Methods: Thirty consecutive patients submitted for mitral valve surgery were investigated. Eleven patients with permanent AF (6 males, 5 females; mean age 57.7±13.1 years; range 36 to 76 years) were considered as the AF group whereas 19 patients who were in sinus rhythm (11 males, 8 females; mean age 64.1±8.4 years; range 48 to 77 years) were selected as control subjects. Mean left atrial diameter determined by echocardiography was 54.8±3.4 mm in the AF group compared to 40.7±4.1 mm in controls (p=0.001). The right atrial appendage tissue samples were excised before extracorporeal circulation in all patients. We assessed the onset of in situ DNA fragmentation by using the TUNEL assay. Furthermore, we examined the expression pattern of anti-apoptotic Bcl-2 and pro-apoptotic Bax proteins using immunohistochemistry.
Results: Bax and Bcl-2 expression were similar between the AF group and control subjects (16.2% versus 15.1%, p=0.73; 14.6% versus 16.1%, p=0.64, respectively). However, when compared with controls, atrial myocyte apoptosis was significantly higher within the AF group (mean apoptotic index, 21.9% versus 11.8% respectively, p=0.002). Atrial tissue from permanent AF-affected individuals had atrial myocyte nuclei that were positive for TUNEL whereas control subjects had either TUNEL negative or low-grade TUNEL positivity.
Conclusion: This pilot study demonstrated a positive correlation between AF and DNA fragmentation, a terminal determinant of apoptosis. The results suggest a potential link between the pathogenesis of permanent AF and atrial myocyte apoptosis. Targeted anti-apoptotic strategies may have a clinical value by preventing atrial remodeling and fibrosis.
Apoptozis; inflamatuvar bir yanıtı tetiklemeden hücre ölümünü kontrol eden bir sinyal kaskadının aktifleştiği, çok iyi regüle edilen ve evrimsel olarak korunmuş, enerji bağımlı bir hücre intiharı programıdır.[4] Bu program, normal doku gelişimi sırasında ihtiyaç duyulmayan yapıların uzaklaştırılması ve dokunun şeklini alabilmesi için çalışır. Ayrıca yetişkin organizmalarda, hücresel hasarlara yanıt olarak, hasar görmüş hücrelerin çevre dokuya zarar verilmeden uzaklaştırılması için de aktive olur. Son zamanlarda yapılan çalışmalarla çeşitli kalp ritim bozuklukları ile apoptozis ilişkilendirilmiştir.[5-9] Bu çalışmaların sonuçlarından da anlaşılacağı gibi fokal sessiz bir apoptotik odak, tıpkı nekrotik hücreler gibi ileti sistemini etkileyerek aritmi veya bloklara yol açabilmektedir.
Çalışmamızın amacı, AF patogenezinde apoptozisin rolü olup olmadığını araştırmaktır. Bu amaçla mitral kapak hastalığı nedeniyle cerrahi tedavi endikasyonu bulunan, kalıcı AF hastaları ile normal sinüs ritimli hastalardan alınan sağ atriyal doku örneklerinde, apoptozisin terminal belirteci olan DNA (Deoksiribonükleik asit) fragmantasyonu ve programlı hücre ölümünün mitokondriyal yolağını regüle eden pro- ve anti-apoptotik Bcl-2 ailesi proteinleri karşılaştırılmıştır.
2 Ocak 2008 - 15 Eylül 2008 tarihleri arasında ameliyata alınan 30 hasta çalışmaya dahil edildi. Kalıcı AFsi olan 11 hasta (6 erkek, 5 kadın; ort. yaş 57.7±13.1 yıl; dağılım 36-76 yıl) çalışma grubunu oluştururken, normal sinüs ritmindeki 19 hasta (11 erkek, 8 kadın; ort. yaş 64.1±8.4 yıl; dağılım 48-77 yıl) kontrol grubunu oluşturdu (p=0.116). Atriyal fibrilasyon grubundaki hastaların ortalama sol atriyum çapı 54.8±3.4 mm iken kontrol grubundaki sinüs ritimli hastaların ortalama sol atriyum çapı 40.7±4.1 mm olarak ölçüldü (p=0.001). Hastaların ameliyat öncesi demografik verileri Tablo 1de hemodinamik özellikleri Tablo 2de sunulmuştur.
