SST thoracic inlet deki çeşitli anatomik yapıları invaze ederek diğer akciğer tümörlerinden daha farklı bir klinik tablo ile ortaya çıkar. Pancoastun tanımladığı şekilde superiyor sulkus tümörü akciğer apeksinde homojen gölge ile birlikte az veya çok kot harabiyeti ve sıklıkla vertebraya infiltre; C8, T1 ve T2 dağılımında ağrı ve Horner sendromu yapan sürekli ve karakteristik bir klinik durumdur [2].
Günümüzde Pancoast tümörlerinin tanımında bazı karışıklıklar vardır. Bunun sebebi SST ile ilgili bildirilen serilerdeki hasta grubunun tam anlamı ile Pancoastın tanımladığı tumör şekline uymamasıdır. 1962de Paulson orijinal tanımı kısmen değiştirerek SSTnü yeniden tanımlamıştır [3]. Bu tanıma göre C8, T1 ve T2 servikal sinir kökleriyle ilgili semptomlara yol açan, üst lob apeksinin posteriyoru, brakiyal pleksus bölgesinden çıkmış, küçük ve iyi lokalize bronş tümörü; vertebral invazyon veya Horner sendromu olabilir veya olmayabilir (Resim 1,2).
Yurdumuzda SSTleri uzun süre sadece radyoterapi (RT) ile tedavi edilmiştir. Yedikule Göğüs Cerrahi Merkezi, 2. Cerrahi Kliniğinde ilk olarak 1994 yılında SST tanısı koyulan bir olguya cerrahi girişim yapılmıştır: bu yazı o tarihten itibaren cerrahi girişim yapılmış olguların retrospektif değerlendirilmesi ve preoeratif incelemelerin elde edilen sonuçlarla birlikte tartışılmasını içermektedir.
Olgular preoperatif dönemde, öykü ve fizik incelemenin yanı sıra, kan ve biyokimya incelemeleri, solunum fonksiyon testleri ve EKG ile değerlendirildi. Bunların sonucunda normal bulunan olgularda ileri bir inceleme yapılmadı.
Preopearitf dönemde bilateral akciğer graflerinin ardından bilgisayarlı tomografi (BT) ile tüm toraks ve üst batın incelemesi yapıldı. Serinin ilk olgularında sadece medyastinal nodal invazyon şüphesi olan olgulara meydastinoskopi yapıldı. Bu olgularda BTde medyastinde 1 cmden daha büyük lenf ganglionları patolojik olarar değerlendirildi. Serinin son olgularında ise medyastinoskopi BTde şüpheli lenf nodu bulgusu olmamasına rağmen yapıldı. BT bulgularına göre vertebra veya toraks dışı major yapılara invazyon şüphesi olmayan olgularda ileri bir inceleme yapılmadı. Serinin son olgularında ise tüm preoperatif incelemelerde BT esas alındı. Ancak cerrahi girişime herhangi bir kontrendikasyonu olmayan olgular cerrahiden önce mutlaka MR ile değerlendirildi. Preoperatif dönemde adenokanser tanısı koyulan hastalarda herhangi bir klinik bulgu olmamasına rağmen beyin CT veya MR ve kemik sintigrafisi ile uzuk metastaz araştırıldı.
Olguların tümüne fiberoptik bronkoskopi ve intrabronşial tümör saptanan olgularda lezyondan biopsi, saptanamayan olgularda da fırçalama, lavaj ve postbronkoskopik balgam incelemesi yapıldı. Bronkoskopik olarak hücre tipi belirlenemeyen olgulara BT kontrolünde trans-torasik iğne aspirasyon (TTİA) biopsisi yapıldı.
Seriyi oluşturan olguların önemli bir bölümüne preoperatif dönemde radyoterapi (RT) yapılmadı. Olguların biri kliniğimize RT yapıldıktan sonra cerrahi tedavisi için başvurdu. Postoperatif RT tüm olgulara uygulandı.
