Discussion
Son 20 yıldır şok tedavisinde, antibiyotiklerde, vasküler
cerrahide kullanılan materyallerde ve vasküler cerrahi tekniklerinde büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Preoperatif arteriografi tanıdaki geç kalınan hasta sayısını azaltmaktadır. Gerektiğinde preoperatif, intraoperatif veya postoperatif
arteriografi yapılması, yandaş ven yaralanmasının olduğu durumlarda ven tamiri yapılması, kompartıman basınç takibi ve gerektiği anda fasiotomi, antikoagulasyon greft ve dikiş materyallerindeki iyileşmeler gibi başarılı arterial tamir için gerekli diğer işlemlerdeki ilerlemelerin de katkısıyla ekstremite kurtarılma oranları artırılmıştır. Bu nedenle sivil serilerde amputasyon oranları %3.1- 3.4 civarlarına düşürülmüştür. Amputasyon ve mortalite oranlarının bu seviyelere düşürülmesinde en önemli katkılardan biride iyileştirilmiş destek hizmetleridir. Ülkemizde bu hizmetleri sunacak
uzmanlaşmış ilkyardım ekibi ve donanımının yetersizliği nedeniyle hastaların hastaneye geç ve aseptik şartlarda ulaştırılması sonucu, hasta hayatının ve ekstremitesinin
kurtarılması hala önemli bir sorundur.
Vasküler travmanın en yaygın klinik belirtileri; nabız yokluğu veya zayıflaması, devamlı pulsatil kanama, genişleyen hematom, yaralanma alanında trill alınması, büyük bir arterin proksimalinde yara veya yandaş sinirinde nörodefisit olmasıdır. Ciddi arterial yaralanmaya rağmen distal nabızlar alınabilir. Bu yüzden özellikle künt travmalar, ateşli silah yaralanması gibi kompleks yaralanmalarda veya bir kemik fraktürü ile birlikte olan ekstremite iskemisinde vasküler yaralanmayı ekarte etmek için arteriografi gerekebilmektedir [
8]. Arteriografi yalnız
lezyonu göstermekle kalmaz aynı zamanda kollateral dolaşımı da göstererek bize uygun cerrahi yöntemi ve şeklini
belirlemede yardımcı olur. Bu nedenle bütün şüpheli durumlarda arteriografinin kullanılmasının uygun ve geçerli bir yöntem olduğunu düşünmekteyiz. Biz serimizde 52 olguda (% 18.7 ) preoperatif arteriografi yaptık.
Vasküler yaralanmalı hastanın tedavisi; preop. tam tanı ve değerlendirme, mayi ve kan kaybının replasmanı, gerekli operasyon şeklinin seçimi, hastanın operasyona hazırlanması, operasyonda hemorajinin erken kontrolü, damarın tamiri, kan akımının restorasyonu, yandaş yaralanmalarının tedavisi (kemik fraktürleri, sinir ve ven yaralanmaları gibi), enfeksiyonların önlenmesi için gerekli antibiyoterapi, tetanos profilaksisi ve postoperatif yoğun bakım hizmetlerini içermektedir.
Kanamanın acil kontrolü için en iyi yöntem direkt
kompresyondur. Turnike kullanımı nadir olarak gerekir. Uygun olarak yapılamazsa distal dokularda kalıcı hasara yol açabilir. Vasküler klempler kan ve trombus tarafından kapatılmış bir yarada asla kullanılmamalıdır. Yandaş sinirler için irreversibl bir hasara neden olabilir. Majör vasküler yaralanmalı hastaların çoğu hipovolemiktir. Hem preoperatif hem de intraoperatif olarak tam kan ve kristaloid solüsyonlar ile kan volümü restorasyonu yapılması esastır.
Hastalar ilave göğüs, batın ve nöroşirurjikal yaralanmalar yönünden değerlendirilmeli ve hayatı tehdit eden böyle yaralanmalar varsa bunlara öncelik verilmelidir. Ancak bunları yaparken de iskemik ekstremite için kan akımının erken restorasyonunun önemi unutulmamalıdır. Vasküler tamirin
geciktirilmesi gerektiğinde, uzamış ve komplike vakalarda
geçici bir şantın kullanımı tavsiye edilmektedir [
9].
Enfeksiyonu kontrol etmek için önlemler operasyondan önce alınmalıdır. Yaralanmadan sonra mümkün olduğunca erken sürede geniş spektrumlu intravenöz antibiyotikler yapılmalı ve postoperatif olarak ta devam edilmelidir.
Serimizdeki olgular etiolojik açıdan incelendiğinde %52.8'i penentran yaralanma, %27.4'ü ateşli silah yaralanması ve %19,8'i ise künt travmaya bağlı vasküler yaralanmalardı. Periferik arter yaralanmalarında çoğunluğu; cins olarak
erkekler, lokalizasyon olarak ta alt ekstremitelerin oluşturduğu bilinmektedir [
1]. Serimizde erkek hasta oranı % 85.6, alt ekstremite yaralamaları %52.57 üst ekstremite yaralanmaları ise %54.3 civarında bulundu.
