Methods: Twenty-eight type II diabetic and 37 non-diabetic coronary artery disease patients that had no differences in age, sex, drugs used and number of revascularized arteries were included in the study. Doppler echocardiographic examinations before and 8 weeks after operations were made, and early diastolic flow (E), atrial contraction (A), E/A ratio, decelaration and isovolumetric relaxation time, left ventricular volumes and ejection fractions were measured in sequence.
Results: Statistically significant improvement of diastolic and systolic parameters of both groups were found after coronary bypass surgery. Statistical comparison of values between groups showed statistically better recovery in diastolic functions of diabetic and in systolic functions of non-diabetic patients, respectively.
Conclusion: It has been concluded that effects of postoperatively improved diastolic left ventricular functions of type II diabetic coronary patients on late period systolic functions and prognosis must be investigated.
Bütün hastalarda koroner bypass orta dereceli hipotermi (30C) altında standart kardiyopulmoner bypass ve kardiyoplejik (kan kardiyoplejisi) arrest ile uygulandı. Sol ön inen arterlerin tümüne sol internal torasik arter, diğer koroner arterlere de safen ven greftleri kullanıldı.
İstatistik
Tüm verilerin ortalama ± standart sapmaları hesaplandı. Aynı gruba ait koroner bypass operasyonu öncesi ve sonrası parametrelerin karşılaştırılmalarında paired-t testi kullanıldı. Farklı gruplara ait aynı cinsten parametrelerin karşılaştırılmasında veya koroner bypass sonrası ortaya çıkan fark değişikliklerinin (D) kıyaslanmasında Student t testi kullanıldı. P < 0.05 anlamlı kabul edildi.
Grupların preoperatif bazal diyastolik ve sistolik parametreleri karşılaştırıldığında Grup 1de erken diyastolik akım sinyalinin ve E/A oranının Grup 2den anlamlı olarak düşük olduğu, diğer parametreler açısından ise farklılık bulunmadığı gözlendi (Tablo 2).
Grup 1de koroner bypass operasyonu öncesi ve sonrası değerler karşılaştırıldığında E velositesi ve E/A oranında anlamlı bir artışın meydana geldiği, A velositesi, DZ ve İVRZ sürelerinde ise anlamlı bir azalmanın olduğu dikkati çekti. Diyastol sonu volümde anlamlı bir değişiklik olmamasına karşın, sistol sonu volümün azaldığı, strok volümün arttığı ve sonuçta LVEF değerinin anlamlı olarak arttığı gözlendi (Tablo 3).
Grup 2de koroner bypass operasyonu sonrası tüm diyastolik parametrelerde anlamlı düzelmenin olduğu görüldü. Diyastol sonu volümün değişmemesine karşın, sistol sonu volümde anlamlı azalma ve strok volümde artış nedeniyle LVEF değerinin belirgin olarak arttığı bulundu (Tablo 4).
Her iki grupta operasyon sonrası ortaya çıkan değerlerdeki farklılıklar karşılaştırıldı. Erken diyastolik akım velositesi ve DZ değerlerindeki düzelmenin Grup 1de, İVRZ ve sistolik parametrelerdeki düzelmenin ise Grup 2de anlamlı olduğu, A velositesi ve E/A oranlarındaki düzelmenin ise benzer olduğu görüldü (Tablo 5).
Diyabetin, bypass sonrası morbidite ve mortalitenin bağımsız bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir. Bu olgularda sıklıkla ileri yaş, kadın cinsiyet, hipertansiyon, operasyon öncesi geçirilmiş miyokard infarktüsü, konjestif kalp yetmezliği, multidamar hastalığı, düşük LVEF oranı ve sınıf III-IV angina pektoris varlığı söz konusudur [6]. Çalışmamızda diyabetik ve non-diyabetik KAH gruplarında bypass operasyonu sonrası mortalite ve morbidite gözlenmemiştir. Diyabetik grup preoperatuvar daha düşük LVEF değerine sahip olmakla birlikte, hiçbir olguda geçirilmiş miyokard infarktüsü ve ciddi sol ventrikül disfonksiyonu bulunmamaktaydı. Olguların yine hipertansiyon, konjestif kalp yetmezliği, istirahat angina bulgularını içermeyişi, dolayısıyla seçilmiş olmaları LVEF benzerliği yanısıra, morbidite ve mortalitenin olmamasının nedenleri gibi görünmektedir. Bu nedenle, çalışmamızda bir çok parametreden etkilenebilen diyastolik fonksiyonlara sadece diyabetin etkilerinin araştırılması mümkün olmuştur.