Tablo 1: Ameliyat öncesi demografik özellikler
Tablo 2: Ameliyat öncesi hemodinamik özellikler
Ameliyat detayları
Ameliyata alınacak hastalara, ameliyat öncesi premedikasyon
amacıyla Midazolam (Dormicum® 5 mg/5
ml ampul, Roche, Türkiye) 2 mg i.v, Sefazolin sodyum
(Cefamezin® 1000 mg Flakon, Fujisawa-Eczacıbaşı,
Türkiye) i.v uygulandı. Genel anestezi amacıyla 5 mg
Midazolam i.v, 20 mg Etomidat i.v (20 mg), 500 mcg
Fentanyl i.v (Fentanyl®, Janssen-Cilag, Türkiye), %1-1.5
İsofluran inhaler ve 4 lt/dk 02 kullanıldı. Kardiyopulmoner bypass (KPB)a girilmeden önce kontrol ve çalışma grubundaki
tüm hastalarda sağ atriyuma 4/0 polypropilen
sütür ile purse-string sütür konulduktan sonra, örnek alınacak
dokuyu travmatize etmemek amacıyla minimum
manipülasyonla yaklaşık 1.5x1.5x0.5 cm3 boyutlarındaki
sağ atriyum dokusu eksize edildi. Daha sonrasında eksize
edilen sağ atriyum dokusu zaman kaybedilmeden immünohistokimyasal
inceleme için uygun transport solüsyonuna
(%10 formaldehit) aktarıldı. Hastaların demografik,
ekokardiyografik, cerrahi patoloji ve cerrahi teknikler ve
takiple ilgili tüm verileri, Bilkent Üniversitesi ile birlikte
ortak olarak oluşturulan web tabanlı TurkoScore veri
tabanına aktarıldı.
İn situ DNA fragmantasyon analizi (TUNEL)
Kardiyak dokularda in situ DNA fragmantasyonu,
TdT-(terminal deoksinükleotidil transferaz) aracılı
floresan-dUTP işaretleme (TUNEL) yöntemiyle belirlendi.[
10] TUNEL, üreticinin talimatlarına göre ApopTag
Peroxidase In Situ Apoptosis detection kit (S7110,
Chemicon International, Inc., Temecula, CA, USA)
kullanılarak uygulandı. Apoptotik hücrelerin görüntülenmesi
için peroksidaz substrat 3.3-diaminobenzidin
kullanıldı. Nükleer boyama için methyl green (%0.5)
kullanıldı. TUNEL-pozitif hücreler ışık mikroskobu
(Olympus, Bx51, Japan) altında görüntülendi. TUNELpozitif
hücreler sayıldıktan sonra her kardiyak dokudaki
apoptotik hücrelerin oranı, toplam kas hücre çekirdek
sayısına göre hesaplandı.
İmmünohistokimya
Sağ atriyal dokulardan alınan örnekler %10 formaldehitte
fikse edildikten sonra parafine gömüldü. Parafin
bloklardan alınan 4 mikron kalınlığındaki kesitler
56 °Clik etüvde deparafinize edildi. Endojen peroksidazı
bloke etmek için %3lük hidrojen peroksitte 10 dk
süre ile bekletildi. Fosfat buffer solüsyonu ile yıkandıktan
sonra 0.01 M sodyum sitrat buffer (pH 6.0) içinde
toplam 20 dk süre ile mikrodalga fırında işlemden
geçirildi. İmmünohistokimyasal boyama streptavidinbiyotin
peroksidaz yöntemi kullanılarak yapılr. Kesitler
Bcl-2 (klon bcl2/100/D5, kullanıma hazır, NeoMarkers,
USA) ve Bax (klon 2D2, NeoMarkers, USA) ile oda
sıcaklığında iki saat süre ile inkübe edildi. Renk
vererek görüntülemeyi sağlamak amacıyla 3-amino-9-
etilkarbazol (AEC, LabVision, NeoMarkers) ile 10 dk
süre ile inkübe edildi. Kesitler Mayers hematoksilen ile
zemin boyaması yapılarak kapatıldı. Ayrıca primer antikorun
uygulanmadığı negatif kontrol boyama yapıldı.[10]
İmmünohistokimyasal incelemeler gruplara iki gözlemci
tarafından miyositlerin yoğun olarak izlendiği
rastgele beş mikroskobik alan taranarak yapıldı. Pozitif
doku kontrolü olarak tonsil kullanıldı. Bcl-2 ve Bax ile
%10dan fazla sitoplazmik boyanma gösteren miyositler
pozitif olarak kabul edildi.