Olguların tümüne, uygulanan rijid bronkoskopinin ardından öne oblik olacak şekilde yan yatıralarak torakotomi yapıldı. Torakotomi için Paulsonun tarif ettiği J insizyonu kullanıldı [4]. Tümörün invaze ettiği kotlara bağlı olarak 3. veya 4. aralıktan göğüs boşluğuna girildi. 3. aralıktan girilerek tümör rezeksiyonu ve eksplorasyon yapılan hastalarda akciğer rezeksiyonu için ayrıca 5. aralıktan ikinci bir torakotomi yapıldı.
Rezeksiyon, ameliyat piyesindeki sınırların ve tümör yatağında şüpheli olan noktalardan alınan tüm biopsilerin patoloji tarafından tümörsüz olarak raporlanması halinde enbloc kabul edildi. Mediastinal lenf nodu diseksiyonu Narukenin tarif ettiği mediastinal lenf nodu haritasına göre yapıldı [5]. Buna göre sağ torakotomilerde 2,3,4,7 numaralı, sol torakotomilerde 5,6,7 numaralı mediastinal istasyonlarda radikal lenf nodu disseksiyonu yapıldı. Pre ve postopratif evreler AJCCin 1986da modifiye edilmiş evreleme sistemindeki kriterlere göre belirlendi [6]. Brakial pleksus tutulumu olan olgularda evreleme Ginsbergün önerdiği sisteme göre yapıldı [7].
Postoperatif dönemde olguların tümünde aktif takip yapıldı. Olgular ilk 3 ay boyunca her ay, sonraki dönemde de 3 ay aralıklarla takip edildi. Kaybedilen olguların tümünde ölüm tarihi hasta yakınlarından alınan bilgilerle kesin olarak belirlendi.
Tedavi kliniğimizde yapılanan olgulara, biri dışında (No:1), preoperatif RT yapılmadan cerrahi girişim yapıldı. Bir olgu (No:8) 4000 rad RTden sonra yapılan değerlendirmede cerrahi girişim düşünülmesi üzerine kliniğimize başvurdu ve cerrahi girişim uygulandı.
Olgulardan biri (No:1), preoperatif RTye rağmen torakotomi sırasında VCSa invazyon yapmış çok sayıda lenf nodu saptanması nedeniye inoperabl kabul edildi (1/8). Bunun dışında kalan 7 olguya cerrrahi rezeksiyon uygulandı. 3 olguda lobektomi, 4 olguda wedge rezeksiyon yapıldı. Olguların tümünde 1-2 ve 3. kot, birinde 4. kot çıkarıldı (Resim 3). Üç olguda kotlarla birlikte 1 ve 2. vertebraların transvers prosesleri de çıkarıldı. Olguların birinde de rezeksiyona vertebra korpusundan yapılan osteotomi eklendi.
Sağ üst lobektomi ve 1-2-3 kot eksizyonu yapılmış bir olgunun operasyon sonrası 2. ayda çekilmiş PA akciğer grafisi |
Postoperatif raporlanan hücre tipleri bir olgu dışında (no:6) preoperatif tanılarla uyumluydu (7/8) (Tablo 1). Beş olguda patolojik evreleme klinik evrelemeden daha ileri bulundu. Sadece 3 olguda klinik ve patolojik evre uyumluydu (3/8). Rezeksiyon uygulanmayan bir olgu dışındaki 4 olguda rezeksiyon en-bloc olarak yapılamadı. Bu olgularda küratif rezeksiyon yapıldığı düşünülmesine rağmen rezeksiyon tamamlandıktan sonra tümör yatağından alınan biopsilerden en az biri tümöral doku olarak roparlandı. Doku örnekleri 2 olguda (No:2,3) vertebra korpusundan, 2 olguda (No:5,6) da çevre dokulardan alınmıştı. Bir olguda (No:4) BTde patolojik boyutta medyastinal lenf noduna rastlanmamış olmasına rağmen 2. ve 4. istasyonlardan çıkartılan lenf nodlarında tümör infiltrasyonu saptandı. Küratif cerrahi yapılamamasının nedenleri Tablo 2. de gösterilmiştir.
