Background: Our study was designed to evaluate the early and mid-term follow-up results of patients who underwent left ventricular aneurysm repair, the effectiveness of different techniques, and to determine the risk factors affecting postoperative outcome.
Methods: Between 1997 and 1999, 41 patients underwent left ventricular aneurysm repair. Echocardiographic evaluations of left ventricular ejection fraction (LVEF) were performed preoperatively, postoperatively, and at mean follow-up of 33.74 ± 7.22 months. Thirty-seven (90.2%) patients had anteroapical aneurysm, and 4 (9.8%) had posterobasal aneurysm. Endoaneurysmorraphy and linear repair techniques were employed in 28 (68.3%) and 13 (31.7%) of patients, respectively. As preoperatively, only 6 (14.6%) patients were in NYHA class I, 28 (68.3%) patients were in digoksin management, and the mean LVEF was 33.39% ± 5.97%.
Results: The overall mortality was 2 (4.9%) patients. Postoperative morbidities were observed in 21 (51.2%) patients. The most frequent complication observed in 13 (31.7%) patients was serious ventricular arrhythmia. Thirty-five (89.7%) of surviving 39 (95.1%) patients were in NYHA class I. Patients in digoksin management lowered to 7 (17.9%), and the mean LVEF raised to 43.31% ± 4.26%. The improvements in functional capacity and LVEF were significant. Multivariate analysis revealed that number (³ 2) of concomittantly revascularized coronary arteries was an independent risk factor (p = 0.0443). The follow-up NYHA classification of patients who underwent endoaneurysmorraphy (1.037 ± 0.192) was better than that of patients who underwent linear repair (1.33 ± 0.651) (p = 0.043).
Conclusion: We consider that left ventricular aneurysm repairs provide satisfactory improvements in functional capacity with low mortality and morbidity; number of revascularized coronary arteries, thereby, multivessel coronary disease is an important risk factor, and endoaneurysmorraphy seem better in long-term functional improvement.
Ventrikül anevrizmaları için kardiyopulmoner bypass (CPB) ile "lineer onarım" 1958de Cooley tarafından bildirildiyse de, %20 erken mortalite ve yüksek konjestif yetmezlik oranları cerrahları yeni teknikler aramaya itmiştir. Sol ventrikül geometrisinin restorasyonu amaçlı yeni teknikler 1980lerde Jatenne [3] ve Dor [4] tarafından bildirilmiş, 1989da Cooley "endoanevrizmorafi" veya "intrakaviter onarım" da denilen bir endoventriküler sirküler patch (yama) plasti tekniğini geliştirmiştir. Bu teknikte intrakaviter skar dokusunu dışarıda bırakan bir yama üzerine anevrizma dokusu kapatılıp ventrikül yapısı restore edilmektedir [5]. Laplace kanununa göre kavitenin azalması duvar gerilimini düşüreceği için, sirküler yapının restorasyonu hemodinamik performansları arttıracaktır [6]. Lineer onarımın ise yüksek mortalite yanında daha az fonksiyonel iyileşme sağladığı bildirilmektedir [1]. Septumun gereğinde perikard veya diğer greftler ile restore edilip teflon feltlerle desteklenen bir plikasyon işleminin uygulandığı lineer tekniğin krosklempsiz uygulanabilme avantajı yanında hemodinamik sonuçlarının iyi olduğunu bildiren görüşler de vardır [7].
Çalışmamız, sol ventrikül anevrizması tanısı ile kliniğimizde cerrahi tedavi uygulanan olguların erken ve orta dönem izlem sonuçları ile cerrahi tekniklerin etkinliğini ve mortalite ile morbiditeye etkili faktörleri araştırmak amacı ile düzenlenmiştir.
