Discussion
Ülkemizin sağlık alanında bulunduğu konum henüz tatmin edici bir düzeye ulaşmamış olsa da, günümüzde sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve bölgesel merkezlerin kurulması sağlık politikalarımızın birincil öncelikleri arasında yer almaktadır. Özellikle ülkemizin nispeten geri kalmış bölgelerinde yeni hastanelerin devreye sokulması sadece yerinde hizmet anlayışının bir gereği olarak değil, ama ciddi bir ekonomik tasarruf sağlayıcı faktör olarak da önem taşımaktadır. Ülkemiz şartlarında yıllardır atıl duran ve bir türlü hizmete sokulamayan bu tip merkezlerin ileri bir merkezin ekipman ve teknik desteği ile tamamlanarak faaliyete geçirilmesi, bölgesel farklılıkları ortadan kaldıracağı gibi yeni yetişen hekimlere çalışacak birer merkezin faaliyete geçmesini sağlayacaktır.
Yaklaşık 20 yıllık bir geçmişi olan ve modern bir kalp merkezi olarak planlanan Van Yüksek İhtisas Hastanesi, ülkemizin son yirmi yılda karşılaştığı ekonomik ve politik koşullara paralel olarak bitirilememiş ve hizmete sokulamamıştır. Bölge halkının kalp sağlığı sorunlarını yerinde verilecek sağlık hizmetleri ile giderecek olan böyle bir merkezin öncelikli olarak işler hale getirilmesi, teknik olumsuzlukların üzerine kararlılıkla gidilmesi sayesinde başarılmıştır. Üç ay gibi kısa bir sürede tüm alt yapı eksiklikleri giderilerek hastane faaliyete geçirilmiştir. Ülkemizin geri kalmış bölgelerinde yeni merkezlerin kurulması için pilot uygulama olarak yürütülen bu projenin başarıya ulaşması, sadece kardiyoloji ve kalp cerrahisi alanında değil, diğer tüm branşlarda da yeni örneklerin gündeme gelmesine ve başarıya ulaştırılmasına vesile olacaktır. İleri bir ana hastanenin sağlayacağı tıbbi ve diğer desteklerin bu tip projeleri hızlandıracağı aşikardır. Ana hastanenin desteği ile hayata geçirilen bu tip yeni merkezlerin faaliyetlerini sürdürebilmeleri kadar önemli olan bir husus da sağlayacağı tıbbi başarıdır. Bu nedenle ileri bir merkezin desteği ile çalışması, hastanenin kendi ayakları üzerinde durmasına kadar geçecek sürede kaliteli tıbbi hizmetlerin yürütülmesine imkan sağlayacaktır.
Bu çalışmanın amaçlarından birisi de yapılan cerrahi girişimlerin sonuçlarını yurtiçi ve yurtdışı bildirilen sonuçlarla karşılaştırmak, muhtemel problemlere dikkat çekmek idi. Ancak gerçekleştirilen cerrahi girişimlerin çeşitliliği göz önüne alınırsa detaylı istatistiksel çalışma yapmanın zorluğu görülecektir. Her bir cerrahi girişim tipinin detaylı irdelenmesi bundan sonra ki çalışmalarımızın konusu olacaktır. Bu çalışmada sonuçlarımızı yorumlamadan vermeyi daha uygun bulduk. Hemen her cerrahın bu konularda belli bir tecrübesi ve birikimi olduğu için yeni hastanenin sonuçlarının değerlendirmesini okuyucuya bıraktık. Ancak bölgesel kimi faktörlerin burada irdelenmesi yerinde olacaktır.
Bölgede yaşayan bireylerin çeşitli olumsuz alışkanlıklarına (bol hayvansal yağ ve kırmızı et tüketimi, yoğun nikotin kullanımı, hekim kontrolüne gitme alışkanlığının olmaması vb) bağlı olarak koroner arter hastalığı görülme sıklığı fazladır. Gerçekleştirilen koroner revaskülarizasyon girişimlerinin hemen hemen yarısında ileri derecede kötü damar yapısı ile karşılaşıldı. Tüm koroner arteri tutan ateromatöz plak yapısı nedeniyle 6 hastada uzun segment endarterektomi yaparak başvurmak zorunda kalındı. Teknik olarak zorlanmadan gerçekleştirilen endarterektomi sonrası sadece bir hasta kaybedildi. Ameliyat riskini artıran bir etken olarak değerlendirilen bu uygulamadan mümkün olduğunca kaçınılmaya çalışıldı. Bu hastalardaki ilk izlenimlerimize göre pulmoner arter basıncı batıdaki merkezimizdeki hastalara nazaran daha yüksekti. Sol ventrikül disfonksiyonu dışında gözlemlediğimiz bu farkın muhtemel sebepleri arasında yüksek irtifanın da yer alabileceğini düşünerek deniz seviyesinden yüksekliğin pulmoner arter basıncına ve koroner bypass cerrahisine etkisi araştırılması gereken bir konu olarak dikkatimizi çekti.
Bölgesel faktörlerin etkisi ile kalp kapak hastalarına geç tanı konması, bu hastalarda pulmoner hipertansiyonun ilerlemiş olmasına yol açmıştı. Bu nedenle özellikle mitral kapak hastalıkları miks tipte görülmekte ve yüksek pulmoner arter basıncı (> 60 mm Hg) ile birlikte seyretmekteydi. Bu tip hastalar uzun bir preoperatif hazırlık döneminden sonra ameliyata alınmalarına karşın perfüzyon çıkışı zaman zaman zorluk yaratmaktaydı. Nonkalsifik mitral darlığı bulunan ve ek risk bulunmayan genç hastalara kapalı mitral kommissürotomi uygulandı. Daha önceki tecrübeler ışığında [
8] gerçekleştirilen bu uygulamalar problemsiz olarak seyretti.
Doğumsal kalp hastalıkları içerisinde en sık rastlanılan PDA ve ASDnin ileri yaşlarda da görülmesi, bu bölgedeki sağlık hizmetlerinin yetersizliğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu hastalarda en önemli risk faktörü ilerlemeye başlamış pulmoner arter basıncı idi. Konjenital kalp cerrahisinde mortaliteye rastlanmamasının bir nedeni de bu hasta grubunda ciddi bir ek risk faktörünün bulunmaması idi.
Sağlık Bakanlığının ülke genelinde yürüttüğü kalp hastalıkları politikalarının bir uzantısı olarak en uzak yerlerde bile yeni merkezlerin hizmete sokulması, bu hizmetlerin ana merkezlerden periferik hastanelere de yaygınlaşmasına vesile olacaktır [
9]. Gelişmiş ana bir merkezin eleman, medikal alt yapı paylaşımı ve her türlü bilimsel desteği ile uzak bir merkezin oluşturulması ve başarıya ulaştırılması, ülkemizin kalp merkezi açığı bulunan her köşesinde yeni merkezlerin kurulmasına güzel bir örnek teşkil edecektir. Bu pilot uygulama yöntemi ile ülkemizin her köşesine yeni merkezlerin ulaştırılması mümkün olabilecektir.