İstatistiksel analiz
Değerlendirmeler SPSS 16.0 versiyon istatistik programı
(SPSS Inc; Chicago, Illinois, USA) kullanılarak
yapıldı. Sayısal değişkenler median (interquartile range:
IQR) olarak ifade edildi ve Mann-Whitney U-testi ile
karşılaştırıldı. Kategorik değişkenler gruptaki hasta
sayısı ve yüzde değeri olarak ifade edildi. Kategorik
değişkenlerden hiperlipidemi ve aspirin kullanımı açısından
gruplar arasında farklılık olup olmadığı Pearson
Ki-kare testi ile, diğer kategorik değişkenlerin sıklığı
arasındaki farklılık ise Fishers exact test ile değerlendirildi,
p<0.05 değeri anlamlı kabul edildi.
Çalışmamızda kalıcı AFli hastaların sağ atriyal doku örneklerinde apoptozis araştırmasında kontrol grubuyla yapılan karşılaştırmada, istatistiksel olarak anlamlı düzeyde DNA kırıkları TUNEL yöntemi ile gösterildi. Hastaların ameliyat öncesi karakteristikleri açısından değerlendirilmesinde iki grup arasında AF ve sol atriyum çaplarından (sol atriyum çapı çalışma grubunda 54.8±3.4; kontrol grubunda 40.7±4.1, p=0.001) başka farklılık tanımlanmadı. Kontrol ve çalışma grubundaki hastaların olası apoptotik sonuçlar üzerinde etkili olan özellikleri Tablo 3de özetlenmiştir.
Tablo 3: Hastaların klinik ve apoptotik süreçle ilgili verileri
Bcl-2 Protein ifadesi
Bax protein ifadesi
İn situ DNA fragmantasyon analizi
(TUNEL) bulguları
Apoptozis oluşumunu önleyici etkisi olan antiapoptotik
Bcl-2 protein ifadesinin kontrol grubunda
ekspresyon oranı %16.1 iken AF grubunda %14.6 oranındadır
(p=0.64). Bcl-2 ekspresyonu iki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılıkta değildir. Bu farksızlık
pro-apoptotik Bax ekspresyonu ile anti-apoptotik
Bcl-2 ekspresyonu arasındaki matematiksel olmayan
denge ile ilişkilendirildi. Atriyal fibrilasyon grubundaki
Bcl-2 ekspresyonu Şekil 2ada, kontrol grubundaki Bcl-2
ekspresyonu Şekil 2bde gösterilmiştir.
Pro-apoptotik Bax protein ekspresyonunun AF grubunda
%16.2 oranında olduğu tespit edilirken kontrol
grubunda %15.1 oranında olduğu belirlendi (p=0.73).
Atriyal fibrilasyon grubundaki Bax ekspresyonu
Şekil 2cde, kontrol grubundaki Bax ekspresyonu Şekil
2dde gösterilmiştir.
