In this study, 13 patients who were applied Eloesser flap because of chronic empyema were reviewed in respect to the indications and results of the procedure. Six of the cases (46.2 %) underwent this procedure because of postpnemonectomy empyema and three of them had bronchopleural fistula in addition to empyema. In the remaining 7 cases (53.8 %) with chronic empyema, Eloesser flap was employed considering no possibility of decortication, resection or thoracoplasty because of bilateral parenchymal tuberculosis, nutritional efficiency or limited pulmonary functions. The negative results in pleural fluid cultures were obtained in all cases with irrigation and debrdment in 4.3 weeks (2-6 weeks). Empyema cavity was obviously obliterated radiologically in only 7 cases (53.8 %) in the follow-up period of 9 months meanly. However, it did not close completely in any of 13 cases. In addition, fistula did not closed in any cases with bronchopleural fistüla.
The most of the cases needed additional procedures for a curative treatment. Myoplasty was performed in 4 cases, thoracoplasty was performed in 3 cases. Six cases were discharged by considering reevaluation of them when they had stabile general status to tolerate a major procedure.
In conclusion, Eloesser flap is not a curative procedure in the management of chronic empyema and bronchopleural fistula. It helps sterilisation and obliteration of empyema cavity. By decreasing cavity, it gives a chance of myoplasty to the patients instead of more destructive and complicated precedure such as thoracoplasty. It should be used as a palliative method in cases that can not tolerate these operations and preferred in chronic empyema cases if an effective drainage is not possible with closed tube thoracotomy.
Ampiyemde kot rezeksiyonu yaparak açık drenaj oluşturma esasına dayanan bu yöntemin amacı; daha efektif bir drenaj sağlayarak özellikle bronkoplevral fistüllü olgularda pü materyalinin karşı akciğere aspirasyonunu önlemek, mekanik temizlik ve debridmanla boşluğun sterilizasyonunun sağlamak ve deri flebinin de katkısı ile boşluğun epitelizasyonunu sağlayarak obliterasyonunu kolaylaştırmaktır [7].
Bu çalışmada kliniğimizde son 7 yıl içerisinde kronik ampiyem nedeniyle (Bronkoplevral fistüllü veya fistülsüz) 13 olguya Eloesser flebi (EF) uyguladık ve sonuçları tartışarak stoma veya toraks penceresi olarak da bilinen bu yöntemin günümüz toraks cerrahisindeki yerini araştırdık.
Cerrahi Teknik: Tüm olgularda Eloeserin tanımladığı klasik yöntem uygulandı. Önce tabanı ampiyem kavitesinin en alt seviyesine gelecek şekilde U insizyonu yapıldıktan sonra 5-10 cmlik 2 ya da 3 kot periostları ile beraber rezeke edildi ve deri flebi kavitenin içine çevrilerek 0 no. Prolen sütürlerle toraks duvarına tutturuldu (Şekil 1,2,3,4).
Post-pnömonektomik ampiyem olgularının tümünde rutin olarak bronkoskospi ile BPF araştırılması yapıldı ve 6 olgudan 3ünde (%50) BPF tespit edildi. Bunlardan 2si harabolmuş akciğer, diğer 1 olgu ise akciğer kanseri nedeni ile pnömonektomiye gitmişti. BPFli olguların hiçbirisinde EF ve antiseptik solüsyonla irrigasyon sonrasında fistülün kapanmadığı gözlendi. En az 2 ay, en fazla 18 aylık bir süre içinde olguların ancak 7sinde (%53.8) plevral boşluğun radyolojik olarak belirgin bir şekilde küçülmesine karşın tam bir obliterasyon sağlanamadı ve ilave işlemler gerekti. Genel durumu stabil olgulardan 4 üne myoplasti uygulandı. Kas yapısı uygun olmayan kaşektik 3 oluda ise boşluğun kapatılması tek başına kas flebi ile mümkün olamayacağından en az 5 kot rezeke edilerek torakomyoplasti yapıldı. Kontrol grafilerinde obliterasyonu myoplasti için yeterli bulunmayan ya da genel durumu myoplasti ve torakoplastiyi tolere edemeyeceği düşünülen olgular takibe alındı. Bunlardan kanserli 1 olgu EF uygulandıktan 5 ay sonra beyin metastazı nedeni ile kaybedildi (Tablo 1). Kalan 5 olgu halen kliniğimizce izlenmektedir.
