Anevrizma varlığında ventrikül geometrisi ve duvar hareketlerinde oluşan değişiklikler kalp yetersizliği, tromboembolizm, göğüs ağrısı ve hayatı tehdit edici boyutlara varabilen aritmilere neden olduğunda cerrahi tedavi kaçınılmaz olmaktadır [2,3,4]. Ventrikülün geometrik olarak sistol ve diyastolik hareketle kan akımı doğrultusunda uzayabilen küresel yapısı, anterolateral apikal anevrizma varlığında bozulmaktadır. Cerrahi tedavide Cooley tarafından ilk tarif edilmiş olan skar dokusunun eksizyonu ve ventrikülün lineer dikiş yöntemiyle tamiri sıklıkla kullanılan yöntemlerden birisidir [5].
Sonraki yıllarda bu yöntemin ventrikülün kısa eksen çapını küçültmesi ve dolayısı ile ventrikülün normal geometrik şeklini almasına yeterli çözüm getirmediği noktasından hareketle, anevrizma bölgesini sirküler olarak küçültmek ve yama kullanarak oval yapısını korumaya yönelik teknikler tarif edilmiştir[6-9]. Protez yamaların olası infeksiyon riskini azaltmak için yamanın perikard ilişkisini yok edecek endoanevrimofi teknikleri geliştirilmiştir [10].
Bu tekniklerin takdiminde, gerek ventrikül fonksiyonlarının klasik lineer tamire göre daha iyi olduğu, gerekse mortalitenin önemli ölçüde düştüğü öne sürülmüştür [11,12]. Buna karşılık son yıllarda modern imaj tekniklerinin kullanıldığı detaylı raporlar cerrahi yöntemler arasında beklendiği ölçüde farklar olmadığını vurgulamaktadır [13,14].
Bu çerçevede anevrizmektominin sol ventrikül fonksiyonları üzerindeki iyileştirici etkisi ve optimal tekniğin hangisi olduğuna dair soruların cevapları hala açık değildir. Bu retrospektif çalışmada lineer tamir yöntemi ile tedavi edilmiş anevrizmalı hastaların sonuçları tartışılacaktır.
Hastaların yaş, cins, angina ve efor sınıflamaları incelenmiştir (Tablo 1). Cerrahi endikasyon olarak angina 165 hastada kalp yetersizliği, 44 hastada anevrizma içerisinde aşikar trombüs görünümü ya da emboli hikayesi 76 hastada tesbit edilmiştir. 122 hastada LAD sistem dışında diğer damar hastalığı tesbit edilmiş ve bu damarlarada bypass yapılmıştır.
Sol ventrikül duvar hareketleri, sol anterior oblik enjeksiyonlarda segmentler olarak iki ayrı hekim tarafından değerlendirilerek sol ventrikül skorlaması yapılmış ve ortalama sol ventrikül skoru 16.08±2.1 bulunmuştur. Sol ventrikül diyastol sonu basıncı ortalama 18.06±9.39 mmHg ölçülmüştür. Sol ventrikül volüm hesapları tüm hastalarda standardize edilemediği için kriter olarak alınmamıştır.
İlave kapak lezyonu tespit edilmiş olup 20nin üzerindeki mitral veya aorta yetersizliği tespit edilen kapaklar cerrahi girişim esnasında değiştirilmiştir. Bu hastada mitral kapak replasmanı, bir hastada da aort kapak replasmanı yapılmıştır.
Tüm cerrahi girişimler aynı cerrahi ekip tarafından aynı yöntemle gerçekleştirilmiştir. Pulsatil kardiyopulmoner bypass, membran oksijenasyon ve orta derecede sistemik hipotermi kullanılmıştır. 72 (%40) hastada anevrizma tamiri aorta klempi konulmadan, hipotermik fibrilasyon ile yapılmış, ilave olarak koroner bypass yapılan hastalarda anevrizma tamirinden sonra aorta klemplenerek soğuk potasyum kristalloid kardiyoplejisi tek doz olarak verilmiştir. Tüm hastalarda topikal soğutma yapılmış ve miyokard ısısının monitörize edildiği hastalarda ısı ortalama 18.2±3.7°C olarak temin edilmiştir.