Perioperatif ve postoperatif mortalite ve morbiditeye etkili olabilecek faktörler olarak yaş, cinsiyet, anjina şiddeti ve fonksiyonel kapasite, konjestif kalp yetmezliği (KKY), preoperatif ventriküler aritmi, anevrizma lokalizasyonu, digoksin kullanımı, diüretik kullanımı, LVEF, kaç damar hastası olduğu, sol ana koroner (LMC) hastalığı, distal anastomoz sayısı, CPB ve krosklemp süreleri, anevrizmektomi tipi ve koroner bypass (CABG) dışındaki ek kardiyak operasyonlar, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), diyabet (DM), hipertansiyon, renal yetmezlik, hiperlipidemi, periferik vasküler hastalık (PVD), gibi değişkenler incelenmiştir (Tablo 1). Anjina şiddeti Canadian Cardiovascular Society (CCS), fonksiyonel kapasite ise New York Heart Association (NYHA) sınıflaması kullanılarak yapılmıştır. Koroner anjiyografilerde ³ %50 koroner lümeni daralması anlamlı kabul edilip, etkilenen koroner arter (sağ, sol inen ve sirkumfleks) sayısına göre olgular tek ve çoklu koroner arter hastaları olarak ayrılmıştır. Çalışmamızda hiperlipidemi, total kolesterol düzeyinin ³ 240 mg/dL olması; DM, oral antidiyabetik veya insülin tedavisi almayı; renal yetmezlik serum kreatinin düzeyi > 1.5 mg/dL bulunması; hipertansiyon ise en az üç günlük ölçümlerde sistemik kan basıncının ³ 140/90 mmHg olması veya hipertansiyona yönelik antihipertansif tedavi alma durumu olarak değerlendirilmiştir. Ventriküler aritmi tanımına tedavi gerektiren prematüre ventriküler erken vurular, ventriküler taşikardi ve ventrikül fibrilasyonu girmektedir. Erken-hastane mortalitesi postoperatif ilk 30 günlük, geç mortalite 30 günden sonraki mortalitelerdir. Solunum zorluğu 24 saat ve üzerinde mekanik ventilasyon desteğinin gerektiği durumlardır. Nörolojik hasar, postoperatif dönemde en az 24 saat süren yeni bir santral sinir sistemi hasarının gelişmesidir. Olgular ilk 6 ayda poliklinik kontrolleri, daha sonra ise telefon görüşmeleri ile izlenmişlerdir.
Cerrahi Teknik
Bütün olgulara elektrokardiyografi, sistemik arteriyal basınç ve anestezi indüksiyonundan sonra internal juguler venden Swan-Ganz kateteri yerleştirilip pulmoner ve santral venöz basınç takipleri, preoperatif, perioperatif ve postoperatif birinci günde kardiyak output, kardiyak indeks, sistemik ve pulmoner vasküler rezistansları izlenmiştir. Median sternotomi sonrası internal torasik arter (ITA) ve safen ven greftleri hazırlanmıştır. Asandan aortadan yapılan arteriyel ve sağ atriumdan yapılan two-stage venöz kanülasyon ile kardiyopulmoner bypassa girilmiştir. Tüm olgulara kardiyopleji için aort köküne antegrad ve perfüzyonun yetersiz kalabileceği düşünülen 1 olguda (%2.45) ek olarak retrograd kardiyopleji kanülleri yerleştirilmiştir. Membran oxijenatöre prime solüsyonu olarak 2 L Laktatlı Ringer konulmuştur. Kardiyopulmoner bypass, Sarns roller pompa (Sarns, Ann Arbor, MI, USA) kullanılarak sağlanmıştır. CPB süresince oksijenasyon için D 708 Simplex adult hollow-fiber oxijenatör (Dideco, Mirandola, Italy) ve arteriyel hat üzerinde 40 µm kan filtresi (Dideco, Mirandola, Italy) kullanılmıştır. Bypass süresince, hematokrit %20-25, nonpulsatil pompa akımı 2.0-2.5 L/dak/m2 ve ortalama arteriyel basınç 50-65 mmHg arasında tutulmuştur. Kros klemp sonrası fasılalı orta derecede hipotermik kan kardiyoplejisi 1/4 kristaloid solüsyon ile oksijenize kanın karışımından hazırlanarak ayrı bir pompa başından verilmiştir. Diyastolik kardiyak arrest 37°Cdeki sıcak indüksiyonun 10 mL/kgdan antegrad verilmesi ile sağlanmış ve soğuk kardiyopleji ile devam edilmiştir. Operasyonlarda yüzey hipotermisi de kullanılmış, vücut ısısı CPB süresince 28-30°C arasında tutulmuştur. Kros klemp sonrası vent edilen kalpte ventrikül gözlenerek, incelmiş veya çökme gösteren duvar saptanmış, anteroapikal anevrizmalarda LADye paralel, posterobazal anevrizmalarda ise incelmiş duvar bölgesinden ventrikülotomi yapılmıştır. İnspeksiyonu kolaylaştırmak amacıyla ventrikülotomi kenarlarına askı sütürleri konulmuş ve kavitedeki trombüslerin temizlenmesini takiben endoanevrizmorafi uygulanan olgularda (28 olgu = %68.3) 2-0 polypropylene sütür materyali normal miyokard ve fibröz doku arasındaki kırmızı-beyaz geçiş zonu boyunca endoventriküler sirküler tarzda geçirilip bağlanarak, ventrikül geometrisini restore edecek ve yamanın yerleştirilmesine imkan verecek bir yapay boyun hazırlanmıştır. Daha sonra sirküler olarak kesilip hazrlanmış bir Dacron yama (Hemashield, Meadox Medicals, Inc; Oakland, NJ) 2-0 polypropylene sütürle skarlı ve normal miyokard dokusu arasındaki geçiş zonuna uyacak şekilde dikilmiştir. Böylece ventrikül kavitesi, septum ve serbest duvardaki incelmiş, skarlı miyokardı dışarıda bırakacak şekilde restore edilmiştir. Ventrikülden hava çıkarılmasından sonra anevrizma duvarı olan infarktlı dokular, 2-0 polypropylene sütürlerle yama üzerine kapatılmıştır. Cerrahın seçimine göre daha çok serbest duvardaki, küçük boyutlu anevrizmalarda tercih edilen lineer onarımda (13 olgu = %31.7) ise ventrikülotomi ve trombüs kontrolu sonrası anevrizmal dokular teflon felt destekli 2-0 polypropylen sütürler ile yaklaştırılıp dikilerek ventrikülotomi kapatılmıştır. Anevrizma onarımları tek bir kardiyak arrest periyodunda yapılmıştır. Distal anastomoz ve diğer ek işlemler (3 olguda mitral kapak tamiri) anevrizma tamiri sonrası krosklemp altında ve proksimal anastomozlar ısınma periyodunda parsiyel aort klemplemesi ile yapılmıştır. Sol ITA 31 olguda (%75.6) LADe anastomoz edilmiştir. Distal anastomozlar sırasında 20 dakikada bir kardiyopleji ve kros klemp kaldırılmadan ile %20 mannitol içeren, 37°Cdeki kardiyoplejik solüsyon (hot shot) 10 mL/kg olarak verilmiştir.
İstatiksel Değerlendirme
Bütün veriler PC için SPSS (ver. 7.5) programı ile değerlendirilmiştir. İhtimal değeri (p) <0.05 anlamlı kabul edilmiştir. Kategorik verilerin yüzde ve frekans değerleri, sürekli değişkenlerin ise ortalama, standard deviyasyon (SD) ve mediyan değerleri saptanmıştır. Kategorik veriler için c2 ve Fisher exact test, sürekli değişkenlerde ise Students t test univaryans analizleri kullanılmıştır. Risk faktörlerinin mortalite ve morbiditeye etkilerinin değerlendirilmesi Cox ve multivaryans lojistik regresyon analizleri ile yapılmıştır.
