Bu şekilde sınırda operable olan hastalarda operable-inoperable kararını vermek oldukça güç olmaktadır. İnoperable kararı verildiğinde kişinin normal ömrünü yaşama şansı engellenirken, gerçekten inoperable bir olgu ameliyatı alındığında ise olgu postoperatif erken dönemde kaybedilerek, kalan yaşamı da elinden alınmaktadır [4]. Kalp akciğer transplantasyonunun henüz yapılmadığı ülkemizde, konjenital kalp cerrahlarının sıklıkla karşılaştıkları bu zor ikilem ile biz de karşılaştık ve bu tür olgularla olan deneyimimizi bu yazı ile sunmayı amaçladık.
Yine olguların ortalama pulmoner kan akımı / sistemik kan akımı oranları (Qp/Qs) 2.16 idi. Tablo 1de tüm olguların PAB, PVRI, PVR / SVR, Qp/Qs ve PCWP değerleri görülmektedir.
VSD nedeniyle opere edilen 4 olgu ele alındığında olguların ortalama yaşı 4.5, ortalama pulmoner arter basınçları 76.25, ortalama PVRI 9.6 ve Qp/Qs oranları 2.52 idi. Bu olguların tamamında VSD yama ile kapatıldı. Soğuk kan kardiyoplejisi ile miyokard koruması uygulandı. Üç olgu sağ atriyumdan kapatıldı, bir olguda ise sağ ventrikülotomi yapıldı. Bu olgularda ortalama aort klemp süresi 26.4 dk ve ortalama kardiyopulmoner bypass süresi ise 40.7 dk idi. PDAlı olguların ortalama yaşı 3.9du. Ortalama pulmoner arter basınçları 66.4 mmHg, ortalama PVRI 7.1, ortalama Qp/Qs oranları 1.9du. Olguların tümüne sol torakotomi ile beraber çift ligasyon transfiksiyon uygulandı. Tüm olgulara postoperatif dönemde nitrogliserin ve dobutamin infüzyonu değişken dozlarda uygulandı.
2 VSDli olguda transtorasik pulmoner arter kateteri kullanıldı, 2 olguda ise Swan Gantz kateteri uygulandı. Olguların postoperatif ortalama 38.3 mmHg değerine düşerken eksitus olan olguda postoperatif pulmoner arter basıncı 67-92 mmHg arasında seyretti. Olguların taburcu edildiğinde frussemid dozları ortalama 1.4 mg/kg/gün oral şeklindeydi ve preoperatif PVR/SVR oranı ile 0.86 katsayısı ile korelasyon gösteriyordu. Yine yaşayan olguların ortalama yoğun bakımda kalış süreleri 3.5 gündü ve PVR/SVR ile 0.83 katsayısı ile korelasyonluydu. Hastanede kalış süreleri ortalama 11.3 gündü ancak PVR/SVR ile korelasyon göstermemekteydi. Yaşayan 7 olgu ortalama 9.4 ay izlendi (2-17 ay). Halen olguların 4ü digital ve diüretik alırken 2 olgu sadece düşük doz diüretik almakta, 1 olgu ise semptomsuz olarak tedavisiz izlenmektedir.
Çoğu olguda inoperabilite kararını sağlıklı olarak vermek güç olmaktadır. Akciğer biyopsi spesimenlerinin patolojik incelemesi ile grade belirlemek inoperabilite sorusuna kesin bir kriter oluşturmakla beraber, patolojik örneklerin incelenmesi, değişikliklerin tüm segmentlerde homojen olmaması ve her zaman Health Edwards sınıflamasındaki sırayı izlememesi nedeniyle zaman zaman güçlükler oluşturmaktadır [7,8].
Yine açık akciğer biyopsisinin pulmoner hipertansiyonlu olgularda artmış olan mortalite ve morbiditesi ve patolojik sınıflama için bu konuda yetişmiş bir pataloğa ihtiyaç duyulması klinisyenleri sıklıkla inoperabilite konusunda karar verirken hastanın sadece klinik, ekokardiyografi ve kateter bulgularına göre karar vermelerine neden olmaktadır [8].