Anevrizma tamiri, tüm hastalarda anteroapikal vertikal insizyonu takiben skar dokusunun eksizyonu ve teflon felt destekli çift sıra dikiş tekniği ile longitudinal olarak yapılmıştır. Dikişler skar dokusunda geniş, teflon feltden ise daha dar olarak alınmak suretiyle longitudinal eksende kısmen kısalma da temin edilmiştir. Septal skar dokusunun varlığında dikişler septal bölgenin plike edilebileceği tarzda dikiş hattı içerisine alınmıştır. Septal ve apikal bölgede ayrıca plikasyon ve plasti yöntemleri uygulanmamıştır. Tamirde tüm skar dokusunun devre dışı bırakılmasına itina edilmiş, sol anterior desending koroner arter mecbur kalındığında dikiş hattına dahil edilerek korunmamıştır. Anevrizma tamiri yapılan 180 hastanın 120sinde (%66.6) LAD arere darlık yada tıkanıklık sonrasında kalan kısımla, anevrizma tamir dikişleri arasında kalsın ya da kalmasın mesafeye bakılmaksızın eğer açık bir lümen varsa İMA kullanılarak anostomoz yapılmıştır. Anastomoz yapılmayan hastalarda neden, kalan koroner arterin tam oklüzyonu veya ileri arteriosklerotik değişiklikler göstermesidir.
Hastalardan 76sında (%42.2) anevrizma içerisinde trombüs tesbit edilmiş ve endokardiyal skar dokusu ile birlikte kürete edilmiştir.Bu hastalardan sadece 4ünde (%5.2) şüpheli emboli hikayesi tespit edilmiştir. Preoperatif anjiyografik incelemelerde 70 (%38.8) hastada trombüs görüntüsü tesbit edilmiş ancak bunlardan 19unda (%27.1) trombüs ameliyatta tesbit edilmemiştir. Buna karşılık anjiyografide trombüs görülmeyen hastalardan 25inde (%22.7) ameliyatta trombüs tespit edilmiştir.
Erken postoperatif dönemde 3 hasta da geçici serebral iskemi gözlenmiş olup bu hastalardan birisinde postoperatif ikinci yılda petit-mal epilepsi atakları tespit edilmiştir. Bir hastada postoperatif 1. günde sol hemiparezi gelişmiş ve sekel bırakmada düzelmiştir.
Hastaların 14ünde preoperatif dönemde ventriküler aritmi gözlenmiş, bunlardan 10unda ameliyat öncesi çekilen elektrokardiyogramlarda sık ventriküler ekstra sistoller tesbit edilmiştir. Bir hasta geçirilmiş ventriküler taşikardi nedeniyle tedavi görmekte iken opere edilmiştir. Postoperatif dönemde 21 hastada ventriküler ekstrasistol tesbit edilmiş, bunlardan 12si antiaritmik tedavi alarak hastaneden çıkmışlardır. 12 hastanın 4ü preoperatif ventriküler aritmi gösteren hastalardır. Bir hasta preoperatif sol dal bloğu tanısı almış, operasyon sonrasında ritm bozukluğu göstermemiştir.
Hastaların 19unda geçici minör gastrointestinal komplikasyonlar görülmüş, bir hastada gastrointestinal kanama olmuştur. İki hastada non-oligürik poliüri ile seyreden reversibl renal yetersizlik gelişmişti. Hiçbir hastada postoperatif kanama nedeniyle revizyon yapılmamış, infeksiyon gözlenmemiştir.
Toplam 180 hastadan 122si çok damar hastalığı, 58i izole LAD sistem hastalığı göstermiştir. LAD sistem hastalığı olan 58 hastanın 25inde izole anevrizmektomi, 20 hastada anevrizmektomiye ilave olarak LAD bypass, 6 hastada diagonal bypass, 7 hastada LAD ve diagonal bypass yapılmıştır.
Çok damar hastalarında ortalama damar hastalığı 2.7±0.9, ortalama greft 2.2±1.1dir Bu gruptaki 122 hastadan 81inde (%66.4) komplet revaskülarizasyon, 25inde LAD dışında tam revaskülarizasyon sağlanmış, 16 hastada revaskülarizasyon inkomplet olmuştur. Tüm hastaların 134ünde (%74.4) LAD sisteme (diagonal dahil) gref konmuştur.
Kardiyopulmoner bypass süresi ortalama 82.3±33.0 dk, aorta klemp zamanı ise ortalama 42.9±16.6 dk olarak gerçekleşmiştir. Hastaların %40ında anevrizma tamiri esnasında aorta klempi konmamıştır. 122 çok damar hastasından, aorta klempi tüm işlem boyunca konan hastalarda ortalama aort klemp zamanı 53.4±17.6 dk, anevrizma tamiri esnasında klemp konmayan hastalarda ise süre 38.5±14.9 dk olmuştur.
Postoperatif dönemde 98 (%54.4) hastada anevrizmektomi sonrası sıklıkla görülen taşikardiyi kontrol etmek veya pozitif inotrop destek sağlamak amacıyla digital preparatları kullanılmıştır. Erken postoperatif dönemde hastaların %57.1inde 5 mg/kg/dk dozdan daha fazla dopamin desteği gerekli olmuştur.