Tip I diyabetik olgularda ileri yaş, hipertansiyon, iskemik kalp hastalığı ve sol ventrikül hipertrofisi olmasa bile izole sol ventrikül diyastolik disfonksiyonu (SVDD) gelişebilmektedir. Bu değişiklikler mikroanjiyopati ile ilişkilidir. Yeni tip I DM tanısı almış ve mikroanjiyopati bulunmayan genç olgularda da hafif SVDD gelişmekte ve sıklığı mikroanjiyopatinin gelişimine paralel olarak artmaktadır [7]. Yeni tanı almış KAH bulunmayan tip II DMli olgularda ise interventriküler septum kalınlığı, sol atriyum çapı, sol ventrikül kitle indeksi, İVRZ ve A velositesi kontrol grubuna oranla anlamlı olarak yüksek, E velositesi anlamlı olarak düşük ve sistolik fonksiyonlar normal bulunmuş ve erken dönem tip II DMde SVDD gelişebileceği ve bunun mikroanjiyopatiyle ilişkisiz olabileceği ileri sürülmüştür [8]. Diyabetik kardiyomiyopati olarak da adlandırılan bu tablo aterosklerotik süreçten bağımsızdır. Mikrovasküler angina, otonom disfonksiyon, interstisyel fibrozis, metabolik bozukluk suçlanan nedenler arasındadır. PAS (+) glikoprotein birikiminin sol ventrikül hipertrofisine ve dolayısıyla SVDDye neden olduğu gösterilmiştir [9]. Tip II diyabetik olgularımızın (Grup 1) hiçbirisi insülin kullanmamaktaydı ve metabolik kontrolleri sağlanmıştı. Ekokardiyografik incelemelerinde sol ventrikül hipertrofisi bulunmamaktaydı. Grup 2 ile kıyaslandıklarında ise sistolik fonksiyonlarda benzerlik, E velositesi ve E/A oranında anlamlı bir düşüklük göstermekteydi. Bu nedenle, Grup 1de SVDD gelişimini sadece KAH ile değil, aynı zamanda diyabetin varlığı ile açıklamak akla yatkın gözükmektedir.
Kronik KAH olan olgularda sol ventrikül bozukluğu geriye dönebilmektedir. Fonksiyon bozukluğu olan miyokard nekrotik olabileceği gibi, canlı (hiberne) miyokard şeklinde de olabilir. Miyokardın yeniden kanlandırma girişimlerinden sonra sol ventrikül fonksiyonları giderek düzelebilir. Bu düzelme, sol ventrikül fonksiyonlarında global iyileşmeyle sonuçlanır [10]. Örneğin, elektif PTCA yapılan 30 olguda PTCA sonrası transtorasik ekokardiyografi incelemesi ile E velositesin arttığı, A velositesinin azaldığı, sonuçta E/A oranının arttığı gösterilmiştir [11]. Castello ve arkadaşları [12] ise diyabetik olmayan KAH olgularına uyguladıkları PTCA ile E/A oranındaki düzelmeye DZ ve İVRZ değerlerinde azalmanın eşlik ettiğini, bunun bozulmuş relaksasyondaki düzelmeyle ilişkili olduğunu göstermişlerdir. Bu tür diyastolik parametrelerdeki düzelme PTCAdan 3 saat sonrasıyla kıyaslandığında, 24 saat sonrasında daha belirgin olmaktadır [13]. Benzeri bir çalışma bu kez transözefageal ekokardiyografi ile yapıldığında PTCA sonrası düzelmenin ilk 1 saatte gözlemlenebildiği saptanmıştır [14].
Diyabetik olmayan KAH olgularına uygulanan bypass operasyonu ile sol ventrikülün hem diyastolik, hem de sistolik fonksiyonlarının erken dönemde (8 hafta sonra) anlamlı derecede düzeldiği gösterilmiştir [15]. Aynı çalışmada preoperatif sol ventrikül sistolik disfonksiyonu bulunan olgularda LVEF ve DZ değerlerindeki düzelmenin, sol ventrikül sistolik disfonksiyonu olmayan olgulara oranla daha belirgin olduğu dikkat çekmiştir. Diyabetik KAH olgularında bypass operasyonunun hemen sonrasında sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarında bozulma meydana geldiği ve bu bozukluğun derecesinin miyokardın korunmasına bağlı olarak değiştiği ileri sürülmektedir. Ventrikül fibrillasyonu ve intermittant aort kros klemp uygulaması, antegrad ve retrograd kardiyopleji kullanımına oranla daha fazla SVDDye yol açmaktadır [16]. Miyokard infarktüsü öyküsü bulunmayan ve KAH olgularını diyabetin varlığı veya yokluğuna göre randomize edildiği bir çalışmada bypass operasyonundan 1 yıl sonra bile diyabetik olguların sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının yeterince düzelmediği belirtilmektedir [17]. Bizim çalışmamız daha kısa izlem süresine sahip olmakla birlikte, diyabetik olguların sistolik fonksiyonlarında diyabetik olmayan olgularla kıyaslandığında daha az olmakla birlikte sistolik fonksiyonlarda bir düzelme olduğunu saptadık. Sadece diyastolik fonksiyonların bakıldığı bir başka çalışmada ise, diyabetik KAH olgularına uygulanan bypass operasyonundan 3-4 hafta sonra bakılan E/A orarında anlamlı artış, İVRZ ve DZ değerlerinde ise anlamlı azalmanın olduğu gösterilmiştir [18]. Biz ise, diyabetik grupta 8 hafta sonra bakılan parametrelerden sadece E velositesinin anlamlı arttığını, DZ değerinin anlamlı azaldığını saptadık.
