Methods: Between January 1997 and December 2002 arteriovenous fistula operations in 486 chronic renal failure cases for vascular access were investigated prospectively. Non-dominant arm was chosen for the operation. In 94 cases a reoperation was applied due to thrombosis and failure to be matureted. In 24 cases a third operation was performed at the brachial level due to nonfunctioning former fistulas.
Results: Of the 486 cases, 293 cases were male (60%) and 193 cases were female (40%).The mean age was 47.3 ± 5.3 years. Following the first operation, the patency of fistula was obtained in 392 cases. In 94 cases, whose fistulas did not function initially, 40 (42%) patients were reoperated at the brachial artery level, whereas the remaining 54 (58%) underwent the Brescia-Cimino type fistula operation on contralateral arm. Twenty one cases needed a third operation at the brachial artery level using autogenous artery and vein due to failure of the second fistula. In 486 cases, 601 operations were performed totally without using a synthetic graft material and additional surgical intervention at the femoral artery level, by reaching functioning fistulas finally.
Conclusions: While performing vascular access surgery, functioning of anastomosis, avoiding from complications and a long-term use of fistula are aimed. The Brescia-Cimino type distal arteriovenous fistula (AVF) should be performed as the first choice for vascular access.
Venöz basınç yüksekliğinin kısa dönem açıklık oranını olumsuz etkilemesini göz önüne alarak fistül açılacak lokalizasyonu tespit ederken daha önce santral kateter konulmuş, çok sayıda venöz müdahale yapılmış bölgeler gibi venöz hipertansiyonun olabileceği bölgelerden kaçınıldı. Girişimlerin tamamı bupivakainle lokal infiltrasyon anestezisi uygulanarak gerçekleştirildi. Fistülü tıkanan veya matür vasfa ulaşamayan 94 olguya karşı koldan reoperasyon uygulandı. Yirmibir hasta ise ikinci AVF operasyonu sonrası erken dönemde fistülleri tıkandığı için üçüncü defa operasyona alınarak brakiyal düzeyde arteriyovenöz fistül açıldı.
Cerrahi tekniğimizde; olgularımızın tümüne işlem öncesi tek doz olarak hepatik atılan sodyum sefaperazonla antibiyotik profilaksisi IV olarak uygulandı. Bupivakain (Citanest) ile lokal anestezi gerçekleştirilerek arter ve venin disseksiyonunu takiben serbestleştirimleri sağlandı. Bu arada vasküler klempajdan 5 dakika öncesinde 100 Ü/kg IV heparin verildi. Beş mm uzunluğu geçmeyecek şekilde arteriyotomi ve venotomi yapılarak 7/0 10 mm polypropylene materyalle side to side formunda anastomoz yapıldı. Koroner arter bujileri yardımıyla mekanik dilatasyon ve topikal papaverinle farmakolojik dilatasyon yeterli tril alınamayan hastalarda venin distalinden girilerek anastomoz bölgesiyle arter ve venin proksimal bölümlerine uygulandı. Trilin yeterli vasfa erişmesiyle fistülü end to side forma çevirmek amacıyla venin alt bölgesi anastomoz hattı yakınından 1 no ipek ile ligate edildi. Ven tarafında akımı engelleyecek dokular venden uzaklaştırıldı ve cilt ve cilt altı anatomik planda kapatıldı. Tüm operasyonlar 3.5 büyütme loop kullanılarak yapıldı. Operasyon sonrası olgulara antiagregan ve antikoagülan ilaçlar kullandırılmadı.
Nonparametrik Mann-Whitney U testine göre brakiyal arterle yapılan fistüllere göre radiyal arterle yapılanlarda açık kalış oranı anlamlı derecede daha düşük saptandı (p < 0.05). Brescia-Cimino tipinde radiyal arter düzeyinde fistül açılan olguların 28inde (%5.1) operasyonu takiben ilk 24 saat içinde gelişen komplikasyonlar gözlendi.
Revizyona alınan 17 hastada (%3.1) hematom, 7 hastada (%1.2) kanama komplikasyonu ve 4 hastada akut tromboz (%0.8) bulgulandı. Revizyonda bu komplikasyonlar drenaj, hemoraji kontrolü ve trombektomi işlemlerinden gerekli olanlar uygulanarak tamamen giderildi. Opere edilen hastalarımızın hiçbirinde ilgili ekstremitelerinde iskemik komplikasyona rastlanmadı (Tablo 2).
Brescia-Cimino AVF için en uygun cerrahi girişim lokalizasyonunun el bileği düzeyinde sefalik ven ile radiyal arter arasında olduğu şeklinde tarif edilmiştir [1,2]. Ancak hastaların daha önceki tanı ve tedavi işlemleri aşamasında yatarak veya ayaktan yapılan pek çok venöz girişimlerine bağlı olarak bu tarif edilen optimal lokalizasyondan her zaman uygulamanın gerçekleştirilmesi mümkün olamamaktadır. Uzun süreli diyaliz koltuğunda oturan hastalarda bazilik ven ile ulnar arter arasında oluşturulmuş fistül hastaların konforunu ciddi şekilde bozabildiği için zorunlu olmadıkça bu iki yapı arasında fistül açılmamalıdır.