Bu seride mortaliteye rastlanmadı. Ancak olgulardan birinde (No:8) postoperatif şilotoraks gelişti. Şilöz drenajın 1000 cc/gün olması nedeniyli postoperatif 6. gün retokarotomi yapıldı ve ductus torasikus ligatüre edildi (1/8).
Tüm olgularla postoperatif dönemde RT uygulandı. Olgular 1-13 ay arasında takip edildi. Küratif cerrahi rezeksiyon yapılamayan olguların biri dışında tümü (No:1,2,3,4,5) ilk yıl içinde kaybedildi. Ortalama survi 10 ay (6-13 ay) oldu. Olguların 3ü (No:6,7,8) 1-10 ay arasında (ortalama 5 ay) herhangi bir lokal tümör tekrarı veya uzak yayılım bulgusu olmadan takip edilmektedir.
Ayrıca vertebral korpus tutulumu ile transvers proses tutulumunun da aynı grupta değerlendirilmemesi gerektiği tartışılmaktadır.
İlk olarak 1961 yılında Shaw preoperatif radyoterapinin ardından cerrahi rezeksiyonunun mümkün olduğunu ve bu yöntemle daha iyi sağkalım süresi sağlandığnı bildirdi [8].Günümüzde de birçok klinikte SST tedavisinde uygulanan yöntem temel olarak Shawun bildirdiği şekile uygundur. Ancak bu yöntem klasik bir tedavi şekli olmaktan çok tercih edilen bir yöntemidir. Tümörün ender görülmesi, kontrolu çalışma yapmayı ve geniş seriler oluşturmayı güçleştirmektedir. SSTde literatürde az sayıda geniş seriler bildirilmiştir [9,10]. Çoğunlukla yıllar içerisinde ve değişik cerrahların olgularından oluşan bu serilerde hasta gruplarının çeşitli SST tanımlamalarına uygun olarak oluşturulması, değişik dozlarda pre ve postoperatif RT uygulamaları, cerrahi girişim için kabul edilen endikasyonların farklılığı ve en-bloc rezeksiyonun hangi titizlikle araştırıldığının tam anlamı ile açıklanmamış olması, bildirilen sonuçların karşılaştırılmasını zorlaştırmaktadır.
Ancak preoperatif RTnin yapılması gerektiğini bildiren yazarlar, uygulanacak RTnin; 1) Çevre yapılara yayılmış ve cerrahi ile çıkarılması zor olan tümörü destrükte ederek, 2) Operasyon sahasına veya kan ve lenfatiklerle uzak yayılım yapabilecek tümör hücrelerini öldürerek, tümörün en-bloc rezeksiyonunu kolaylaştırdığını bildirmişlerdir [11]. Çeşitli serilerde önerilen preoperatif RT dozu 2000-6475 cGy arasında değişmekte ancak çoğunluk 3000-3500 cGy uygulamaktadır ve bu doz çoğunlukla 10 fraksiyonda verilir [12,13]. RTnin tamamlanmasından 3-4 hafta sonra cerrahi girişim uygulanır. Preoperatif RTnin bu yararlarına rağmen, Devine kombine tedavi planlanan hastaların %30una RTnin ardından cerahi uygulanamadığnın bildirmiştir (14). Literatürde SST tedavisinde neoadjuvan kemoterapi (KT) (cyclophosphamide, etoposide, cisplatin) uygulanması ile ilgili bildirilmiş tek çalışmada preoperatif KTnin lokal kontrol ve surviyi olumlu etkilemediği görülmüştür [15].
