Biz, psödoanevrizmaların lokalizasyonlarını, operasyon yöntemlerini ve sonuçlarını incelemek amacıyla retrospektif bir çalışma yaparak Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniğinde son 10 yılda psödoanevrizma tanısıyla opere edilen 33 hastamızı inceledik. Bu hastalardan 9unu operasyonun sonuçları açısından yeniden değerlendirdik.
Klinik muayene dışında tanıda en sık anjiografi ve USG kullanılmıştır (Tablo-2).
Hastalarımızın 12sindeyse (%22.58) tanı yalnızca anamnez ve fizik muayeneyle konmuştu. En sık lokalizasyon yeri femoral arter (iliofemoral bölge de dahil 13 hastada) (Resim 1), ikinci sıklıkta popliteal arterdi (3 hasta). Karotis communiste 2, brakial arterde 2, karotis eksternada 1, karotis internada 1, interosseoz arterde 2, radyal arterde 3, ulnar arterde 2 adet anevrizmaya rastlandı (Tablo-3).
Etyoloji 29 hastada saptanabilmişti: 4 hastada önceden yapılan A-V fistül operasyonu, 18 hastada travma ve 6 hastada ise vasküler kateterizasyondu. Bir hastamız ise Behçet hastasıydı ve femoral anevrizması vardı. Kateterizasyon sonucu psödoanevrizma gelişen 2 hastada femoral arter psödoanevrizması söz konusuydu. Travma nedenlerinin dağılımı şu şekildeydi: Keskin travma 15 (8 ASY, 7 KDAY), künt travma 3 hastada psödoanevrizma nedeniydi.
Yapılan operasyonlar: Anevrizmektomi +otojen ve bypass 11, anevrizmektomi + uç uca anastomoz 10, anevrizmektomi + ligasyon 3, anevrizmektomi+arteryel onarım 6, anevrizmektomi +venoplasti 1, vene patch anjioplasti 1, vene otojen venle bypass 1 idi (Tablo-4). Hastaların büyük kısmı genel anesteziyle operasyona alınırken, a. radyalis ve ulnaristeki birer; sefalik ven femoral arterdeki birör psödoanevrizmaya lokal anesteziyle cerrahi girişim yapıldı. Spinal ve epidural anestezi, femoral arter psödoanevrizmalarının bir kısmında kullanıldı.
Hastalarımızda komplikasyon olarak yara enfeksiyonu 2 hastada, vasküler trombus 3 hastada, sinir hasarı 2 hastada, lenfore 2 hastada, kanama 1 hastada görüldü (Tablo-5).
İki hastaya ortalama olarak operasyondan 18.5 gün sonra alt ekstremite amputasyonu yapılmıştı. A.iliaca communiste penetran travmaya bağlı psödoanevrizmalı kronik böbrek yetmezliği olan bir hasta erken post-op dönemde exitus oldu. Exitus oranı %3.22 (1/31) idi. Ampute edilen 2 olgudan biri femoral, diğeri de popliteal arter anevrizmalı olgu idi. Tüm hastalar için amputasyon oranı %6.45 idi. Femoral psödoanevrizmada amputasyon oranı %7.7 (1/13); popliteal psödoanevrizmada %33.3 (1/13) olarak bulundu. Geç dönemde operasyona alınanlarda da erken post-op dönem sonuçları iyi idi.
Toplam 33 hastamızdan 9una yeniden ulaşılabildi. Operasyondan sonra geçen süreleri ortalama 2.59 ± 0.79 yıldı (Range: 37 gün 7.2 yıl). Hastaların 5ifemoral arter, 1ia.carotis externa (Resim 2).
1i popliteal arter, 1i brakial arter, 1i de arter psödoanevrizmasıydı. İki femoral arter psödoanevrizması kateterizasyondan kaynaklanmıştı ve lateral sütürasyonla onarılmıştı. Diğer üç femoral ve bir popliteal psödoanevrizması olan hastada etyoloji penetran travmaydı ve anevrizmektomi + otojen venle (safen) greft interpozisyonu uygulanmıştı. Karotis psödoanevrizması olan olguda ise vasküler anomali ve/veya künt travma olasılığı düşünülmüştü ve arterde elongasyon olduğundan ötürü anevrizmektomi + uçuca anastomoz tekniği uygulanmıştı. Brakial, ulnar ve radyal arter psödoanevrizmalı olgular böbrek yetmezliği nedeniyle dialize giren ve a-v fistül operasyonu yapılmış olan hastalardı. Radyal ve ulnar psödoanevrizmalara anevrizmektomi anevrizmektomi + uçuca anastomoz, brakial arter anevrizmalı hastaya anevrizmektomi+arteryel onarım yapılmıştı. Yeniden ulaşabildiğimiz 9 hasta renkli dopler ultrasonografi ile muayene edildi. Femoral, popliteal carotis eksterna pseudoanevrizması nedeniyle opere edilmiş olan hastaların hepsinde arteryel akımın açık olduğu görüldü. Brakial psöudoanevrizma operasyonu geçirmiş olan olguda brakial arter akımı azalmış olarak değerlendirildi. Ancak hasta semptom yoktu. Radial pseudoanevrizmadan ötürü opere edilmiş olguda ise arterde akımın olmadığı ve arterin tromboze olduğu görüldü. Ancak hastanın eli sıcaktı.