Endoanevrizmorafi ve lineer onarım uygulanan olgular arasında preoperatif ve perioperatif değişkenler açısından NYHA klasının lineer onarım grubunda daha iyi olması dışında anlamlı bir fark saptanmamıştır (Tablo1). Preoperatif risk faktörlerinin postoperatif morbiditeye etkisi araştırıldığında ileri yaşın (> 70) gerek enfeksiyon (p = 0.021), gerekse total morbidite (p = 0.034) üzerine anlamlı bir etkisi olduğu görülmüştür. Cinsiyet (p = 0.576), periferik vasküler hastalık (p = 0.106), hiperlipidemi (p = 0.52), preoperatif ventriküler aritmiler (p = 0.606), etkilenen koroner arter sayısı (p = 0.13), LMC hastalığı (p > 0.05), preoperatif LVEF değerleri ve düşük LVEF (20 olguda LVEF ³%30) (p = 0.272), KKY (p = 0.238), NYHA (p = 0.083) ve CCS (p = 0.146) klaslarının postoperatif morbidite ve performanslar üzerine anlamlı etkileri bulunmamıştır. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı ile solunum (p = 0.0003) ve kardiyak (aritmi) (p = 0.007) morbidite ilişkisi anlamlıdır. Diyabet, kardiyak morbidite (p = 0.004) için anlamlı iken, total morbiditede (p = 0.616) etkili olmamıştır. Hipertansiyon, total (p = 0.03) morbiditede etkilidir. Preoperatif digoksin kullanımının morbiditeye anlamlı bir etkisi yokken (p = 0.658), postopertif digoksin kullanımında belirleyici olmuştur (p < 0.001). Preoperatif diüretik kullanmayan olguların postopertif LVEFleri (%41.53 ± 5.11) kullananlardan (%36.19 ± 6.16) daha iyi bulunmuştur (p = 0.05). Anevrizma lokalizasyonunun komplikasyonlar ve postoperatif dönem üzerine anlamlı etkileri görülmüş, posterobazal anevrizmalı olgularda morbiditenin daha az olduğu (p = 0.048), hastanede kalış süresinin daha kısa olduğu (anteroapikal anevrizmalılarda 7.54 ± 1.19 gün, posterobazal anevrizmalı olgularda 6.75 ± 0.5 gün, p = 0.039) ve postoperatif LVEF değerleri (anteroapikal anevrizmalılarda %37.21 ± %5.85, posterobazal anevrizmalı olgularda %46.75 ± %2.363, p = 0.003) ile izlemdeki LVEF ölçümlerinin (anteroapikal anevrizmalılarda %42.37 ± %3.8, posterobazal anevrizmalı olgularda %47.5 ± %2.88, p = 0.028) daha iyi olduğu görülmüştür. Ancak, bu gözlemlerin istatistiki olarak tam değer kazanması için az sayıda (4 olgu) olan posterobazal anevrizmalı olgu örneğinin arttırılması gereklidir. Perioperatif olarak, > 90 dak CPB süresi total morbidite (p = 0.05) ve periopertif veya postoperatif IABP desteğinin belirlenmesinde (p = 0.048) etkili bir faktörken, > 60 dak krosklemp süresi yalnızca IABP kullanımı için (p = 0.038) etkili bir faktör olmuştur. Total morbiditede krosklemp süresi anlamlı bir faktör değildir (p = 0.427). Operasyonlarda ek işlem olarak yapılan, bypasslanan koroner arter sayısının anlamlı etkileri görülmüş; 2den az sayıda koroner arter bypass uygulanan olgularda (8) total morbidite (p = 0.02) ve özellikle postoperatif aritmi insidansı (az bypasslı olgularda yok, çok damar bypasslı 13 olguda var, p = 0.04) daha az olmuştur. Operasyonlardaki CABG dışındaki ek işlemlerin morbiditeye bir etkisi görülmemiştir (p = 1). Uygulanan anevrizma onarımı tekniklerinin ise yalnızca izlemdeki NYHA klasına etkisi görülmüş ve preoperatif daha kötü olmasına rağmen endoanevrizmorafi uygulananların NYHA klasının (1.04 ± 0.19), lineer onarım uygulananlardan (1.33 ± 0.65) daha iyi olduğu görülmüştür (p = 0.043) (Tablo 2). Bütün faktörlerin birlikte değerlendirildiği multivaryans lojistik regresyon analizlerinde ise yalnızca bypasslanan koroner arter sayısı (³ 2) anlamlı bir morbidite faktörü olarak bulunmuştur (p = 0.044) (Tablo 3). İki hastane (%4.9) mortalitesinin tamamı kardiyak kökenlidir. İleri yaş (p = 0.046) ve LMC hastalığı (p = 0.002) mortalitede etkili risk faktörleri olarak saptansa da sayı azlığı istatistiksel bir genelleme yapmayı önlemiştir.