Sonuç olarak, koroner bypass uygulanan KAH olgularında diyabetik olsun veya olmasın erken dönemde hem sistolik, hem de diyastolik parametrelerinde anlamlı düzelme olmaktadır. Diyabetik grupta diyastolik, non-diyabetik grupta sistolik parametrelerde düzelme daha belirgin bulunmuştur. Diyabetik olgularda diyastolik parametrelerdeki düzelmenin geç dönem sistolik fonksiyonlar ve prognoz üzerine nasıl katkı yapacağının araştırılmasının uygun olacağı kanaatindeyiz.
1) Gaba MK, Gaba S, Clark LT. Cardiovascular disease in
patients with diabetes: Clinical considerations. J Assoc
Acad Minor Phys 1999;10:15-22.
2) Korkut B, Şenkaya E, Gök H, Küçük AK, Tokaç A.
Diyastolik mitral akım örneklerinin sol ventrikül içindeki
seyrinin diyastolik fonksiyonları değerlendirmedeki yeri.
Medikal Network Kardiyoloji 1997;4:321-8.
3) Özdemir K, Kısacık H, Kural T, Göksel S. Diyastolik
fonksiyonların değerlendirilmesinde ekokardiyografik
parametreler. Türk Kardiyol Dern Arş 1997;25:176-82.
4) Appleton CP, Hatle LK, Popp RL. Relation of transmitral
flow velocity patterns to left ventricular diastolic function:
New insights from a combined hemodynamic and Doppler
echocardiographic study. J Am Coll Cardiol 1988;12:426-40.
5) Giannuzzi P, Imparato A, Temporelli PL, et al. Doppler-
derived mitral deceleration time of early filling as a strong
predictor of pulmonary capillary wedge pressure in
postinfarction patients with left ventricular systolic
dysfunction. J Am Coll Cardiol 1994;23:1630-7.
6) Thourani VH, Weintraub WS, Stein B, et al. Influence of
diabetes mellitus on early and late outcome after coronary
artery bypass grafting. Ann Thorac Surg 1999;67:1045-52.
7) Cecchi E, Pomari F, Brusasco G. Preclinical left ventricular
diastolic dysfunction in insulin-dependent diabetes. G Ital
Cardiol 1994;24:839-44.
8) Di Bonito P, Cuomo S, Moio N, et al. Diastolic dysfunction
in patients with non-insulin-dependent diabetes mellitus of
short duration. Diabet Med 1996;13:321-4.
9) Spector KS. Diabetic cardiomyopathy. Clin Cardiol
1998;21:885-7.
10) Baran İ, Aydınlar A, Gemici K, ve ark. Koroner bypass
cerrahisi sonrası sol ventrikül fonksiyonlarındaki
iyileşmeyi belirlemede dobutamin stres ekokardiyografi.
Medikal Network Kardiyoloji 2000;7:26-31.
11) Suzuki M, Kashida M. Left ventricular diastolic properties
before and after percutaneous transluminal coronary
angioplasty evaluated by pulsed Doppler echocardiography.
J Cardiol 1987;17:683-90.
12) Castello R, Pearson AC, Kern MJ, Labovitz AJ. Diastolic
function in patients undergoing coronary angioplasty:
Influence of degree of revascularization. J Am Coll Cardiol
1990;15:1564-9.
13) Jeserich M, Ruffmann K, Kubler W. Noninvasive
determination of left ventricular diastolic filling parameters
using Doppler echocardiography before and after coronary
angioplasty (PTCA). Z Kardiol 1990;79:677-82.
14) Kadoi Y, Kawahara F, Fujita N. Diastolic function in
patients with coronary artery disease before and after
CABG. Masui 1997;46:1316-20.
15) Sağcan A, Karaçoban T, Çelik ½K, ve ark. Koroner
arter bypass cerrahisinin sol ventrikülün diyastolik
fonksiyonlarına etkisi. VI. Ulusal Göğüs Kalp Damar
Cerrahisi Kongresi, 21-25 Ekim 2000, Antalya.
16) Casthely PA, Shah C, Mekhjian H, et al. Left ventricular
diastolic function after coronary artery bypass grafting: A
correlative study with three different myocardial protection
techniques. J Thorac Cardiovasc Surg 1997;114:254-60.