Deoksiribonükleik asit kırıklarının saptanması bir
hücrenin apoptozise gittiğinin önemli bir biyokimyasal
kanıtı olduğundan hem normal sinüs ritimli, hem
de AFli hastalardan alınan doku kesitlerinde DNA
kırıklarının varlığı TUNEL yöntemi ile araştırıldı. Bu
araştırma sonucunda; AFli hastalardan alınan kesitlerde
TUNEL pozitif hücrelerin %21.9 oranında olduğu,
kontrol grubunda ise bu oranın %11.8 olduğu hesaplandı
(p=0.002). Atriyal fibrilasyonlu hastalar belirgin şekilde
uniform olarak apoptozisin terminal belirteci olan
TUNEL pozitifliği gösterirken, kontrol grubundaki
hastaların büyük çoğunluğu (n=11) TUNEL negatif, geri
kalanlar düşük yoğunlukta TUNEL pozitifliği paterni
sergiledi. Atriyal fibrilasyon grubu örneğinde TUNEL
pozitifliği Şekil 2ede izlenirken kontrol grubundaki
kesitte TUNEL reaksiyonunun olmadığı Şekil 2fde
izlenmektedir. TUNEL pozitifliğinin sadece bazı hücrelerde olması ve hücrelerin çekirdeği ile aynı yerde
görülmesi (Şekil 2e), elde edilen sonucun özgünlüğünü
göstermektedir. Çalışma ve kontrol grubunda tespit edilen
TUNEL oranları Şekil 3te ifade edilmiştir.
Atriyal fibrilasyon, sıklıkla paroksismal formundan daha inatçı ve kalıcı formuna progresif olarak ilerler. Wijffels ve ark.[11] keçi modeli aracılığıyla yaptıkları araştırmanın sonucunda Atriyal fibrilasyon, atriyal fibrilasyonu doğurur tezini ortaya atmışlardır. Hastalığın zamanla oluşan bu değerlendirmesi, yapısal kalp hastalığının progresyonunun, AFnin devamına izin vermesine bağlı olarak meydana gelen atriyal yeniden biçimlenmeyle (remodeling) açıklanabilir. Elektriksel, yapısal ve kontraktil olmak üzere üç çeşit atriyal yeniden biçimlenme olduğu öne sürülmüştür.[12] Atriyal fibrilasyon ile oluşan atriyal yeniden biçimlenme sırasında, farklı zaman dilimlerinde farklı moleküler patolojik değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Bu zaman dilimlerinden saniyelerle dakikalar arasında olan kısa dönemde; iyon konsantrasyonu, pompa aktivitesi ve fosforilasyon gibi metabolik değişimler görülmektedir. Saatlerle günler arasında gerçekleşen orta dönem, gen ekspresyon değişimleri ve kalsiyum down regülasyonu ile karakterizedir. Haftalardan aylara kadar süren uzun dönemin etkileri de-diferansiyasyon ve miyolizis gibi hücresel değişimleri içerir. Son olarak da kalıcı AFnin dahil olduğu çok uzun dönem aylardan yıllara kadar sürer; fibrozis, yağ dejenerasyonu ve hücre ölümü gibi histolojik değişimlerin olduğu geri dönüşümsüz doku hasarı gözlenir.[11-13] Deneysel izole AF çalışmalarında, fibrilasyonun indüklenmesi sonucunda hücresel volüm artışı, miyolizis, glikojen birikimi, mitokondriyal değişiklik ve kromatin redistribüsyonunu içeren atriyal de-diferansiyasyon bulguları tespit edilmiştir.[14] Ayrıca yapılan son çalışmalarda atriyal dokuda fibrozisin bulgusu olarak kabul edilen belirteçlerin ameliyat sonrası AF eğilimini artırdığına dair bulgular saptanmıştır.[15] Bir başka ifadeyle atriyal fibrozisin AF eğilimine neden olduğu tespit edilmiştir. Bu bilgilerden hareketle apoptozisi araştırdığımız çalışma grubunu kalıcı AFli hastalardan oluşturduk.