Dopamin ihtiyacı olan hastalardan %56.1inde bu ihtiyaç ilk 12 saat sürmüştür. Dopamin desteği hastaların %83.5inde ilk 24 saatte kesilmiştir. Komplet revaskülarize edilen hastalarla, revaskülarizasyonu inkomplet olan hastalar arasında pozitif inotrop destek yönünden istatistiksel öneme haiz bir fark gözlenmemesine karşılık LADye greft konmayan hastalarda %63.9 oranında pozitif inotrop destek gerekirken LAD grefti konan hastaların %54.3ünde destek gerekmiş olup aradaki fark anlamlı bulunmuştur (p<0.001).
Çok damar hastalığı olup anevrizma tamiri esnasında aorta klempi konan gruptaki (aort klemp zamanı 53.4±17.6 dk) hastaların %28inde 24 saatten daha uzun süre pozitif inotropi gerekirken, anevrizma tamiri esnasında aorta klempi konmayan (aorta klemp zamanı 38.5±14.9 dk) grupta %15 hastada 24 saatten daha uzun süre pozitif inotropi gerekmiştir. Aradaki fark istatistiksel öneme haiz bulunmuştur (p<0.001).
Postoperatif dönemde 1 hastada intraaortik balon desteği gerekmiş olup bu hasta erken postoperatif dönemde kaybedilmiştir.
Teknik modifikasyonların tartışıldığı bu yıllarda Jatene ve ark.[6] anevrizma oluşumu ile normal spiral adele bantlarının integritesindeki bozulmanın hem transfers hem de longitudinal doğrultuda olduğunu ifade etmişler, skar doku rezeksiyonundan sonra septumda plikasyon, anevrizma orifisinde sirküler küçültme ve gerektiğinde orifisin yama kullanılarak tamirinin üstünlüklerini vurgulamışlardır. Bu yöntemle yaptıkları 508 hastada daha düşük mortalite ve daha iyi ventriküler fonksiyonları temin edildiğini rapor etmişlerdir.
1990da Cooley [19] endoventriküler tamir yaptığı 24 hastada ejeksiyon fraksiyonunda preop. döneme göre önemli artışı %71 hastada gözlerken, klasik tamir yaptığı hastalarda bu insidansın %51 olduğunu rapor etmiştir. 1992 tarihinde Follette ve ark. [13] Cooleyin tarif ettiği metodu kullanarak postop. dönemde sol ventrikül kısa eksen kontraktilitesinde önemli artış olduğunu belirtmişlerdir.
Gerek ventirül fonksiyonlarının iyileştirilmesi gerekse mortalitenin düşürülmesi bakımından teknik olarak teorik düzeyde anlamlı görünmesine rağmen, teknikler arasındaki farkı gösteren prospektif randomize geniş serilerin olmayışı birçok klinikte klasik lineer yönteminin hala çok kullanılan tekniklerden biri olma özelliğini sürdürmesine sebep olmuştur. Kessler ve ark. [13] 62 hastada lineer tamir ile sirküler tamir teknikleri arasında gerek anatomik gerekse ventrikül fonksiyonları bakımından önemli fark bulmadıklarını ifade etmişlerdir.
Serimizde lineer tamir yapılan hastalarda çok düşük mortalite oranları, erken postoperatif dönemde yeterli ventrikül fonksiyonları elde edilmiştir. Benzer Mickleborough ve ark. [20] hasta üzerinde yaptıkları araştırmada da belirtilmiştir. Bu yazarlar uygulamakta olduğumuz tekniğe benzeyen modifiye lineer tamir tekniğinde, hastaların önemli bir kısmında yeterli perfüzyon basıncı temin edilmek kaydıyla aortik klemp konmadan ve kardiyoplejik arrest kullanmadan kısa sürede anevrizma tamirinin tamamlanabildiğini, böylece miyokardiyal iskemi zamanını minimale indirilebilmesini avantaj olarak ileri sürmektedir. Serimizde aorta klempi konmadan yapılan ameliyatlarda pozitif inotropik ajan ihtiyacı daha az olup uzun süreli destek bu grup hastalarda daha az oranda gerekmiştir.
