Aynı teknikler erken dönemde gelişip kronikleşen veya geç dönemde meydana gelen fis tüller içinde yaygın olarak kullanılmaktadır.
İlk pnömonektominin Graham [1] tarafından yapılmasından günümüze, uygulanan birçok değişik bronş kapatma tekniğine rağmen post pnömonik BPF .yüksek mortalite ile problem olmaya devam etmektedir.
Pnömonektomi sonrası görülme sıklığı % 0-10 arasında ve bu komplikasyona bağlı ölüm sıklığı ise % 15-70 arasında değişmektedir (2-6) Özellikle erken dönemde görülen fistüller hastanın hemodinamiği üzerine geç dönemde görülenlere oranla daha fazla etki ederek mortaliteyi arttırmaktadır. Erken postoperative dönemde görülen BPF'lerin genellikle primer sütür kapatmayı takiben kötü tekniğe veya postoperatif ventilasyon problemlerine bağlı olarak görülme sıklığı artar.
Fistülün torakotomi ile direkt kapatılması ilk bakışta cazip olmakla birlikte başarı şansı lokal enflamasyona ve enfeksiyona bağlı olarak yüksek değildir. Özellikle 7-10 gün sonra meydana gelen fistüllerde oluşan enfeksiyon ve granülasyondan dolayı primer kapatma hemen hemen başarısız olmakta ve bu tür olgularda kas flepleri, omentoplasti veya TS-TPK teknikleri başarıyla uygulanmaktadır. TS-TPK tekniğinin en büyük üstünlüğü, enfeksiyonsuz bir alandan fistülün daha az süreli bir operasyonla kapatılmasıdır ki bununla orantılı olarak başarı oranı yüksektir [7-8].
Olgu 2: 61 yaşında erkek, (Prot no.: 0867322). Orta lobda YEHK (T2N2) tanısı ile sağ to rakotomi ve pneumonektomi (bronş için TA 55- 4.8 stapler kullanıldı) uygulanan olgu prob lemsiz geçen postoperatif dönemi takiben 7. günde taburcu edildi. PO 18. günde yüksek ateş, birden başlayan öksürük ve kahve renkli balgam şikayeti ile acilen başvuran olgu yatırıldı ve yapılan transtorasik aspirasyonda iltihabi sıvı aspire edilmesi üzerine hastaya bronkoskopi uygulandı ve yaklaşık l mm çapında fistül saptanan hastaya Clagett yöntemi ile drenaj sağlandı. Yapılan kontrol bronkoskopisinde bronş güdüğünü uzunluğu ve fistülün son durumu incelendi (Şekil 3). Fistül çapının artması ve bronş güdüğünün konvansiyonel tomografide yaklaşık l cm olmasına dayanılarak has taya TS-TPK uygulandı (Şekil 4). PO dönemde problemi olmayan hastaya üç hafta süreyle ampiyem boşluğuna neomicinli (Noxyflex) irrigasyon uygulandı ve daha önce açılan Clagett penceresine primer kapatma uygulandı. Olgu PO 29. günde taburcu edildi ve iki ay sonunda hiçbir şikayeti olmayan hastanın yapılan kontrol bronkoskopisinde fistüle rastlanmadı. PA akciğer grafisinde sıvı seviyesinin yükseldiği gözlendi. İki olguda da kullanılan steril edilebilir stapler gövdesinin yapılan incelemesinde kapatma defekti olduğu tespit edildi.
Olgu 3: N.B. 55 yaşında bayan, (Prot no. 1493242) çocukluk çağında başlayan astım bronşiyal tanısı ile takip edilip 17 yaşında tüberküloz tanısı ile sağ alt lobektomi uygulanmış. 1989 yılında reaktivasyon sonucu mikst tiptüberküloz ampiyem gelişen olguya toksik tablosu sebebiyle önce tüp torakostomi daha sonra pnömonektomi uygulanmış. Postpnömonektomik ampiyem ve BPF gelişmesi sonucu geniş stoma açılmış ve 6 yıl süre ile takip edilmiş. İleri derecede dispneik olan (FEV1: 0.52L/% 18, MVV: 18.9L/% 22, PO2: 65 mmHg, PCO2: 60 mmHg, SAT: % 83)olguya sağ torakotomi ile omentoplasti ve açık drenaj uygulandı. PO üç gün süreyle ventilasyon uygulanan olguda fistülün postoperatif 7. günde tekrarlaması üze rine olguya ilk ameliyatından iki ay sora TS- TPK teknik ile iki adet TA 55-4.8 stapler ile kapatma uygulandı. Proksimal bronş güdüğü pe rikardiyal yağ flepi ile kaplandı. Postoperatif 17 saat ventilasyon uygulamasını takiben yoğun bakımdan alınan olguda 10. günde mediastinit saptandı ve açık drenaja alındı. Metilan mavisi ve bronkoskopi ile yapılan kontrollerde fistül saptanmadı (Şekil 5). PO 16. gün mediasten eksplorasyonunu takiben akut astım atağı sonucu solunum yetmezliği ve ventriküler fib rilasyon gelişen olgu kaybedildi.
