Aort kapak stenozu bulunan 4 hastadan 3'üne aortik komissürotomi uygulanırken, 75 yaşındaki kalsifik aort stenozu bulunan bayan hastaya 19 no Carbomedics kapak kullanılarak aort kapak replasmanı yapıldı. Üç hastada subaortik stenoz tanısıyla, subaortik fibromuskuler band rezeksiyonu yapıldı. Bir hastada ise subaortik stenoz ile birlikte aort kapak stenozu mevcuttu. Bu hastada da subaortik bölgedeki fibromuskuler bandların rezeksiyonuna ilaveten 21 no St Jude kapak kullanılarak aort kapak replasmanı yapıldı.
Hastaların ortalama kardiyopulmoner bypass zamanı 76.7 ±52.7 dak, ortalama aort klemp zamanı ise 48 ±38 dak. idi. Prosedür sonunda kalpten hava çıkarmak için önce kalp dolduruldu, penset veya aspiratör ucu yardımı ile kalp boşlukları içindeki havanın harekete geçirilmesi sağlandı. Daha sonra Fowler pozisyonu ile havanın çıkan aortada toplanması sağlanarak kardiyopleji kanülü ile aort kökündan aspire edildi. Hastaların çoğunda kalp spontan sinüs ritminde çalıştı. Defibrilasyon gerektiğinde ise, infantlarda kullanılan küçük defibrilatör kaşıkları kullanıldı. Geçici pacemaker telleri kardiyopulmoner bypasstan çıkmadan ve kalp doldurulmadan sağ ventrikül ön duvarına konuldu. Kanama kontrolünü takiben perikard, 2-3 adet tek tek absorbe olabilen dikiş materyali kullanılarak gevşek olarak kapatıldı. Toraksa bir adet göğüs tüpü ve büyük göğüslü bayan hastalarda pektoral kasın altına bir adet redon dren konuldu. İnterkostal aralık 3 adet 2 no dikiş materyali kullanılarak yaklaştırıldı. Ciltaltı 2/0, cilt ise 3/0 absorbe dikişle devamlı intrakütan dikiş tekniği kullanılarak kapatıldı. Hiçbir hastada femoral kanülasyon gerekmedi ve tüm hastalarda sadece konvansiyonel aletler kullanıldı.
Cosgrove'ın [1] sağ parasternal insizyon ve 3-4. kostal kartilajları çıkararak uyguladığı minimal invasive aort kapak operasyonlarından sonra, bu prosedürün dezavantajları olarak kabul edilebilecek sağ internal torasik arterin bağlanması, femoral arter ve ven kanülasyonu, kostal kartilajların çıkarılarak göğüs kafesi bütünlüğünün bozulması gibi sorunlar farklı yaklaşımlarla giderilmeye çalışılmıştır. J sternotomi, ministernotomi, minitorakotomi ve torakoskopik yöntemlerle uygulanan prosedürler bunlara örnek olarak verilebilir [2-5]. Bu prosedürlerin çoğunda femoral kanülasyon gerekmektedir. Bunun ayrı bir infeksiyon riski taşıması, retrograd disseksiyona yol açabilmesi ve özellikle çocuklarda uygulandığında ileride stenoz oluşturma olasılığı bulunması nedeniyle prosedür esnasında femoral kanülasyondan kaçınmak bir avantaj olarak kabul edilebilir. Bizim yöntemimizde bütün kanülasyonlar tüm hastalarda torakotomi insizyonundan yapılabilmiştir. Parasternal insizyonlarla yapıldığında genellikle bağlanmak zorunda kalınan sağ internal torasik arter bizim yöntemimizle 5 hastada korunmuştur. Ayrıca diğer yaklaşımlarda insizyon skarları, median sternotomiyle kıyaslandığında daha kısa olmalarına rağmen yine göğüsün orta hattında veya üst kısımlarında bulunmaktadır. Oysa sağ submammaryan minitorakotomi insizyonun tamamen meme altında kalan insizyon hattının, özellikle bayan hastalarda kozmetik açıdan daha üstün olduğunu söyleyebiliriz.
Sağ anterior minitorakotomi yaklaşımımızda, tamamen konvansiyonel aletler ve yöntemler kullanılmıştır. Subaortik bölgeye uygulanan girişimlerde bile, bu yaklaşımla yeterli bir görüş ve manüplasyon alanı elde edilebilmiştir (Resim 2). Operasyon süresi uzamamaktadır. Bunların dışında, ileride gerekebilecek reoperasyonda sternum altının serbest ve kolaylıkla açılabilecek olması, ayrıca özel dizayn edilmiş aletlere ihtiyaç olmaması, bunların getirebileceği mali yük ve belki de komplikasyonlardan uzak kalınmış olması da birer avantaj olarak söylenebilir.
