'i kunt travma ile meydana gelmiş idi. Subclavian ve aksiller arter, anotomik lokalizasyonları nedeniyle travmadan daha az etkilenirken, brakiyal arter en çok yararlanan damar olmaktadır [5]. Serimizde, penetran travmalar 82 (% 77.3) olguya en çok görülen yaralanma nedeni olurken, kunt travmalar 16 (% 15) olguya literatürde bildirilen rakamların üstünde görüldü. Brakiyal arter 62 (% 58.4) olguyla en çok yararlanan arterdi. Kemik kırığı, ateşli silah, bıçak, kırılan cam parçaları en çok görülen nedendi. Sekiz olguda median sinir yaralanması mevcuttu ve iatrojenik yaralanmaların hepsi de bu gruba dahildi.
Klinik muayene brakiyal, radial ve ulnar arter yaralanması tanısında genellikle yeterlidir. Subklaviyan ve aksiller arter yaralanması tanısının konulması kolda kimi zaman iskemi bulgularının olmaması nedeniyle zor olmaktadır [5]. Biz tüm olgularımızda Doppler US tetkikleri ile tanımızı güçlendirdik. Periferik arteriyel yaralanmalarında angiografi kullanıl- ması konusu tartışmalıdır [6,7].
Özellikle kritik iskemi bulguları görülen olgularda vakit geçirmeksizin damar devamlılığı sağlanması esastır. Birçok yazar penetran obje nörovasküler pakeye yakın bir yerde ise, klinik bulguları sessiz olsa bile diagnostik amaçlı angiografi yapılmasını savunmaktadırlar [5, 8]. Biz iskeminin ekstremiteyi tehdit etmediği ve klinik bulguların şüpheli olduğu durumlarda kullanılmasının gerekliliğine inanıyoruz. Yine kemik ve sinirle birlikte olan damar yaralanmalarının tamiri sırasında tam bir fikir birliği yoktur. Herhalde en iyisi kritik iskemi bulguları yoksa kemik dokusunun stabilleştirilmesi ve sonrasında damar onarımının gerçekleştirilmesidir.
Üst ekstremitlerin arteriyel yaralanmalarında uygulanacak cerrahi tekniğin seçimi lezyonların özelliğine göre değişmektedir. En çok tercih edilen yöntemlerden biri uç-uca gerçekleştirilen primer anastomozistir. İki santimetreden daha küçük defektli yaralanmalarda uygulanabilir. Damar yaralanmalarında primer tamir yapılmayan olgularda damar devamlılığının sağlanmasında otojen ven greftlerinin üstünlüğü bildirilmektedir [2,9,10.
Safen ven greft interpozisyonu 49 (% 46.2) olguya ençok kullandığımız cerrahi teknik olmuştur. Subklaviyan ve aksiller yaralanmalarda otojen ven grefti kullanılmayan olgularda, politetrafloroetilen (PTFE) ve Dacron sentetik greftleri ile iyi sonuçlar bildirilmektedir (5). PTFE sentetik grefti subklaviyan arter yaralanması olan bir olguda kullandık ve üç yıllık takibinde greftin açık olduğu tespit edilmiştir. Ligasyon daha çok radiyal veya ulnar arter yaralanmaların birinde kullanılabilmektedir [2, 5,11]. Bu grupta yer alan yandaş arterin açık ve yaralanan arterdeki geri akımın yeterliliğinden emin olduğumuz dört olguda ligasyon uyguladık, Diğer tüm olgularda tam bir revaskülarizasyonu sağlamayı amaçladık.
Önkolun sıkı osseofasial kompartmanı içine kanama yada ödem sıvının dolması sonucunda doku basıncında önemli bir artış meydana gelmektedir. Doku basıncının artması sonrasında kompartman kaslarının arteriyel kan akımı kesilir. Basıncın yükselmeğe devam etmesi üzerine büyük arterlerdeki kan akımı tamamen durabilir. Doku basmanın 30 mm Hg yi geçen durumlarında fasiotomi önerilmektedir. Postoperatif erken dönemde doku basıncının yüksek olduğunu gözlemlediğimiz 17 (% 16) olguda ön kola fasiotomi uyguladık. Fasiotominin greft açık kalma oranını önemli ölçüde etkilediği bilinmektedir [9,10].