Tümörün kitle olarak rezeksiyonu postoperatif dönemde surviyi etkileyen 2 önemli faktörden biri olduğu için önemlidir. En-bloc rezeksiyon; üst lob ile birlikte tümörün invaze olduğu kotlar çoğunlukla 1-2-3 ve bazen de 4. kot, brakial pleksusun alt bölümü (T1 ve bazen C8 sinir kökü), eğer invazyon varsa transvers proses ve vertebra korpusunun bir bölümü, stellar ganglion ve sempatik zincirin bir bölümünün rezeksiyonu ile yapılır. Böyle bir rezeksiyon, Paulsonun J inzisyonu ile posteriyordan veya Dartevellein tanımladığı şekilde anteriyor yaklaşımla, bu insizyonların çeşitli modifikasyonlarıyla ve eğer gerekirse her iki yaklaşım birlikte kullanılarak yapılabilir [4,16].
Ancak bütün bu çabalara karşı SST de enbloc rezeksiyon yapılabilme oranı oldukça düşüktür. Preoperatif RTnin bu oranı önemli ölçüde arttırdığı bildirilmektedir. Yine de bu oran preoperatif RT ve ardından cerrahi yapılan 2 büyük merkezde %15 ve 60 olarak bildirilmiştir [4,12]. Martini, Memorial Hospitalda 36 yıl içinde tedavi edilen 146 hasta içinde preoperatif RT alan hastalarda küratif cerrahinin %23, almayanlarda da %9 oranında uygulanabildiğini bildirmiştir [17]. Seçilen tedavi hangisi olursa olsun bu sonuçlarla cerrahinin sağkalıma katkısından söz etmenin doğru olmayacağı düşüncesindeyiz. Literatürde rezeksiyonun gerektiği gibi yapılabildiği olgulada 3 ve 5 yıllık hesaplanmış surviler %46 ve %24 olduğu halde, rezeksiyon tam yapılamamış olgularda aynı yüzdeler %11 ve %0 olmaktadır(9). Serimizde acak 2 olguda cerrahi sağkalıma katkıda bulunacak şekilde yapılabilmiştir (%25). Bunun en önemli sebebi gelişen cerrahi tekniğin yanı sıra, preoperatif değerendirme prtokoluna MR ve mediyastinoskopinin eklenmiş olmasıdır.
Ginsberg Xen-bloc rezeksiyon kadar sağkalımı etkileyen diğer bir faktörün de rezeksiyonun genişliği olduğunu bildirmiştir [10]. Lobektomiden daha sınırlı rezeksiyonlar sağkalımı olumsuz etkilemektedir. Bu sebeple daha geniş akciğer rezeksiyonu gerektirmeyen olgularda yapılması gereken en sınırlı rezeksiyon lobektomi olmalıdır. Biz de bu seride rezeksiyon yaptığımız olguların son 3üne üst lobektomi yaptık.
Preoperatif RTnin ardından torakotomide rezeksiyonu mümkün olmayan tümör bulunması sıklığı %1.2dir [14]. Bizim serimizde bir olgu vena kava superior invazyonu nedeniyle inoperabl kabul edildi (%13). Preoperatif MR incelemesi serimizde, tümörün torakotomi sırasında rezeke edilemez bulunma oranını literatürdeki rakamlara yaklaştıracaktır kanısındayız.
SSTnin cerrahi tedavisinde bildirilen %7-34 morbiditesi, %3.3-10.5 mortalitesi vardır [12,13]. Postoperatif komplikasyonlar diğer akciğer kanseri için yapılan torakotomilerdeki gibidir. Bu mortalite ve morbidite oranları akciğer kanseri için yapılan genişletilmiş rezeksiyonlardan sonra bildirilen rakamlara uygundur [18]. Serimizde rezeksiyonu takiben mortalite rastlanmadı ve morbidite %13 oldu.
Postoperatif RT uygulanması hakkında da tam bir görüş birliği yoktur. Ancak literatürde sadece cerrahi ile tedavi edildiği bildirilen çok az hasta vardır. Postoperatif RTnin lokal tekrarlamayı azalttığı bildirilmiştir [19]. Bunun yanı sıra Van Houtte küratif bir cerrahi grişim uygulanamamış veya hiler, mediastinal ganglionların birinde tümör saptanmış olgular dışında postoperatif RTnin endike olmadğını bildirmiştir [20]. Bizim uyguladığımız tedavi protokolunda preoperatif RT yapılması ve cerrahi rezeksiyonun yeterliliği gözönüne alınmaksızın postoperatif RT uygulanmaktadır.
