Thirty-eight patients underwent coarctation surgery between April 1993 and February 1997. Risk factors for recoarctation were regarded as the ratio of the diameter of the transverse arch to the diameter of the diafragmatic aorta and the diameter of the isthmus to the diameter of the diafragmatic aorta less than 0,9 and 0,65 respectively.
Eleven patients were in the risk group for the transverse arch diameter, and among these 11 patients 9 patients were also in the risk group for the isthmus diameter.
Recoarctation were observed in 3 patients after the follow up of 28,34±10,84 months, and recoarctation rate was 7,8 % in the overall group, 27,2 % in the risk group.
Recoarctation is not only related to the type of surgery, aortic anatomy also play an important role in recoarctation. High risk patients can be determined by preoperative angiographic examination, and more aggressive surgical interventions can be applied.
Bu çalışmada ameliyat edilen 38 hasta retrospektif olarak incelenmiştir, amaç değişik cerrahi teknikleri aort anatomisi açısından değerlendirip, ameliyat öncesi dönemde rekoarktasyon için risk grubunu teşkil eden hastalara ameliyatta daha radikal girişim yapılabileceği düşüncesidir.
Ameliyat tekniği olarak 16 hastaya (% 42,1) rezeksiyon ve uc-uca anastomoz (RETE), 11 hastaya (% 28,9) subklavian flap aortoplasti (SFA), 5 hastaya ( % 13,2) patch aortoplasti, 5 hastaya (% 13,2) tüp graft interpozisyon (TGIP), 1 hasta ise (% 2,6) extended aortoplasti uygulandı (Tablo 3).
Ameliyatlar hipotermik şartlar altında rektal ısı 32°C de gerçekleştirildi. Sekiz hastaya sol torakotomi ile atriofemoral bypass yapıldı, bu hastalardan üçü rekoarktasyon, iki hasta erişkin ve uzun segment koarktasyon varlığı sebebi ile, üç hastada ise ileri derecede kollateral sirkülasyon varlığı sebebi ile atriofemoral bypass uygulandı. İki hastaya ventriküler septal defect (VSD) ek anomalisi sebebi ile önce torakotomi ile koarktasyon giderildi, sonra median sternotomi ile VSD kapatıldı, hastalardan birine VSD kapatılırken subaortik membran rezeksiyonu da yapıldı.
Koarktasyon ameliyatları sırasında aort klemp zamanı 36,55±15,07 dk (14-86 dk) olarak ölçüldü. Hastaların yoğun bakım kalış süreleri ise 4±16,4 gündü (2-22 gün).
Rekoarktasyon kriteri olarak katater çalışmasında anastomoz proksimali ve distali arasında istirahatte 20mm Hg ve üzeri gradient kabul edildi.
Rekoarktasyon görülen her 3 hastada aortun morfolojik yapısına göre risk grubu içindeydi. Risk grubu içindeki 11 hastada rekoarktasyon oranı % 27,2 bulundu. Seri genel olarak değerlendirildiğinde ise rekoarktasyon oranı % 7,8' di.
Shaddy ve ark. İsthmus çapının diafragmatik aorta çapına oranının 0,65' in altında olmasını isthmik hipoplazi olarak değerlendirip rekoarktasyon sonuçlarına göre risk faktörü kabul etmişlerdir, serilerinde risk grubu içindeki iki hastada da rekoarktasyon gelişmiştir [6]. Pinzon ve ark.da transvers aorta çapının diafragmatik aorta çapına oranının 0,9' un altında olmasını rekoarktasyon açısından risk faktörü kabul etmişlerdir. Serilerindeki cerrahi olarak koarktastonu giderilen 251 hastadan 150' sinde rekoarktasyon veya isthmik hipoplaziye rastlamışlar, bu hastaların 101' nde ise transvers ark hipoplazisi bulmuşlardır [7].
Bu çalışmada ameliyata alınan 38 hastalık seride 11 hasta transvers aorta çapına göre, bu 11 hastalık grubun 9 olgusu aynı zamanda isthmus çapına göre risk grubu içindeydi. Rekoarktasyon 38 hastalık seride risk grubu içindeki 11 hastanın üçünde görüldü. Cerrahi teknik olarak birinci hastada TGIP, ikinci hastada SFA, son hasta da RETE uygulanmıştı. Seride rekoarktasyon oranı % 7,8 olmasına rağmen risk grubu için bu oran % 27,2' ye yükselmekteydi.
Literatürde rekoarktasyon daha çok küçük yaş grubunda görülmesine rağmen bizim seride 9 aylık, 9 yaşında ve 11 yaşında üç hastada rekoarktasyon görüldü. Serideki rekoarktasyon sonuçlarının yaş ve cerrahi teknik olarak literatüre uygun olmaması, klinikte yaygın olarak balon aortoplasti uygulanması ve buna bağlı cerrahiye alınan küçük yaş grubu hasta sayısının kısıtlı olmasına bağlandı, çalışma süresince 34 hastaya balon anjioplasti yapıldı, bu hastalardan 20' si bir yaşın altındaydı. Bununla beraber 38 hastalık seride yaş ve ameliyat spektrumunun geniş olması, ameliyat öncesi anjiografik ölçümlerin her yaş grubuna ve ameliyat tekniğine uygulanabilmesini sağlamıştır.
Çalışmanın sonucunda aort koarktasyonunda isthmus çapının diafragmatik aorta çapına oranının 0,65' in altında olması, aynı şekilde transvers aorta çapının diafragmatik aorta çapına oranının 0,9' un altında olması rekoarktasyon açısından risk faktörü olarak değerlendirilip bu gruptaki hastaların ameliyata alınırken cerrahi tekniğin buna göre planlanması rekoarktasyon insidansını azaltabileceği düşünülmüştür. Bu hastaların ameliyat sonrası izlemlerinde de rekoarktasyon açısından dikkatli olunması gerekmektedir.
1) Waldhausen J A, Nahrwold DL. Repair of
coarctation of the aorta vvith subclavian flap.
J Thorac Cardiovasc Surg 1966; 51: 532-533.
2) Vosschulte K. Surgical correction of coarctation
of the aorta by an isthmusplasty operation.
Thorax 1961; 16: 338-345.
3) Teles de Mendonca J, Carvalho MR, Costa RK,
Filho EF. Coarctation of the aorta: a new
surgical technique. J Thorac Cardiovasc Surg
1985; 90: 445-447.
4) Dietl CA, Torres AR, Favaloro RG, Fessler CL,
Grunkemeier GL. Risk of recoarctation in
neonates and infants after repair vvith patch
aortoplasty, subclavian flap, and the combined
resection-flap procedure. J Thorac Cardiovasc
Surg 1992; 103: 724-732.
5) Meier MA, Lucchese FA, Nesrella IA, Teles de
Mendonca J. A new technique for repair of
aortic coarctation: subclavian flap aortoplasty
with preservation of arterial blood flow to the
left ,arm, J Thorac Cardiovasc Surg 1986; 92:
1005-1012.
6) Shaddy RE, Boucek MM, Sturtevant JE, Judd
VE. Comparison of angioplasty and surgery for
unoperated coarctation of the aorta. Circulation
1993; 87: 189-196.
7) Pinzon JL, Burrows EP, Benson NL, et al. Repair
of coarctation of the aorta in children:
postoperative morphology. Radiology 1991;
180:199-203.