Postoperatif izlemde yaşayan 39 olguda (%95.1) kardiyak komplikasyonsuz yaşam oranı %100dür. Preoperatif olarak 28 olgu (%68.3) digoksin kullanıyorken, postoperatif dönemde bu sayı 10 (%24.4) ve izlemde 7 olguya (%17.9) düşmüştür (p < 0.05). Olguların preoperatif ortalama LVEFleri %33.39 ± %5.97 (%20-46) iken, postoperatif dönemde %38.15 ± 6.3e (%25-50, p = 0.002) ve izlemde de %43.31 ± %4.26ya (%30 -50, p < 0.0001) anlamlı yükselme göstermiştir. Olguların preoperatif ortalama NYHA klası 2.19 ± 0.75 iken, postoperatif dönemde 1.23 ± 0.63 (p = 0.042) ve izlemde 1.13 ± 0.41 (p = 0.002) olarak anlamlı yükselmiştir. Olguların preoperatif ortalama CCS klası 3.05 ± 1.05 iken, izlemde 1.07 ± 0.27 olmuştur (p < 0.001). İzlemde fonksiyonel kapasite ve anjinal semptomlarda belirgin bir iyileşme görülmüştür (Tablo 4, Grafik 1).
Anevrizma onarım tekniklerinin postoperatif komplikasyonlar ve fonksiyonel kapasite üzerine etkilerinin değerlendirildiği univaryans analiz sonuçları. |
Klinik olarak KKY ve aritmi bulguları olan olguların cerrahi mortalitesinin asemptomatik veya sadece anjinalı olgulardan daha fazla olduğu bildirilmiştir [10]. Cerrahi tedavideki mortalite oranları değişik serilerde %4 ile %48-50 arasında değişen geniş bir yelpazededir [9,12]. Bu serilerde göze çarpan, düşük mortaliteli serilerdeki tek koroner arter hastası olguların serinin %50den fazlasını, yüksek mortaliteli serilerde ise %4-27 arasında değişen çok daha küçük bir grubu oluşturduğudur [9,12,13]. Mortalite ve morbiditeye etkili risk faktörlerinin araştırıldığı Di Donato ve arkadaşlarının [14] bir çalışmasında sirkumfleks arter hastalığı ve CPB süresi sorumlu faktörler olarak bulunmuştur. Louagie ve arkadaşları [15] ise 49 olguluk serilerinde, KKYli olgularda kontraktil segment ejeksiyon fraksiyonu ve LAD miyokardiyal skorunun postoperatif yaşam üzerine etkili olduğunu göstermişlerdir. Vicol ve arkadaşları [16] düşük LVEF ve CPB süresini etkili bulmuşlardır. Pasini ve arkadaşlarının [17] 139 olguluk bir çalışmasında, üç koroner arter hastalığı, sağ koroner arter hastalığı, yüksek rezidüel skor (ekokardiyografik) ve preoperatif aritmiler erken dönem mortalite ve morbiditede; ITAnın kullanılmadığı CABG, endoanevrizmorafi, üç damar hastalığı ve preoperatif yüksek NYHA klası gibi faktörler ise geç dönemde anlamlı risk faktörleri olarak bulunmuştur. Vural ve arkadaşları [18] da KKY bulguları (dispne), LV segmental duvar hareket skorunun > 14 olması, > 2 saat CPB süresi, > 1 saat krosklemp süresi gibi faktörleri etkili bulmuşlardır. Çalışmamızda ise, önceki çalışmalarla uyumlu olarak bypasslanan koroner arter sayısının ³ 2 olması (sirkumflex veya sağ koroner arter sistemlerine de bypass yapılan olguları göstermektedir), CPB ve krosklemp sürelerinin uzunluğu (bypasslanan damar sayısının artması krosklemp süresini de uzatmaktadır) ve yaş (> 70) gibi faktörler postoperatif morbiditede etkili bulunurken, LMC hastalığı mortalitede etkili olmuştur. Ayrıca, anteroapikal anevrizmaların posterobazal anevrizmalara göre daha fazla morbidite riski taşıdığı (posterobazal anevrizmaların azlığı kesin istatistiksel yargıya varmayı engellemektedir), preoperatif digoksin kullananlarda postoperatif digoksin ihtiyacının daha fazla olduğu, preoperatif digoksin tedavisine ek