Apoptozis, regüle edilebileceği değişik basamakları olan çok adımlı bir hücre ölümü prosesidir. Özellikle Bcl-2 gen ailesi tarafından pro- veya anti-apoptotik protein ekspresyonlarının çeşitli nedenlerle artması/ azalmasına göre apoptozis regüle edilir.[16] Bu durum, tam diferansiye olmuş kardiyomiyositlerin geri dönüşümsüz hücre hasarına yanıt olarak, miyokardiyuma daha çok zarar veren nekrozisin yerine apoptozise yönlendirilebilmesi veya kurtarılabilir hücrelerin gereksiz ölümünün engellenmesi açısından önemli bir özelliktir. Apoptozisin uyarımı veya inhibisyonu; kanser, nörodejeneratif ve kardiyovasküler hastalıklar gibi çeşitli hücresel hasarların olduğu patolojilerin önlenmesi ve tedavisi için yeni ve önemli bir hedef olacaktır.
Kardiyovasküler sistemin normal embriyonik gelişimi sırasında apoptozis yoğun olarak meydana gelirken erişkinlerde apoptozis mekanizmaları, kalpte inaktif halde bulunur.[1,2] Bunun yanında çeşitli kardiyak ve vasküler hastalıklarda apoptozis mekanizmalarında değişiklikler olduğu gösterilmiştir. Tip-A aort diseksiyonlu hastaların vasküler düz kas hücrelerinde proapoptotik Bak proteini ekspresyonunun ve DNA fragmantasyonunun kontrol örneklerine oranla fazla olduğu çalışma grubumuz tarafınca gösterilmiştir.[17] Afrikada familyal olarak rastlanan progresif kalp bloğunda, Brink Sendromunda, Brugada Sendromunda ve uzun QT sendromunda sinüs düğümü ve atriyoventriküler düğümde selektif apoptozise bağlı destrüksiyon olduğu gösterilmiştir.[5-9] Öte yandan kardiyovasküler hastalıklarda AF ile apoptozis arasındaki ilişki irdelenmiştir. Ak ve ark.ları[18] koroner bypass ameliyatına alınan hastalarda sağ atriyal dokudaki apoptozisin ameliyat sonrası AF gelişiminde bağımsız bir risk faktörü olduğunu göstermişlerdir. İnsan kalp dokusunda yapılan araştırmalar sonucunda apoptozisin, idiyopatik dilate kardiyomiyopati, iskemik kardiyomiyopati, aritmojenik sağ ventrikül displazisi ve hipertrofik kardiyomiyopati gibi durumlarla ilişkisi olduğu saptanmıştır.[19,20] Bu gibi hastalıklarda apoptozis düşük yoğunlukta gerçekleşmesine rağmen, kalp yetmezliğinin son dönemlerinde genel olarak kardiyomiyosit kaybının apoptozisle gerçekleştiği düşünülmektedir. Yakın zamanda yayınlanan bir çalışmada, kalp yetmezliğinin düzeyi ile pro-apoptotik Bax seviyesi arasında bir ilişki olduğu gösterilmiştir.[21] Elimizdeki bulgular apoptozisin kalp yetersizliğinde etyolojik bir neden mi yoksa sonuç mu olduğunu tam aydınlatamamaktadır. Ancak, etyolojisi ne olursa olsun tüm kalp yetersizliklerinde apoptozis süreci tetiklenmiştir.[22] Çalışmamızda kalp yetmezliği belirteci olarak kullanılabilecek sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonları (çalışma grubu; 51.1±10.4, kontrol grubu; 52.1±10.1, p=0.79) açısından farklılık izlenmedi. Öte yandan hastaların NYHA fonksiyonel kapasiteleri (çalışma grubu; 2.5±0.5, kontrol grubu; 3.2±0.4, p=0.49), sol ventrikül diyastol sonu çapları (çalışma grubu; 51.1±8.4, kontrol grubu; 49.1±8.6, p=0.53) ve sol ventrikül sistol sonu çapları (çalışma grubu; 32.8±7.6, kontrol grubu; 32.6±9.7, p=0.96) arasında istatistiksel farklılık kaydedilmedi. Bir başka ifadeyle apoptotik son noktada, elde edilen sonuçları etkileme potansiyeli olan kalp yetmezliği faktörü açısından gruplar arasında farklılık yoktur.