Son yıllarda görülme sıklığı; bronş çevresi do kulara gerekli özeni göstermek, sütürlerin çok itinalı yerleştirilmesi, bronş kanlanmasını bo zacak hareketlerden kaçınılması, mümkün olan en kısa güdüğü fazla diseksiyon yapmadan sağlamak, postoperatif enfeksiyonu önlemek ve hastanın genel beslenme bozukluğunu ope rasyon öncesi azaltmak gibi çeşitli cerrahi pren siplerin temel olarak benimsenmesiyle doğru orantılı olarak azalmıştır [10].
Bronş güdüğünün kapatılmasında emilebilir sütür materyallerinin (Vicyrl, PDS) kullanılması ve kanlanması iyi olan fleplerle ayrıca des teklenmesi BPF'ü azaltıcı diğer önlemler olarak Puskas ve ark. tarafından önerilmiştir [11]. Asa mura ve ark. tarafından yapılan "multivariete" analizinde pnömonektomi, bronkoplastik yön temler, bronş güdüğünde makroskopik veya mikroskopik tümör dokusu, preoperatif rad yoterapi ve diabetes mellitus BPF'ün ge lişmesinde risk faktörleri olarak anlamlı bu lunmuştur [3]. Görülme sıklığı az olmakla bir likte ölüm riski % 15-70 (2-6) arasında değiş mektedir.
Birçok tedavi methodu önerilmekle birlikte pnömonektomi sonrası görülen BPF de ilk te davi metodu ampiyem boşluğunun kot rezek siyonu veya basit tüp torakostomi ile drenajdır ki bizim üç olgumuzda da uygulanmıştır. Pnö monektomiyi takip eden ilk iki hafta içindeki fistüllerde Pairolero ve arkadaşları [12] to rakotomi ve kas flebi kapatma önermektedirlsr. Miller [13] ise geç fistüllerde ampiyem boş luğunun ekstratorasik kaslarla tamamen dol durularak tedavi edilebileceğini önermiş ve bu yöntemle tedavi ettiği hastalarda % 17.5 ora- nında rekürrens ile karşılaşmışlardır. Ham- mond ve ark. [14] damarlanması iyi korunmuş kaslarla yedi olguya uyguladıkları kas flebi ile BPF kapatmasında % 100 başarı elde etmişler fakat olguların sadece üçünde etyoloji pnö monektomi olarak belirtilmiştir.
TS-TPK teknik ise primer kapatma yöntemi ola rak fistülün gelişmesini takiben tüp drenaj son rası ilk iki olgumuzda olduğu gibi ilk operas yon olarak uygulanabileceği gibi, son olgu muzda uygulandığı gibi kronik drenaja alınan veya bir ve birden fazla fistül kapatma ope rasyonu geçirmiş hastalarda da başarıyla uy gulanabilmektedir. [8]. Tekniğin en büyük avan tajı enfeksiyon kavitesinin dışında bir sahada çalışma ve median sternotominin kolay tolere edilebilmesidir.
Diğer yöntemleri uygulamak için diseksiyonun özellikle kronik vakalarda çok zor olması bu tekniği daha cazip kılmıştır. Ana bronşun ay rılmasını takiben her iki güdüğün her üç va kada olduğu gibi çevre dokularla veya pe rikardiyal fleplerle kapatılması fistül rekürrensini azaltmaktadır. Bronşun tek tek elle atılan sütürlerle kapatılması mümkün olmakla birlikte stapler ile bronş kapatılmasını takiben ana bronşun kesilerek distalinin çevre dokular veya flep ile kaplanmasıdır. Çift stapler uy gulamasını takiben bronşun ayrılmaması fis tülün tekrarlanmasına neden olabilmektedir.