EFnin diğer bir endikasyon grubunu post pnömonektomik ampiyem ve BPF oluşturmaktadır. Bu ogularda EF kapalı drenaj ile kıyaslandığında bakımı daha kolay bir yöntemdir ve enfeksiyonun kontrolünü sağlamak, özellikle BPFli olgularda enfekte materyalin karşı tarafa aspirasyonunu önleyerek sespsisten hastayı korumak açısından daha faydalıdır [3,6,7] Bu işlem boşluğun mekanik temizliği ve irrigasyonunun yanısıra içeri çevrilen deri flebinin epitelizasyonunun da katkısı ile daha hızlı bir obliterasyon sağlar. İşlemi daha efektif yapabilmek için Clagett 8 cmlik bir kot rezeksiyonu kullanmış ve 18 olguluk bir çalışmada %61 oranında sterilizasyon ve tam obliterasyon elde etmiştir [1,2,3,5]. Virkkula 2 kotun 15-20 cmlik kısmını çıkarıp büyük pencere açarak yaptığı bir çalışmada BPFli hastalarda kötü sonuçlar elde etmiştir [1,2,3,5]. Virkkula 2 kotun 15-20 cmlik kısmını çıkarıp büyük pencere açarak yaptığı bir çalışmada BPFli hastalarda kötü sonuçlar elde etmesine rağmen fistülsüz 6 olgunun 4ünde tam obliterasyon sağladığını bildirmiştir [6]. Weissberg ise daha geniş ve kalıcı pencereyi savunmuştur. 3-4 kotun 15-20 cmlik kısmını çıkararak boşluğu hergün Ensol (dakin) solüsyonu ile ıslatılmış gazlarla doldurmuş, boşluk granülasyon dokusu ile tam dolana kadar ergün bu gazları değiştirmiş ve BPFli 4 olgunun 4ünde de fistülün kademe kademe kapandığını gözlemiştir [4]. Shamji ve arkadaşları 24 postpnömonektomik ampiyem olgusunu içeren çalışmalarında ise kapalı tüp drenajı ve antibiyotik tedavisi ile sonuç alınamadığında mediasten stabil olduktan sonra Clagett yöntemini uygulamışlardır. Boşluğun sterilizasyonu 24 olgudan ancak birinde mümkün olmuş, 8 olguda ise fistül kapanmıştır. Shamji, EF ile bu olgulardan hiçbirinde boşluğun tam olarak kapanmamasını hastaların externe edilmesiyle boşluğun sterilizasyonunun bozulmasına ve ortaya çıkarılamayan küçük fistüller nedeniyle oluşan kontaminasyona bağlamıştır [5]. Bu konuda genel görüş BPF ile birlikte olan potpnömonektomik ampiyemde EFnin büyük fistüllerin kapanmasında çok fazla etkin olmadığı, bu olguların genelilkle torakomyoplasti gibi daha küratif metodlarla kapatılması gerektiği görüşünü desteklemektedir [1,26]. Biz çalışmamızda EF uyguladığımız hiçbir postpnömonektomik ampiyem olgusunda tam bir obliterasoyn elde edemedik ve fistüllü 3 olguda da fistülün kapanmadığını gözlemledik. Ancak bu olgularda 2 kot rezeksiyonu ile açılan pencerenin boşluğun küçülmesine yardımcı olduğu ve hastalara myoplasti ya da sınırlı torakoplasti gibi daha az destrüktif operasyon şansı verdiği düşüncesindeyiz.
1) Hood RM, Antmank Boyd A, et al. Pleural
infection in surgical disease of the pleura and
chest wall. Philadelphia: Saunders, 1986: p 78-
181.
2) Sheilds TW. Parapneumonic empyema. In:
Sheilds TW (eds): General Thoracic Surgery 4 th
ed. Vol. l, Malvern, Williams & Wilkins 1994; p
684-93.
3) Hurvitz R, Tucker BL. Brief Communications.
The Eloesser flap: Past and present. J Thorac
Cardiovasc Surg. 1986; 92: p 958-64.
4) Weissberg D. Empyema and bronchopleural
fistula. Chest 1982 Oct; 82: p 447-50
5) Shamji FM, Ginsberg RJ, Cooper JD, et al. Open
window thoracostomy in the management of
postpneumonectomy empyema with or without
bronchopleural fistula. J Thorac Cardiovasc
Surg. 1983; 86: p 818-22.
6) Virkkula L, Kostiainen S. Postpneumonectomy
empyema in pulmonary carcinoma patients.
Scand J Thorac Cardiovasc Surg. 1970; 4: p 267-
70.