Apoptotik sürece müdahale etmeyi amaçlayan farmakolojik çalışmaların, özellikle kalp yetmezliği ve apoptozis arasındaki ilişkiyi irdelediği gözlenmektedir. Bu çalışmalarda en çok, kalp yetersizliğinde progresif sol ventrikül disfonksiyonunun devam eden kardiyomiyosit kaybına bağlı olduğu hipotezi üzerinde durulmaktadır. Deneysel olarak hipoksi, renin-anjiyotensin sisteminin aktivatörleri (Anjiyotensin-II), serbest oksijen radikalleri, hücrede artmış kalsiyum yükü ve norepinefrinin miyositlerde apoptozisi tetiklediği gösterilmiştir.[22] Buna göre Anjiyotensin-II blokerleri ya da ACE (Anjiotensin converting enzyme) inhibitörü kullanımının apoptozis çalışmalarında gruplar arasında farklı düzeyde olması, elde edilecek sonuçları etkileme potansiyelindedir. Bu bakış açısından hareketle, çalışma ve kontrol grubu arasında ACE/Anjiyotensin-II blokeri kullanımı açısından farklılık kaydedilmedi (çalışma grubunda 8 hasta, kontrol grubunda 10 hasta, p=0.442). Öte yandan beta-blokerlerin de iskemiyi takiben reperfüzyon öncesinde uygulandıklarında apoptozisi azalttıkları gösterilmiştir.[20] Beta-bloker, alfa-1 bloker ve antioksidan etkileri olan karvedilol apoptozisi %77 oranında azaltırken non-selektif beta bloker olan propranololde bu oran %39 olarak saptanmıştır.[20] Bu durumda betabloker kullanımının da elde edilen sonuçları etkileme potansiyeli vardır. Çalışmamızda hastaların beta-bloker kullanımı açısından da gruplar arasında farklılık olmadığı tespit edildi (çalışma grubunda yedi hasta, kontrol grubunda 14 hasta, p=0.69).
Hücre fizyolojisi ve patolojisindeki temel rolü son yıllarda ortaya çıkan apoptozisin moleküler düzeyde anlaşılması tedavi yaklaşımlarına yeni boyutlar getirecektir. Apoptozisin uyarımı ve inhibisyonu, belirli kardiyovasküler hastalıkların tedavisinde ve önlenmesinde ideal bir yöntem gibi görülmektedir. Ancak klinikte apoptozisten yararlanabilmek için selektif dokularda bu sürecin nasıl başlatılabileceği ve nasıl sonlandırılabileceğine yönelik yoğun çalışmalara gereksinim vardır. Çalışmadan elde ettiğimiz sonuçlarla AF patogenezinde apoptozisin rolü olduğu düşünülebilir. Bu bilginin üzerinde yapılacak ileri çalışmalar ile sonuçları açısından önemli olan bu ritim bozukluğunun tedavisinde yeni bakış açıları geliştirme potansiyeli gündeme gelebilecektir. Çalışma grubumuzun atriyal fibrilasyonun moleküler temellerini araştırmaya yönelik, hasta ile kontrol gruplarının daha iyi homojenize edildiği ve yüksek işlem hacimli moleküler tekniklerin kullanıldığı araştırmaları devam etmektedir. Devam eden ileri araştırmalarımız, 108S375 proje numarasıyla TÜBİTAK tarafından desteklenmektedir.
Çalışmanın sınırlamaları
İlerleyen bilimsel süreç içerisinde hastalıkların
patogenezlerinin tanımlanmasında moleküler mekanizmalar
ve ultra strüktürel araştırmalar önem kazanmaktadır.
Bu çalışmada AF ile apoptozis arasındaki ilişki
irdelendi. Çalışmamızda, AFli olgularda, sağ atriyal
kardiyomiyositlerde pro-apoptotik protein ifadelerinde
artış eğilimi ve apoptozisin terminal belirteci olan
DNA fragmantasyonunda istatistiksel olarak anlamlı
artış tespit edildi. Ancak bu çalışma ile apoptozisin
AFye yol açtığı sonucuna ulaşılamamaktadır. Atriyal
fibrilasyonda ortaya çıkan kronik basınç ve volüm
yükünün, sağ atriyal dokuda apoptotik süreci harekete
geçirmesi olasılığı vardır. Bir başka ifadeyle bu çalışma
AFli hastaların sağ atriyal dokularında apoptozisin
varlığını göstermekle beraber, apoptozis fenomeninin
AFnin altında yatan etyolojik nedenlerle mi yoksa AF
sürecinden sonra mı geliştiğinin yanıtını verememektedir.
