Çıkan aort ve abdominal aort ameliyatlarından sonra geç dönemde parapleji ya da paraparezi gelişmesi çok nadirdir. Çıkan aort ameliyatlarından sonra gelişmesi ancak sporadik olgular şeklinde bildirilmiştir. Abdominal aort anevrizma onarımı sonrası için bu oran 1/400, aort-iliyak tıkayıcı hastalık sonrası yapılan arteryel rekonstrüksiyon sonrası için 1/5000 olarak bildirilmiştir.[7] İnen aort ameliyatları sonrasında ise geç dönemde parapleji gelişmesi bilinen bir komplikasyondur.
Ameliyat sonrası dönemde parapleji gelişiminin total sirkülatuvar arrest süresinin uzunluğuyla ilişkili olduğunu öne sürenler olmakla birlikte,[8] bu sürenin paraplejiyle doğrudan ilişkili olmadığı da bildirilmiştir. Hastamızda da, total arrest süresi oldukça kısa (24 dakika) olmasına rağmen, ameliyat sonrası dönemde parapleji gelişmiştir. Spinal kordun beslenmesini sağlayan Adamkiewicz arterinin akımındaki bozulmalar, bu artere olan kolesterol embolilerine bağlı spinal kord infarktüsü sonucu gelişebilir.[8] Ameliyat sonrası hipotansiyon gelişimi, marjinal kollateral akımı bozup iskemiye karşı spinal kordu hassaslaştırarak nörolojik hasar gelişimine neden olabilir. Bu, hem açık cerrahi yapılan hem de endovasküler aortik greft uygulanan hastalarda görülebilecek bir komplikasyondur.[9] Diseksiyon flebinin gerçek lumene bası yaptığı, fenestrasyonun olmadığı olgularda da medulla spinalis kanlanmasının bozulması beklenen bir durumdur. Olgumuzda, medulla spinalisin en çok beslendiği bölge olan T8-L1 arası interkostal arterlerin tıkalı olduğu gözlendi. Ancak, bunun ameliyattan önce mi, sonra mı olduğunu kesin olarak belirlemek mümkün değildir. Hastanın ameliyat öncesinde ekstremite hareketlerinin bozuk olmaması nedeniyle, paraplejinin ameliyat sonrasında geliştiği söylenebilir. Burada da en akla yakın neden embolik olaydır. L1 seviyesindeki diseksiyon flebinin arter lümenini tam olarak kapatmadığı görülmüştür. Bu bulgu da embolik olay lehinedir.
Beyin omurilik sıvısı drenajının geç dönemde başlayan nörolojik hasarı düzelttiğine dair bulgular vardır. Drenaj, beyin omurilik sıvısında toplanmış olumsuz özelliklere sahip nörotrofik faktörlerin boşaltılmasında rol oynar. Spinal kord ödemini azaltarak spinal kord kompresyonunu önler. Beyin omurilik sıvısı basıncının 10 cm su basıncı altına indirilmesi bugün için kabul görmektedir. Daha önce geçirilmiş abdominal aort anevrizması ameliyatları, aort cerrahisi sırasında parapleji gelişimi yönünden ayrı bir risk oluşturabilir. Gravereaux ve ark.[9] endoluminal torasik stent greft uygulaması yaptıkları üç hastada parapleji geliştiğini, bunlarda ya aynı seansta veya daha önce abdominal aort anevrizma cerrahisi onarımı yapıldığını bildirmişlerdir. Paraspinal ağı besleyen lomber kollaterallerin kaybı bu durumun gelişmesinde önemli olabilir. Abdominal aort cerrahisi sonrasında paraparezi gelişme oranı %1den azdır. Lomber arterlerin pek çoğu anevrizma trombüsü içinde kalmasına karşın, yine de parapleji gelişme olasılığı vardır. Epidural lokal anestezik ajanların direkt toksik etkisine ya da volümden kaynaklanan mekanik etkilere bağlı olarak spinal kord venöz trombozu görülebilir.[10] Bu da, spinal kordun beslenmesini etkileyerek paraplejiye neden olabilir.
Spinal kordun servikal bölgesinde anterior spinal arter, vertebral arterlerin ilk dalını oluşturur. Subklavyan arterdeki tıkanmalar bu akımı bozarak parapleji gelişimine neden olabilir. Olgumuzda anterior serebral koruma için sağ subklavyan arter kanülasyonu yapıldı ve innominat artere klemp konarak 300 ml/dk perfüzyon hızında serebral korunma sağlandı. Yeterli pompa perfüzyon basıncı ve akımının tüm kardiyopulmoner bypass süresince sağlanmasına dikkat edildi. Kullanılan kanülün bu bölgeye bası yaparak tıkanıklık yaratma olasılığı da vardır. Ancak, hasta obez olduğu için manipülasyon sahası oldukça dardı ve kanül güçlükle ileriye itilebildi. Total arrest süresinin nispeten kısa olması ve 16 ºCye kadar sistemik soğutma sağlanması nöral koruma için yeterlidir.