Minimal invaziv yöntemlerin sakıncalarından biri görüş alanının kısıtlı olmasından dolayı, hava çıkarma ve defibrilasyon işlemlerindeki zorluklardır. Hava çıkarma işleminde transözefagiyal ekokardiyografinin kullanılması [3] ve disposible external defibrilatör pedleriyle [4] bu zorluklar aşılmaya çalışılmıştır. Bizim yöntemimizde hava çıkarma işlemi standart tekniklerle yapılabilmiş ve defibrilasyon gerektiğinde de, yenidoğanlarda kullanılan küçük boy internal defibrilatör kaşıklarıyla kolaylıkla uygulanabilmiştir. Anterolateral veya posterolateral torakotomi insizyonlarının bazı komplikasyonlarından bahsedilmektedir. Kasların innervasyonunun yukarıdan aşağıya doğru olması nedeniyle, kesilen kasların alt kısımlarında atrofi oluşabilir. Bu ise özellikle çocuklarda ileride meme gelişimi ile ilgili önemli bozukluklara yol açabilmektedir. Ayrıca, meme dokusunun 6-7. kostalara kadar uzandığı söylenmekte ve meme dokusuna zarar vermemek için insizyona bu seviyenin altından başlanması, pektoral kasın ise divize edilmeden subpektoral yaklaşımla toraksa girilmesi önerilmektedir [8]. Erişkin bayanlarda lateral torasik sinire verilecek bir hasar meme başı innervasyonunu etkilemekte ve emzirme ile ilgili sorunlara yol açabilmektedir. Sağ torakotomi uygulanan bayanlarda transpektoral ve subpektoral yaklaşımların karşılaştırıldığı bir çalışmada, transpektoral yaklaşım uygulanan hastaların %7.4'ünde göğüs asimetrisi, %38.8'inde sağ areolada hissizlik saptanırken, subpektoral yaklaşım uygulanan hastalarda göğüs asimetrisi oluşmamış, sağ areolada %12.5 oranında hissizlik geliştiği görülmüştür [9]. Kiew-Kong Pau ve arkadaşlarının [5] tarif ettiği "pocket AVR" yönteminde yaklaşık 7.5 cm uzunluğundaki insizyon doğrudan 2. interkostal aralık üzerinden yapılmış ve yine femoral kanülasyon kullanılmadan yalnız konvansiyonel aletlerle operasyon gerçekleştirilmiştir. Bu yöntemde görüş alanının daha az disseksiyonla daha rahat sağlanabiliyor olması bir avantaj gibi görünse de, insizyon skarının yeri ve transpektoral yaklaşımın daha önce sayılan kozmetik dezavantajları gözönüne alındığında, özellikle bayan hastalarda ve pediyatrik hastalarda bu yöntemin kullanımı kısıtlı kalmaktadır. Kliniğimizde, bu hastaların dışında atriyal septal defekt, ventriküler septal defekt, parsiyel pulmoner venöz dönüş anomalisi, parsiyel atriyoventriküler septal defekt ve mitral hastalığı gibi çeşitli patolojileri bulunan 13 hastaya da yine aynı yöntem kullanılarak, minimal invaziv açık kalp cerrahisi başarıyla uygulanmıştır.
Sonuç olarak, minimal invaziv aort kapak operasyonları için yeni ve kozmetik açıdan benzerlerinden daha üstün olduğunu düşündüğümüz sağ anterior submammaryan minitorakotomi insizyonuyla aort kapak ve subaortik bölgenin cerrahisi dışında mitral kapak patolojileri ve bazı konjenital operasyonlar da güvenli ve etkin olarak yapılabilmektedir. Bu yöntemin, hasta psikolojisi ve kozmetik nedenlerden dolayı tercih edilmesi gereken bir yöntem olduğu kabul edilebilir.
1) Cosgrove DM, Sabik JF. Minimally invasive approach for aortic valve operations . Ann Thorac Surg 1996;62:596-7.
2) Kasegawa H, Shimokawa T, Matsushita Y, et al. Right-sided partial sternotomy for minimally invasive valve operation: "Open door method". Ann Thorac Surg 1998;65:569-70.
3) Robert KWT, Almeida MB. Minimally invasive aortic valve replacement via partial sternotomy. Ann Thorac Surg 1998;65:275-6.
4) Minale C, Reifschneider HJ, Schmitz E, et al. Single access for minimally invasive aortic valve replacement. Ann Thorac Surg 1997;64:120-3.
5) Kiew -Kong Pau, Yakub A, Awang Y. Minimally invasive aortic valve surgery : Pocket AVR. J Thorac Cardiovasc Surg 1998;115:255.
6) Lytle BW. Minimally invasive cardiac surgery. J Thorac Cardiovasc Surg 996; 111: 554-5.
7) Massetti M, Babatasi G, Rossi A, et al. Operation for atrial septal defect through a right anterolateral thoracotomy: Current outcome. Ann Thorac Surg 1996; 62:1100-3.