Bu soruya yanıt bulabilmek amacıyla deneysel
hayvan modellerine gereksinim vardır. Çalışmanın bir
diğer kısıtlaması, doku örneklerinin sağ atriyal dokudan
alınmasıdır. Atriyal fibrilasyon, birincil olarak sol
atriyumu etkileyen ritim sorunudur. Ancak ilerleyen
süreç içerisinde artan volüm ve basınç yükü nedeniyle
sağ atriyum da patolojik sürece katılmaktadır. Sol atriyal
doku örneklemesi ve özellikle posteriyor sol atriyal
duvardan alınacak biyopsiler ile elde edilecek verilerin
ideal olduğu yadsınamaz. Ancak, çalışmamızda sol
atriyal örneklemeler sadece sol atriyal orijinli tromboembolizmi
önlemek amacıyla sol atriyal apendajın
bağlanma endikasyonu olan hastalarda gerçekleştirildi.
Sol atriyal biyopsileri tüm çalışma grubunda gerçekleştirmek
etik nedenlerle mümkün olamamıştır.
Sol atriyal örnekleme, KPB sırasında düşük de olsa
hava embolisi ve/veya sol atriyal apendajda yerleşmiş
trombüsün yerinden oynatılarak tromboemboli riskini
artırmaktadır. Bu nedenlerle teknik olarak sol atriyal
örneklemeler ancak KPBye girildikten sonra alınabilmektedir.
Kardiyopulmoner bypassa girildikten sonra
alınan sol atriyal doku örneklerinde de, KPBye bağlı
olarak ortaya çıkan inflamatuvar yanıtın AF üzerine
etkileri nedeniyle apoptozise ait bulguları gölgeleme
ihtimali vardır. Bu nedenle sol atriyal örnekler üzerinden
apoptotik süreç değerlendirilmedi. Sonuç olarak,
hastalar arasındaki eşitliği bozmamak amacıyla,
apoptozis araştırması tüm hastalarda sağ atriyal doku
örneklerinde çalışıldı. Sağ atriyal basınç yükünün indirekt belirteci olan pulmoner arter basıncı açısından
çalışma ve kontrol grupları arasında fark bulunmadığı
görüldü. Bu nedenle apoptozis son noktası açısından
sağ atriyal doku örneklemesi elde edilen sonuçları
etkilememektedir.
Teşekkür
Araştırma, Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji
Enstitüsü ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırma
fonlarından sağlanan bütçeler ile gerçekleştirilmiştir.
Araştırma grubu olarak, apoptozis konusundaki
bilimsel yorum ve yönlendirileri nedeniyle Doç. Dr.
K. Can Akçalıya ve Doç. Dr. Hilal Özdağa, çalışmanın
istatistiki değerlendirme ve yorumlarından dolayı
Prof. Dr. Mustafa Kılıçkapa, doku örneklerinin toplanmasındaki
yardımlarından dolayı Kalp ve Damar
Cerrahisi ameliyathane hemşirelerine teşekkürlerimizi
sunarız.
1) Feinberg WM, Blackshear JL, Laupacis A, Kronmal R, Hart
RG. Prevalence, age distribution, and gender of patients with
atrial fibrillation. Analysis and implications. Arch Intern
Med 1995;155:469-73.
2) Wolf PA, Abbott RD, Kannel WB. Atrial fibrillation as an
independent risk factor for stroke: the Framingham Study.
Stroke 1991;22:983-8.
3) Rodgers M, McKenna C, Palmer S, Chambers D, Van Hout S,
Golder S, et al. Curative catheter ablation in atrial fibrillation
and typical atrial flutter: systematic review and economic evaluation.
Health Technol Assess 2008;12:iii-iv, xi-xiii, 1-198.