Aort cerrahisi sonrasında parapleji ya da parezi olasılığını azaltmak ya da geç dönemde ortaya çıkmasını önlemek için hematokrit değerinin %30un üzerinde tutulması, akut doku ödemini en düşük düzeye indirmek için volüm replasmanının kolloid sıvılarla yapılması, hemodinamik durum stabil gittiği takdirde ekstübasyonun ilk 24 saatte yapılması, ortalama arter basıncının 90 mmHg ve sistolik kan basıncının en az 120 mmHgde tutulması önerilmektedir. Bu amaçla, hipotansiyona yol açabilecek herhangi bir girişimden ve yeniden entübasyon ya da diyaliz gibi işlemlerden önce rutin vazopressör tedavi uygulamasına başlanmalıdır. Nitroprussid kullanımı ve rutin heparin uygulamasından sakınılmalıdır.[11]
Hipotansiyon, gerek ameliyat sırasında gerekse ameliyat sonrasında erken ya da gecikmiş paraplejide rol oynayan faktörlerdendir. Maniar ve ark.[11] geç dönemde parapleji gelişen beş hastanın üçünde hipotansif ataklar olduğunu bildirmişler; Azizzadeh ve ark.[12] da bu konuya dikkat çekmişlerdir.
Kullanılan dikiş materyallerinin ve greftlerin kalitesine karşın, kanama aortik cerrahide hala çok önem taşıyan bir sorundur. Hipotansiyon, doku kalitesi bozuk ya da damar yapısı ciddi ölçüde kalsifiye olmuş hastalarda, dokulara olan gerginliğin azaltılması ve dikiş hatlarından sızmaları önlemek için arzulanan bir durumdur. Olgumuzda da, anastomoz hatlarındaki sızıntıları kontrol altında tutabilmek için hastanın kısa bir süre hipotansif kalması tercih edilmiştir. Literatürde hipotansif atak yaşanan ve 48 saat sonra parapleji görülen hastalar bildirilmiştir.[11]
Sonuç olarak, parapleji genelde akut diseksiyonların bir semptomu olarak ortaya çıkmaktadır. Tip I diseksiyon onarımı sonrasında geç dönemde oluşan parapleji çok nadirdir. Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte, bu durumdan spinal kordun kanlanmasının bir şekilde bozulması sorumlu tutulmaktadır. Embolik olaylar, re-entrisi olmayan diseksiyon flebinin yaptığı perfüzyon bozukluğu bunda rol oynayabilir. Kalp cerrahisine nazaran daha yüksek morbidite ve mortalite riski taşıyan aort cerrahisi, günümüz şartlarında çok küçük ayrıntılarla başarı şansını yükseltmeyi deneyecek olan bir alandır. Deneyimli tıbbi personel ya da hastabakıcının olması ve ameliyat sonrası dönemde de azami dikkat gösterilmesi özellikle geç dönem paraplejilerin önlenmesinde çok önem taşımaktadır.
1) Syed MA, Fiad TM. Transient paraplegia as a presenting feature of aortic dissection in a young man. Emerg Med J 2002;19:174-5.
2) Inamasu J, Hori S, Yokoyama M, Funabiki T, Aoki K, Aikawa N. Paraplegia caused by painless acute aortic dissection. Spinal Cord 2000;38:702-4.
3) Donovan EM, Seidel GK, Cohen A. Painless aortic dissection presenting as high paraplegia: a case report. Arch Phys Med Rehabil 2000;81:1436-8.
4) Walsh DV, Uppal JA, Karalis DG, Chandrasekaran K. The role of transesophageal echocardiography in the acute onset of paraplegia. Stroke 1992;23:1660-1.
5) Waltimo O, Karli P. Aortic dissection and paraparesis. Eur Neurol 1980;19:254-7.
6) Krishnamurthy P, Chandrasekaran K, Rodriguez Vega JR, Grunewald K. Acute thoracic aortic occlusion resulting from complex aortic dissection and presenting as paraplegia. J Thorac Imaging 1994;9:101-4.
7) Szilagyi DE. A second look at the etiology of spinal cord damage in surgery of the abdominal aorta. J Vasc Surg 1993;17: 1111-3.
8) Miyairi T, Kotsuka Y, Morota T, Kubota H, Shibata K, Ikeda Y, et al. Paraplegia after open surgery using endovascular stent graft for aortic arch aneurysm. J Thorac Cardiovasc Surg 2001;122:1240-3.
9) Gravereaux EC, Faries PL, Burks JA, Latessa V, Spielvogel D, Hollier LH, et al. Risk of spinal cord ischemia after endograft repair of thoracic aortic aneurysms. J Vasc Surg 2001;
34:997-1003.
10) Rutegard NJ, Janunger KG. Abdominal aortic aneurysm with postoperative delayed paraparesis. Case report. Eur J Surg 1991;157:235-6.