Kunt aksiller ve subklaviyan arter yaralanmaları çoğunlukla nörojenik, yumuşak doku ve osseöz injürilerle birlikte oldukları için sonuçlar iyi değildir. Bu yaralanmalarda öncellikle resüssitatif girişimler ve daha sonra cerrahi girişim uygulanır. Vasküler tamir esnasında brakiyal pleksüsün muayenesi ve nörojenik bir defisit oluşturup oluşturmadığı incelenmelidir. Eşlik eden sinir injürisi varsa bu tamirin erken dönemde planlanması yaklaşımın daha kolay ve sonuçların daha elverişli olmasını sağlar. Enfekte bölgelerde yapılan damar anastomoz lannda, sütür yetmezliği sık görülmekte bu da ağır kanamalara yol açabilmektedir.
Anastomoz hattını bir ven parçası ile kuşattığımız bu tür yaralanmaların yalnızca birini kanama nedeni ile reeksplore ettik. Arteriyel yaralanmaların tümünde sistemik heparizasyon gerekli değildir. Bu damar sistemi dışındaki yaralanmalarda zararlı olabilir. Biz yalnızca venöz tamir yapılan olgularda sistemik heparizasyon uyguladık.
Sonuç olarak üst ekstremite arteriyel yaralan maları, herşeyden önce vakit geçirmeksizin arteriyel ve yaralanma varsa yandaş venin uygun korunma teknikleri ile bir an önce onarılması gereken patolojilerdir. Angiografi özellikle penetran travmalarda ve klinik bulguların şüpheli olduğu durumlarda yapılmalıdır.
Deneyimli ekip, postoperatif dönemde etkin dolaşım basıncı, yeterli kan volümü, uygun hemotokrit düzeyi, uygun antibiyotik kullanımı gibi faktörlerle morbidite ve mortalite en aza indirgenebilir.
1) Bozer AY, Böke ME: Kalp ve Damar
Yaralanmaları. Hacettepe Üniversitesi Yayınlan.
Hacettepe Üniversitesi Basımevi ss 147-160,
1983.
2) Ceviz M, Yekeler İ, Ateş A, ve ark. Periferik
arter yaralanmalarında arteris tedavi 175
vakanın değerlendirilmesi: Damar Cerrahisi
Dergisi. 1996 5(2): 66-72.
3) Solak H, Yeniterzi M, Yüksel T, ve ark. Injuries
of the peripheral arteries and their surgical
treatment. Thorac Cardiovasc Surgeon. 1990; 38:
96-98.
4) Fabian TC, Turkleson ML, Cannely TL, et al.
Injury to the popliteal artery. A m J Surg. 1982;
143:225-228.
5) Fitridge RA, Raptis S, Miller JH, et al: Upper
ekstremity arterial injuries. Experience at the
Royal Adelaide Hospital, 1969 to 1991. J Vasc
Surg 1994; 20:941 -946.
6) Applebaum R, Yellin AE, VVeaver FA, et al.
Role of routine arteriography in blunt lower
ekstremity trauma, Am J Surg 1990; 160:
221-225.
7) Kendall RW, Taylor DC, Salvin AJ, et al. The
role of arteriography in assesing vascular
injuries associated with dislocations of the knee.
J Trauma 1993; 875-878.
8) Schvvartz MR, VVeaver FA, Bauer M, et al.
Refining the indications for arteriography in
penetrating ekstremity trauma: a prospecthte
analysis. J Vasc Surg 1993; 170:116-124.
9) Martin LC, Mc Kenney MG, Sosa JL, et al.
Management of lower ekstremity arterial
trauma. J Trauma 1994; 37: 591-599.