olarak diüretik alanların postoperatif LVEF değerlerinin diüretik tedavi almayanlara göre daha düşük olduğu ve endoanevrizmorafi uygulanan olguların izlem NYHA klaslarının, lineer onarım uygulananlardan daha iyi olduğu gibi ilginç ama yorumu tartışmalı sonuçlar da ortaya çıkmıştır. Preoperatif KKY ve NYHA klasları ise etkili bulunmamıştır. Bununla birlikte, bütün faktörlerin birlikte değerlendirildiği multivaryans analizlerinde postoperatif komplikasyon ve yaşam oranlarına etkili tek faktör olarak revaskülarize edilen koroner arter sayısının fazlalığı (³ 2) ortaya çıkmıştır. Bu da, aslında tek başına anlamlı bulunmayan multidamar koroner hastalığı ve krosklemp ile CPB sürelerinin uzaması gibi etkenleri multifaktöriyel olarak beraberinde gösteren bir bulgudur.
Lineer teknikten endoanevrizmorafi ve modifikasyonlarına kadar geçen süreçde mortalitede azalma ve fonksiyonel kapasitede sağlanan gelişmede miyokard koruma yöntemlerindeki ilerlemenin payı olmasına rağmen, rekonstrüksiyon tekniklerindeki ilerlemenin payı daha büyüktür [9]. Endoanevrizmorafideki perioperatif mortalite oranları %3.5-6.5 arasında iken, rezeksiyon ve lineer onarımda %2-23 arasındadır [9]. Lineer onarımda rezidüel ventriküler volümün yetersiz kalmasının mortalitenin yüksekliğinde etkili olduğu bildirilmiştir [19]. Rezeke edilemeyen septumun dışarıda bırakılması, intraventriküler yamanın kas bandlarını orijinal pozisyona getirerek kavitede ideal küçülme ve geometrinin korunmasını sağlaması, infarkt alanı ve ötesinin revaskülarizasyonu yapılarak kontraktilitenin artması ve aritmilerin azalmasına imkan vermesi endoanevrizmorafinin avantajları olarak özetlenmiştir [1]. Kawata ve arkadaşları [20] endoanevrizmorafi uygulanan olgularda istirahat LVEFsinin %28-39dan, eforda %32-41 düzeyine yükseldiğini ve gelişmenin postoperatif 16-24 aylık gözlemlerde de devam ettiğini göstermişlerdir. Endoanevrizmorafinin diğer bir avantajı da postoperatif yaşamda etkili bir faktör olarak gösterilen LAD revaskülarizasyonuna imkan vermesidir [21]. LADin ITA ile revaskülarize edildiği olgularda 5 yıllık yaşam oranı %88, safen ven kullanılanlarda %72, revaskülarize edilmeyenlerde ise %65 olarak bildirilmektedir [9]. Pasini ve arkadaşları [17] da LADin ITA ile revaskülarize edilmemesinin anlamlı bir risk faktörü olduğunu göstermiştir. Vicol ve arkadaşları [16], endoanevrizmorafi uygulanan olguların krosklemp sürelerinin uzun ve preoperatif LVEFlerinin daha kötü olmasına rağmen, postoperatif uzun dönemde semptomatik iyileşmelerinin lineer onarım uygulananlardan daha iyi olduğunu gözlemişlerdir. Vural ve arkadaşları [21] ise mortalite ve morbiditede fark olmasa da endoanevrizmorafili olguların izlemde fonksiyonel kapasitelerinin daha iyi olduğunu bildirmişlerdir. Çalışmamızda da izlem NYHA klası endoanevrizmorafi uygulananlarda, lineer onarım uygulananlara göre daha iyi (p = 0.043) bulunmuş, ancak multivaryans analizlerde anevrizma onarım tekniklerinin postoperatif morbidite ve fonksiyonel kapasite üzerine anlamlı bir etkisi (p = 0.141) gösterilememiştir. Endoanevrizmorafide perikardiyal yama, iç yüzü perikard, dış yüzü Dacron ile kaplanmış bir Duran ringi kullanımı ve geometrik endoventriküler tamir gibi sonuçları başarılı birçok yeni modifikasyon bildirilmiştir [5,22,23].