Cerrahinin herhangi bir sebepten kontrendike olduğu durumlarda tumörün lokal kontrolu küratif RT ile yapılır. SSTleri lokal olarak yaygın tumörler oldukları için yüksek enerjili, yüksek doz ve geniş sahaya RT uygulanması gerekmektedir [21]. RT ile olguların %91inde ağrı kontrolu yapılabilir [22]. Ağrı kontrolu amacı ile cerahi endikasyonlar genişletilmemelidir. Palyatif cerrahi ancak spinal kolona tümör basısı olan hastalarda endike olabilir [10].
SSTnin prognozunu etkileyen çok sayıda faktör bildirilmiştir. Özellikle N2, Horner sendromu, vertebra veya damar invazyonu kötü prognozu gösterir [23]. Preoperatif RT ve ardından cerrahi ile tedavi edilmiş hastalarda bildirilen 5 yıllık surviler %21-64 arasında değişmektedir [13,24]. Nodal tutulum tüm akciğer tümörlerinde olduğu gibi SST de de surviyi olumsuz yönde etkilemektedir. Hilarisin serisinde 5 yıllık survi N0 olgularda %29, N2 olgularda %10 olmuştur [12]. Bu seride N3 olguların (supraklavikuler pozitif lenf nodu) ortalama yaşam süresi N2 olgulardan daha uzundur. Preoperatif RT uygulamadan direk cerrahi yapılmış serilerde bildirilen surviler %13-50 (5 yılık) ve %32 (2 yıllık) olarak bildirilmektedir [13,16,25]. Bu oranlar sadece RT uygulanmış olgularda da bildirilen 5 yıllık survilerden (%0-23) daha yüksektir [26,27].
Kliniğimizde SST cerrahi tedavisi 1994 yılında başlamıştır. Bu süre içinde rezeksiyon yapılamayan bir hasta ve çeşitli sebeplerle küratif rezeksiyon yapılamayan 5 hasta ilk bir yıl içinde kaybedilmiştir. Diğer 3 olgunun postooperatif takip süresi henüz yeterli olmamakla birlikte, özellikle preoperatif değerlendirme politikamızı tekrar gözden geçirdikten sonra opere ettiğimiz 2 olguda küratif cerrahi rezeksiyon yapılabilmiş olması daha iyi surviler için umut vericidir.
Sonuç olarak, elde edilen sonuçların sağlıklı olarak karşılaştırılabilmesi için SST serilerinde tanı ve cerrahi girişim için hasta seçim kriterlerinin iyice belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu seride cerrahi tedaviye başlarken oluşturduğumuz preoperatif değerlendirme ve tedavi protokollarını sadece literatür bilgisiyle değil, aldığımız sonuçlarla geliştirmeye çalışıyoruz. Ancak bu şekilde, önümüzdeki birkaç yıl içinde sonrkaki yıllara ışık tutacak bir deneyim oluşturmak ve SST tedavisindeki başarımızı literatürde bildirilen düzeylere çıkarmak mümkün olacaktır.
1) Pancoast HK. Importance of careful roentgen-
ray investigation of apical chest tumours. JAMA
1924; 83:1407-11.
2) Pancoast HK. Superior pulmonary sulcus
tumour. JAMA 1932; 99:1391-6.
3) Paulson DL. Superior sulcus carcinomas. In
Sabiston D, Spencer F (eds): Gibbons Surgery of
the Chest Vol 1, Philadelphia, WB Saunders, p.
506,1983.
4) Paulson DL. Technical considerations in stage
III disease: The 'superior sulcus' lesion. In
Delarue NC, Eschapasse H (eds): International
Trends in General Thoracic Surgery. Vol l
Phiadelphia, WB Saunders, p. 121,1985.