Damar cerrahisinde kazanılan tecrübeler amputasyon ve
mortalite oranlarını azaltmıştır. Örneğin Balkan ve 1. Dünya savaşında amputasyon oranı %51, II. Dünya savaşında %36, Kore savaşında %13 iken, Vietnam savaşında bu oran %3.8' lere kadar gerilemiştir [
3,
4]. Yine 2. Dünya savaşında ligasyon ile tedavi edilen popliteal arter yaralanmaları %73 oranında amputasyon ile sonuçlanırken [
3], deneyimlerin artması ve savaş alanlarında hızlı müdahaleler ile Vietnamda bu oran %30' lara inmiştir [
6]. Zamanımızda ise hala sivil serilerde popliteal travmaların %30 civarında bacağın kaybına yol açtığı bildirilmektedir [
3].
Travmatik periferik arter yaralanmalarının optimal tedavisi, kesinlikle arterial kan akımının hızla restorasyonunu sağlamaktır. Bunun için uygulanacak cerrahi, lezyonların
özelliklerine göre değişmekle birlikte en çok lateral sütür ve end-to-end reanastomoz ile primer tamir yapmaktır [
2,
10]. End-to-end reanastomoz gerginlik olmadan ve majör kollateral damarlara zarar vermeden yapılabilirse tercih edilmelidir [
11]. Komplet ve inkomplet damar yaralanmalarında lezyon uçları düzgün, greft gerektirmeyecek konumda arter 2 cmden daha fazla defektli değilse end-to-end primer anastomoz yapılarak tamir edilmelidir [
11].
Biz serimizde vakaların %53.9'inde primer tamir uyguladık. Tamirde intima rüptürü varsa, damar büyükse, intima tek tek sütürlerle tamir edilir. Primer tamir imkanı olmayan uzun bir segment arter yaralanması olan vakalarda, greft seçiminde ilk tercih edilecek greft, hem arter hem de vende uzun süre açıklık oranı ve enfeksiyonlara rezistansı yüksek olan otojen venler olmalıdır. Safen ven kullanılamadığı durumlarda sefalik ven ve hatta hipogastrik arter bile başarıyla kullanılmıştır [
6]. Yalnız ven greftlerinin karşı ekstremiteden alınmasına özen gösterilmelidir.
Çoğu travmatik yaralanmaların kontamine olmuş olduğu ve enfeksiyon insidansını artıran yabancı cisimlerin varlığı,
cerrahların sentetik materyalleri kullanmadan kaçınmasına neden olmuştur. Ancak uygun otojen venin bulunmadığı veya yetersiz kaldığı durumlarda sentetik greftler zorunlu olarak
kullanılmaktadır [
2,
12]. Olgularımızın % 32'sinde safen ven grefti ile % 8.6'ünda ise sentetik greft ile interpozisyon
uyguladık.
Popliteal ve tibial arter yaralanmaları, savaş alanındaki
yaralanmaların %20'sini, sivil serilerde de %5-10'unu oluşturduğu bildirilmektedir [
11]. Popliteal bölge
yaralanmaları, diğer bölgelerdeki arter yaralanmalarına kıyasla daha önemli olup, özellikle birlikte ven ve kemik patolojisi varsa amputasyona gitme oranı artmaktadır [
13].
Popliteal arter yaralanmaları tüm arter yaralanmalarının %10undan daha azını kapsamasına rağmen, tüm amputasyonların %65 inden fazlasını oluşturduğu da vurgulanmaktadır [
13,
15]. Bu bölgede
ekstremiteyi kurtarmak için, safen ven grefti ile; distal
süperfisial femoral arterden, proksimal tibioperoneal trunk'a kadar, popliteal anevrizmalar için Edwass tarafından tanımlanan, subkütan ekstra anatomik by-pass önerilmektedir [
2,
14]. Selektif ekstra anatomik bypass ve sistemik
antikoagulanlarla popliteal arter yaralanmalarında safen ven greftiyle başarının %90 civarında olduğu bildirilmektedir [
14]. Synder ve ark.,110 popliteal arter yaralanmasında amputasyon oranını %12.7 olarak bildirmektedirler [
13].
Serimizde popliteal ve distalinde arter yaralanmaları 65 vaka (%23.4) olup, vakalardan 4'üne (%1.4) diz altı amputasyonu yapılmış, 2'si ise (%0.72) septik şoktan kaybedilmiştir.