Serimizde yaklaşık hastaların yarısında (%42.2) trombüs tesbit edilmiş olmasına rağmen preop. dönemde tromboembolik komplikasyon görülme insidansı oldukça düşüktür. Preoperatif tetkiklerde sol ventrikülde aşikar trombüs tespit edilmesi cerrahi endikasyonlardan birisidir. Ancak serimizde preop. tetkiklerle trombüs tespit edilemeyen hastaların yaklaşık 1/5inde trombüs bulunmayışı, diagnostik yöntemlerin bu konuda yetersiz ve hassas olmadığı sonucunu doğurmaktadır. Postoperatif dönemde görülen serebral komplikasyonlar diğer bypass yapılan hastalardan farklı bulunmamıştır.
Mümkün olduğu takdirde LAD ve diagonal dalların revaskülarizasyonu gerek anterolateral duvar, gerekse septal bölge beslenmesine önemli katkı sağladığı genel kabul görmektedir[21]. Hastaların %74.4ünde LAD sisteme greft konmuştur. Distal LAD anevrizma tamir dişikleri arasında kalmış ve sağlıklı segment çok kısa kalsada arteriyel konduit kullanmak kaydıyla (LAD greftlenmesini gerek erken dönem ventrikül fonksiyonları, gerekse uzun dönemde yaşam süreleri üzerine olumlu etki yaptığına inanıyoruz. Erken dönemde LAD grefti olan hastalarımızda pozitif inotrop destek gereksinimi greft konmayan hastalara göre önemli ölçüde azalmıştır.
Bu hastalarda ameliyat sonrası yaşam süreleri diğerlerine göre daha uzundur. Mills ve ark. [2] LADye İMA kullandıkları hastalarda 5 yıllık yaşam %88 hastada temin edilmiş, LADye safen greft kullanılan hastalarda ise bu sıklığın %72 olduğunu vurgulamıştır. Gerek LAD sistemindeki hastalık, gerekse anevrizma tamirinin sonunda damar yatağındaki azalmanın kan akımı üzerindeki negatif etkisi arteriel greftlerin üstünlüğünü ortaya çıkarmaktadır. Serimizde İMAin uygun bulunmadığı üç hasta dışında LADye internal mammary arter anastomoz edilmiştir. Çok damar hastası olan hastalarda internal mammary arterin kan akımı az ve hedef kasılabilir kas dokusu kısıtlı olan bölgede kullanılması diğer damarlara yapılacak revaskülarizasyonun önemini arttırmaktadır. Bu nedenle son yıllarda bilateral İMA kullanılmak suretiyle sirkumfleks sisteme sağ İMA anastomuzunu artan sıklıkta uygulamaktayız.
Literatürde anevrizma ile birlikte çok damar hastalığı insidensi %72.5-80 arasında değişmektedir [22]. Serimizde bu insidens %75dir. Bu gruptaki hastalarımızdan %64.4ünde komplet revaskülarizasyon gerçekleştirilebilmiş, %17.2si LAD dışında tam revaskülarize edilmiş ancak %13.1 hastada revaskülarizasyon inkomplet olmuştur.
Literatürde anevrizmektomiye ilaveten çok damar grefti gereken hastalarda mortalitenin arttığına, ayrıca inkomplet revaskülarizasyonla sonuçlanması halinde bunun daha da yükseleceğine ait sonuçlar, serimizde mortalitenin çok düşük olması nedeniyle irdelenememiştir. Kontrast bir sonuç olarak inkomplet revaskülarize edilen hastalarla komplet vaskülarize edilen hastalarda erken postop. dönemde komplikasyonlar ve pozitif inotropi gereksinimi açısından önemli bir fark bulunamamıştır. Beş yıllık yaşam komplet revaskülarize edilen hastalarda %79, inkomplet olanlarda ise %65, bir diğer seride ise 7 yıl için sırasıyla %65 ve %51 olarak bildirilmektedir [3,23].
Günümüzde anevrizma tamiri yapılan hastalarda mortalite %1-3 arasında değişen düzeylerde gerçekleşmekte ve teknikler arasında mortaliteyi etkilediği öne sürülen farklar hala tartışma düzeyinde kalmaktadır [3,20]. Öte yandan ventrikül fonksiyonlarında meydana gelmesi hedeflenen iyileşmenin sirküler tamirin yapıldığı endoventriküler teknikle en üst düzeyde gerçekleştiği fikri ileri sürülmekte olup, daha sonra yapılan çalışmalarda tam olarak gösterilememiştir. Büyük ihtimalle üç boyutlu ekokardiyografi, komputerize tomografi ve magnetik rezonans tekniklerinin daha hassas bir biçimde uygulamaya girmesi postop. dönemdeki teknikler arasındaki küçük farklılıkları anlamaya yardımcı olacaktır.