Günümüz koşullarında geliştirilen tedavi teknikleri ile pulmoner hipertansiyonlu olguların cerrahi tedavisinde başarılı sonuçlar alınması bu olgulara daha cesaretle yaklaşmamızı sağladı [9]. Bu şekilde ilerlemiş pulmoner vasküler hastalıklı 9 olgu son 18 ay içinde kliniğimizde opere oldu. Olguların tümünde pulmoner vasküler direnç 6 wood ünitesinin üzerindeydi. Bu olgulardan ikisi kaybedildi.
Olguların hemodinamik verilerini incelediğimizde mortalite gözlenen olguların bir parametre ile diğer olgulardan belirgin olarak ayrıldığını saptadık. Mortalite gözlenen her iki olguda da Qp/Qs oranı 1.3 değerinin altındaydı. Kaybedilen olgulardan biri Qp/Qs oranı 1.2 VSDli bir olguydu ve operasyon sırasında alınan akciğer biyopsisi Health Edwards sınıflamasına göre grade IV olarak değerlendirildi.
Oldukça kısıtlı sayıda gerçekleşen bu çalışmayı halen sürdürmeyi ve tüm olgularda patolojik inceleme ile kontrol yapmayı amaçlıyoruz. Ancak bu ön çalışmalardan edindiğimiz deneyim bize operabilite konusunda sadece kateter bulgularına göre karar vermemiz gerektiğinde pulmoner vasküler rezistansı yüksek olan olgular arasında operabilite kararında Qp/Qs oranının önem kazandığını düşündürmektedir. Şant miktarı düşük olan olguların gerçekten inoperable olduğunu, bu olguların defektin kapatılmasından yarar görmediklerini düşünmekteyiz.
Sonuç olarak inoperabilite kararı verirken Qp/Qs oranına bakılarak verilecek bir kararın patolojik değişiklikler oldukça sağlıklı olarak yansıtacağını ve Qp/Qs oranının ek inceleme olanağı olmayan koşullarda doğru karar vermede etkili bir kriter olduğunu düşünmekteyiz.
1) Walter B, Mark AV, Annatina C: Thoracoscopy for spontaneous pneumothorax. Ann Thorac Surg 1993; 56: 686-7.
2) Torre M, Belloni P Nd: YAG laserpleurodesis through thoracoscopy: new curative therapy in spontaneous pneumothorax. Ann Thorac Surg 1989; 47: 887-9.
3) Wakabayashi A, Brenner M, Wilson AF, Tadir Y, Berns M: Thoracoscopic treatment of spontaneous pneumothorax using carbon dioxide laser. Ann Thorac Surg 1990; 50: 786-90.
4) Nathanson LK, Shimi SM, Wood RAB, Cuschieri a: Videothoracoscopic ligatin of bulla and pleurectomy for spontaneous pneumothorax. Ann Thorac Surg 1991; 52: 316-9.
5) Yim AP, Ha JK: One hundred conseccutive cases of video-assisted thoracoscopic surgery for primary spontaneous pneumothorax. Surg Endos 1995; 9: 332-6.
6) Waller DA, Forty J, Morritt GN: Video-assisted thoracoscopic surgery versus thoracotomy for spontaneous pneumothorax. Ann Thorac Surg 1994; 58: 372-6.
7) Kaiser D, ennker IC, Hartz C: Video-assisted thoracoscopic surgery indications, results, complications and contraindications. Thorac Cardiovasc Surg 1993; 41: 330-4.
8) Kaiser LR, Bavaria JE: Complications of thoracoscoy. Ann Thorac Surg 1993; 56: 796-8.
9) Colt HG: Thoracoscopy. A prospective study of safety and outcome. Chest 1995; 108: 324-9.