Kardiyak yapıların sternum ile çok yakın komşuluk gösteriyor olması nedeniyle resternotomi çok yüksek riskli olarak değerlendirildi. Bu nedenle hastaya bilateral anterior torakotomi ve transvers sternotomi (Clamshell insizyonu) ile yaklaşım kararlaştırıldı (Şekil 4). Bilateral submammaryan insizyon yapıldıktan sonra, disseksiyon subpektoral olarak ilerletildi ve bilateral 4. interkostal aralıklardan toraksa girildi. Her iki mammaryan arter bağlanarak divize edildi. Yeterli serbestleştirme sonrası torakotomi insizyonları transvers sternotomi ile birleştirildi (Şekil 5). İki adet toraks ekartörü kullanılarak dikkatli bir cerrahi disseksiyonla tüm kardiyak yapılar serbestleştirildi. Bu aşamadan sonra standart cerrahi yöntemler kullanılarak, aorta bikaval kanülasyon ile kardiyopulmoner bypassa başlandı. Orta derecede hipotermi altında aort klempi sonrası, izotermik kan kardiyoplejisi kullanılarak kardiyak arrest oluşturuldu. Aortik sinüsler, sinotubuler bileşke ve kısmen annulus genişlemiş anevrizmatik bir hal almıştı. Aort kapağı ve anevrizmatik asandan aort rezeke edilerek, 21 mm kompozit greft ile Bentall prosedürü uygulandı. Bu aşamada, aort ile kalsifiye olmuş pulmoner heterogreft kondüitin birbirine yapışık olduğu ve sol koroner ostiyumun hazırlanması aşamasında, yeterli serbesleştirme yapılabilmesi için, öncelikle pulmoner kondüitin tümüyle rezeke edilmesinin zorunlu olduğu görüldü. Kalsifik haldeki heterogreft (Şekil 5) proksimal ve distal kısmından tamamıyla rezeke edildi. Sonraki aşamada ise, 22 no. bovine jugular ven kondüiti (Medtronic Contegra) kullanılarak pulmoner çıkış yolu yeniden rekonstrükte edildi. Postoperatif dönemde hasta hemodinamik açıdan sorunsuz seyretti. Preoperatif dönemde mevcut olan bilateral pulmoner fibrozis ve solunum sıkıntısı nedeniyle erken dönemde trakeostomi açıldı. Postoperatif 16. gününde sorunsuz taburcu edildi (Şekil 6). Çıkarılan dokularının patolojik incelemesi sonucunda, pulmoner otogreftte medial miksoid dejenerasyon, internal elastik laminalarda yaygın düzensizlik ve kırılma, heterogreftte ise, yaygın yabancı doku reaksiyonu ve kalsifikasyon olduğu tespit edildi.
Şekil 4: Bilateral torakotomi + transvers sternotomi (Clamshell) insizyonu, operatif görünüm.
Şekil 5: Kompozit greft ve dejenere olmuş heterogreft pulmoner kondüit lifletleri görülüyor.
Çalışma grubumuz tarafından 1995 2003 tarihleri arasında pulmoner otogreft operasyonu uygulanmış toplam 23 hastanın uzun dönem takiplerinde sadece bu olguda asandan aort anevrizması ve aort yetersizliği geliştiğini tespit ettik [6]. Bu olgudaki fenotipik görünüm, atipik göğüs yapısı ve patolojik inceleme sonuçları, pulmoner otogreftte anevrizma ve aort yetersizliği gelişmesinin straight back sendromu veya Marfan sendromu gibi bir konnektif doku hastalığına bağlı olduğunu düşündürmektedir [7]. Bu olgu gibi, resternotominin yüksek riskli göründüğü reoperasyonlarda en önemli cerrahi yaklaşım, resternomiden önce femoral arter ve ven kanülasyonu ile kardiyopulmoner bypassı başlatmak ve hipotermi sağlayarak resternotomi esnasında oluşabilecek olası bir kanama durumunda kısa süreli sirkulatuvar arrest ile kanamanın kontrol altına alınması şeklindedir. Ancak bu yaklaşımla uzayan bypass süresiderin hipotermi ve sirkulatuvar arreste bağlı bazı komplikasyonların ortaya çıkması sözkonusu olabilir. Bu olgu dolayısı ile ilk kez uyguladığımız clamshell (bilateral torakotomi + transvers sternotomi) yaklaşımının ise, bu tip zor reoperasyonlarda çok emniyetli, kontrollü ve mükemmel görüş alanı sağlayan bir yaklaşım olduğunu gördük [8].
Bu olgudan sonra biri yenidoğan döneminde kritik aort koarktasyonu ile birlikte büyük arterlerin transpozisyonu bulunan bir olgu, diğeri 56 yaşında 4. kez reoperasyona aldığımız bir üç kapak hastası ve sonuncusu Rastelli operasyonu sonrası pulmoner heterogreft kondüit rereplasmanı yaptığımız bir hasta olmak üzere üç olguda daha aynı yaklaşımı başarı ile uyguladık. Yaklaşımın en önemli dezavantajı, bilateral mammaryan arterlerin divize edilmesidir. Bu nedenle bu yaklaşımın daha çok resternotominin yüksek risk taşıdığı olgular ile, kardiyak prosedürlerle birlikte kombine olarak arkus veya desandan aorta girişimlerinin planlandığı olgularda kullanılmasının uygun olduğunu düşünüyoruz.
Sonuç olarak, kombine aortik ve pulmoner kök re-replasmanı nadiren gerekli olan ancak, cerrahi strateji ve teknik açısından kompleks bir girişimdir. Bu tür kompleks reoperasyonlarda clamshell tekniğinin çok etkin ve güvenli bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz.
1) Calhoon JH, Nolton JWR. Ross / Konno procedure for critical aortic stenosis in infancy. Ann Thorac Surg 1995; 60:587-9.
2) Elkins RC, Knott-Craig CJ, Ward KE, Mc Cue C, Lane MM. Pulmonary otograft in children : realized growth potential. Ann Thorac Surg 1994;57:1387-94.
3) Takkenberg JJ, Zondervan PE, van Herwerden LA. Progressive pulmonary autograft root dilatation and failure after Ross procedure. Ann Thorac Surg 1999;67:551-4.
4) Erek E, Yalçınbaş YK, Salihoğlu E, et al. Fate of the stentless bioprostheses on the right side of the heart. Asian Thorac Cardiovas Surg 2003;11:58-62.
5) Elkins RC, Knott-Craig CJ, Ward KE, Lane MM. The Ross operation in children: 10 year experience. Ann Thorac Surg 1998;65:496-502.
6) Sarıoğlu T, Erek E, Yalcinbas YK, Salihoglu E, Sarioglu A, Tekin S. Pericardial collar modification for Ross procedure. Cardiovasc Surg 2003;11:229-30.