Bu çalışmada kısmen longitudinal kısalmayı da temin edecek şekilde dikiş tekniği kullanılarak klasik lineer teknikle yapılan cerrahi sonuçlarımızı yayınlayarak bu cerrahinin düşük mortalite ve morbidite ile uyguladığımızı belirtmek istedik. Daha detaylı çalışmalarla aradaki farklar kesin olarak aydınlanıncaya kadar lineer tamir tekniğinin de seçkin yöntemlerden birisi olduğu akılda tutulmalıdır.
1) Grandin P, Kretz G, Bical O, et al: Natural history
of saccular aneurysms of the left ventricle. J Thorac
Cardiovasc Surg 1979; 77:57-64.
2) Mills NL, Everson CT, Hockmuth DR: Technical
advancs in the treatment of left ventricular aneurysm.
Ann Thorac Surg 1993; 55:792-800.
3) Cohen M, Packer M, Gorlin R: Indications for left
ventricular aneurysmectomy. Circulation 1983;
67:717-22.
4) Shaw RC, Ferguson TB, Weldon CS, Connors JP:
Left ventricular aneurysm resection. Indications and
long-term follow-up. Ann Thorac Surg 1978; 25:336-39.
5) Cooley DA, Collins HA, Morris GC, Chapman
DW: Ventricular aneurysm after myocardial infarction:
Surgical excision with use of temporary cardiopulmonary
bypass. JAMA 1958; 167:557-60.
6) Jatene AD, Paulo S: Left ventricular aneurysmectomy.
J Thorac Cardiovasc Surg 1985; 89:321-31.
7) Komeda M, David TE, Malik A, Iranov S, Sun Z:
Operative riscs and long-term results of operation
for left ventricular aneurysm. Ann Thorac Surg 1992;
53: 22-9.
8) Rao G, Zikria EA, Miller WH, et al: Experience
with sixty consecutive ventricullar aneurysm resections.
Circulation 1974; 49(Suppl):II, 149-53.
9) Elefteriades SA, Solomon LW, Salazar AM, Batsford
WP, Baldwin SC, Kopf GS: Linear left ventricular
aneurysmectomy: Modern imaging studies
reveal improved morphology and function. Ann
Thorac Surg 1993; 56:242-52.
10) Cooley DA: Ventricular endoaneurysmsmarphaphy:
a simplified repair for extensive post infarction
aneurysm. J Cardiac Surg 1989; 4:200-5.
11) Sesto M, Schwarz F, Thiederman KV, Flameng W,
Schlepper M: Failure of aneurysmectomy to improve
left ventricular function. Br Meart J 1979; 41:79-88.
12) Di Donato M, Barletta G, Maroli M, et al: Early
hemodynamic results of left ventricular reconstructive
surgery for anterior wall left ventricular
aneurysm. Am J Cardiol 1992; 69:886-90.
13) Kesler KA, Fiore AC, Naunheim KS, et al: Anterior
wall left ventricular aneurysm repair. A comparison
of linear versus circular closure. J Thorac
Cardiovasc Surg 1990; 103:841-48.
14) Nicolosi AC, Weng ZC, Detwiler PW, Spotnitz
HM: Simulated left ventricular aneurysm and aneurysm
repair in swine. J Thorac Cardiovasc Surg
1990; 100:745-55.
15) Lewinsky L, Arani DT, Raza ST, Kohn R, Schimert G:
Dacron Patch enlargement of anterior wall of
left ventricule after aneurysmectomy with concomitant
infarctectomy. J Thorac Cardiovasc Surg
1978; 77:753-6.
16) Brawley RK, Magoven GJ, Gott VL, et al: Left
ventricular aneurysmectomy factors influencing postoperative
result. J Thorac Cardiovasc Surg 1983;
85:712-17.
17) Hutchins GM, Brawley RK: The influence of cardiac
geometry on the regults of ventricular aneurysm
repair. Am J Pathol 1980; 99:221-30.
18) Hutchins GM, Bulkley BH, Moore GW, Piasio
MA, Lohr FT: Shape of the human cardiac ventricles.
Am J Cardiol 1978; 41:646-54.
19) Cooley DA: Repair of postinfarction aneurysm of
the left ventricle. in: Cooley DA (ed). Cardiac Surgery.
State of the Art Reviews 4:2, Philadelphia, Hanley
and Belfus, 1990; 309.
20) Mickleborough LL, Maruyama H, Liu P, Mohammed S:
Results of left ventricular aneurysmectomy
with a tailored sear excision and primary
closure technique. J Thorac Cardiovasc Surg
1994; 107:690-98.
21) Akins CW: Resection of left ventricular aneurysm
during hypothermic fibrillatory arrest without aortic
occlusion. J Thorac Cardiovasc Surg 1986; 91:610-18.