4) Kerr JF, Wyllie AH, Currie AR. Apoptosis: a basic biological
phenomenon with wide-ranging implications in tissue kinetics.
Br J Cancer 1972;26:239-57.
5) Brink AJ, Torrington M. Progressive familial heart blocktwo
types. S Afr Med J 19779;52:53-9.
6) Brugada J, Brugada R, Brugada P. Right bundle-branch block
and ST-segment elevation in leads V1 through V3: a marker
for sudden death in patients without demonstrable structural
heart disease. Circulation 1998;97:457-60.
7) James TN. Apoptosis in cardiac disease. Am J Med 1999;
107:606-20.
8) James TN, St Martin E, Willis PW 3rd, Lohr TO. Apoptosis
as a possible cause of gradual development of complete heart
block and fatal arrhythmias associated with absence of the
AV node, sinus node, and internodal pathways. Circulation
1996;93:1424-38.
9) James TN, Terasaki F, Pavlovich ER, Vikhert AM. Apoptosis
and pleomorphic micromitochondriosis in the sinus nodes
surgically excised from five patients with the long QT syndrome.
J Lab Clin Med 1993;122:309-23.
10) Akcali KC, Sahiner M, Sahiner T. The role of bcl-2 family of
genes during kindling. Epilepsia 2005;46:217-23.
11) Wijffels MC, Kirchhof CJ, Dorland R, Allessie MA. Atrial
fibrillation begets atrial fibrillation. A study in awake chronically
instrumented goats. Circulation 1995;92:1954-68.
12) Schotten U, Duytschaever M, Ausma J, Eijsbouts S, Neuberger
HR, Allessie M. Electrical and contractile remodeling during
the first days of atrial fibrillation go hand in hand. Circulation
2003;107:1433-9.
13) Allessie MA, Boyden PA, Camm AJ, Kléber AG, Lab MJ,
Legato MJ, et al. Pathophysiology and prevention of atrial
fibrillation. Circulation 2001;103:769-77.
14) Thijssen VL, Ausma J, Borgers M. Structural remodelling
during chronic atrial fibrillation: act of programmed cell
survival. Cardiovasc Res 2001;52:14-24.
15) Sezai A, Hata M, Niino T, Kasamaki Y, Nakai T, Hirayama
A, et al. Study of the factors related to atrial fibrillation after
coronary artery bypass grafting: a search for a marker to
predict the occurrence of atrial fibrillation before surgical
intervention. J Thorac Cardiovasc Surg 2009;137:895-900.
16) Opferman JT, Letai A, Beard C, Sorcinelli MD, Ong CC,
Korsmeyer SJ. Development and maintenance of B and T
lymphocytes requires antiapoptotic MCL-1. Nature 2003;
426:671-6.
17) Akar AR AC, Durdu S, Aydin IT, Civril F, Tasoz R et al. Aortic
vascular smooth muscle cell apoptosis in patients with type-A
aortic dissection. Turkish J Vascular Surg 2005;14:25-30.
18) Ak K, Akgun S, Tecimer T, Isbir CS, Civelek A, Tekeli A, et
al. Determination of histopathologic risk factors for postoperative
atrial fibrillation in cardiac surgery. Ann Thorac Surg
2005;79:1970-5.
19) Guerra PG, Thibault B, Dubuc M, Talajic M, Roy D, Crépeau
J, et al. Identification of atrial tissue in pulmonary veins
using intravascular ultrasound. J Am Soc Echocardiogr
2003;16:982-7.
20) Haunstetter A, Izumo S. Future perspectives and potential
implications of cardiac myocyte apoptosis. Cardiovasc Res
2000;45:795-801.
21) Akyürek O, Akyürek N, Sayin T, Dinçer I, Berkalp B,
Akyol G, et al. Association between the severity of heart
failure and the susceptibility of myocytes to apoptosis
in patients with idiopathic dilated cardiomyopathy. Int J
Cardiol 2001;80:29-36.
22) Sabbah HN. Apoptotic cell death in heart failure. Cardiovasc
Res 2000;45:704-12.