Bizim serimizde açıklık oranı %100 olarak saptanan sefalik veya bazilik ven ile brakiyal arter arasında oluşturulan AVF ikinci tercih olarak kullanılmalıdır (Periferden merkeze prensibi nedeniyle). Snuffbox düzeyinde gerçekleştirilen fistüllerde erken tıkanıklık oranının, el bileği düzeyinde veya bunun biraz proksimalinde yapılan fistüllerden daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bu daha önce literatürde başka çalışmalarda da vurgulanmıştır [8,9]. Çalışmamıza aldığımız başka merkezlerde açılan, ancak erken dönemde tıkanan 94 olguluk AVFnün 83 tanesi Snuffbox düzeyinde, 11 tanesi el bileği düzeyinde sefalik ven ile radiyal arter arasında yapıldığı tespit edildi.
Cerrahi tekniğimiz sefalik ven ile radiyal arter arasında yaptığımız yan-yan (side to side) anastomoz esasına dayanmaktadır. Yan-yana anastomozda erken tıkanıklığa uçyanlara (end to side) göre daha az rastlanılmıştır. Tüm yan yana anastomozları cerrahi işlemin sonunda venin proksimalini ligate ederek uç-yan anastomoz haline getirdiğimiz göz önüne alındığında kısa dönem açıklık oranındaki bu değişikliğin sadece yan-yana anastomozun teknik kolaylığından kaynaklandığı söylenebilir. Ayrıca anastomozun tamamlanmasını takiben yeterli amplitüdde tril elde edilememişse anastomoz hattı arter ve venin proksimal bölümleri 3Fr embolektomi kateteri veya uygun kalibrasyonda koroner bujisi ile venin distaline yapılacak bir venotomi yardımıyla dilate edilerek heparinli serum fizyolojik ile de yıkanır.
Arteriyovenöz fistülün patensisini yüksek venöz basınç olumsuz etkilemektedir [9,10]. Bu bilgiye istinaden hastalarımızın hiçbirinde daha önce subklavyan kateter takılmış ekstremiteye fistül açılımı gerçekleştirmedik. Bu yüksek basınçlı venlerin primer nedeni daha önceki venöz girişimlere sekonder gelişmiş stenozlardır. Venöz basınç yüksekliğinin kısa dönem açıklık oranında önemli bir etmen teşkil etmesinden ötürü fistül açılacak lokalizasyonun saptanmasında daha önce santral venöz kateter uygulanmış veya venöz girişimler gerçekleştirilmiş bölgeler gibi venöz hipertansiyonun bulunabileceği yerlerden kaçınmak gereklidir [10].
Fistülün uzun dönem açıklık oranı çoğunlukla fistülün kullanımıyla ilgili hususlara ve hipotansif atakların varlığına bağlıdır. Hasta ve sağlık personelinin eğitilmesi, uzun dönem açıklık oranını olumlu yönde etkiler. Ayrıca tril amplitüdünde azalma üre resirkülasyonu yüksek olan ve diyaliz aygıtının venöz tarafında yüksek basınç gibi faktörler içeren tıkanma ihtimali göz ardı edilemeyecek fistüllerin acilen değerlendirilmesi gereklidir. Bu değerlendirim sonucunda stenoz gelişenlerin perkütan translüminal anjiyoplasti (PTA) veya ek cerrahi işlemlerle (ven patch plasti veya bir venöz greftle interpozisyon gibi tekniklerle) açılmaya çalışılması uzun dönem açıklık oranına olumlu etkide bulunur [11].
Olanak dahilindeyse otojen greftlerle oluşturulan AVFler PTFE (polytetrafluoroethylene) greftlere tercih edilmelidir. Çünkü sentetik greftlerin erken dönemde enfekte olma oranları daha yüksektir. Ayrıca bu sentetik greftlerin uzun dönemli kullanımlarında gerekli hijyenik şartlara yeterli şekilde uyulamadığı için grefte girişim yapılan yerlerde kolaylıkla enfeksiyona sekonder psödoanevrizmalar da gelişebilmektedir. Bu enfeksiyonlar immün defektleri olan hemodiyaliz bağımlısı hastalarda oldukça önem arz ederler. PTFE greftlerin ekonomik olarak getirdiği yüksek maliyeti de yadsınamaz. Hastaların üst ekstremitelerinde AVF oluşturmak için, sentetik greft veya alt ekstremitelerin kullanımından önce, gereğinde yüksek proksimal lokalizasyonlu da olsa bazilik ven düzeyinde fistül oluşturumu gerçekleştirilmelidir. Böylelikle tek anastomoz gibi pratik ve konforlu bir cerrahi işlemle otojen bir kaynak en az maliyetle kullanılmış olacaktır. Bu konfor kendini hemodiyaliz işlemi sonrası kanama kontrolünün kolaylıkla gerçekleştirilmesi ve çok düşük enfeksiyon olasılığı şeklinde gösterir [7]. Hastaya ek bir mali külfet yüklememesi de diğer önemli bir olumlu yönüdür.