Radial / ulnar ve tibialis anterior / posterior arter
yaralanmalarında, ekstremiteye yeterli kan akımı sağlayacak vasküler arkusun açık olduğu durumlarda rekonstrüksiyonun endike olmadığı, ancak vasküler arkusun yeterli olmadığı durumlarda tamir gerektiği bildirilmektedir [
. Menzonian ve ark., bu bölgede 25 ligasyon bildirmişlerdir [10]. Serimizde sadece 15 olguda (%5.4) ligasyon uyguladık. Bunlardan 6 olgumuzda radial / ulnar arter yaralanması, 6
olgumuzda tibialis post./ant./ peroneal arterlerden birinde yaralanma mevcuttu. Ayrıca femoral süperfisial arter lezyonu olan 3 hastada rekonstrüksiyon şansı olamadığı için ligasyon uygulamak zorunda kaldık. Bu olgularımızdan 2sinde GG gelişti ve amputasyona gitti. Diğer olgumuzda problem olmadı.
Arter yaralanmalarında birlikteki ven yaralanmasının iyi tamiri prognozu olumlu yönde etkilemektedir [8]. Literatürlerde majör damar yaralanmalarının yaklaşık %30-40'unda birlikte venöz yaralanmaların da bulunduğu bildirilmektedir [2,10].
Serimizde bu oran 96 vaka ile yaklaşık %34.5 idi. Bu vakaların 62'sinde (%64.6) venöz tamir yapıldı. Özellikle majör ven tamiri yapılanlarda kontraendikasyon yoksa antikoagulan uygulanmalıdır. Ancak önemli kemik fraktürü ve yumuşak doku injürilerinde kanama potansiyeli yüksek olduğundan, rutin antikoagulan uygulanmamalıdır.
Tamir sonrası distal nabız hemen alınamayabilir. Bu durumlar için steril doppler çok iyi bir yardımcıdır. Distalde fazik akım yoksa, peroperatif anjiografi yapılmalıdır. Bazı cerrahlar ise rutin olarak anjiografiyi tavsiye etmektedirler [8].
Biz 52 (%18.7) olguda peroperatif anjiografi yaptık. Peroperatif gelişebilecek bir problem olan arterial spazmı gidermek için lokal papaverin veya nitrogliserin+ verapamil solüsyonları
kullanılabilir [16].
Peroperatif veya postoperatif dönemde, rheolojik ajan olan dextran'ın sistemik kullanımı tavsiye edilmektedir. Etkisi; koagulasyonu geciktirmek ve mikrosürkülasyonu iyileştirmektir. Ayrıca hipertonik ajan olan mannitol, reperfüzyon hasarını önleyici etkisinden dolayı kullanılmalıdır [17]. Aynı zamanda mannitol, miyoglobinürik nefropatiyi önlemede de faydalıdır. Yumuşak doku ödemi bulunan komplike yaralanmalarda bazı cerrahlar ortopedik ve vasküler tamirden sonra doku basıncı 30 mmHg'yı geçince fasiotomi yapılmasını önermektedirler [10,18]. Menzonian ve ark.,368 vakalık serilerinde, 25 vakada (%6.79) fasiotomi uyguladıklarını bildirmişlerdir [10]. Bizde 50 vakada (%18) fasiotomi uyguladık.
Değişik serilerde; çeşitli faktörlerden dolayı farklı amputasyon oranları bildirilmiştir. Menzonian amputasyon ve eksitus
oranlarını %1.5 Solak amputasyonu %4, mortaliteyi %2.5 civarında, bildirmişlerdir [2,10].
Serimizdeki amputasyon oranı % 3.9, mortalite oranı ise %6.1dir. Cerrahi teknik, greft ve dikiş materyallerindeki iyileşmelere rağmen amputasyon, mortalite ve
komplikasyonlarımızın nisbeten yüksek olmasını, bölgemizin ulaşım ve sosyo-ekonomik şartlarına, destek hizmetlerini
verecek uzmanlaşmış ilkyardım ekibi ve donanımının
yetersizliğine, vakaların geç ve septik şartlarda, fazla kan kaybıyla gelmelerine bağlamaktayız.
Sonuç olarak, toplumun yaralanmadaki ilk müdahale konusunda yeterince bilinçlendirilmesi, yaralılara hızlı ulaşım, etkin ilk yardım, güvenli ve hızlı bir şekilde hastanın damar cerrahisi merkezine nakli gibi iyileştirilmiş destek hizmetlerini sunacak olan uzmanlaşmış ilk yardım ekibi ve donanımının istenilen düzeye yükseltilmesi, erken hemostaz, kan replasmanı, aseptik şartlar, erken ve uygun cerrahi tedavi ve teknik, deneyimli ekip, iyi dikiş ve greft materyallerinin kullanımı, peroperatif ve
postoperatif hastanın tam monitorizasyonu, uygun antikoagülan ve antibiyotik kullanımının morbidite ve
mortalite oranlarını aşağıya çekecek faktörler olduğu inancındayız.