Torasik yalancı anevrizmalarda endoluminal stent-greftin başarıyla uygulandığı iki olgu bildirilmiştir [7]. İntertrochanterik femur fraktürü sonrasında femoral arterde yalancı anevrizma gelişmesi nadirdir; böyle olguların erken tanısında duplex ve renkli dopler ultrasonografinin arteriografi veya manyetik rezonansa iyi bir alternatif olduğu söylenmiştir [8].
Olgularımızın hiçbirinde manyetik rezonans görüntüleme kullanılmadı. Non-invaziv ve güvenilir olan renkli dopler ultrasonografinin ilk tanı yöntemi olarak kullanılması ve eğer yetersiz kalırsa arteriografinin denenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bir seride yapılan 15.460 femoral kateterizasyonda 65 adet yalancı anevrizma görülmüştür [9]. Periferik girişimlerden sonra oluşan pseudoanevrizmalar üzerine yapılan prospektif bir çalışmada, renkli dopler ultrasonografi kılavuzluğu altında yalancı anevrizma ve arter arasındaki trakt üzerine basınç uygulanarak tromboz gözleninceye kadar oklüde edilmiş ve bu yöntemle %98.1 başarı sağlandığı iddia edilmiştir [10]. Buna karşın, Canova CR, 32 yaşında bir Behçet hastasında internal karotis arterinde CT ile tanısı konan yalancı anevrizma bildirdi. Dokuz ay sonrasında ise hastada sağ radial arter yalancı anevrizması gelişti ve cerrahi olarak tedavi edildi. Buraya daha önce basınç monitörizasyonu için arter kanülü koyulmuştu. İki ay sonra da, intravasküler girişim için kullanılan sağ femoral arterde yalancı anevrizma gelişti. Bu anevrizma sonografi kontrolü altında yapılan kompresyonla tedavi edilmeye çalışıldı. Ancak tedavi başarısız oldu ve popliteal arter embolizasyonu gelişti. Bu anevrizma da cerrahi olarak tedavi edildi [11]. Bizim Behçet hastamızda bilinen bir arteryel ponksiyon öyküsü yoktu. Hasta pre ve postoperatif kolşisin kullandı. Operasyon sonrasında yara yeri enfeksiyonu ve lenfore gelişti. Behçet hastalığında nadir görülebilen aorta ve iliak arterlerin yalancı anevrizmalarında, bifurkasyonlu stentlerin başarıyla uygulanabileceği söylenmiştir [12]. Nakajima, uyluk orta bölgesinden kırığa yol açmayan künt travmayla yaralanan bir hastada 2 ay sonra pulsatil kitleyle kendini gösteren popliteal anevrizmanın cerrahi tedavisinin başarılı olduğunu bildirdi [13]. Sonuç olarak pseudoanevrizmalarda cerrahi tedavi hem erken hem de geç dönemlerde başarılıdır ve uzun dönemli sonuçları da iyidir.
1) 21.Taviloğlu K, Günay K, Asoğlu O, Dilege Ş, Kurtoğlu
M: 10 yıllık periferik arteryel tıkanıklık olgularımızın
analizi.
2) Wychulis AR, Kincaid OW, Wallace RB: Primary dissecting
aneurysms of peripheral arteries.Mayo Clin Proc 1969; 44:
804.
3) Thorrens S, Trippel OH, Bergan JJ: Arteriosclerotic
aneursms of the hand. Arch Surg 1966; 92:937.
4) Elkin DC, Shumaker HB Jr: Surgery in World War 2 (US
Army). in Vascular Surgery .Office of the Surgeon General,
Department of the army, Washington DC 1955.
5) Rich NM, Hobson RV, Collins GJ Jr: Traumatic
arteriovenous fistulas and false aneurysms: A review of 558
lesions. Surgery 1975; 78:817.
6) Gaylis H: Popliteal arterial aneurysms- a review and analysis
of 55 cases. S Afr Med J 1974; 48:75.
7) Deshpande A, Mossop P, Gurry J, Frydman G, Matalanis G,
Walker P, Mmeckechnine S, Denton M: Treatment of
traumatıc false aneurysm of the thoracic aorta with
endoluminal graft. J Endovasc Surg 1998; 5:120-5.
8) Fernandez Gonzalez J, Terriza MD, Cabada T,
Garcia-Araujo C: False aneurysm of the femoral artery as
a late complication of intertrochanteric fracture. A case report.
Int Orthop 1995; 19:187-9.
9) Fruhwirt J, Pascher O, Hauser H, Amann W: Local vascular
complications after iatrojenic femoral artery puncture. Wien
Klin Wochenscr 1996; 108:196-200.
10) Ragg JR, Biamino G: Post-interventional pseudoaneurysm:
technique, status and indications of color Dopler-controlled
compression treatment. Zentralbl Chir 1997; 122:782-90.
11) Canova CR, Zund G, Valavanis A, Salamon F, Wengen
D,Hoffmann U: False anevrysm in Behçet's syndrome. Dtsch
Med Wochenschr 1997; 122:1172-7.