Konjenital ve akkiz arteriyovenöz fistüllerin en önemli etkisi kalp debisini artırmamalarıdır. Bazen yüksek debili kalp yetmezlikleri de oluşabilmektedir. Fistüller kalbe ne kadar yakın ise komplikasyonlar o kadar erken ve fazla oluşmaktadır [12]. Biz de kliğimizde Brescia-Cimino tip AVF açılımını rutin uygulamamıza sentetik grefte gereksinim olmadan kalpten olabildiğince uzak lokalizasyonlu olduğundan ve periferden merkeze prensibine uyduğu için gerçekleştirmekteyiz. Konjestif kalp yetmezliği veya anevrizma komplikasyonunu önlemek için arteriyotominin 5 mmnin altında tutulması önerilmektedir [13]. Olgularımızın hiçbirinde AVFnin distal bölgesinde ödem görülmedi, bunu venin distaline uyguladığımız ligasyonun olumlu etkisine bağladık. Brakiyal bölgede uyguladığımız fistül işleminde distaldeki ödem ve anevrizma oluşumu riskini minimalize eden metodumuz venin distaline 1 no ipek ile 2-3 mm çapında banding uygulamamızdı. Biz brakiyal bölgede AVF oluşturduğumuz hastaların da hiçbirinde distalde ödem ve anevrizma gelişimine rastlamadık. Bununla beraber brakiyal düzeyde arter ve ven arasında side to side anastomoz tercih edildiğinde kolda oluşabilecek ödemi kısmen de olsa engelleyebilmek için medyan antekübital venin derine giden dalının bağlanması da önerilmektedir [14].
Sonuç olarak; 20. yüzyılın tıp alanında en çok yankı uyandıran gelişmelerinden birisi böbrek yetmezliğinin tedavisinde hemodiyaliz işleminin bulunması olmuştur. Bu teknik sayesinde milyonlarca hastanın yaşam çizgisi uzamıştır. Diyaliz tedavisinin uzun dönem sorunsuzca devam ettirilebilmesi uygun cerrahi girişimlere ve iyi tekniklere bağlıdır. Gerek fistüller ve gerekse diğer yöntemlere gerçekleştirilen diyaliz işlemi sayesinde hastanın sürviyi ve konforu artmakta olup transplantasyon şansı da sürdürülmüşolmaktadır. Sentetik grefte ihtiyaç kalmadan hastanın otojen veni ve arteri arasında fistül oluşturmak dikkatli bir fizik inceleme sayesinde üst ekstremitede uygun ve arterin çoğunlukla bulunabilmesiyle mümkün olmaktadır.
1) Brescia MJ, Cimino JE, Appel K, Hurwich BJ. Chronic hemodialysis using venipuncture and a surgically created arteriovenous fistula. N Eng J Med 1966;265:1089-92.
2) Schanzer H, Skladany M. Vascular access for dialysis. Haimovichi H ed. Vascular Surgery. Massachusetts, Blackwell Science Inc., 1996:1028-41.
3) Palder SB, Kirkman RL, Whittemore AD, Hakim RM, Lazarus JM, Tilney NL. Vascular acces for hemodialysis. Ann Surg 1985;202:235-9.
4) Rohr MS, Browder W, Frenz GD, McDonald JC. Arteriovenous fistulas for long-term dialysis. Arch Surg 1978;113:153-5.
5) Cassioumis D, Fatouras MS, Siamopoulos KC. Short and long-term evaluation of arteriovenous fistulas for chronic hemodialysis. Microsurgery 1992;13:236-7.
6) Burkhart HM, Cikrit DF. Arteriovenous fistulae for hemodialysis. Semin Vasc Surg 1997;10:162-5.
7) Sisto T, Riekkinen H. Clinical experience of arteriovenous fistulae for dialysis during an eighteen year period. Ann Chir Gynaecol 1988;77:108-10.
8) Demirkılıç U, Kuralay E, Yılmaz AT, Özal E, Tatar H, Öztürk ÖY. Snuffbox bölgesinde farklı anastomoz teknikleri ile yapılan arteriyovenöz fistüllerin karşılaştırılması. Damar Cer Derg 1997;6:24-30.
9) Burger H, Kluchert BA, Kootstra G, Kitslaar PJ, Ubbink DT. Survival of arteriovenous fistulas and shunts for haemodialysis. Eur J Surg 1995;161:327-34.
10) Chazan JA, London MR, Pono LM. Long-term survival of vascular acces in a large chronic hemodialysis population. Nephron 1995;69:228-33.
11) Collins DR, Lambert MB, Middleton JP, Proctor RK, Davidson JC, Schwab SJ. Fistula dysfunction: Effect on rapid hemodialysis. Kidney International 1992;41:1292-6. 12. Anderson CB, Ann Groce M. Banding of arteriovenous fistula to correct high out-put cardiac failure. Surgery 1975;78:552-4.