5) Naruke T, Suemasu S, Ishikawa S. Lymph Node
Mapping and Curability at Various Levels of
Metastasis in Resected Lung Cancer J Thorac
Cardiovasc Surg 1978; 76: 6; 833-39.
6) Mountain CF. A New International Staging
System for Lung Cancer Chest 1986; 89: 255S-
233S.
7) Ginsberg RJ. Current perspectives in the
treatment of non-small cell lung cancer. 8.World
Conference on Lung Cancer, IASLC, Ağustos
1997 Dublin, İrlanda.
8) Shaw RR, Paulson DL, Kee JL. Treatment of SST
by irradiation followed by resection. Ann Surg
1961; 154: 29-40.
9) Maggi G, Casadio C, Pischedda F, et al.
Combined radiosurgical treatment of Pancoast
tumor. Ann Thorac Surg 1987; 57:198-204.
10) Ginsberg RJ, Martini M, Zaman M, et al.
Influence of surgical resection and brachy-
therapy in the management of SST. Ann Thorac
Surg 1994; 57:1440-5.
11) Komaki R, Roh J, Cox CD, et al. Superior sulcus
tumours: result of irradiation of 36 patients.
Cancer 1981; 48:1563-9.
12) Hilaris BS, Martini N, Wong GY et al.
Treatment of SST (Pancoast tumor). Surg Clin
North Am 1987; 67: 965-78.
13) Fuller DB, Chambers JS. SSTs: combined
modality. Ann Thorac Surg 1994; 57:1133-40.
14) Devine JW, MendenhalI WM, Million RR.
Carcinoma of the superior pulmonary sulcus
treated with surgery and/or radiation therapy.
Cancer 1986; 5: 941-3.
15) Ryan B, Glisson B, Putnam J, et al. A
prospective trial of neoadjuvant chemotherapy
in superior sulcus carcinomas of the lung.
(Abstract) J Surg Oncol P68,1994.
16) Dartevelle PG, Chapelier AR, Macchiarini P et
al. Anterior transcervical-thoracic approach for
radical resection of lung tumours invading the
thoracic inlet. J Thorac Cardiovasc Surg 1992;
105:1025-34.
17) Martini N, McCormack P. Therapy for Stage III
(non-metastatic disease). Semin Oncol 1983; 10:
95-110.
18)
Dartevelle P, Marzelle J, Chapelier A, Loc'h F.
Extended operation for T3-T4 primary lung
cancers. Chest 1989; 96: 51S.
19) Miller JJ. Discussion. In:Shahain DM, Neptune
WB, Ellis FH Jr. (eds): Pancoast tumors:
improved survival with preoperative and
postoperative radiotherapy. Ann Thorac Surg
1987; 37: 467-74.
20) Van Houtte P, MacLennan I, Poulter C, et al.
External radiation in management of superior
sulcus tumors. Cancer 1984; 54: 223-7.
21) Haas LL, Harvey RA, Langer SS. Radiotion
management of otherwise hopeless thoracic
neoplasms. JAMA 1994; 154: 323-6.
22) Grover FL, Komaki R. SSTs. in Roth JA,
Ruckdeschel LC, Weısenburger TH (eds):
Thoracic Oncology, Philadelphia, WB Saunders,
p.263,1989.
23) Temeck BK, Okunieff PG, Pass H. Chest wall
disease including superior sulcus tumors. In
Pass H, Mitchell JB, Johnson DH, Turrisi AT
(eds), Lung Cancer, Philadelphia, Lippincott &
Raven p. 585,1995.
24) Neal CR, Amdur RJ, MendenhalI WM, et al.
Pancoast tumor: radiation therapy alone versus
preoperative radiotion therapy and surgery. Int
J Radiat Oncol Biol Phys 1991; 21: 651-9.
25) Stanford W, Barnes RP, Tucker AR. Influence of
staging in superior sulcus (Pancoast) tumors of
the lung. Ann Thorac Surg 1979; 29: 406-11.
26) Beyer DC, Weisenburger T. Superior Sulcus
Tumours. Am J Clin Oncol 1986; 9:156-63.