Lineer onarımın da uzun dönemde düşük bir mortalite ile %78.13 oranında NYHA klasında gelişme sağladığı gösterilmiştir [7]. Mickleborough ve arkadaşları [24], modifiye bir lineer onarım tekniğini krosklempsiz uyguladıkları 196 olguluk serilerinde %2.6 mortalite ile %91 ve %84 oranlarında 1 ve 5 yıllık yaşam ve NYHA klası ile LVEFde anlamlı artışlar gözlemişlerdir. Bu seride anlamlı risk faktörleri, preoperatif mitral yetmezlik, KKY ve aritmi olarak gösterilmiştir. Lineer onarımı destekleyen son iki örnekteki dikkati çeken nokta %80-90 oranında eşlik eden CABG ve LAD revaskülarizasyonudur. Sonuçlar endoanevrizmorafideki gibi LAD revaskülarizasyonunun postoperatif yaşam oranlarına etkili bir faktör olduğunu desteklemektedir ve LAD revaskülarizasyonuna daha iyi imkan verdiği için endoanevrizmorafi daha avantajlı gibi görünmektedir. Çalışmamızda lineer onarım LVEF değerleri > %30 (ortalama %36.23 ± %6.62) olan ve intraoperatif gözlemde ventrikül geometrisinde aşırı bir bozulma oluşturmamış daha küçük boyutlu anevrizmalı olgular için uygulanmıştır. Bütün olgularda CABG ek işlem olarak yapılmıştır. Uzun dönem NYHA klasının endoanevrizmorafili olgularda daha iyi olması, ventrikül geometrisinin korunması ve remodelizasyonunun daha iyi sağlanmış olmasıyla açıklanmıştır.
Sonuç olarak, sol ventrikül anevrizma onarımlarının izole koroner bypass operasyonları kadar düşük mortalite ve morbidite oranları ile uygulanıp hemodinamik fonksiyonlarda anlamlı düzelmeler sağladıkları, revaskülarize edilen koroner arter sayısı fazlalığının, dolayısı ile multidamar koroner hastalığının morbiditeyi arttıran önemli bir faktör olduğu ve uzun dönem fonksiyonel kapasitede sağlanan gelişmede endoanevrizmorafi tekniğinin daha verimli sonuçlar verdiği düşüncesindeyiz.
1) Dor V, Sabatier M, Di Donato M, Montiglio F, Toso A,
Maioli M. Efficacy of endoventricular patch plasty in large
postinfarction akinetic scar and severe left ventricular
dysfunction: Comparison with a series of large dyskinetic
scars. J Thorac Cardiovasc Surg 1998;116:50-9.
2) Cooley DA. Left ventricular aneurysm:
Endoaneurysmorraphy. In: Kaiser LR, Kron IL, Thomas
LS, eds. Mastery of Cardiothoracic Surgery. Philadelphia-
New York: Lippincot-Raven, 1998:430-7.
3) Jatene AD. Left ventricular aneurysmectomy: Resection or
reconstruction. J Thorac Cardiovasc Surg 1985;89:321-31.
4) Dor V, Saab M, Coste P, Kornaszewska M, Montiglio F.
Left ventricular aneurysm. A new surgical approach.
Thorac Cardiovasc Surg 1983;37:11-9.
5) Sezer H, Kuzgun A, Akel S, Öztürk C, Kuzucan S, Sezer S.
Sol ventrikül anevrizmalarında perikardial patch ile
endoanevrizmorafi. Türk Göğüs Kalp Damar Cer Derg
1998;6:391-6.