Beltrami [13] 10 olguluk serisinde stapler uy gulayıp bronş ayırımı uygulamadığı üç olgu sundan birisinde rekürrens gözlenmişken, bronşu keserek çevre dokularla bronş gü düğünü güçlendirdiği diğer yedi olgusunda re kürrens gözlememiştir. Perikard flebi uy gulanan her üç olgumuzda da erken dönemde rekürrens görülmedi. Ginsberg ve ark. [8] stap ler kullanıp bronş güdüğünü ayırmadıkları bir vakalarında postoperatif 7. günde fistül göz lenmiş ve yapılan bronkoskopide bronşun ta mamen ayrıldığını tespt etmişlerdir.
Yine aynı grup distal bronş güdüğünün ta mamen çıkarılmasını veya bu mümkün değilse mukus üretimini engellemek için mukozasının koterize edilmesini önermişlerdir ki bu işlem bizim olgularımızda bronş güdüğüne iki stap lerle direkt kapatma uygulandığından yapıl mamıştır. Tekniğin en sık görülen komplikas yonu fistül rekürrensi ve olası mediastinit'tir ki bizim üçüncü olgumuzda fistül rekürrensi gö rülmeksizin gözlenmiştir. Aynı olgumuzda daha önce uygulanan omentoplasti ile ka patmada yine her iki insizyonda enfeksiyon gözlendi.
Pnömonektomi sonrası görülen BPF' de TS-TPK özellikle önceki torakotomi insizyonundan di seksiyonun zor olduğu olgularda, fistülün ta mirine yönelik yapılan girişimlerin başarısız olduğu durumlarda ve hastanın genel du rumunun uzun ve zor bir diseksiyonu tolere edemiyeceği durumlarda morbidite ve buna bağlı mortalitesi unutulmadan kolaylıkla uy gulanabilmektedir.
1) Graham EA, Singer JJ: Successful removal of an entire
lung for carcinoma of the bronchus. JAMA 1933;
101:1371-74.
2) Sarsam MA, Moussali H: Technque of bronchial
closure after pneumonectomy. J Thorac Cardiovasc
Surg 1989; 98:220.
3) Asamura H, Naruke T, Tsuchiya R, et al: Bronchopleural
fistulas associated with lung cancer operations.
J Thorac Cardiovasc Surg 1992; 5:1456-64.
4) Patel RL, Townsed ER, Fountain SW: Elective pneumonectomy.
Factors associated with morbidity and
operative mortality. Ann Thorac Surg 1992; 54:84-88.
5) Hakim M, Milstein BB: Role of automatic staplers
in the aetiology of bronchopleural fistula. Thorax
1985; 63:27-31.
6) Forrester-Wood CP: Bronchopleural fistula following
pneumonectonıy for carcinoma of the bronchus.
Mechanical stapling versus hand suturing. J
Thorac Cardiovasc Surg 1980; 80:406-9.
7) Saito H, Tatsuzawa T, Kikkawa H, Hirano M, Sa
katoku M: Transpericardial bronchial closure with
omentopexy for postpneumonectomy bronchopleural
fistula. Ann Thorac Surg 1989; 48:779-82.
8) Ginsberg RJ, Pearson FG, Cooper JD, et al: Closure
of chronic postpneumonectomy bronchopleural fistula
using the transsternal transpericardial approach.
Ann Thorac Surg 1989; 47:231-35.
9) Clagett OT, Geraci JE: A procedure for the management
of postpneumonectomy emphyema. J Thorac
Cardiovasc Surg 1963; 45:141-45.
10) Icenogle T, Levinson M, Copeland J, Emery R:
Use of pericardial fat pad flap to prevent bronchopleural
fistula. Ann Thorac Surg 1986; 42:216-17.
11) Puskas J, Mathisen DJ, Grillo HC, Wain JC,
Wright CD, Moncure AC: Treatment strategies for
bronchoplevral fistula. J Thorac Cardiovasc Surg
1995; 109:989-96.
12) Pairolero P, Arnold PG, Pihler JM: Intrathoracic
transposition of extrathoracic skeletal muscle. J Thorac
Cardiovasc Surg 1983; 86:809-17.
13) Beltrami V: Surgical transsternal treatment of
bronchopleural fistula postpneumonectomy. Chest
1989; 95:379-82.
14) Hammond DC, Fisher J, Meland B: Intrathoracic
free flaps. Plast Reconstr Surg 1991; 7:1259-64.