6) Everson CT, Hockmuth DR. Technical advances in the
treatment of left ventricular aneurysm. Ann Thorac Surg
1993;55:792-800.
7) Surakiatchanukul S. Repair of the left ventricular
aneurysm: Twenty-two years of experience with long-term
results. Ann Thorac Cardiovasc Surg 1999;5:396-401.
8) Mueller X, Stauffer JC, Jaussi A, Goy JJ, Kappenberger L.
Subjective visual echocardiographic estimate of left
ventricular ejection fraction as an alternative to
conventional echocardiographic methods: Comparison
with contrast angiography. Clin Cardiol 1991;14:898-902.
9) Fiore AC, Jatene AD. Surgical treatment of left ventricular
aneurysm. In: Baue AE, Geha AS, Hammond GL, Laks H,
Naunheim KS, eds. Glenns Thoracic and Cardiovascular
Surgery. Stamford-Connecticut: Appleton & Lange,
1996:2131-40.
10) Demirkılıç U, Kuralay E, Yılmaz AT ve ark Anjiografik
olarak akinetik ve diskinetik sol ventrikül anevrizmalarında
anevrizmektominin operatif mortaliteye etkisi. Türk Göğüs
Kalp Damar Cer Derg 1997;5:242-7.
11) Sakaguchi G, Young RL, Komeda M, Yamanaka K, Buxton
BF, Louis WJ. Left ventricular aneurysm repair in rats:
Structural, functional, and molecular consequences. J
Thorac Cardiovasc Surg 2001;121:750-61.
12) Akins CW. Resection of left ventricular aneurysm during
hypothermic fibrillatory arrest without aortic occlusion. J
Thorac Cardiovasc Surg. 1986;91:610-8.
13) Barrat-Boyes BG, White HD, Agnew TM, Pemberton JR,
Wild CJ. The results of surgical treatment of left ventricular
aneurysms. An assessment of the risk factors affecting
early and late mortality. J Thorac Cardiovasc Surg
1984;87:87-98.
14) Di Donato M, Sabatier M, Montiglio F et al. Outcome of
left ventricular aneurysmectomy with patch repair in
patients with severely depressed pump function. Am J
Cardiol 1995;76:557-61.
15) Louagie Y, Alouini T, Lesperance J, Pelletier LC. Left
ventricular aneurysm complicated by congestive heart
failure: An analysis of long-term results and risk factors of
surgical treatment. J Cardiovasc Surg (Torino)
1989;30:648-55.
16) Vicol C, Rupp G, Fischer S, Summer C, Dietrich Bolte H,
Struck E. Linear repair versus ventricular reconstruction
for treatment of ventricular aneurysm: A 10-year
experience. J Cardiovasc Surg (Torino) 1998;39:461-7.
17) Pasini S, Gagliardotto P, Punta G et al. Early and late
results after surgical therapy of postinfarction left
ventricular aneurysm. J Cardiovasc Surg (Torino)
1998;39:209-15.
18) Vural KM, Sener E, Özatik MA, Taşdemir O, Bayazit K.
Left ventricular aneurysm repair: An assessment of surgical
treatment modalities. Eur J Cardiotorac Surg 1998;13:49-56.
19) Couper GS, Bunton RW, Birjiniuk V et al. Relative risks of
left ventricular aneurysmectomy in patients with akinetic
scars versus true dyskinetic aneurysms. Circulation
1990;8(suppl IV):248-56.
20) Kawata T, Kitamura S, Kawachi K, Morita R, Yoshida Y,
Hasegawa J. Systolic and diastolic function after patch
reconstruction of left ventricular aneurysm. Ann Thorac
Surg 1995;59:403-7.
21) Jindani A, Williams BT. Survival after left ventricular
aneurysmectomy with or without coronary artery bypass
graft. Coron Artery Dis 1992;3:739-44.
22) Cohen AJ, Rubin O, Hauptman E, Harpaz D, Turkisher V,
Schachner A. Ventricular aneurysm repair: A new
approach. J Card Surg 2000;15:209-16.